Geçmişten Geleceğe Türkiye’de Yazılım Sektörü ve Yeni Nesil Yazılım Şirketleri | Değirmenler 20
Intro
Bu hafta, Selsoft'un CEO'su ve UPoD'un hem kurucu ortağı hem de eğitmenlerinden olan Akın Kaldıroğlu ile yazılım sektörünün Türkiye'deki gelişimi, ekonomik şartların şirketlerin çalışma kültürü üzerindeki etkisi, daha az stresle ve keyifle çalışmanın önemi, yatay organizasyon şemalarının geçerliliği ve dünya çapında işler yapabilmek için gerekenler üzerine hem öğretici hem de keyifli bir sohbet ettik.
Türkiye'de yazılım sektörü nereye gidiyor?
Ufuk Erdoğmuş (00:06)
Değirmenler serimizin bu bölümünde Akın Kaldırı olayıyla birlikteyiz. Yurtdışında yıllarca deneyimden sonra Türkiye'ye dönüp Türkiye'de 15 yılı yazılım eğitmekle geçen 20 küsür bir yazılım sektörü deneyimi, yöneticilik, girişimcilik denemeleri var. Bu konularda özellikle genç yazılımcı ve yöneticiler için önemli olduğunu düşündüğümüz 3 soruyu kendine soracağız. Akın hocam merhaba. Size bahsetmiş miyim bilmiyorum ama bu Değirmenler ismini verdiğimiz serimizin format gereği ne sizinle izleyenlerin vaktini boşa harcama bakışı için Rafi'ne 3 soru sormaya çalışıyoruz. Umarım...
anlamlı üç soruyu seçebilmişimdir. Aynen, hangi üç soru olacağı en zor sorun oluyor zaten. Hocam, siz şimdi 15 yıldır Türkiye'de yazılım eğitimi veriyorsunuz şirketlere, danışman olarak ya da eğitmen olarak. Ben burasına çok takıldım sizin kariyerinizde. Kendim de çünkü 15 yıldır sektörün içinde olduğum için o değişimi gördüm. 15 yılda yazım sektörü ve yazımcılık sizce Türkiye'de nasıl değişti, nereye gidiyor ve genç kariyerinin başındaki yazımcılara tavsiye olarak ne verebilirsiniz?
Akın Kaldıroğlu (00:36)
Haydi sok.
Açıkçası ben 15 senedir evet serbest danışman bir şirketle bazen tek kişi, bazen üç dört kişi ama hiçbir zaman dört kişiyi geçmeyen bir grupla pandemiden sonra tek tek kişi olarak, tek tabanca olarak, yoğun olarak online ama zaman zaman müşteri istediği zaman özellikle kamu kuruluları yüzde yapmayı istiyor. İstanbul'a istemesem de İstanbul'a Ankara'ya gidip yapıyorum.
2001 yılında ben yurtdışından döndüm. Özellikle 2001 yılında döndüğüm zamanları kıyaslarsak, aslında tabii ki hem olumlu gelişmeler de var, olumsuz gelişmeler de var. Şu anlamda olumlu gelişmeler var. dünyadaki trendleri yakalayan, trend derken illa teknolojik trendi kastetmiyorum. Bir yazılım sektöründe çalışan insanların ne bileyim kariyerinden keyif almaları, yaptıkları işten keyif almalarını sağlayacak şekilde
iş ortamları oluşturan, daha yeni nesil, benim flat organization dediğim üstlük-astık ilişkisinin yoğun olduğu malum kurumsal yerler dışında kurumsalı aşağılama anlamında kullanıyorum. O yüzden öyle yerler, artık sadece proje odaklı çalışan, müşteri ne isterse yapan
Ufuk Erdoğmuş (02:12)
İlk içine kurum sağa tabi ki evet.
Akın Kaldıroğlu (02:25)
Bir müşteri de ayrı kod bezi, diğer müşteri de ayrı kod bezi, diğer müşteri de ayrı kod bezi ne sahip olan software house'lar dışında, ki bunlardan da bir şey olmuyor. Onlar bizim olan bina okur, döner dolaşır, yine okur misali. Ne büyüyorlar, ne küçülüyorlar. İnsan olarak, belki sayı olarak artıyorlar. Ama Edirne'den dışarı çıkabiliyorlar mı? Çıkmıyorlar. Hani bu kurumlar ve böyle software house'lar...
günah odaklı, sotyer, hauslar dışında bence flat organizationlar. Amazon'da çalışmıyorum ama Türkiye'de öyle bir yerde çalışıyorum ki Amazon'a gitmeme gerek yok zaten. Kendi memleketindeyim. Online çalışıyorum ya da yüzde çalışıyorum ya da hibrid çalışıyorum neyse. Diyen kendi kararlarını alabilen, teknolojik seçimlerini daha serbestçe yapan, desinder, işte birim testidir, TDD'dir, clean code'dur,
Bu gibisinden kodun daha uzun vadeli yaşamasına imkan verecek yine tırnak içinde software engine'ik yapmaya çalışan flat organization'lar var. Onlarla da ben isim vermeyim.
Ufuk Erdoğmuş (03:35)
20
sene
Akın Kaldıroğlu (03:37)
Yoktu,
böyle bir şey yoktu. 20 sene önce ya software falan...
Ufuk Erdoğmuş (03:40)
Bir
devlet hayresi gibiymiş yani o zaman. Evet.
Akın Kaldıroğlu (03:43)
Yani kurumsal diğerlerde kravata takılan yazdığın kodla alakalı hiçbir fikri olmayan ya da mimariyle alakalı hiçbir fikri olmayan ama kravata giyin kuşama takılan bir anlayış var. Onlar biraz kırıldı ama yine bence o anlayış devam ediyor. Bir de günü kurtarmaya odaklı. hani ay sonuna kadar şunu faturalayalım bunu bitirelim faturayı keselim alalım ondan sonra maaşları ödeyelim. Yani o zaman da oluyor.
Bak yazdığın kodu öyle yaz ki maaşın gecikmesin gibisinden bir ikilem içerisinde kalıyor insanın.
Ufuk Erdoğmuş (04:16)
İyi
yazmaktansa hızlı yazmanın daha önemli
Akın Kaldıroğlu (04:19)
Biz
zaten toplum olarak hızdan ölüyoruz. İnsanlar ecel dünyada falan insanlar biraz yavaşla falan filan diye böyle felsefeler üretiyorlar. Bilmiyorum biz ülke olarak, insan olarak, sektör olarak ne zaman yavaşlardır kendimize bakarız onu bilmiyorum. Ama uzun lafın kısası bu yeni nesil şirketler bence edineyi çoktan geçtiler zaten büyük yatırımlar alıyorlar. E ticaret siteleri var, onların bir sürü girişimleri var.
Artı game tarafında da güzel şeyler oluyor. Burada çalışan insanlar daha fazla keyif alıyorlar. Bu çok açık. Ben de onlarla çalıştığım zaman keyif alıyorum. Eğitimlerinden, danışmanlıklarından çok şey öğreniyorum. Bir konuda konuşurken yukarı bakmıyorlar. Aman bu ne der, bu ne der, ona zamanımız yok, bu olmaz, buraya dokunmayalım. Ve sıfır kod beyzik üzerinden başladıkları için geçmişin böyle bir taşıma dertleri de yok.
Dolayısıyla daha keyifli. Bu tarafı iyi bir şey. Ama öbür taraf kurumsal olanlar normalde 3 kişinin yapacağı işi 10 kişiyle yapmaya devam ediyorlar. Aşırı büroratrasi, toplantıdan toplantıya gitmek. Dün bir arkadaş beni ziyaret etti eski öğrencilerinden birisi Eşi ile birlikte. Eşi de böyle kurumsal şirketlerden birinde çalışıyor. Eşi diyor ki ben %5 kod yazıyorum, geri kalan %95, %95 toplantılarla geçiyor diyor. Bu arkadaş...
Ufuk Erdoğmuş (05:47)
Çok tanıdık.
Akın Kaldıroğlu (05:47)
Bu
arkadaş 30 yaşında falan bu arkadaş. Halbuki deli gibi teknik tarafa odaklanması gereken birisi. Ama bence biz toplantı özürlü bir sektörüz aynı zamanda. Karar almaz süreçleri, kimse inisiyatifi almıyor, inisiyatifi alanlar ne kadar yazılımın doğasını biliyorlar falan o konularda çok muzdaripim. 2001 yılında döndükten sonra bu tip insanlara dert anlatmaya çalıştığım için
Baktım olmayacak. Hani kapattım dükkanı, Ayvalay'a yerleştim gibisinden bir durum oldu. Şimdi daha seçmece davranıyor. Hani dükkanı kapatıp Bodrum'a yerleşiyorum diye bir laf vardı eskiden. şirketi kapatıp... Ben de öyle oldu. Şirketi kapatmadım ama Ayvalay'a yerleşince daha pandemi de bize vurdu. Biliyorsunuz böyle 1000 senede olacak bir olay bize denk geldi yani. Şimdi daha seçmece çalışıyorum. Öyle de hoşuma gidiyor. Yani bu taraf iyi bir taraf.
Bu taraf, gençlerin önünde kariyer tatmini alabilecekleri, iyi arkadaşlık ortamları, diğer tarafları da belki iyi arkadaşlık ortamları var. Yani birlikte top oynamaya giden insanlar, birlikte haftasonu buluşan insanlar, eyvallah güzel de profesyonel ortağında da daha az stresle yaptığından keyif alacak şekilde, geri dönüp değiştirecek şekilde mesela, bunları imkan tanıyacak şekilde çalışabilmek.
Ayrıca yeni teknolojiler öğrenmek yeni mezunların şeyidir yani yeni mezun olsun hani 10 senelik bu sektörde çalışan olsun istediği bir şeydir. Bu tarafı iyi ama öbür taraflar o söylediğim iki kurumsal ve şey tarafı South Air House'lar bence şey bilmiyorum yani gençler seçim yaparlarken bence bu üç önde üç tane alternatif olacak genel olarak. Bunlardan hangisinin neyi artıdır neyi eksidir? Bununla göre
şey yapabilirler, davranabilirler. Bir de kamu sektörü var tabii ki. Kamu sektörünü biliyoruz. Orası daha memur zihniyetli. Hepsinin artısı da var, eksisi de var.
Yazılım öğrenme süreçleri nasıl gelişti ve günümüzde nasıl ilerliyor?
Ufuk Erdoğmuş (07:54)
olum yani. Peki şimdi geçen on beş yirmi senede peki yazılım eğitimi, yazılım öğrenmenin şekli nasıl değişti ve nereye gidiyor?
Akın Kaldıroğlu (08:04)
Özellikle bu yeni kurumlar sayesinde, yeni flat organizasyonlar sayesinde bence mimari olsun, söyleyeyim, kod kalitesi olsun, test olsun, bunlar da farkındalığımız biraz daha arttı diye düşünüyorum. Yani mesela bu şirketlerden Tech Days gibisinden konuşmalar yapanlar var, yurtdışından birilerini çağırıyorlar ya da kendi içindeki...
kod kalitesiyle ilgili olsun, TDD ile ilgili olsun ya da Kafka gibisinden bir data streaming yapısının best practice'leriyle ilgili bilgi paylaşıyorlar ve insanlar bunu görüyorlar. İşte mikroservise geçiyoruz biz diyorlar. Ben öyle şirketlere danışmanlık verdim yani 300-500 tane mikroservisi var. Çok geniş. Hani business geniş. İşte iyi business sonuçta işte bir şeyler satıyorlar diye falan biz önden görüyoruz ama öyle değil. Arka tarafta
inanılmaz kampanyalar, korkunç kompleks iş kuralları, zibilyon tane entegrasyon, yani çok farklı sayıda vendor var arka tarafta falan. Dolayısıyla bir pazar yeri diyorsunuz ama onu yönetmek hiç de kolay değil ve yüzlerce mikroservis falan oluyor ve güzel olan şey burada birikim oluyor. Bu birikim, bilgi birikimi etrafa taşıyor. Başka şirketler de bunlardan etkilenerek ya da bu tecrübeyi transfer ederek bir şekilde
Etrafa yayılıyor bu bilgi. Etrafını şey yapıyor, aydınlatıyor. Bu güzel bir şey. Ama öbür taraftan yine kamikaze usulü. Bunlardan etkilenip biz de mikroservise geçiyoruz deyip daha deli bile düzgün kullanmaktan aciz pek çok aslında yer var ve onlar da maalesef kötü deneyimlere sahip oluyorlar. Kolay değil bu teknolojik değişimler. Ya da mesela ben
2000'li yılların başında insanlar sadece çalışsın, yetere odaklıydılar. Şimdi daha fazla özellikle yine bu yeni nesil şeyler ile, şirketler ile daha fazla clean code yazalım. Mesela insanlar ben clean code konusunda bayağı bir aktif, kodun temiz olmasıyla ilgili bayağı düşünmeye çalışıyorum. Gördükçe ufkumu açan kötü kodlar ya da iyi kodlar gördükçe bunları eğitim malzemesi olarak üzerine düşünüyorum.
Dünyadaki literatürü takip ediyorum. Klinikotla ilgili, kod kalitesiyle ilgili, mimari kaliteyle ilgili bir kitap çıktığı zaman bir şekilde ulaşıyorum. Manning gibisinden, library'ler var, onlara üye falan filan. Ben de buna katkıda bulunmaya çalışıyorum. Böyle pek çok yer beni çağırıyor, klinikot nedir, güzel kod nedir, basit kod nedir falan. Bunlar aslında arka taraftaki bir demendim, bir isteğin göstergesi. Bunlar güzel. İnsanların birey olarak
istekleriyle kurumların stratejileri arasında ciddi faz farkları var. Hani şöyle durumlar da oluyor yani kurumlar bir şekilde benden beş günlü clean code eğitimi alıyor ama daha sonra bunu uygulamadığı zaman en azından böyle bir niyet göstermediği zaman o zaman ne oluyor bu clean code eğitimden en fazla faydalanan ben oluyorum. Ben faturamı kesiyorum, paramı kazanıyorum da hani gençlerde bile
Ufuk Erdoğmuş (11:07)
Hiç fırsatı
Akın Kaldıroğlu (11:19)
Motivasyon bozukluğu oluyor. Yine hocam biz yine ulaşıyor insanlar bana. Biz sizden 5 sene önce klinik kodu almıştık. Ne oldu? Hani hiç olmazsa mesela çok basit. Hiç olmazsa metotlarınızın uzunluğunu küçültebildiniz mi? Hiç olmazsa daha testable bir koda doğru ilerlediniz mi? İsimlendirmeyi hiç olmazsa ya çok basit. Sadece İngilizce yapabildiniz mi? Bunun gibisinden çok basit şeyler. Yani nerede hocam? Hani ilk 1 ay 2 ay bir heyecan oldu. Ondan sonra...
Eski amam, eski tas dolayısıyla bu da şey yaratıyor. Hayal kripti yaratıyor yani. Bundan kim faydalanmış oluyor? Ben faydalanmış oluyorum.
Ekonomi ve çalışma kültürünün, şirketler üzerindeki etkisi
Ufuk Erdoğmuş (11:57)
Ama bu ilk soruda bahsettiğimiz yazılım sektörünün iyiler, kötüler bir şekilde ayrışıyor. Burada eğitim, içerideki elemanlarının eğitimi konusunda da bir çaba var ama sonucu getiremiyoruz falan. Ben biraz şeyde benzetiyorum. Yani ekonomik zorunlulukları da... Yani ekonomi de biraz şirketleri bizde ya da kültür ve ekonomi diyelim. Şirketleri biraz sıkıştırıyor ya, onun etkisi olduğunu çok düşünüyorum. Yani aslında şirket de belli ki iyi niyetli eğitmek istiyor. Ama ondan sonra ya müşteri ya para ya bir şey baskısı...
yine fırsatı olmayabiliyor yani bu bir bütün muhtemelen.
Akın Kaldıroğlu (12:28)
Doğru. Benim gördüğüm en büyük fırsatla ilgili en büyük problem aşırı yoğun çalışmak, aşırı müşteri odaklı çalışmak. Pek çok şirket benden eğitim almak istiyor ama çalışanlarımız müşteride diyor. Onları gün bazında faturalıyorlar. Evet, software house'lar nasıl olur da
Biz onları oradan alırız. 5 gün eğitim, 22 gün faturalamak varken 17 gün faturalamayı biz yukarıya nasıl açıklayacağız durumları oluyor. O zaman cumartesi pazar yapalım diyorlar. Yok artık diyorum. Cumartesi pazar yap, suyundan da koy. Gece sahura kadar yapalım eğitim. Sahurdan sonra da işe gelsin insanlar falan yani. O da anlamlı bir şey değil. Öyle çıkmazlar var. Bu sonuçta ekonomiyle alakalı bir çıkmaz. Ama bence onun temelinde kültür var.
Ürünleşme yok. Dolayısıyla sadece müşteri odaklı çalışmak var. Müşteriyi memnun edelim. Eyvallah. Müşteri bir kurumdan ibaret ve ne dersen yaparak onun ya da IT departmanı gibi davranan pek çok işleri var. Bununla ya da büyük kurumların yazılım departmanları da çok şey odaklı çalışıyorlar bence. Yazılımın doğasından taviz verelim.
Mesela, maintain edilebilir kod yazmak için biraz daha şuna dikkat edelim yerine. Hemen ilk ekranları çıkartalım. Hemen şu resti yazalım, tane şunu yazalım. Hemen müşteri istiyor falan. Bunlar tabii ki bizim gibi gariban danışmanların, eğitmenlerin çözemeyeceği daha stratejik şeyler. Ama yani ben bir eğitimle onu çözemem. Ben neyi çözebilirim? İmkanlar varsa...
kodumuza nasıl eleştirayla yaklaşırız, nasıl refaktörün kültürüne sahip oluruz, nasıl clean code, testable code kültürüne sahip olabiliriz, onu çözebilirim ama onun için yukarıdaki insanları nasıl ikna edersiniz, müşteriyle nasıl konuşursunuz da stratejinizi bir miktar değiştirirsiniz, bunlar zor. Ufuk hocam, bunlar seneler alan şeyler. Çok ben sıklıkla örnek veriyorum, Türkiye'deki futbol kültürü mesela düşünün.
Ufuk Erdoğmuş (14:41)
Ben
de çok bu arada futbol öğretimi veririm.
Akın Kaldıroğlu (14:43)
Evet, ben artık Türkiye'de futbol seyrediyorum. Liverpool falan seyrediyorum. Liverpool'da cazuttuğu için Leverkusen'i seyredelim. Oğlan da beni diyor ki, her iki senede bir takım değiştiriyorsun. Ne yapayım? 50 yaşını geçmişim. Ben keyif almaya çalışıyorum. Çok affedersin. Fenerbahçe, Ghasra'yla aralarında, dalaşmalarla falan. Ömrümü yitirmek istemiyorum. Hayattan keyif almak lazım.
Yazılım sektöründe 'keyifle' çalışmak
O anlamda keyifli mi bizim sektör?
Çok keyif alan insanlar var ama rutine bağlamış, stresi artan, bundan dolayı. Geçen gün bir arkadaş geldi, Akın abi diyor, bende de diyor, stresim arttığı zaman sağ gözüm oynuyor diyor. Yani insanların orası burası patlıyor, stresten. Orası burası oynuyor. Ben Ayvalık'a geldim diye ve sektörde böyle yöneticilikten çıktım, tek tabanca çalışmaya başladım diye çok riskli şeyler bunlar açıkçası.
2000'li yılların başında Türkiye'de danışmanlık kültürü yoktu. Danışmanlığı dediği zaman Oracle'dan IBM'den gelir, Tuvarak'tan gelir.
Evet, tabii tabii tabii. Yurtdışından, Oracle'dan, IBM'den gelir tuvalet parasını bile vatandaşın ödersin, günlüğünde 2000 doları sayarsın, gidersin, gönderirsin, o da problemi çözer falan mesela. Ben böyle de çalışmaya çalıştım ama tabii ismimiz Türk olduğu için oradan problemler çıkıyor falan filan yani.
Ufuk Erdoğmuş (16:07)
Zamanın inşallah olacak yani. Biz de kırıntıları atıyoruz ne yapalım. Bu, organization dediğiniz bence çok etkili olacaktır. Çünkü aşağıyla, en aşağıyla en yukarı ne kadar yakın olursa o yeni nesil aşağıdan geliyor sonuçta. Yukarıya o ne derler? İtekleyecek diye düşünüyorum. Kesinlikle. Ürünleşme dediniz o çok güzel bir kelimeydi. Yani şirket içinde bile biz de bu arada yaşıyoruz bunun. Bir projede mesela bayağı müşteri gibi bakıyoruz işe. Ve gerçekten o iş hep sabit yani. Hani onun çilesi bitmiyor.
Ama ürün gibi baktığımızda, kendimiz bir ürün yaratır gibi baktığımızda hiçbir anda güzelleşiyor.
Yurt dışına açılabilen şirketler için iyi yetişmiş gençlerin önünü açmalıyız
Akın Kaldıroğlu (16:42)
Abi Edirne'den dışarı çıkmak için, bence Edirne'den dışarı çıkmak için yazılımın tabiatına uygun bir şekilde iyi eğitim alan, tutkusu yüksek gençlere daha geniş oynama alanı sağlamak zorundayız. Daha geniş inisytif alabilme, yanlış yapabilme hürriyeti sağlamak zorundayız. işte deadline odaklı çalıştığın zaman yanlış yapma hürriyeti yok. Ama daha fazla yanlış yapıyoruz. Orası da
Böyle yaparsak ve ürünleşirsek bence ya herifler 3 milyon insandan öyle bir 11 çıkarmışlar ki bizi perişan ettiler diye konuşmalarımız vardır. Ya böyle Hollanda ile maç yaparız, İdlanda ile maç yaparız, İdlanda ne kadar abi Kadıköy kadar falan. Ya bu herifler nasıl bizi yeniyorlar falan. Bunlar böyle benim 70'li yıllardan beri çocukluktan gelen zihnimdeki şeyler kahve muhabbetleri. Ama bir gerçeği var yani. Bunu kırmak
Özellikle yok, AI'dır, sağızdır, pahazdır falan filan dünyada. Ya da bunların ekonomik olarak nasıl tehdit unsuru olduğunun da farkındayız. Amerika ile Çin arasında politik gerilimler olduğu zaman bunlar ekonomik tehditlere dönüşebiliyor ve adam düdüğü çatıp diyor ki şunu kullanmayacaksın, bunu kullanmayacaksın. Yani birileri bize öyle desen, arabamızı çalıştıramayız yani. Ya da birbirimizle konuşamayız yani. Bunun farkında mı?
Bilmiyorum karar vericilerimiz, bilmiyorum ama benim aklım erdiği kadar keyifli ortamlarda çalışmak için bence ürün dediğiniz gibi daha flat organizationlar, insanların birbirlerine en tepede bile olsa çok arkadaşça yaklaştığı ve rahat konuşulabilen insanların kendini ifade ettikleri ortamlar bence yazılımcıların yaratıcılığına daha fazla imkan verecektir diye düşünüyorum.
Yazılım şirketi yöneticilerine tavsiyeler
Ufuk Erdoğmuş (18:28)
Üçüncü sorum da bu arada siz %90 cevaplamış gibi oldunuz. Yöneticilere ne tavsiye edersiniz diyecektim. Zaten oradan geldik şimdi.
Akın Kaldıroğlu (18:35)
Türkiye'de
şöyle oluyor, insanlar bu işin tabiatını, yazılım geliştirmenin tabiatını bilmeden daha fazla müşteri yönetmek ve arkada çalışan developerlara iş yaptırmak üzerinden yöneticilik kültürü gelişmiş durumda burada. Öyle, kesinlikle öyle.
Ufuk Erdoğmuş (18:52)
Sanki bir inşaat işçisiymiş gibi yani. Nasıl bayağı?
Akın Kaldıroğlu (18:57)
Yani mesela eğitim verdiğim yerlerde hep öne çıkıyor. Mikrosörüs eğitimleri uçuyoruz, kaçıyoruz. Sonuçta olay neye geliyor biliyor musunuz? Adam gün. Ya diyorum şu adam günü geliştirin biraz ya. Adam gün ne abi? Adam gün, kömür taşıtırken olur. İnşaatta bile adam gün tutmuyor. Yağmur yağıyor, oluyor. Zemin bilmenle çıkıyor. Haydi diyor, iki ay geçecek diyor. Çünkü zemini şöyle yapmanız lazım. Yani düzgün inşaat yaptığın zaman. Yoksa zemine boş ver abi. Dök çıvantıyı geçten bahsetmiyorum.
Ama Türkiye'de daha yaygın bir durum. Adam gün olayı, yani bu şey gibi, biz aya çıkmaya çalışıyoruz, hala bilmem neyi, metre ile ölçüyoruz. Yani yöneticilerin yazılımla ilgili soyutlamaları gelişmek zorunda. İnsanların dertleri neler, neden keyif alıyor, ya da yazılımı yazmak mı daha anlamlı, yoksa devam ettirilebilir, geliştirilebilir şekilde yazmak mı daha anlamlı. Mesela bir kitap var, South Air, Angelic,
Google diye onun başında çok güzel bir örnek veriyor. Program ve software. Programma olmak ile developer olmak ile software, engini olmak arasında fark, zamansallıktır diyor. O yüzden mesela bir kod yazıp da ertesi gün asistana gösterip AI'yı alıp geçeceksen
Program yazarsın ama kod parçası yazıp da senden sonra gelenler meyitene edeceklerse, üzerinde bir şeyler bina edeceklerse, sen askere gidip geri döneceksen, evlenip ayrılacaksan, yurtdışına gideceksen ve arkandan gelenlerin sana küfretmesini istemiyorsan o zaman software develop edersin. Zaman sablılık vardır burada ve program software'a dönüşmesi için kod belki aynıdır ama struktürü farklıdır. Nimarisi farklıdır, daha meyitene edilebilir.
daha changeable, daha anlaşılır, testable kod yazarsanız ve engineek buradadır. Gençler bundan keyif alıyorlar. Bu onları hakikaten mühendis gibi. Bu kadar eğitim aldık biz, bak şimdi kullanıyoruz diye hissettiriyor ve bu hakikaten uzun vatede daha maintain edilebilir kod oluşturuyor. Bence yönetenlerin bunu anlamaları lazım ama yönetenler genelde bunları anlamadan üç beş senede yükselip sadece iş yaptırma.
Diğerlerine iş yaptırma, onlara buyurgan olma ve müşterinin stresini absorbe edebilme yetkinlikleriyle yükseldiği zaman işin bu tarafı bence son derece eksik kalıyor. Hani müşteri odağını şey yapmıyorum yani insanlar şey düşünmüyor, akın hocam müşteriyi yönetmiyor, o orasını ıskılıyor. Hayır, müşteri yönetimi son derece kritik ama ürün yönetimi de olmalı. İnsanların yönetimi kritik ama insanların yönetimini adam güne bağlamak.
Affedersiniz mala bağlamak diye bir laf var. Onun gibi bu insanlar Türkiye'de çok yayıtım alan insanlar. Alaylı da olsa, okul fetişizmi yapmayalım böyle en iyi okullardan gelmiş alaylı da olsa tırmalayarak geliyor bu insanlar buraya ve bir keyif arıyorlar. Para kazanalım, keyifli bir iş yapalım diyorlar. Stresten uzak olmak istiyorlar yani. O yüzden bence burasını...
İşte o flat organizationlar buraya daha fazla önem verdiği için herkes buraya gelmeye çalışıyor. Bunlar çok hızlı büyüyorlar. Daha da iyi para veriyorlar. Böyle insanlara seçmece insanlar alıyorlar. Kendi ekonomisini yaratıyor ama öbür tarafta hala şey oluyor. Günlük bugfixler, müşteri yönetimi, hadi şunu yetiştirelimle gitmek bence çok can sıkıcı yani.
Yazılım dünyasında eğitim vs kültür
Ufuk Erdoğmuş (22:26)
Gerçekten öyle. Peki burada bir bonus sorusu olabilir miyim izin verirsiniz? Hani alaylı vs. lafı geçtiği için. biz gerçekten İngilizce'de bunun karşılığı var. Yani software engineer ve developer diye iki ayrı kelime var. Biz yazılımcı diyoruz hep geçiyoruz ama yazılımcıyla yazılım mühendisi aslında iki farklı. Yani orada bir mühendislik çalışması var. Çünkü binanın temelini atar gibi 5 sene sorum üzerine gelecek kodu kestirip bir temel atabiliyorsun. Yazılımcı kodu yazıyor. Bugün bastım çalıştı. Ben hep öyle derdim. Bastım çalıştı. Yani ilk hedef.
Akın Kaldıroğlu (22:47)
Hesimlikle.
Hatta benim makinemde çalışıyor abi.
Ufuk Erdoğmuş (22:57)
Evet, doğru. Ben bastım çalıştı. Sen basınca ne oldu da beni ilgilendirmiyor. Bunun eğitimle alakası var mı yoksa şirket kültürüyle bakar? Yani hani okul önemli midir? Bize çok gelen mesajlardan, gerçekten çok geliyor bu arada özel mesajlarda bu. Yani gerçekten bunun okulunu okumak, bu farkı yaratır mı yoksa insan hakikaten alaylı birisi o altyapıyı ne kadar kolay sağlar? Yani herkes her şeyi yapabilir tabii.
Akın Kaldıroğlu (23:16)
Bence kültür eğitimi bir öğle arasında ekmek arası yapar yer abi. Bence kültür kültür eğitime dayanıyor denir. böyle dialektik bir şey. Yumurta mı tavuktan çıkar tavuk mu yumurtadan çıkar. Ama çok açık Türkiye'de değil dünyanın Stanford'dan birinci olarak mezun olup gelsen burada bir sene çalıştıktan sonra sende direnemezsin. Kültür böyle abi direnemezsin.
Ufuk Erdoğmuş (23:23)
kültür.
Akın Kaldıroğlu (23:45)
Bak, bir ananası.
Ufuk Erdoğmuş (23:47)
Bizden yurt dışına gidenler orada bütün kurallara uyuyor sonra yazlıkçı mesela. Yazın buraya geliyor bir an...
Akın Kaldıroğlu (23:52)
Ortalığı
her türlü dağıtıyor. Adam abi gidip engellinin yerine fark ediyor. Kendi ülkeme de bunu yapamayacak mıyım diyor.
Ufuk Erdoğmuş (24:03)
Bu arada Simon Sinek, bilmiyorum biliyor musunuz çok severim ben de. O çok güzel bir lafı var. Yani kötü performans gösteren birisinin bir bak önce diyor takımı mı kötü? Belki de kültür kötü orada. Onu iyi kültür olan bir yere koyunca belki müthiş performans gösterecek diyor.
Akın Kaldıroğlu (24:17)
Öyle. Biz mesela bu futbolda da vardır. Biz hep karaciği suçlamaz. Sabi abi falan filan. Halbuki büyük teknik direktörler görüyorum ki hiçbir zaman tek kişiyi suçlamıyorlar. Kendisi de dahi olacak şekilde takımın performansının problemli olduğunu söylüyorlar. Bunlar büyük dersler bence. Dolayısıyla ben formal eğitim taraftarııyım. Benim çocuklarımın ensesini de boza pişirdim. Çok iyi öğrenci olmaları için.
Çok iyi okullarda okumaları için. bir şeyi bilen, dünyada bir kişi varsa o sen ol. Hangi alan olursa olsun. İyi ol. Hala ben yani öğrenmeye, okumaya devam ediyorum. Ayvallah'a yerleştik. Eşime diyorum ki İzmir'e gitsek acaba gidip arkeolojimi okuyalım. Ne bileyim böyle değişik diller falan filan keyif amacıyla. Formal eğitim insana çok şey kazandırıyor. Kendi kendine on yılda öğreneceğin şeyi
İni bir formal eğitimle 3-4 senede, 2-3 senede öğrenebilirsin. Ama velakin çalışma ortamı, bence sektör buna prim vermiyorsa, maalesef şey geçenlerde fark ettin mi, sende bilmiyorum da Twitter'da bir arkadaş, OTT'nın bilgisayar mühendisliği, işte ikinci, üçüncü sınıfında yaşayan, ikinci, üçüncü sınıfta okuyan bir arkadaşın
bir serzenişinden bahsetti. Ya dedi biz burada C, C++, şu ders, bu ders falan hakikaten güzel ve ağır bir eğitim. O, OTTÜ'den bahsediyoruz yani. Türkiye'de böyle en iyi okulların birinden bahsediyoruz. Ama işte alaylı olup da ya da iki senelik okul okuyup da ben mezun olduğum zaman benim önüme geçecek benden çok daha fazla şeyi bilen insanlar var. Ya da mesela web sayfalarıyla falan filan uğraşıp para kazanıyorlar falan diye bakıyor.
Ve bunu söylüyor, arkadaş da bunu yayınlıyor. Benim aklımda şey geldi işte kültür derken bunu kastediyorum. Mesela bu arkadaş Stanford'da ikinci sınıfta okusaydı ki eminim OTTI'da okuyan çocukların her birisi Stanford'da MIT'de okuyacak hapistede. MIT'de Stanford'da okuyolsaydı ikinci sınıfta kompiler dersi alıyor olsaydı ve Ramazan'da sahura kadar abi kompiler dersinin ödevini yapıyor diye konuşsalardı
Yani ne olacak bu compiler dersinden dolayı millet web sayfası yapıyor para kazanıyor diye düşünmezdi. Çünkü ortam ona izin vermezdi. Ortam şuna izin verirdi. Oğlum compiler'ın ya da kızım compiler'ı ne kadar iyi öğrenirsen sonra gidip Google'da şurada burada çalışabilirsin. Üzerine bir de doktora yaptığın zaman JVM engineer olursun. C++ engine yani C++'ın compiler'ını yazarsın. Ve bu nasıl bir ufuktur mesela bir çok. Bir de
Böyle dersen de çok şeydir yani, çok keyiflidir yani. Kod yazıyorsun abi, çok keyiflidir. Ama Türkiye'de nasıl bir sektörel ve ülke kültürümüz var ki, o tür bilgisayar mühendisinde girmiş cıvıl cıvıl böyle bir insanı kaybediyoruz ve aklına böyle garip garip sorular sokuyoruz yani.
Daha ne istiyorsun abi? O gibi ikinci sınıftasın. Türkiye'de daha başka nereye gönderelim seni yani? Tamam mı? Ama mesela ben Stanford'da diyelim ki ikinci sınıfta olsaydı MIT'deydi Amerika'da herhangi bir okulda, Computer Science'da, Bilgisayar Mühendisinde ikinci sınıfta olsaydı böyle kendini sorgulamazdı. Önünü daha rahat görürdüm. Mevzun olacağım, işte Apple'da çalışmak istiyorum. San Francisco'ya taşınacağım ya da Portekiz'e taşınacağım.
Tamam mı? İşte gezen bir developer olacağım, uzaktan çalışacağım, paramı kazanacağım, bir sene Kortekiz'de, bir sene Kenya'da, sonra Zimbabwe'ye gideceğim, ne bileyim. Keyfini yaşamaya odaklanırdı, işini öğrenmeye odaklanırdı. Bence iyi yetişmiş, iyi yetişme durumdaki bir gence bile, temel yetkinlikleri iyi bir gence bile böyle düşündüren şey bence sektörün kendisi. O sektördeki kültürümüz. O açıdan son bir şey söyleyeyim, Türkiye'de uzun süredir
Sektör okulları dövüyor. Sektör okuldan düzgün adam geçiştirmiyorsunuz, düzgün çocuk geçiştirmiyorsunuz falan filan. Bence dövülmesi gereken kendisini düzeltmesi gereken birisi varsa eğitim sistemimiz çok iyi olmayabilir ama sektörümüz daha berbat. Sektör kültürü bende çok çok daha berbat.
Kapanış notları
Ufuk Erdoğmuş (28:33)
Teşekkür
ederim. Çünkü soruyu, üç soru seçiyorum dedim ya başta benim için seçmesi çok zor. Soramadığım bir konuda buydu yani hani üniversiteler sektöre göre yetiştirmiyor tabii ki ve sektörde bunun şikayeti var. Dolayısıyla jünyörler bundan şikayetçi, biz okulda bunu öğretmediler. Yani bunu anlatması gerçekten... Üniversite işini yapıyor. Sektör işini Kesinlikle.
Akın Kaldıroğlu (28:55)
Sektör insan yetiştirmiyor. Devamlı sinir olsun. Sinire git, kapı pencere yaptır. Devamlı saçma sapan kod yazdır. Doğru gün para da verme. Üzerine stres binaet. Ondan sonra yetiştirdiğimiz zaman insanlar kaçıyor. Yetiştirdiğimiz insanlar kaçıyor. Yani abi bu kadar berbat bir ortam yetiştirmiyorsun zaten. Akın hocaya 5 günlük eğitime gönderdim, yetiştirdim. Böyle bir şey yok ki. Mesela bu çocuklar, Ufuk hocam bu çocuklar okulu bitirip bitirmez.
Yurtdışında nasıl iş buluyorlar? Hadi söyleyin bana Ryoza, madem eğitim sistemimiz kötü.
Ufuk Erdoğmuş (29:29)
Yani ben biliyorum.
Akın Kaldıroğlu (29:33)
Türkiye'de bu kurumların CV'sini kapıdan içeri almayacak Anadolu üniversitelerinin ikinci eğitiminden mezun olup yurtdışına şimdi İngilizce olarak iş yapan, fatura kesen, dolar kazanan bir sürü genç var. Bu insanlara hiçbir şans vermediniz. Güya iyi yetişmemiş tipler bunlar. Güya belli üniversitelerden mezun değil. Güya Türkçe eğitim yapıyorlar. Nasıl çalışıyorlar dünyaya? Yani kendimizi kazır.
Ufuk Erdoğmuş (29:59)
Bu
müthiş mesajla kapatalım bence bu bir hazmedilsin. Çok teşekkür ederim vakitleriniz için. Nasılsa buraya geliyormuşsunuz da. Ulu'ya geldiğinizde inşallah diğer seri bir sosyafet gibi de yapabiliriz ayrıca. Kendinize çok iyi bakın. Hoşça kalın.
Akın Kaldıroğlu (30:04)
Ben teşekkür ederim ya. İçimi döktüm bir.
Her telefon
Yazar Oyuna Devam