Amsterdam’da artırılmış gerçeklik şirketi kuran Türk girişimci | Değirmenler 05

Avatar Oyuna Devam | 22 Mayıs 2023



Intro

OrbAmsterdam kurucusu Doruk Eker ile girişimcilik, ufak bir sektörde çalışma ve Türk-Hollandalı farkları hakkında konuştuk.

 

Girişimcilik hep kafanda mıydı?

Ufuk Erdoğmuş (00:07)
Üniversite yıllarında kendim bir hosting girişimi var. Ondan sonra paralel olarak başka bir yerlerde çalışıyorsun da bir noktadan sonra. Sonra Bilkent Üniversitesi'ndeydi yanlış hatırlamıyorsam. Ders veriyorsun işte CS bölümünde değil mi? Paralel olarak kendi girişimini sürdürüyorsun diye hatırlıyorum. Sonra Hollanda'ya taşınıyorsun. Normal bir işe giriyorsun yani bir çalışan olarak.

Doruk Eker (00:29)
Evet.

Ufuk Erdoğmuş (00:30)
Şu anda Hollanda'da kendi şirketini kurdun. Yine girişimci oldun. Yani bu girişimcilik hep kafanda mıydı, hep çıkmıyor muydu Hollanda'ya giderken ben yine bir kendi işime başladım. Yani öyle bir şey var mıydı? Nasıl gelişiyorsun? Hiç bunu soracaktım.

Doruk Eker (00:45)
Aslında bir hedef olarak kafamda yoktu. Ya da en azından o zaman yaşarken bunu sürekli bu kafamdaydı diye yaşamadım. Ama geriye dönüp baktığımda dediğin çok doğru. Yani sürekli bir tür girişim işleri yapmışım. Ondan sonra maaşlı bir yerde çalışıp ondan sonra bazen paralel devam etmiş, bazen ikisi arasında geçişler olmuş. Kendi geçmişimi yorumlamaya kalktığım zaman gördüğüm şey evet,

benim aklımdaymış diye düşünüyorum. hiçbir zaman da mutsuz olmadım kendi girişimi yapmaktan, kendi çalışmamı yapmaktan. Her zaman çok daha bağımsız hissettim kendimi. Normal maaşlı bir yerde çalışırken de normal bir çalışandan çok daha bağımsız hareket ediyordum. Bazı patronlarım bunu sevdi, bazıları sevmediler. Ama geçmişe baktığımda sürekli olarak o

kendi istediğimi kendi kurallarımla yapma isteği sürekli aklımda varmış demek ki ve onu gerçekleştirebilme şeklinde bir yerde kendi içini kurma olmuş.

 

'Girişimci olmak için illa kendi işin olması gerekmiyor'

Ufuk Erdoğmuş (01:51)
Yani genelde şey söylenir ya böyle girişimcilik böyle insanın içinden gelir hiç bundan başka bir şey düşünemezsin falan gibi aslında sen yani gidip geliyorsun da bu çok da rahatsız etmemiş aslında bir yerlerde çalışırken seni. Bu beklemediğin bir cevap aslında.

Doruk Eker (02:04)
Yok, çok fazla rahatsız etmedi. Ve bence girişimcilik illa insanın kendi şirketi içinde ya da kendi şirketini kurarak yapacağı bir şey değil. Düzgün bir ortam bulduğu zaman, buna uygun bir yapı, uygun bir çalışma ortamı bulduğu zaman, o girişimcilik mentalitesi aslında bir kurumun içinde de olabilir. Yani oradaki şey aslında biraz sorumluluk almak, aynı zamanda işte farklı yeni şeyler denemek, denediği şeylerden ders alıp

gelişme sağlamak. Aslında bu gelişimciliğin özünde biraz bunlar var. Eğer bunları yapabileceği farklı bir kurum, ortam vesaire bulabilirse orada da olabilir. Bunun örnekleri var. Hatta entrepreneur yerine intrapreneur dedikleri bir terim de var. Anlamıyorsam çok hatırlayamıyorum. Bundan bir süre önce, sekiz on yıl önce Adobe bununla ilgili çok güzel bir çalışma yapıyordu.

Ufuk Erdoğmuş (02:47)
Doğru söylüyorsun.

Doruk Eker (03:00)
kendi çalışanlarına şirket içi girişimciliği desteklemek için özel bir program ve özel paketler veriyordu. Alın, siz de bu kadar para istediğinizi yapın diye.

Ufuk Erdoğmuş (03:14)
Çok iyi. Çok iyi. Doğru söylüyorsun aslında ya. Yani girişimcilik bir mindset ise illa kendi şirketin olmasa da o kafayapisiyle yaşayabiliyor olabilirsin aslında hiç. Genelde böyle şeyler konuşulmuyor doğru söylüyorsun.

 

Küçük bir sektörde çalışmanın avantajları ve dezavantajları

İkinci sorum da senin şu an şirketin augmented reality ile uğraşıyor. Türkçe ne oluyor? Arttırılmış gerçeklik mi? Evet. Şimdi ben görüşmeden önce hızlıca bir baktım. Küçük bir pazar yani yazılım pazarının çok küçük bir dilim olduğunu tahmin ediyordum. Neymiş diye bir baktım.

Doruk Eker (03:32)
Arttırılmış gerçeklik.

Ufuk Erdoğmuş (03:44)
12 milyar dolar gibi gözüküyor bu sene, beklenti. Yazılım pazarı da 660 milyar dolar. Yani yazılım piyasasının %2'lik bir dilimi aslında senin çalıştığın alan. Şimdi kendim zaten ön görebildiğim birkaç yorum var ama hani bu kadar küçük bir pazarda olmanın avantajları ve dezavantajları ne oldu senin için?

Doruk Eker (04:04)
Sizin avantajlarınızdan başlayayım. Yapmaya çalıştığımız şeyi, yaptığımız şeyi sürekli açıklamak ve anlatmak zorunda kalıyoruz. Aynen, aynen. Hem müşteri seviyesinde hem birlikte çalıştığımız diğer ajanslar, şirketler seviyesinde bizim ne yaptığımızı tam olarak anlamıyorlar, bilmiyorlar. Ben bunu şeye benzetiyorum. 2007'de akıllı telefonla iPhone çıkmadan önce

Ufuk Erdoğmuş (04:14)
Ne yapıyorsunuz siz?

Doruk Eker (04:34)
Hiç kimse şey bilmiyor. Bir ekranda şu hareketi yaparak yukarı kaydıracağımızı bilmiyorduk. O zamanlar, application yapan ya da mobil site yapan insanlar veya belki bizler yapıyorduk aslında o zamanlar onu. Kimse bunu bilmediği için açıklamak anlatmak zorunda kalıyorduk. Şu anda augmented reality'nin olduğu yer de o.

Güncel hayatımıza o kadar fazla girmediği, kadar fazla onun parçası olmadığı için nasıl kullanılacağını, neler yapılabileceğini, bu tekniğin ne olduğunu çok fazla kişi bilmiyor. Onun dışında bir de her yeni teknoloji de olduğu gibi bu teknolojiye yatırım yapmak isteyen kısmın, o yatırımcı bölümünün ciddi bir bilgi kililiği yaratıyor. Daha doğrusu şöyle söyleyeyim, ciddi bir beklenti yaratıyor. Diyor ki şu kadar sene sonra şu kadar

bir yurt olacak, şunları yapabileceğiz vs. O zaman beklenti o kadar yükselince birazcık kişilerin şu anda bu teknoloji ile ne yapılabilir algısı da değişik olabiliyor. Yani çok ya çok yüksek bir şey bekliyorlar ya aslında yapamayacağı bir şey bekliyorlar ya da yaptığı şeyleri anlamadıkları için onları hiç beklemiyorlar. Birazcık bu yani yaptığımız işi anlatmak, neler yapılabileceğini söylemek kısmı birazcık zorluyor bizi. Avantajına gelirsek de

Birincisi çok keyifli, çok keyif alıyoruz, çok eğleniyoruz yaparken gerçekten üzerinde çalışırken. Bence en büyük artısı bu diyebilirim. İkincisi de dediğin gibi çok küçük ve çok yeni bir parçası olduğu için yazılım sektörünün bu alanda çalışan yetişsi yüksek olan kişi ve firma sayısı çok az.

Öyle olunca küçük bir firma olsak bile büyük kampanyalarda, büyük firmalarla hem uluslararası olsun hem Hollanda içi olsun bunlarla çalışma fırsatımız oluyor. Direkt çalışma fırsatımız oluyor. bu yazılım sektöründeki her şirketin kolay kolay elde edebileceği bir şey değil. Küçük bir sektörde çalışmanın böyle bir avantajı var.

Ufuk Erdoğmuş (06:51)
Orada çok doğru söylüyorsun. Mesela biz normal web development yaptığımız zamanlarda yaşadığım en büyük gerçeklik buydu benim. Yani büyük balıklar, işte büyük firmalar büyük balıkları tutar. Küçük firmalar küçük balıkları tutar gibi. Yani sen ne kadar iyi olursan ol, küçük bir şirket, sen büyük bir şirketin projesini alamıyordun. Bu senin dediğin mesela bu dar alanlarda çok güzel. Bu arada o zaman demek ki, komünitede de insanlar birbirlerini tanıyordur. Hani öyle bir avantajı da olabilir.

Doruk Eker (07:15)
Öyle, Komitede birbirini tanıyor. Çok doğru.

Ufuk Erdoğmuş (07:20)
Peki şey problem oluyor mu negatif olarak? Yani sonuçta küçük bir alan olduğu için insan kaynağı bulmakta zorlanıyor musun? Yani bu durumda herkesi kendin mi yetiştirmen gerekiyor? Tahmin ediyorum.

Doruk Eker (07:28)
Maalesef

evet orası ciddi bir sıkıntı. Hem küçük bir alan ve dediğin gibi bu konuda yüksek yetili kişi sayısı çok az. Ve onlar da belli firmalarda konumda.

Ufuk Erdoğmuş (07:46)
Kapılmış

durumda.

Doruk Eker (07:49)
Aynen o şekilde. Onları ekime çekmek biraz zor oluyor. Şu anda yaşadığımız sıkıntılardan bir tanesi de bu. Ekibi büyütmek istiyoruz ama bir yandan da sadece şişirmek anlamında büyütmek değil, katkı sağlayacak insanlarla büyütmek istiyoruz. Ama onları bulmak oldukça zor oluyor. Orada baktığımız şey hem yetilemin iyi olması hem de insan olarak anlaşabiliyor muyuz?

Bir de o var. Çünkü küçük bir ekipte iki tane önemli şey var. Birincisi o kişiyle insan olarak anlaşamıyorsak bu kadar küçük ekibin içinde devam edemeyiz.

Aynen öyle. İşi bölümünde de o konuda da iyi olması gerekiyor. Çünkü küçük bir ekip, eğer 20-30 kişilik bir development ekibinde bir kişi geliyor olsa, o kişinin düzgün yaptığı veya yapamadığı şeyler 30'da birini etkileyecek projenin. Ama burada 3 kişilik bir ekip ve 4'üncü geliyorsa, 4'te birinden bahsediyoruz projenin. O çok önemli bizim için.

Ufuk Erdoğmuş (08:56)
Bu şuradan aklıma geldi küçük bir alanda çalışma hikayesi. Dün 3. sınıf, bilgisayar manasında bir üniversitenin 3. sınıf bir çocuk, çat kapı geldi işte staj arıyor, çok oluyor burada. Dedi ki ben görüntü işlemeyle uğraşmak istiyorum. İşte drone çekimleriyle bir şeyler yapıyormuş. Hiçbir bilmediğim bir alan. O kadar bilmediğim bir alan ki ne güzel falan diyorum. Çocuk diyor ki ama ben 3. sınıfta bununla ilgili bir sürü şey de yapmış.

Ama diyor işte mezun olduğumda iş bulamazsam falan o yüzden bir B planım olsun işte biraz front-end öğreneyim biraz bir şeyler yapayım. Ben de tam senin söylediğini söyledim ya dedim ufak alanda zaten bir avuç insan var yani sen bütün o şey diye düşünüyor işte ben drone küçük bir alan işte görüntü işleme uğraşacağım ama sonra iş bulamazsam o yüzden B planını herkesin yaptığı işten de yapayım diye düşünüyor. Ben tam tersini söyledim ya dedim küçük alanda zaten yani iyi yapan herkes el üstünde tutulur yani kapışılır.

B planına bence ihtiyacım yok ki yani bir tane A planım varsa A planı müdürlendir demiştim. Sen de benzer bir şey söylemiş oldun ya böyle.

Daralan olduğu için söylüyorum. Yoksa ben front-end devolopment yapmak istiyorum. Elini sallasam front-end developer yani kağıt üzerinde. Orada tabi daha farklı bir elmek üzerinde. farklı bir rekabet var tabi canım. Her şey kağıt üzerinde.

Doruk Eker (10:10)
Hıhıhıhıhı

 

Türkleri yetiştirmek vs. Hollandalıları yetiştirmek

Ufuk Erdoğmuş (10:13)
Şimdi son sorumda şey olacak. Şimdi sen Türkiye'de Bilkent Üniversitesi'nde yani iyi bir üniversite eğitim verdin, ders verdin yani kodlamayla alakalı. Şimdi nispeten daha jünyarları alıp sonuçta yetiştirmeye çalışıyorsun Hollanda'da. Türkiye'de insanların yetiştirmekle, Hollanda'da yetiştirmek arasında ya da işte Türklerle çalışmakla, Hollandalılarla çalışmak arasında iyi veya kötü ne farklar var?

Doruk Eker (10:40)
Aslında çok iyi veya kötü olarak değil de şöyle. hani şey vardır ya bir tarafta iyi olan çok fazla yapınca aslında sizin kötü yanınıza dönüşür. Aynen öyle. O yüzden hani sadece gördüğüm farkları söyleyeceğim. Genellikle Türkiye'den olan yazılımcıların çok fazla nasıl söyleyeyim...

Hani o extra mile'lı koşmak denir ya hani o her yerden sonra bir par... Üzerine bir şeyler koymak. Onun sanki Türkiye'den... Bu söylediklerim genelleme bu arada yani şahıs başında değişebilir bu söyleyeceklerim. Ama sanırım Türkiye'den gelen yazılımcılarda bunu birazcık daha fazla görüyorum yani o extra mile'ı koymak, birazcık daha üzerine çalışmak vesaire gibi.

Hollanda'da da şöyle bir şey görüyorum. Baştan planlama programı ve planlanan programların bitirmesi. Onlar bir parça daha iyi yapılıyor. Türkiye'de birazcık şey vardı. Başlarken çok heyecanlıdır. Herkes de bitirirken birazcık o yavaş yavaş düşmeye başlar. Hollanda'da o birazcık daha tek seviyede gidiyor.

Ufuk Erdoğmuş (11:53)
Bunlar bu arada söylediklerinin kültürle alakalı şeyler bence ya. Yani o sistematik, o düzen, hayatın her alanda düzenli olan adam baştan planını da düzgün yapıyor. Yani heyecanlık bir durum yok adamlar için muhtemelen. Bizde de üzerine koyma diyorsun ya. Biz zaten hani birbirine kendini adayan bir milletiz. İyi yapmak istersek.

Doruk Eker (12:13)
Aynen öyle. O adama kısmı, yani kendini adama ve o üzerine bir şeyler koyma kısmı dediğin gibi kültürden geliyor. İkisinin de artıları eksleri var yani. Bazen gerçekten üzerine bir şeyler koymak gereken projeler oluyor. Hollanda'dan olan herkes, herkes değil bu arada yine genelleme yaptığınız, bunu yapan Hollandalılar da var, tersi olan Türkler de var çok şey değil. Ama hani

Ufuk Erdoğmuş (12:32)
Söyleyelim, tamam.

Doruk Eker (12:39)
Genellemi olarak baktığımızda Türkiye'den gelen birini yapmak çok daha o şekilde üzerine bir şeyler koyabiliyor projenin. Başka ne fark var diye düşünüyorum. Birazcık şey görüyoruz aslında. Bunun Hollanda Türkiye farkı mı olduğunu bilmiyorum ama biraz genelasyon farkı görüyoruz. Özellikle şu anda bizim bize gelen internler ya da jr. developerlar, hep 90 sonrası doğumlu, 95 doğumlu, hangi kuşağa gittiklerini bilmiyorum. Hiçbir zaman anlamadım o kuşak şeyler.

Yani işte onlar daha biraz daha genç bizden. Orada şey görüyorum, çok fazla B planları olduğunu görüyorum. Ben kendimi öyle hiçbir zaman hissetmedim. Benim için hiçbir zaman B planı yoktu. Ben şu anda yaptığımı yapmak zorundayım ve başarılı olmak zorundayım. Şu anda gördüğüm şey çok fazla B planı var. O yüzden yaptığımız şey, çok fazla şey yapmayalım. Üzerine çok fazla düşmeyelim, o ekstraları çok fazla yapmayalım. Çünkü zaten olmazsa başka bir şey yapacağız gibi bir algı var. Ama bu

Sadece Hollanda'dan mı var yoksa hem Hollanda'dan hem Türkiye'den mi var onu çok fazla çözemedi.

Ufuk Erdoğmuş (13:42)
Bunu cevaplaması zor bu arada gerçekten. Yani Hollanda'nın ekonomik refah seviyesinden kaynaklı gençlerinde böyle bir rahatlık, aman yazılım yapmazsam gider işte ne bileyim çöpçü olurum zaten o bile iyi kazanıyor gibi bir rahatlık olması çok çok... Üstlice'de böyleydi en azından yani şey belediyenin peyzaj elemanları yazılımcılarla aynı maaş aldığı için. Hani bu B planı her zaman vardı. Hani bu toplumun refah farkı olabilir ama o hakikaten o zevk kuşarında ben de şeyi hissediyorum.

Yani eskilerin tabiyle hiçbir şey eyvallahları yok. Biz mesela mecburduk eyvallah demeye bazı şeylere. En azından yetişirken öyle yetiştik. Şimdiki kuşak artık hiç kendi doğrularından şaşmıyorlar. Bu iyi de kötü de tabii. Çok da kötü değil. Evet, yani kendileri için kesinlikle doğru olan ama hakikaten bence kuşakta da bunun etkisi var. Ama Hollanda'da demek ki hem kuşak hem refah, yani bolluktan kaynaklı iyice çarpıyor olabilir yani.

Doruk Eker (14:29)
bir şey değil aslında.

Vola vidas, vola vidas.


Yazar Oyuna Devam