Girişimcilik ve Yöneticilikte Felsefe | Benimle Oynar mısın? 33

Avatar Oyuna Devam | 15 Ocak 2025

lock_open

Girişimcilik ve Yöneticilikte Felsefe | Benimle Oynar mısın? 33

Avatar Oyuna Devam | 15 Ocak 2025



Intro

Ufuk Erdoğmuş (00:00)
Benimle oynar mısın'ın bu bölümünde konuğumuz yönetim kurulunda felsefe kitabının yazarı ve aynı zamanda yönetim danışmanı Mine Kobal Ok. Mine hanım hoş geldiniz. Hoş bulduk. Şimdi az önce konuşurken bahsi geçti hemen değmek istiyorum. Yönetici danışmanı dedim. Sen de yönetici yönetim danışmanı desek daha doğru olur sanki dedin. Nedir ne olabilir fark?

Mine Kobal Ok (00:22)
Yönetici danışmanı korkarım ilk defa duydum. Ben de cevabını kendim çoydurmaya çalıştım bu arada. Hani yönetici dediğinde bir tane bir kişi çıkıyor karşısında. işte Ali, Ahmet, Ayşe kimse. Ona danışmanlık yapmak başka bir şey. Yönetim dediğinde oradaki bütün sistemden bahsetmeye başlıyor. Sistemi, çalışma şekli, oradaki kültürü oralarda alanı tutmak. Dolayısıyla onun içinde yönetici de var.

Ufuk Erdoğmuş (00:25)
Ben uydurdum.

Kurumun sistemine danışma.

Mine Kobal Ok (00:49)
Yöneticiyle birlikte diğer unsurlar da var aslında.

Ufuk Erdoğmuş (00:54)
Organizasyona danışmanlık gibi. süper. Management Center Türkiye'de değil mi?

 

Ekip yönetiminde felsefenin ve merakın ne rolü var?

Şimdi bugünkü konumuz ama... Yani reklam olarak değil, ben de yeni bitirdiğim için felsefe yönetim kurulunda felsefe... Ben bunu şöyle başlıklandırmak istiyorum bu bölüm temamızı diyelim. Ekip yönetiminde felsefe diyebiliriz. Çünkü bizim yönetim kurulu yazım sektöründe çok azdır. Vardır kağıt üzerine bir yönetim kurulu...

Mine Kobal Ok (01:19)
Yol olsun daha yüksek yüksek olsun diye. Felsefe ürkütücü yanında da yönetim kurulu olunca ikisi de birlikte iddialı oldu. Farkındayım. İki seyyen yalı gelince.

Ufuk Erdoğmuş (01:27)
Yönetim kurulunda felsefe ismi ama içini okuyunca aslında yönetim kurulu değil orada anlatılan. Yani bir yöneticinin ya da bir ekibin içerisinde felsefi bakış açıları ile neler olabilir?

Mine Kobal Ok (01:38)
Aslında bunu sonra yazdıktan sonra sohbetlerde farklı yerlerde cümlelerinde çok duydum. Anne baba Lansi ile de buna bakabiliriz. Hayatın başka bir tarafında da bakabiliriz diye. Hani sonuçta nereye taşırsan o bağlamı? Derdim soruları büyütmek, cevaplardan daha çok.

Ufuk Erdoğmuş (01:47)
Çok iyiymiş.

kadar.

Bunu düşündürmesi açısından çok ilginçti. Tabi her filozofun farklı bakış açısı olduğu için... ...çok böyle bir sürü danış... Hani sanki şey gibi 20 filozof varsa 20 danışmana ayrı ayrı aynı soruyu sormuş gibi oluyor biraz. Peki şuradan girmek istiyorum ben. Bu arada bu yayın özel Marcus'u yanımıza aldık. Cevap haklı doğabilir. Orada duruyor. Masada bir imparatorumuz var. diye getirdim şimdi. Adı geçer muhtemelen birazdan. Yani yönetim için, ekip yönetiminde, şirket yönetiminde...

Mine Kobal Ok (02:42)
Bir şey yani bir heyecan oluyor.

 

'Yönetim Kurulunda Felsefe' kitabını nasıl farklı şekillerde ele alabiliriz?

Ufuk Erdoğmuş (02:54)
Felsefinin ne işi var? Nereden çıktı bu iş?

Mine Kobal Ok (02:57)
İki

adım geriye gitme iznin var mı? montajda toparlarsın. kadar. Kısmet. Şeyden çıktı hikaye. Şimdi ben danışmanlık yapıyorum. Yani yönetim danışmanlığı dediğin için oradan alayım. Kurumlara gidiyorsun. Kurumlarda işte hani bildiğin Türkiye'nin bazen global bacağı da olan kurumlar var. Büyük büyük şirketler, holdingler. Masaya oturduğunda şey soruyorsun. Hani böyle rafdan eğitim satmadığın için.

Ufuk Erdoğmuş (03:02)
artık nerden gidiyorum

Mine Kobal Ok (03:24)
Ne istiyorsun, derdin ne, hangi mesele var, nereden takılıyorsun diye. Ve sektörden bağımsız hep aynı notları duymaya başladık. Yani diyor ki, ya biz çalışan bağlılığı, envanteri yaptık, insanlar burada çok mutlu değil, biz ekibi tutmak istiyoruz diyor. Ya da bu sene hedefler çok zorlayıcı, bizim büyümemiz lazım. İşte daha müşteriyi iyi anlayıp daha yenilikçi çözümler bulmamız gerekir diyor. Sürdürülebilirlik diyor, başlık geldi onu konuşalım.

Globalden değerler geldi, genelde öyle oluyor maalesef. Çeşitlilik, kapsayıcılık, bunu bir köpürtmemiz lazım diye. Ve sektörden bağımsız bu kadar hep aynı şeyi duyuyoruz. Ve biz de çözüm üneriyoruz ama bir yerden baktığımda kendimizi tekrar ettiğimizi ve o aynılık tuzağına düştüğümüzü görüyorsun içinde de olsa. Sonra şeye geldim, biz bu kadar hakikaten aynı olabilir miyiz? Bunu istersen kurum lensiyle oku, istersen bireysel olarak bak. Yani şu anda Instagram'a da girip baktığında

Jenelik söyleyeceğim. Hepimiz küçük prens okuyoruz. Hepimiz üçüncü nesil kahve seviyoruz. Urla'ya da taşındık. Yani...

Ufuk Erdoğmuş (04:26)
Biz sahil

Mine Kobal Ok (04:29)
O

kadar kopyalı yapıştır, bu kadar aynı olabilir miyiz? Oradan hani Şevya böyle mühendis bakış açısıyla baktığında beş kere neden diye sor, kök ne deneyin. Neden, neden diye böyle bir sohbette sorunca konu merakı geldi. Ondan sonra dedim ki ben merak çalışayım. eğer bir lider birlikte çalıştığı ekipteki diğer kişileri merak ederse o zaman onu nasıl motive edeceğim diye düşünmek durumunda kalmayacak. Tanıyacak zaten. Ya da o kişi...

Kod adı Nazım olsun. Dokuzdan beşe bir kaynak olmayacak. bir insan olacak. Yatırım yapmayacaksın ona. Çünkü insana yatırım yapılmaz. Sen makine değilsin, bina değilsin.

Ufuk Erdoğmuş (05:00)
Asım vurdu değil mi?

Gerçekten

iyi.

Mine Kobal Ok (05:14)
En iyi versiyonu

da olmaz. O zaman onu insan olarak görmeye başlayacaksın. Kaynak olarak değil. Ama onun için gerçekten hani buraya gelmeden ne yapıyor, buradan çıktıktan sonra ne yapıyor, nasıl bir kaygısı var, nasıl bir hayali var, merak başlıyor. Ben o zaman merak çalışmaya başladım. Ve hevesli öğrenci tadında giriyorsun, kitap bakıyorsun. 10 tane kitap yok merakla ilgili yazılır. Yani hani inovasyon da, liderlik de, AI de binlerce kitap çıkıyor. Merak bu kadar eski bir konu. Hani Plato...

Ufuk Erdoğmuş (05:35)
Lirak et.

Çok

genel diye mi ya? Niye öyle?

Mine Kobal Ok (05:45)
Yok

hiçbir şey yok. Literatüre bakıyorsun, felsefesine bakıyorsun. Bir tane böyle şey çıkıyor, paper çıkıyor hiçbir şey yok falan. Bu konuyu benden önce birilerinin aklına gelmemiş olması şey değil hani yeni dönem bir başlığı da değil. Ben orada bir gittim. Model çıkartmaya çalıştım, yurtdışından birileriyle konuştum, onun etrafında yazdım. Sonra korktuğum yere kendimi düşmeye başladım. Hani kişisel gelişim ve kendimi tekrar edecek miyim diye. O zaman referans aramak istedim. Kim meraklı diye.

Ufuk Erdoğmuş (06:14)
Kim meraklı deyince tabi.

Mine Kobal Ok (06:16)
Bununla ilgili bir tane anket yaptım. O kaç sene oluyor, 6-7 sene oluyor. LinkedIn'de yayınladım kim meraklı diye. Cevaplayanlar da normal şeyler, mühendisler, müdürler falan filan kitle. Açık ara kim öne çıktı ben sana sorayım, bir isim uydur. Nasıl? Yani meraklı aklınıza kim geliyor dediğimde açık uçlu soru, ankete gelen yanıları.

Ufuk Erdoğmuş (06:39)
Yani

bence hiçbir kişi çok meraklıdır diye mi? Bilim insanlarından sallarım. Einstein falan.

Mine Kobal Ok (06:44)
Ben de öyle bekliyorum. Davinci bekliyorsan Einstein falan. Meraklı belada çıktı açık ara. Ben yanlış bir şeye çalışıyorum. Yanlış bir yerdeyim. Çünkü merak bir mahallede var. Bir de akademisyende var. Ama iş dünyasında çok merakın yeri yok. Ya da diyorsun ki böyle 10 kişi var. Kaçı meraklı olsun. Diyor ki bir ikisi meraklı. Kalanında iş yapsın. Kim iş yapacak o zaman? Karanlık tarafı çıkıyor ortaya.

Ufuk Erdoğmuş (06:53)
bonus videolarda

Çok kurcalamasın mı diyor.

Mine Kobal Ok (07:12)
Sonra oradan ben Sokrates'e geldim. Merak etmiş, Sokrates'lik diyalog. Ölmüş falan yanlış anlaşılmış. Oradan gazımı alamadım. Bir dakika ya. Şimdi Sokrates bize bunu sorardı. Sonra Platon almış. Dur bir Platona bakayım. Oradan Aristoteles'e bakayım diyeyim. Aynen tutup çektim ve anlamıyorum. hakikaten Fil dişi kulesinde dili çok ağır. Çok çeviri kazaları var. Yani Haydeger oturmuş kendi bir Almanca yapmış.

Ufuk Erdoğmuş (07:28)
Oradan tutup çekmişler.

Mine Kobal Ok (07:40)
Satra baktığında adam Fransızca yazmış. Sonra onu birileri İngilizceye çevirmiş. Sonra oradan Türkçe'ye gelince iyice bir şey olmuş, iyice anlaşılmıyor. Anlaşılmıyor olmasından o filozoflar mutlu olmuş hani biz de şeyde kaldık diye. Ben de nasıl bir romantik bir cesaretse, dur şunu anlamadıklarımı yazmaya çalışayım diye böyle bir yazı dissi diye başladım.

Ufuk Erdoğmuş (08:01)
Gerçek

halk hizmeti böyle olur yani.

Mine Kobal Ok (08:04)
Hani bildiğim tarafta kurumsal dünya o hani yönetim toplantıları olduğu için o bağlamak iyi bir şey ya. Öyle bir bağlayasım geldi. Sonra baktım LinkedIn'de çok güzel yorumlar geliyor. Benim yazdığımdan daha böyle şuna da bak, şurada da şu var. Bak bu şöyle olur deyip orası onun yazıları da büyütmeye başladı.

Ufuk Erdoğmuş (08:24)
Bunun

kitlesi hala çok ufak.

Mine Kobal Ok (08:26)
Çok ufak sayılır mı bilmiyorum.

Ufuk Erdoğmuş (08:28)
Ya

da sen derleyince acaba genişledi mi? Belki de bu yüzden girmiyordu insanlar bu topa.

Mine Kobal Ok (08:32)
Bilmiyorum şeyde bir Newsletter'ın takipçisi 10 bini geçti. Hani Newsletter için ve adı felsefe olan bir şey için fena değil sanırım. Bayağı da bir aktif gidiyor orada. Hani normal şeyde bak 20 bin küsür de orada bir takipçim var. Öyle çok şey değilim çok takipçisi olanlardan değilim ama ben şeyden memnunum. Oradaki tartışma ve konuşma düzeyinden hani elimde insanların 7 etkili insanların 7 alışkanlığıyla.

Ufuk Erdoğmuş (08:58)
Çıkıp *** var

mı? Var maalesef ama almaya dövüyorlar onu.

Mine Kobal Ok (09:02)
İşte onunla çıkıp da yan yana resim

Ufuk Erdoğmuş (09:09)
Bu arada o güzel bir dot netay oldu. Bizde benzer şekilde mesela işte kanalın adı Oyna Devam. Serinin adı Benimle Oynar mısın? Öbür serinin adı Değirmenler, birinin adı Basit. Bunların hepsi Bülent Ortaşgil şarkıları ya. Tabii eski kuşak daha hakim bu olaya. Bir de herkes de dinlemediği için onlar da da hakim olmayan var. Bizde ben çıkarken aynı modu söylemiştim yani. Benim için Bülent Ortaşgil fan olduğumu seviyorum ama konu o değil. Bence bir sembol.

Kim var bilmiyorum ama atıyorum Ajda Pekkan vs. Bülent Ortaşkili. birinde böyle herkese hitap eden popüler bir şey vs. niş ama böyle alıcısı gerçekten aradığı bir şey yani bizde o yüzden mesela onu sembolize ettiği için benim kafamda oradan yürümek istemiştim zamanında çok dilettim o isimlerde. Sen de benzer bir şey yapmışsın yani çok popüler olmasın ama 10 bin kişi gerçekten buna niyetli insanlar.

Mine Kobal Ok (09:59)
Korkumla derdin varsa zaten iyi bir şey.

Ufuk Erdoğmuş (10:01)
evet.

Ve öyle olunca da Karamboli bir felsefe derlemesi kitap çıkmış ya.

 

Bir yönetici için felsefe neden önemli?

Ben bir şey söyleyeceğim. Ben iyi kötü okumaya çalışıyorum diyorum ama mesela Nietzsche'yi bir okumayı denedim. Dedim sonra devam ederiz. Olmadı yani, yürütemedim.

Mine Kobal Ok (10:15)
Ne

anlatıkı?

Ufuk Erdoğmuş (10:17)
Oradan

başladım gerçekten. Direkt duvara tostladım. dedim bu benim baya boş vakit ve sağlıklı. Oradan girdim 10 sayfa sonra dedim bu sonraya kalsın bıraktım falan. Böyle 1-2 denemem oldu işte Sartr'la da ilgili falan. Sayende mesela ben varoluşçuluğu ne olduğunu anladım. Sormayacağım. Yok anladım derken hiçbir şey anlamamışım. Ha böyle bir şey miymiş yani bir şey ifade etmeye başladı. Çünkü kronolojik olarak bu bunu dedi, bu bunu dedi, bu bunu dedi. Yani arka arkaya okuyunca

Mine Kobal Ok (10:23)
As... Bir adam yani çok şey oldu.

Ufuk Erdoğmuş (10:46)
Okey dedim demek ki böyle gelişmiş o zaman böyle bir şey anlatmaya çalışıyorlar hani neden bu insanlar hayatımızı kendimiz yaratırız falan modunda ya.

Mine Kobal Ok (10:53)
Neyse o hocam.

Ufuk Erdoğmuş (10:57)
Direkt

ortadan George T. Sartre okumaya çalışınca olmuyor. Ya adam niçey okuyunca ne diyor bu adam? Deli midir nedir falan diyorsun. Biraz daha kontekste... Deli gerçekten. Kontekste sokmak çok faydası olmuş. Peki soruya döneyim. Bir yönetici için felsefe merak önemli olduğundan mı gerekiyor?

Mine Kobal Ok (11:15)
Şöyle, ilk baştaki yere geliyorum. Kopyalı yapıştır karar almak yerine baktığında, çünkü yönetici ne yapıyor? Bir takım kısıtlı kaynakları var. Kurumun bir var olma hedefi var. Niye kuruldun, neden varsın? o kaynaklar... ...hidal, şeyde kalıyorsun o zaman da kısa vadeli para kazanmakta kalıyor.

Ufuk Erdoğmuş (11:29)
Her kurunda yok bu arada.

Ben de onu demek istedim. Çoğu kurum ezbere yaşadığı için direkt bugün para kazanayım. X. Bu kadar.

Mine Kobal Ok (11:41)
Bu

şimdi benim ekonomi okuduğum dönemde finans kitaplarının ilk sayfası, financial management kitabının ilk sayfası kurumların var olması sebebi hissedarların ve altını maks şeyini diyemedik. Öyle başlıyoruz. Şimdi bugün bunu değiştirmeye başlıyoruz. En azından sözsel olarak değiştiriyoruz. Yani sen bu gezegenin içinde bir yerlerdeysen başka sorumlulukların da var. Tabii ki de para kazan ama sadece para kazanma. Yani...

birlikte çalıştığın kişilere, tedarikçilere, müşteriye, topluma, çocuklara, ağaçlara, çiçeklere, böceklere baktığında bir sorumluluğun var. Bu yüzden de sahip olduğun kaynakları ya da üzerinde sorumluluğun olduğu ya da inisiyatif kullanabildiğin kaynaklara baktığında sadece onları kara değil başka bir şeylere daha yönlendirmen lazım. O yüzden de biraz sorgulamak ve doğru konuyu tartıştığından emin olman gerekiyor.

Ufuk Erdoğmuş (12:35)
başka bir şey olması lazım diyecek yönetici zaten kafasının içinde felsefe yapıyor demek ki. O var ve... Bir şeyi sorgulamış yani. Ben sadece para için mi yapıyorum bu işi dediğin an zaten... Bitti. Girmiş oluyorsun. Aynen aynen. Oradan sonra gerisi gelecek.

Mine Kobal Ok (12:47)
Şey kısmı, sonuç peşinde koşmama kısmı. Yani biz bir workshop, bir atölye çalışması yaptığımızda ya da bir toplantı yaptığımızda alışkanlığımız nedir? Buradan bir kararla çıkalım, bir aksiyonla çıkalım. Ben orayı biraz baltalamaya çalışıyorum. Diyorum ki doğru soruyu sorduk mu biz? Yani bir konu geliyor, o konuyu çözmeye çalışıyorsun burada, konuşuyorsun. Peki o konu doğru konu mu? O konunun doğru konu olduğundan nereden eminsin diyorum. Yani...

 

Doğru soruyu sormak

Bir şeyi büyütmeye çalışıyorsun, bir yerde verimliliği arttırmaya çalışıyorsun. böyle çerçevelediğinde başka bir şey. O çerçeve ediyorum bir çalışan gözüyle bak. Bir gelecekten bak, bir geçmişten bak, bir rekabetten bakalım. Bir işte bunu kullanacak kişinin ekspirisinden bakalım. Soruya 360 derece zamanla da oynayarak farklı perspektiflerden baktığımızda soruyu değiştirmeye başlıyoruz. Ondan sonra gel senaryolara bakalım diyorum. Hızla cevaba koşup patinaj çekmektense

Farklı kişilerden beslenerek gerçekten derdi anlayarak üzerinde çalışmak başka bir şey. O yüzden de felsefe yani derdim. Felsefe tarihi anlatmak felsefe tarihi öğrenmek değil. Şey çok umurumda değil. Aristoteles bunu demiş Nietzsche'nin aforizmasını alalım falan değil. Nasıl soru soruyorum?

Ufuk Erdoğmuş (14:05)
İçeriyi

bilmediğim için şöyle bir şey bekliyordum. İşte şu durumlarda bir yönetici şu filozofu örnek alabilir falan. Hiç alakası yok. Yani hani bu filozof bunu demiş bu bunu demiş bu bunu demiş bu bunu demiş. Al sana böyle değişik bakış açıları var. Böyle değişik soru modelleri var. Sen istediğini sor. Hani gerçekten o... Aynen. Peki, okey.

Mine Kobal Ok (14:13)
Böyle bir şey yok yani. Hiçbir şey yok.

...büyütmek tam orası.

Yanıt olduğumu çok mu dağıttım.

Ufuk Erdoğmuş (14:31)
Anladım yani şey oluyor ya felsefe deyince insanlar kafasında böyle caz yapma gibi bir felsefe yapma bir tabir var ya aynen halbuki öyle bir şey değil yani sadece soru sorma gerçekten meraktan.

Mine Kobal Ok (14:41)
Ama

o soruları da sen bir soru sorduğunda ben ona cevap verdiğimde o cevabın üzerine yeni soruyu inşa edelim. ne görüyorsun toplantılara girdiğinde ne görüyorum? Üç kişi, beş kişi oturuyor. Bir kere ünvanın yüksek olanın sesi daha çok çıkıyor. Pozisyondan değil, hakikaten ev ödevini yaptın ve gerekçelendirerek konuşuyor musun? Ya da birden fazla monolog oluyor orada, diyalog olmuyor. Yani herkes aklındaki bir şey söylüyor.

Sen de söylersen söyle ben onu söyleyeceğim yine.

Ufuk Erdoğmuş (15:11)
Şey var ya hani bazısı dinlemeyle alakalı bir vesfıra da hatırlamadım yani şey diyor yani anlamak için bir dinliyorsun yoksa sıranın sana gelmesini bekleyerek bir dinliyorsun. Aslında dinlemiyor karşıda sadece aklına kendini söylemek için bekliyorsun.

Mine Kobal Ok (15:26)
Sonra

ben bir şey, sonra sen bir şey söylüyorsun. O zaman birden çok monolog oluyor, aradaki bağlar yok. Biz hani MCT cümlesini kurayım, Management Senate Türkiye'de çok severiz şey cümlesini kullanmayı. Kurumlar, diyaloglardan oluşur deriz. Bu kadar yani burası çünkü sen değişiyorsun, bina değişiyor, masan değişiyor, sattığın ürün, verdiğin hizmet her şey değişiyor. O yüzden sen şey değilsin. Hani webtile olarak bak, buradaki adresin değilsin.

Ufuk Erdoğmuş (15:38)
Çok güzel, basit aslında.

Mine Kobal Ok (15:54)
Bu masa değilsin, ürünün hepsi değişebilir. Ama buradaki diyalog neyse nasıl bir bağ kuruyorsan o. Ve bu bir hikaye, bir şey yani. Elle tutulur bir şey değil.

Ufuk Erdoğmuş (16:03)
Bu yola girmenin bir yolu da güzelliği de olabilir herhalde. Sen dedin ya sonuç değil de hani sorgulama gibi doğru soruyu sorunca nasıl cümleyi kurayım doğru soruyu sordum diyelim sonra yönetici olarak evet çok güzel soru sordum demek de sonuç odaklı bir yaklaşım aslında sonuç hiç olmayacağını varsayarak bir soru bitmiyor çünkü oyun sonraki soru aynen sonsuz oyun bu arada madem kitaplarda amaıyorsunuz infinite game çok güzel. Simon Sinek seviyoruz herhalde.

 

Marcus Aurelius örneği ve günümüze uyarlanması

Mine Kobal Ok (16:33)
Sevmiyorum. Tabi ki de sevmiyorum. Yani James Carson oku daha güzel. Çünkü Infinite Game James Carson saymasını... Tabi. Saymasını onu alıyor Ali Toputut gibi. Kim?

Ufuk Erdoğmuş (16:37)
Öyle mi? Onu da bakalım o zaman.

Çok basitleştiriyor.

Mine Kobal Ok (16:51)
Şey,

dedikten sonra bitti o. Yazdığım kitaplar okuduğum kitaplardan daha fazla dedi.

Ufuk Erdoğmuş (16:59)
Çok yanlış şimdiden. İmkansız ya. Mesaj ama infrat game yani. Bunda bir sonsuz bir oyundur. Şirket, girişim, ekip iş neyse. Maç bitecek bir sıfır kazanacağım diye bir şey yok. Sadece oynuyoruz. O açıdan doğru soruyu sormak hakikaten çok önemli. Ben şimdi o zaman biraz magazine gireyim. Şimdi Marvus'u kendim boşuna getirmedim. Çalıştığımız yerden soracağım. Benim... Ben çok okuyan bir insan değildim.

Son, gene olmuş ya, 6-7 senedir düzenli bayağı okuyorum. Felsefe alanında işime etkili birinci akım, stüdyo felsefesi oldu. Yani bizzat iş yapışımı, yöneticiliğimi, karar alış mekanizmalarımı ve kendi iş becerilerimi değiştirdi. Nasıl? Onu soracağım nasıl olmuş olabilir? Çünkü sen de şey diyorsun ya başlık, Marcus Aurelius'un başlıkta yaşam koçum diye özel bir başlığı var.

Bir de çok popüler ya bu arada Stoafel Sefesi, Marcus. İşte... İmparator diye herhalde. Halbuki evet ben de okuduğumda Seneka... Epictetus biraz garip yazıyor ama mesela ben Seneka'yı okuduğumda daha beğendim. İfadelerini, anlatışını. Ama Marcus sembol yani adam... İmparator adam yani adam dünyanın hakimi yani şu an Trump'ın elindeki gücün on katı gücü var. Yaşıyor ve diyor ki sabah kalkmam lazım işim var diyor. Uyuyamam öyle 9'a kadar diyor falan. Hani bunu imparator deyince...

Mine Kobal Ok (18:03)
İmparator olunca hoş oldu.

o kadar şey yapmıyorsun.

Çadırlarda yaşamış yani

Ufuk Erdoğmuş (18:29)
dediğim gibi yani Roma imparatorluğu o bugünkü Amerika'nın 10 katı... Evet yani ne dese olacak dünyada diyor ki işim var gücüm var diyor sorumluluğum var kalkmam lazım falan hani bunu o deyince etkileniyor insan yani bu şey gibi Atatürk'ün hikayelerini izleyip adam bunu yapmış demek ki yapılabiliyor ben niye böyle tembelim ben niye böyle falan gibi hissediyor ya insan biraz onu çağrıştırıyor ama onun dışında neden yaşam koçum başlığını attın mesela orada.

Mine Kobal Ok (18:53)
Pandemiden cümle kuralım ya da daha şeyde bakabiliriz fark etmez bir kaygı yaşamaya başladık ya hep birlikte. Ondan önce de kaygılaydık tabi ama pandemide bu hikaye daha global bilençli oldu ve hani ne yapacağım ben bu hayatla sorusunu sormaya başladık. Şimdi insan düşündüğünün farkında olan bir varlık yani şeylerde kedilerde köpeklerde hani öyle bir şey yok onlar da mutlu oluyor kaygılanıyor korkuyor ama

şey sorularını sormuyorlar. Hani ben bu hayata niye geldim, bu hayatta ne yapacağım, nasıl bir amacım var, neye yarıyorum, Tanrı benimle ne kastetmiş olmalı ki kegarta gönderme yaptık. Biz bunları soruyoruz ve kaygılanmaya başlıyoruz. O kaygılanmaya başladığın noktada da bir bilmek istiyorsun, bir çözüm istiyorsun ama etki alanında değil hiçbir şey yani ya da bir dolu bir şey değil. Amca da onu söylüyor diyor ki etki alanındaysa bir onun için ne yapacaksan sonuna kadar onu yap, etki alanında değilse de onu

kabul edecek ve o sağ duyuyu, kapsayıcılığı göster diyor. Ve bunun ikisinin arasındaki ayrımı fark et. Çaba göster diyor.

Ufuk Erdoğmuş (20:01)
Bileceğim

bir şey yoksa onu kabul etmiyor.

Mine Kobal Ok (20:04)
Hava yağmurlu trafik var çok güzel. Erken çık yağmurluk giy ama otur da hava niye yağmurlu diye serzenişte bulunma diyor.

Ufuk Erdoğmuş (20:14)
Bu çok basit bir şey ama düşünsene insanların %80'i öyle.

Mine Kobal Ok (20:17)
çok magazinsel çünkü.

O daha çekici. Yani diğeri daha zor.

Ufuk Erdoğmuş (20:22)
Evet, şikayet

Mine Kobal Ok (20:24)
Ölüm

bil öleceksin diyor, öleceğini unutma diyor. Memento Morris'i ya o şey var yani bir kur kafa var orada. Şimdi öyle baktığında hikaye başka bir şey ama nasıl bir şeyse nasıl tasarlandıysak hiç ölmeyecek gibi tüketiyoruz hep birlikte.

Ufuk Erdoğmuş (20:41)
Herhalde biraz ilginç yapan da adamın imparator olması olabilir. Yani bunu söylüyor adam. Düşünsene kontrolün olmayan şeyleri kabulleyemiyor. Başka yok zaten hani. dünyanın hakimi teorik olarak. Başka bir sürü lider biliyoruz günümüzde. Kontrolü olmayan şeyleri de kontrol etmeye çalışıyor. Onu deneyebilir, denemiyor.

Mine Kobal Ok (20:57)
Şey aradım, hala arıyorum hani buradan da sesleneyim. Felsefe mezunu bir genel müdürü aradım mesela. Yok. Hani imparator falan demiyorum. Bildiğim bir genel müdür.

Ufuk Erdoğmuş (21:10)
Herhangi bir müdür buradan sesleniyoruz, felsefe mevzunu arıyoruz.

Genel müdür mü? İlla genel müdür mü?

Mine Kobal Ok (21:15)
Biraz

yükseldi. Kenarımızı böyle...

Ufuk Erdoğmuş (21:18)
Sen

siin.

Mine Kobal Ok (21:20)
yerine göre şey kuruma göre değil ama

yok yani o yüzden hani bir düşünür ve imparator bir araya gelince

 

Üst yüzey yöneticilerin felsefeye bakış açısı örneği: Etik ve teknoloji

Ufuk Erdoğmuş (21:29)
İnter, inter. Peki acaba şey olabilir mi bunun sebebi? Yani gerçekten yöneticiler, üst düzey yöneticiler felsefe ile ilgili değil mi, düşünmüyorlar mı, sorgulamıyorlar mı? Yoksa o kadar düşünmek, sorgulamak, ben bu argümanı duydum. O kadar kafanı bunlara takarsan, sorgularsan zaten bir yere varamıyorsun.

Mine Kobal Ok (21:46)
Şimdi zaten varamıyorsun. Zaten orası bir şey vakum yaratmaya başlıyor bir noktadan sonra. Üzerinde hem fikir olamıyorsun. Yani felsefe nedir sorusuyla ilgili filozoflar hem fikir değil. Yani öyle bir ortak bir cevapları bile yok. Yani böyle güzel bir şey. Onu da zaman kaybı olarak görüyor.

Ufuk Erdoğmuş (22:04)
Yok şey hiç de dedim ya mesela bir şirket içinde diyelim ben yükseleyeceğim kariyerin de ben çok düşünen çok sorgulayan bir insanım hani argüman şu yani çok sorgulayan adam zaten yükselemez işte kendi girişimciysem de ya bunları kafana takma işine bak falan. Ha aynen yani niye böyle felsefe yapıyorsun aynen yanlış şeylere odaklanıyorsun acaba hakikaten sayısının az olması sebebi gerçekten bunun enerji israfı mı?

Mine Kobal Ok (22:19)
Kral'a manıya.

Nereden baktığına, nasıl bir bağ kurduğuna göre değişiyor. Yani... Enerji israfıdır, değildir demek köşeli bir saptama. Oraya gelene kadar neyi sorguladı, nereye kadar sorguladı, neyle neyin bağını kurabildi. Yani ben felsefeyi biraz şuradan tutmaya çalışıyorum. İşin içine mutlaka sanatla ilgili bir şey koyabilmemiz gerekiyor.

Ufuk Erdoğmuş (22:39)
Çok tatlı

Mine Kobal Ok (22:53)
doğa ile ilgili bir şey koyabilmemiz ya da sürdürülebilirlik ile ilgili bir şeyler koyabilmemiz, toplumsal sorumlulukla ilgili bir şey koyabilmemiz. O bütünsel yerden bakabilmek için de neden bunu yapıyoruz kısmını liderlik felsefesinin kurumun değerlerinin etiği konuşmamız gerekiyor. Etik konuşmadan sadece teknoloji olduğunda teknoloji karanlık bir yere doğru gitme olası da çok...

Ufuk Erdoğmuş (23:14)
direk gider ya ben şimdi teknolojinin içindeyim eğer yoksa teknoloji çok tehlikeli bir şey etik varsa dünyayı kurtaracak bir

Mine Kobal Ok (23:22)
Bak,

yani EY'le konuşurken oranın etiğini kim Eskiden ilk çıktığında hani Aristoteles jenerik örnek olsun, bugün alıp getirseydik bir üniversite kampüsünün içine Aristoteles'i şu anda buraya kapıdan içeri girseydi, burada da varsaydı bütün fakülteler var, muhtemelen şey girecekti doğa bilimlerinde öyle bir yere girecekti. Oturup da felsefeye gitmeyip hepsi beraberdir. Bilim insanı olacak. Ondan sonra ama şimdi baktığında

Ufuk Erdoğmuş (23:42)
Evet pardon.

Mine Kobal Ok (23:51)
Bilim bölündükçe ayrı detaylarda derinleştikçe felsefe hala bu dünyada ne yapıyoruz, insan olmak ne demek orada dolaşınca o daha arkada kaldı diye gözüküyor. Ama şu anda bence birleşecekler önümüzdeki dönemde. Yoksa AI'la baş edemeyeceğiz. Generative AI çıktığında ya da yaygınlaştığında eğer felsefeyi ya da etiği bir yere taşımadıysak zor. Yani istopik yerlere gideceğiz.

Ufuk Erdoğmuş (24:17)
Onunla ilgili bu arada... Her

muhabbetimizde neredeyse her bölümde bir EY'ye geliyor tabi artık o kadar her yere giriyor ki. Tabi şimdi benim de çevremde çok var o alanda insan. Oradaki problem şu teknolojide politikacılar karar veriyor. Ama politikacılar bir kere yaşları gereği ortalama yaşı çok yüksek.

Mine Kobal Ok (24:37)
ekonomide

Ufuk Erdoğmuş (24:43)
onların bilgisinin çok ötesinde hızlı ilerliyor teknoloji. Dolayısıyla politikacıların ne olduğunu anlaması zaten çok zor. Çoğu anlamıyor. Bu şey vardı ya, Binali Yıldırım'ın bir yeri işte, bulut diye bir şey var falan diye anlatıyordum. Anlama olasılığı çok az. Kendi eğitimi çok geride, kendi yaşı çok ileride olduğu için. Anlasa da, atıyorum 10 sene sonra anlıyor. Dolayısıyla AI kopacak gidecek, sonra ya biz AI'yi ne yapacağız? Bunu da konuşmak için çok geç...

Mine Kobal Ok (24:54)
Öğretmen yazamıyordu değil mi?

Çok

romantik bir yerden söylüyorsun. Anladığı zaman makul karar verebileceğini de düşünüyorsun bu arada.

Ufuk Erdoğmuş (25:15)
Diyelim ki doğru karar verecek politikacılarımız da var. Bir de 3. kış şeyde bariyerde o olsun. bu şey gibi koyun kopyalıyorlar diye 90'ların sonunda. Koyunu kopyaladıktan sonra ne yapacağız dediler. Mutluyla kopyalıyorlar haberimiz yok. Hani o yapıldıktan sonra politikacılar, eyvah insan kopyaladılar, e yapacağız şimdi dediler. Halbuki o genetik kopyalama başladığında 10 sene öncesinde bunu öngürüp konuşmaları gerekiyordu. Yöneticilerde de benzer durum var yani anlaması takip etmesi lazım.

Mine Kobal Ok (25:25)
...

Evet.

Ufuk Erdoğmuş (25:45)
Yani ilginç bir yere gidiyor.

Mine Kobal Ok (25:46)
Herkes birbirine bağlı yani politika bunu Türkiye diye global lensle de baktığında aynı şeyi söylerse, orada bir şeyler oldu. Bunun kurumların ya da tüketim alışkanlıklarımız da yansımasına baktığında hepimiz birbiriyle bağlayız aynı hikaye zaten.

 

'Hayat geriye doğru anlaşılır, ileriye doğru yaşanır.' algısının hem şirket yönetimine hem kişisel hayatımıza uyarlanışı

Ufuk Erdoğmuş (26:02)
Şimdi ben yine ekip yönetimine döneceğim. Birkaç notum var. Tamam. Burada kendimce aldım. O koca kitap herkesin bir lafı var da ben öyle aradan... Bir din... ...bizlerinden seçtim inşallah. Yorum, konuşuyoruz şu an sohbet. Kimmiş bu? Kirkegaard'mış. Tamam, yakışıklı o da. Yakışıklı mı? Çok. Çok mu yakışıklı? Buradan kızlara tavsiye biz. Kirkegaard'a bakın. Şimdi şu sözü ilgimi çekti. Hayat geriye doğru anlaşılır. Ama ileriye doğru yaşanır.

Mine Kobal Ok (26:11)
Tuzla random

Ufuk Erdoğmuş (26:31)
Bunu okuyunca mesela benim aklıma şirket böyle yönetilir diye geldi. Şirketi geriye doğru ama ileriye doğru plan yapıyoruz ya. nasıl bir bakış açısını? Şirket geldi benim ekibim de yönetimi beraber yapıyoruz.

Mine Kobal Ok (26:45)
Şimdi veriyle oynuyorsun değil mi? Veri dediğin hepsi geçmiş performans geçmiş gelecekle ilgili hiçbir verin yok. Onlardan varsayıp, öngörüp, olasılıklardan, geçmiş bağlamdan bugüne senaryo çıkartıyorsun. Şöyle olur, böyle olur, böyle yaparsak diye.

Ufuk Erdoğmuş (27:05)
onu söylemiştim. Çok basit oldu. Hakikaten ama aklıma o geldi yani adam mesela bunu hayat için söylüyor.

Mine Kobal Ok (27:11)
Bunu bireysel dünyadan baktığında da aynı şeyi söylüyoruz. Şöyle yapmışım, böyle yapmışım, olmuş, kötü olmuş o için.

Ufuk Erdoğmuş (27:16)
Oldu

bitti buna ön için karar ver artık yaşa önüne bak diyorsun. Sonra buradan iyi işaretlemişim acaba Russell Bertrand Russell bunu bu abi çok sevdim sayende yine.

 

Şirket yönetimi sürecinde ekiplerin ve bireylerin itiraz edebilmesinin önemi

Mine Kobal Ok (27:28)
Adam

hepsini yazmış etmiş. Wittgenstein diye bir film var. Orada da geçiyor kendisi. Tavsiye ederim.

Ufuk Erdoğmuş (27:38)
Yani

özellikle böyle internette biraz arttın ki çok güzel sözleri var yazdığı şeyler anlattı falan. Çok hoşuma gitti. Bunu biraz daha didikleyeceğim. Derine ineceğiz inşallah orada. Merakımı cezbetti. Burada şey güzel yönetim kuruluna gelseydi soracağı sorular. Ne demiş? Ne demiş? Sen yazdığını bilmiyormuş gibi. Nereden soracaksın? Söylüyorum. Diyor ki, yakın tarihte takım olarak ya da bireysel olarak neye karşı çıktınız?

Mine Kobal Ok (28:01)
Çünkü kaç yaşına geliyor 80 bilmem kaç yaşında eylem yapıyor sokaklarda oturuyor. Karşıtı eylem yapıyor, gayler için eylem yapıyor falan.

Ufuk Erdoğmuş (28:06)
Bu, ne kadar...

Bunu yaptığında da seni geyiler için eylem yapıyor dedin.

Mine Kobal Ok (28:16)
Şeyler yine ikinci dünya savaşı oralarda Vietnam döneminde falan...

Ufuk Erdoğmuş (28:19)
1940'larda yapıyor bunu. Geyler'in böyle taşlandığı, öldürüldüğü zamanlar. İşte şey yani bunu yönetim kurulundan ya da işte bir yöneticiye gelecek biri diyecek ki, yakın zamanlarda kim sana en son neye itiraz etti? Hâlbuki... Ortalama bir yönetici bana itiraz edilmesini ister. Ya da işte ne bileyim bir sonraki sonu, şey, itiraz ettiğin şey için bedel ödemeye hazır mısın? çoğu yönetici bedel ödemez. Ödetir. Bunları sorgulamak demek yetenim o yani.

Mine Kobal Ok (28:31)
Bir yönetici default bir yönetici.

Şöyle.

Ekibinde yine bu böyle felsefe gündeme geldi, öyle konuşuyorduk. İşte ben şeyden böyle zorlamaya çalışıyorum onlara. Nasıl soru sordunuz? Ne zaman birbirinize itiraz ettiniz? Ne zaman sen kendi yöneticine hoşlanmayacağını bildiğin halde söylemezsen duramayacağın bir şey söyledin diye. Ve bana dediler ki, bayağı üst düzey ve bayağı kocaman bir şirketten bahsediyorum. Biz burada soru sormayız. Biz burada itiraz etmeyiz. Daha çok...

Dün de şey var işte yönetim kurulu var ya da holding tepesi vardı. Ben de şey dedim orada siz dedim bu kadar sistemi sürdürmeye odaklandığınızda ya da mevcut durumu korumaya bütün enerjinizi harcadığınızda yeni gelen nesil çünkü bunu yaptığında orada işine devam edemeyecek ve paketini koruyamayacak bireysel olarak baktığında. O işte o koltukta oturamayacak ikinci gün. Yani ona da maliyeti o.

alabileceğiniz risk dediği rasılın yerindeyim. Ve yeni gelen gençler de oradaki yönetim ekibine baktığında onlar da onlara kızıyorlar. Yani sen orada direktör koltuğunda işte en eksi bir de yönetim ekibinde masada oturuyorsun ve bir şeye bayrak kaldırmıyorsun, bir şeye itiraz etmiyorsun, günü kurtarıyorsun. O zaman da yeni nesil kızgın oluyor ve dönüp sonra da o yeni başlayanlara, genç nesle sorumluluk almıyorlar, ciddiye almıyorlar. İşte...

Çok başka bir yerden bakıyorlar deme hakkımız yok o zaman.

Ufuk Erdoğmuş (30:19)
Çok iyi. Bu arada meşhur bir söz var ya, işte insanlar işini değil yöneticisini bırakır diye istifa eden manasında. Hakikaten genelde bundan oluyor. Bu arada...

Mine Kobal Ok (30:30)
...odadaki fili söyleyemeyiz dedi.

Ufuk Erdoğmuş (30:32)
Aynen işte yani oradaki en büyük problem kültürden zaten kaynaklı. Kültür bu oluyor. E öyle olunca insan itiraz etmeye cesareti olmuyor. Çünkü itiraz ederse öne çıkacak. Sivrilecek hemen törpülecekler diye korkuyor. Halbuki benim okuduğum bütün iyi örneklerde iyi şirketlerin, iyi kültürleri serbestçe itiraz, isyan, şikayet edebilmeden geliyor.

Mine Kobal Ok (30:42)
Gerek yok.

İşte merak o tarafı tutuyor. Olmadığında dogma oluyor. Dogma olduğunda da işte ortaçağ gibi bir yere gidiyor.

Ufuk Erdoğmuş (31:02)
Dogmatik

bir şirket

 

Her fikre saygı duyulur mu?

Mine Kobal Ok (31:08)
O zaman

sen fikrin değilsin. Fikrine aşık olmamak öyle bir şey. Yani sen bir fikir ortaya attığında ben ona itiraz ediyorsam sen de edebilirsin. Sen de fikrini değiştirebilirsin. Eğer fikrini kendinle özdeşleştiriyorsan orada sorun başlıyor. ya? Yani fikir sen değilsin. Fikir ayrı bir şey.

Ufuk Erdoğmuş (31:24)
Güzel bir yorummuş.

İnsan şey gibi hissediyor. Ben fikrimi sunuyorum. Fikrim kabul edilirse ben kabul edildim. Halbuki öyle bir şey yok. Biz beraber bir şey tartışıyoruz. Benim fikrim senin fikrin. Sonra belki 3. bir fikirde anlaşacağız. Anlaşabilirsem ben aslında güzel bir şey yapacağım.

Mine Kobal Ok (31:32)
Sen öyle bir şeysin.

Anlaşmayacağız,

anlaşmadığımız halde onunla yaşamaya devam edeceğiz. O da olabilir. Mecbur değiliz her yerde anlaşmaya. Kuçur hadi onu böyle çok güzel söylüyor. Fikirlere saygı duymak zorunda değilim diyor. Doğru. Her fikre saygı duymam gerekmiyor. Sen ırkçı gibi bir yerden bir cümle kuruyorsan ben onu saygı duymayacağım. Ama sen söylüyorsan sana insan olarak saygı duyabilirim. Çünkü burada bir hacim kaplıyorsun, bir canın var, bir ruhun var. Aynı gezegeni paylaşıyoruz ama fikrine saygı duymak zorunda değilim.

Ufuk Erdoğmuş (32:06)
ama insana saygı duyup karşı fikirler birlikte yaşayabilir aslında.

 

Rollerde ve unvanlarda kaybolan kişilikler

İşinde değilsin, fikrinde değilsin.

Mine Kobal Ok (32:16)
Ünvanında değilsin. İşte örneğin o büyük şirketlerin çok köklü gelenekleri, değerleri ve kültürü çok derin olduğunda gelenekselleştiğinde kişiler kendilerini oradaki rolleri üzerinden tanımlamaya başlıyor. Yani tanışıyorsun X bankasının, X bilmem ne şirketinin müdürüyüm, genel müdürüyüm diye seninle tanışıyor. Sonra ama sen o değilsin. Yani sen...

Ufuk Erdoğmuş (32:43)
Bilmem ne genel müdürü, Ufuk diye mi tanıtıyor kendini? Tabii. Halbuki ben Ufuk.

Mine Kobal Ok (32:48)
Biz burada

şöyle yapardık deyip o şirket için de asimile olup kendi değerini kaybediyoruz.

Ufuk Erdoğmuş (32:53)
Şimdi

böyle anlatınca üzücü gibi geliyor tabii o insan için ama düşünürsen de ama bir insan bir şirkette 20 sene çalışınca bu da normal değil mi? Hani... Bilmen lazım.

Mine Kobal Ok (33:00)
Yine sen birey olarak kalası bir... Yani

bu çocuğun olduğunda çocuğun annesi olarak kendini tanıtmak da aynı şey. Kocasından doğru kendini tanıtmakta. Sen bir birey ol ki ilişki kurulacak bir özne kalmaya devam etsin.

Ufuk Erdoğmuş (33:17)
Size

şey bile var ya ben bilmem kimin yeğeniyim. Oraya kadar gidiyor. Amcası üzerinden kendini tanımlıyor falan. Oralara bile gidiyor gerçekten. Çok güzel şeyler çıktı arada. Teşekkür ederim. Burada ne işaretlemişim? Burada sorular mesela yine yöneticiler için. Lakhan, Jacques. Jacques Lakhan. Bunu Nazım severmiş bizim. Sağ olsun. O yüzden biraz daha kurcaladım. Burada da Lily. Evet.

Mine Kobal Ok (33:21)
O önemli değil.

de...

 

Yöneticilerin kendilerini sorgulaması ve çevreleriyle etkileşim kurmaları neye dayanıyor?

Ufuk Erdoğmuş (34:05)
Çok iyi anlamadığım kadarıyla anlattın. Ben sadece hani yönetim kuruluna ya da yöneticinin yanına gelseydiği lakan ne sorardı? İşte senin Farazi sorular var ya... Ne demiş ya? İşte lider olarak en büyük arzunu nasıl tanımlarsın? İşte en büyük eksikliğin... İşte nedir canını mı acıtıyor? İşte burada sen hani lidere kendini sorgulatır gibi bir giriş... Bir soru var burada tabii 20 tane soru var da. Ben bunu görünce aklıma şey geldi. Biz danışma grupları diye bir şey mi gördük? İşte böyle girişim...

Adını ben uydurduk öyle yani biz topluyoruz, ben bir moderatör gibi birbirimize danışıyoruz gibi aslında ama ben böyle bir structured, bir üç dört haftalık bir şey de uydurdum. Aslında belli başlıklarla sohbet ediyoruz. Danışmanlık demek istemedim çünkü ben bir şey danışman olarak değil ya da bir eğitim demek istemedim çünkü bir şey öğretmiyorum. Ne bir workshop demek istemedik çünkü bir şey vaat etmiyoruz, şunu yap böyle yap diye. Sadece grup beş altı kişi toplanıyoruz senin girişiminde, senin girişiminde.

Mine Kobal Ok (35:02)
Çember kurdunuz deneyin paylaşın.

Ufuk Erdoğmuş (35:04)
Çember,

deneyim paylaşımı. Ben de biraz daha deneyimli göreceği onlara göre olduğum için ben böyle bakıyorum, ben şöyle diyorum ama başlıklar var. Birinci hafta ilk dediğim şey sen bu işi niye yapıyorsun? O grupta benim ilk sorum her zaman herkese, okey fikrin ne? Bu, X. Onunla çok ilgilenmiyorum aslında. Diyorum niye girişimci olmak istiyorsun? bu lakanı açınca da işte Nazım söylediğinde lakan var mı dedi kitapta, var dedim. Açtığımda ilk soruda da...

Mine Kobal Ok (35:25)
Filosof

değil tabii Freud da filozof değil ama düşünür olarak eklemek istediği

Ufuk Erdoğmuş (35:31)
Lakan olsaydı sorardı dediğin birinci sorun benim de girişimci olacağım diyenlere sorduğum birinci soru olunca ben etkilendim. Hakikaten insanın kendini tanıması gerekiyor. Bu da bir sorgulamada yani. işte. Neyse ben...

Mine Kobal Ok (35:42)
ya da veremediğin neyse onun üzerinden ilişki kuruyorsun. İkili ilişkilere baktığında, kurumla ilgili ilişkilere baktığında oradaki eksiklikten doğru onu kurmaya çalışıyor lakan.

Ufuk Erdoğmuş (35:48)
Nasıl?

Nasıl yani? Yani ekipteki eksiğin üzerinden mi?

Mine Kobal Ok (36:02)
O

eksiği konuşabiliyorsan yani aşkı da öyle tanımlıyor.

Ufuk Erdoğmuş (36:07)
sorunu konuşabiliyorsan gibi mi bir şey?

Mine Kobal Ok (36:08)
Kusur

yani sende olmayan bir şey arzuluyorsun. Onda olmayan bir şey arzuluyorsun. O arzu oradan çıkıyor. Olanlığı değil olmayandan gidiyor hikaye. Onu görebiliyor musun diye. O yüzden zor bir adam.

Ufuk Erdoğmuş (36:21)
Anlamadım

ben zaten o yüzden bırakmak da istemiyorum. Okuyalım.

Mine Kobal Ok (36:25)
Üçe

ayırıyor böyle bir şeyde. En derin, reel dediği dünyada... Örneğin rüya da oralarda, yaşadığın travmalarda oralarda... ...ya da şöyle söylemeye çalışayım, diyelim çölde biri kaldı susuz. Anlat diyorsun, anlatamaz onu. Çünkü kelimesi yok onun. Yani orada yaşadığı travmanın... İşte savaşta bir şey gördü, bir yerde bir patlamada kaldı. Ağır bir travma geçirdiğinde...

Onu anlat dediğinde anlattığı şeyle hissettiği şey birbirini tutmuyor. Uzak dilim yetmiyor ve o dünya... ...semboler dünyası. Yaptığı şu lakanın... Ali Toput'u tuttadığında anlamadığım kadarıyla dediğim o... Freud'ı alıyor. Freud bilinç dışı der. Bilinç altına asla kullanmaz toplam şeyine baktığında. Çünkü alt üst yoktur. Bilinç vardır, dış vardır. Lakan da Freud'ı alır. Freud'u bir sonraki düzeyine taşır ve...

Ufuk Erdoğmuş (37:01)
Kelimeler yetmez.

Mine Kobal Ok (37:22)
o bilinç dışında her ne oluyorsa kelimelerle anlatamadığım, sembolilerle yaşadığım yerdir orası der. Rüyalar da öyledir. Onlar şey yerler. Traumalar, zorlandığım yerler ve orada ne oluyorsa o benim buradaki hayatımı etkiliyor zaten. Oradan okuyabilmeye çalışmak. Yokluktan gidiyor zaten.

hoş bir adam.

Teşekkür ederim.

 

Kötülüğü sıradanlaştıran yaklaşımlar nedir?

Şöyle, da şey çünkü kadın Yahudi, 2. Dünya Savaşı sırasında Almanya'dan ayrılıyor, Heidegger hocası. Heidegger de Nazi Partisi'ne giriyor ve rektör olabilmesi için ve sonrasında da çok pişman olduğunu söylemiyor. Karanlık ve kötü bir adam bu arada. Ama varoluşculuk ve devamında satra etkileyen önemli bir adam. Ve Hanarent sonra böyle bir ulussuz kaldığı

vatansız kaldığı bir dönem var Amerika'ya gidiyor ve ikinci dünya savaşı bittikten sonra Adolf Aichmann var bu Auschwitzlerin başındaki adam. Onun mahkemesine New York muhabiri olarak gidiyor mahkemeyi gözlemleyecek ve gazete yazı yazacak ve şey bekliyorlar Anna Arendt de onu bekliyor bir cani çıkacak bu kadar insanı yaktı gazodalarını planladı şey yaptı ve bir canavar görmeye

Ufuk Erdoğmuş (38:58)
Ha

bu şey değil mi? Ben sadece işimi yaptım diye adam vedeceğim.

Mine Kobal Ok (39:01)
Sıradan dümdüz, görevimi yaptım bana söylediler ben onu yaptım diyor. Ondan sonra kadın şey yazıyor kötülük sıradan bir şey diyor.

Ufuk Erdoğmuş (39:08)
O

sözü işaretledim ben de zaten. Kötülüğün, neydi? Kötülüklerin çoğu hiçbir zaman iyilik ve kötülük hakkında kafa yormamış.

Mine Kobal Ok (39:16)
Bana

söyle, ''Nereden yaptım?'' diyor. Onu sadece hani oradaki insanları bir sayıp bir şey olarak görüyor. İnsan olarak görmüyor. Ve kadın böyle yazınca bu sefer Yahudi cemaati. Çok... dakika nasıl böyle bir şey yaparsın diyor. Kadın enteresan. Kadın... Haydeger'le evlenmiyor tabii. Haydeger... Arada yaş farkı var, öğrencisi. Evlendiği kişi de... İnsanın eskimişliğini yazan, Günter Anders ile evleniyor.

O da çok enteresan bir adam. Teknoloji felsefesiyle ilgili ve ne kadar tükendiğimizi yazan güzel bir sohbet çemberleri varmış o dönemde.

Ufuk Erdoğmuş (39:52)
Süpermiş. Ben o sözü de aklıma niye getirdi? İşte kötülükler çoğu zaman iyiyle kötünün ne olduğunu düşünmemiş insanlar yapardı. Aslında sorgulamamış. Yani kötü nedir diye sorgulamayınca bu şey gibi oldu. Yani otomatik. Evet. İşini yapayım. orada ben şimdi bizim kendi işeğimize geliyorum. Bir şirket, bir ekip yöneticisi. İyinin kötünün, işte dedik ya sen güzel söyledin orada etik aklının bir yerinde olması lazım yöneticinin.

Mine Kobal Ok (40:08)
bir bürokrat oğda.

Ufuk Erdoğmuş (40:21)
iyi nedir kötü nedir sorgulamayan bir yönetici dönüyor dolaşıyor işte kısa dönemli kâr hedefleri tutturma yok işte kpi'miz nedir sadece buna odaklanmak zorunda kalıyor çünkü sorgulamış onun dışında bir şey öyle olunca işte biz ne diyoruz şirketler kötüdür işte kurumsallık kötüdür falan bu yüzden mi buraya geliyor yani hakikaten iyi kötü sorgulamayıp sadece mekanik bakınca

 

Şirketlerin vizyonu, misyonu ve değerleri olması neden önemli?

Mine Kobal Ok (40:44)
İyi, kötü'nün doğru cevabı da yok bu arada. Şimdi hırsızlık iyi midir? Kötüdür. Herkes kötü diyecek. Ama Lou Marinoff'un kitabından referansla söylüyorum. Şeyi alıyor adam Robin Hood'u alıyor. 10 tane farklı felsefi görüşten Robin Hood'a iyi, kötü şey...

İş yok. Nereden yani liderin işi kişiyi yönetmek değil bağlamı okumak, orada ne olduğuna bakmak, toprağa bakmak, göre karar vermek. Biri için iyi olan biri için kötü olabiliyor. Ama sen bunu nereye kadar tanımlayabildin, nereye kadar bunun diyaloğunu kurdun, nereye kadar şeffaflıkla bunu ortaya koydun, oradan ilerliyoruz.

Ufuk Erdoğmuş (41:24)
Zaten

ekibin işte o kültür artık sürekli demek istemiyorum da hani bir vizyonu olması gerekiyor zaten bu yüzden. Şimdi aynı işi yapan bir finans şirketi daha hırslı, daha başka şirketlerin işte ne bileyim bir çevreci derneğin gözünde çok aç gözlü bir kültür olabilir. Başka bir işte oyun yazılım şirketinde çok daha farklı öncelikler olabilir. Ama işte ne iyidir ne kötüdür o yöneticinin düşünmesi gerekiyor. Bizim ekipte ne iyidir ne kötüdür.

Mine Kobal Ok (41:26)
Ahımm

Ufuk Erdoğmuş (41:54)
Bizim amacımıza göre ne iyidir ne kötüdür diye bir sorgulamak gerekiyor.

Mine Kobal Ok (41:58)
Buranın bir manifestosu, böyle yaparız biz, biz burada da böyle çalışırız dediğiniz bir çerçeve çıkartmak ve kararanlarında orayı referans göstererek gitmek. Yani değerinin olması gerekiyor insan olarak.

Yani o adım, slogan ne dersen de hiç adında değilim. Credo diyen var, manifesto diyen var. bir dervadin, bir sözün, şeyin olması lazım ve...

Ufuk Erdoğmuş (42:26)
Bizim için önemli olanlar budur, doğru yanlış budur. Böyle yapalım.

Mine Kobal Ok (42:29)
Hemen

bu. 5 sene sonra değiştir okey. Ama bir adı durduğun bir yer olsun.

Ufuk Erdoğmuş (42:35)
Ben henüz yapamadık ama bir takım danışma grubu da planladık. Daha dolmadı böyle kota var, dolması bekliyoruz. Orada şey demeyi planlıyorum açıkçası. Doğru mudur bu yorum ama. Yani yönetici bunu yapmadı değil mi? değerlerimiz bunlardan... Bu arada zaten nerede okusam değerler tepeden inmiyor. Ekip varsa ekiple oturup beraber anlıyorsun zaten.

Mine Kobal Ok (42:48)
Benim yaptığım iş bu.

Eee TPD'nin

Kopyala yapıştır oluyor yani işte hep beraber güven saygı sektöründe en önde gelen en inovatif şirket olacağız. Artı bir de çeşitlilik sürdürülebilirlik geliyor bu yıklı kadınlarla beraber konu o değil yani o fil olması gerekiyor ben burada ne yaparım ne

Ufuk Erdoğmuş (43:03)
Bravo, herkes öyle oluyor.

Ama Simon abi ödüyor. Bak Simon seni sevmiyor dedin ama Simon seni sevmiyor. Direkt bunu söylüyor yani. Cümle olması lazım. Ha da aynı adamdan almış. Kimdi onun? İdemy'i söylemiştin. Infinite Game'i söyleyen kimdi? bir daha? Kim? Kim? Kim? Kim? Kim? Kim? Kim? Kim? Kim? Kim? Kim? Kim? Kim? Kim? Kim? Kim? Kim?

 

Ritüellerin faydaları

Biz üç kişi olarak amacımız ne? Bizim prensiplerimiz ne?

Mine Kobal Ok (43:48)
Yani evde de bunu aile de bunu yap. da ritüeller koy. Çok sevdiğim kitap da yok, sonraki yazılarda yazdım. Buyunk Çulhan diye bir adam var. O bunu çok güzel anlatıyor. Ritüeller olması lazım. Yani biz her cuma pizza yeriz evde. Atıyorum. Pazarları birlikte kahvaltı yaparız. Senin takım olarak ritüellerinle. Yani ayda bir yaptıkların, haftada bir yaptıkların. Kesinlikle.

Geyik yap. Çünkü her şey çok belirsiz ve kaygılı ya. O zaman o ritüeller belirli bir şey oluyor. Sana öngörülebilir bir sahne sunuyor ve bağlılığı arttırıyor. Birlikte birbirinizi tanıyorsunuz, hikaye oluşturuyorsunuz ama lider bunu tek başına yapamaz. Holokrasiye doğru geçtiğinde lidere de ihtiyaç yok zaten. Herkes kendi işinin sorumluluğunu alıp farklı sahnelerde birileri bayrağı üstlenip öyle gidebilir.

Ufuk Erdoğmuş (44:36)
yazılım

sektöründe bu ritüel işi

Mine Kobal Ok (44:38)
...çıkıyor

zaten biz önce sizden öğreniyoruz onları. Her zaman öyle kareli gömleklerle başladınız. Sonra sakallar işe girilir oldu. T-shirt. T-shirtle falan öyle. Zavallı ben hani yeleklerin giyildiği bir dünyada başladığım için... Bankacılar... Evet ondan sonra herkes böyle bir dakikaya oluyor.

Ufuk Erdoğmuş (44:40)
Gerçekten mi?

Çok kıskandı evet.

Ama

işte pandemiden sonra uzaktan çalışmayla birlikte bu ritüeller de absürt bir şekle kaydı bana göre. Plastik güzel tabirmiş evet çok yapay oldu. Ya da bizim dailylerimiz var biliyorsunuz. Daily stand-uplar. Yeni bir bölümde konuştuk yani şeyle Gökçen ile başka bir şirketin CTO'su. Yani daily yapmak için daily yapmak, scram yapmak için bilmem ne yapmak yani yapay yapay şeyler.

Mine Kobal Ok (45:22)
O

zaman kopyalı yapı... Merak olmuyor içinde işte o zaman. Plastik kalıyor.

Ufuk Erdoğmuş (45:26)
Okey süpermiş.

 

Güçlü yönetici, güçlü ekip ve gücün kaynağı

Yine ablamıza dönelim. Arend. Yine yönetim kurulu soracağı sorular. neredeydi? En çok kimin ses çıkıyor? Az önce bunu söyledin ya sen yani sadece ünvanı olanı mı ses çıkıyor yoksa başkasını da mı çıkıyor? Ya da karşı farklı görüşleri ne kadar açıksınız diye sorardı falan demişsin. İlk başta konuştuğumuza döndük yine. hani ekip içerisinde, şirket içerisinde neyse artık böyle farklı sesleri açık mısın? Yiyorsa.

Mine Kobal Ok (45:55)
Orada

da konu altını çizmemişim ben ekleyeyim. Güçe geliyor, güç. Yani nerede toplanıyor bu masada güç? Ünvanı yüksek olanda mı güç var? Onu paylaşıyor mu? Şimdi eski dünyadan baktığında güç liderde. Ama yeni dünyada baktığında gücü ne kadar ekibine verdiğin?

Kendini güçlü mü hissediyor? Yani ben seninle toplantıya giriyorum, sen takımın lideri ol. Şey mi diyorum ben toplantıdan çıktığım zaman? Ufuk da ne kadar biliyor, ne kadar güçlü, ne kadar doğru kararlar veriyor. Ne kadar şanslıyım ben? Ufuk gibi bir liderle birlikte çalıştığım için mi diyorum? Yoksa Ufuk'un yanında ben... Ya bir dakika, ben de bunu yapabilirmişim. Burada da bak böyle bir inisiyatif aldım, şimdi bunu deneyeceğim. Ben kendimi ne kadar güçlü hissediyorum diye mi çıkıyorum senin yanında?

Ufuk Erdoğmuş (46:44)
Bu çok ilginç bir konu bence. Bence zayıf yönetici ekibin kendini güçlü görmesini istiyor. Ne kadar süper bir yönetici var desinler istiyor. edilmek istemiyor. Tabii. Ama zayıf ekip elemanı da bence güçlü yönetici bana ne yapacağıma söylesin istiyor.

Mine Kobal Ok (47:01)
Tabii ki

de o ekibi çok rahatlatan bir şey. Beğen 1 lira geliyorsun.

Ufuk Erdoğmuş (47:06)
Yani, yöntecide

de, ekip içinde de aslında zayıf karakterler bu hiyerarşik yapıyı beğeniyor. Kendine daha güvenen yönetici zaten çalınca demek istiyor, itiraz istiyor, daha iyi fikir ver arkadaş diyor.

Mine Kobal Ok (47:23)
şey balonunu kırıyor işte optimist pembe balonu kırıyor etrafında. O yüzden gücün nerede olduğu önemli ve... Fuku şeyi söylüyor... Panopticon ve Bentham'dan alarak işte... mimariden doğru işte bütün hapishaneler, okullar, askeri yapılar, hastaneler, ortada bir gözetleme kulesi var. Sen orada gardiyan var mı yok mu bilmiyorsun. Açık ofis ya da müdürün odası bir herkesi bir görsün tepede olsun da o var. Bilmiyorsun o...

kulenin içinde gardiyan var mı yok mu diye ama olma olasılığına göre düzgün davranıyor. Ve bu şey hani seni kontrol... Brother tadında. Şimdi bugün bu kalmadı. Bugün beni kimsenin kontrol etmesine gerek yok. Bugün daha ders fena bir şeye döndürdüler bunu. Çulhan da onu söylüyor bu Yung Çulhan. Sen kendi kendine paylaşıyorsun şu anda. Yani müdürün seni takip etmesine gerek yok. Sen diyorsun ki sabah ofiste geldim, Instagram'a koyuyorsun. Şimdi kahve içiyorum, Instagram'a koyuyorsun ve...

Ufuk Erdoğmuş (47:56)
Çok güzel bir et

Beni izliyoruz

Mine Kobal Ok (48:21)
O dışarıdan birinin seni kontrol etme baskısını, içeriden ben istiyorum da yapıyorum, kendi iç motivasyonumla yapıyorum, istersen yapabilirsin deyip daha soft ama daha tehlikeli bir yere dönüştürdüler.

Ufuk Erdoğmuş (48:33)
ok yani halbuki

Mine Kobal Ok (48:37)
O zaman da

sen istemiyorsun. O sistemin başka birinin istediğini yaşıyorsun şu anda. Kendini bilirim, kendini bil falan diye de bir şey yok artık.

Ufuk Erdoğmuş (48:46)
Peki ayh tırmaladım şeyimi.

Mine Kobal Ok (48:47)
Ben de bir kere tırmaladım ama tırmaladığımı söylemedim.

Ufuk Erdoğmuş (48:50)
Pardon.

Yani... Sadece kendi dediğimi tekrar etmek için söylüyorum. Toparlamak için. Toparlayacaktım diye. Güçlü yönetici... Aslında güçlü ekip kendini challenge etsin. Karşıda olsun istiyor. Güçlü ekip de yöneticisine bunu yapabilmek istiyor. Kendini daha da güçlü hissetmek için. Peki şey... Güç nerede diye konuştuk ya... Gücün kaynağı nerede? Şimdi...

Mine Kobal Ok (48:58)
Bino ben çok dağıttım sen nasıl...

Ufuk Erdoğmuş (49:21)
Zayıf bir ekip varsa, güçlü bir yönetici ya da zayıf bir yönetici varsa gücü elinde tutmak isteyen ama güçlü bir ekip varsa yani güç yer değiştiremez gibi geliyor bana. Hani sanki gücün doğru yerde yani herkesle olması için herkesin kullanmış olması.

Mine Kobal Ok (49:38)
O

yüzden de soruyu şeyden çıkartmam gerekiyor. Yani ekip ve liderin kutuplaştırdıysak ya da iki taraftan bakıyorsak onların ne kadar gücü elinde bulundurduğundan bugün ya da gelecekten değil sisteme bakmak orada doğru bir şey. Yani aralarında nasıl bir diyalog var karar alma sistemleri nasıl çalışıyor.

Ufuk Erdoğmuş (50:01)
Başa döndük gibi bir danışmanlığı

Mine Kobal Ok (50:05)
Baya

dövdüm şu anda. O yüzden sistemi konuşmak gerekiyor. Yani sistemi doğru kurduğunda şey benzetmesi, tohum ve toprak benzetmesi o yüzden güzel çalışıyor. Yani tohum dediğinde o tohumu iyileştirmek, en iyi tohumu almak gibi bir derdim yok. Tohumu değiştiremiyorum. Yani elma ise elma çıkacak ondan. Portakallar, muzlar çıkmıyor. Yönetimin işi ya da yönetim sistemlerinin işi o tohum için en iyi toprağa yapmak.

Ufuk Erdoğmuş (50:34)
O

tohum için yani o elma tohumuysa ona göre atıyorum muz tohumuysa başlıyor.

Mine Kobal Ok (50:38)
Benim

toprağıma benim coğrafyama uymuyorsa da yolunu ayırıyorsun, özgürleştiriyorsun. O zaman zayıf ya da güçlü de anlam bağlamda olur. Bağlamı doğru kurmam lazım. Bağlamı okumam. Kontekst yani. Spinoza bunu söyleyen adam 350 senedir. Anlam bağlamda olur. Yani ben bir şey iyi ya da kötü diyemiyorum. Robin Hood gibi. Yani bir yerde çok iyi bir şey olabilir. Bilmiyorum ama o bağlama göre okumam. O yüzden böyle buyurdu zer düştü ya da

Ufuk Erdoğmuş (50:49)
Bağlam konteksti.

anlam bağlamda oluşur.

Adam kahraman mı, hırsız mı?

Mine Kobal Ok (51:07)
Nietzsche'nin işte nedenini biliyorsan nasıl katlanırsın alıp da söylemen hiçbir anlamı yok. Çünkü bağlamı yok onun.

Ufuk Erdoğmuş (51:15)
Okey.

Mine Kobal Ok (51:16)
O yüzden Spinoza ve Türker Kılıç Hoca bunu çok güzel anlatıyor. Beyin üzerinden anlatıyor. O yüzden bir atomu anlamak, beynin DNA'sını anlamak değil, o sinapslar ve oradaki bağlantısallığı okumak bütün hikaye.

Ufuk Erdoğmuş (51:33)
Okey süper.

 

Felsefe okumaya başlamak ve kapanış notları

Peki, okey. Magazin çok beğendiğim bir soru soracağım. Hazırım. Absürt. Hazır, tamam. Şimdi biz yazılım üzerinden örnekleyerek bir sürü şey konuşuyoruz. Ekipler, yöneticiler, girişimcilik, yazılım detayı bir sürü şeyde değiniyoruz. Felsefe okumak böyle insanlara ağır geliyor ya. Nereden başlayabilir insanlar? Sence? Sen de sonuçta felsefeci değilsin. Sen de sonradan...

Mine Kobal Ok (51:57)
Ööööö

Ufuk Erdoğmuş (52:10)
Bilmiyorum uyduruyor ya çok güzel.

Ama adamlar zaten boş boş sokaklarda gezerken konuşuyor ya, tam bir atmosfere.

Mine Kobal Ok (52:27)
Ve

felsefe yapabilmeleri için zengin olmaları lazım.

Ufuk Erdoğmuş (52:31)
O zamanlar okey.

Mine Kobal Ok (52:33)
Şimdi de aynı şeye geçer. Yani sen toplantıdan toplantıya koşuyorsan ve ajandan çok doluysa... ...ve hijyenik dertlerini çözemediysen... ...yani çocuğun okul taksiti ne olacak, kirana ne olacak da kaldıysak... ...felsefe yapamazsın, felsefe lüks bir şey. Evet. Yani yıldızlara bakıp da bu yıldızlar niye böyle? Diyemezsin. O dönemde Mısır'da örneğin matematiği çok gelişmiş. Babil'in de öyle. Ama felsefeleri yok. Çünkü onlar da...

pragmatik bir dert var yani Nil'in taşmaması gerekiyor ya da taşmasını ön görmüyor ki o senenin mahsulünü kaybetmesinler. Ve öyle bir matematik geliştiriyorlar ve orada kalıyor. Yunanlar da hikaye o değil. Onlar yıldıza bakıyor, çölen yapıyorlar.

Ufuk Erdoğmuş (53:07)
Gündelik dertleri var.

Mine Kobal Ok (53:24)
3 şaraptan sonra konuşuyorlar. Çünkü... Ve küçük grup olacak, çok kalabalık olmayacak. 6-7 kişi, 3 şarap içeceksin. Ondan sonra rahat rahat saçmalamaya başlıyorsun. Şimdi al bunu yazılıma, girişimciliğe getir. Yanında saçmalayamadığın insanla ve rahat olmadığın insanla fikir üretemezsin. Çok büyük grupta üretemezsin. Çok büyük grup oldu, birbirini tanıyamazsın çünkü.

Ufuk Erdoğmuş (53:48)
Bu arada yazılımla ilgili optimum bütün senaryolar küçük takımlara gidiyor.

Mine Kobal Ok (53:53)
Hiç

sevmem ama Jeff Bezos güzel söylemiş. İki pizza takımı der ya buna. kadar yani ekibi de imza topladı biliyorsun uzaydan geri gelmesin diye. Bu kadar sevimsiz bir herif ama herif dedim pardon. Ama şey o iki pizza takımı güzel cümle. Küçük olacak bir de biraz rahat olman lazım. Yani Nietzsche onu söylüyor ya Apollon ve Dionysos. Biz bu dünyada Apollon'u...

Ufuk Erdoğmuş (53:58)
İki pizzayla dövecek takımlar olmalı.

Mine Kobal Ok (54:21)
Ya da o sağduyuyu, aklı selim olmayı büyüttük. O Dionysos'a da ihtiyacım var. Şarap tanrısı. Coşku. Coşku, öngörülemeyen, böyle bir anda bir şeyler yapan, şarkı söyleyen, eğlenen ama o da tanrı. Ve Apollon işte sağduyu denge düzeni temsil ederken, o da coşkuyu ve yaratıcılığı temsil ediyor. İkisi de tanrı. Biri kötü değil yani.

Ufuk Erdoğmuş (54:47)
Ok çok güzel. Eklemek istediğin

Mine Kobal Ok (54:52)
İyi bir

şey yani felsefe yapmak felsefe tarihini

Ufuk Erdoğmuş (54:59)
Korkutuyor. Muhtemelen o yüzden tekrar herhalde.

Mine Kobal Ok (55:04)
Evet, merakı uyutacağım muhtemelen.

Diğer her şey olmayacak.

Ufuk Erdoğmuş (55:24)
Anca ondan sonra okumuş. Parası olmayan adam zaten felsefe kitabı okuyamaz. Ben de yorum yazdım dedim ki, Marcus Aurelius kendime düşünceler 35 TL. Aslında o konu para Ama orada o konuda biraz haklı arkadaşlar galiba. Yani hani kitabı alabiliyorsun 30 liraya 40 liraya ama onu okuyacaksın, bir düşüneceksin. Bedağın bir ömründe gerek yok.

Mine Kobal Ok (55:35)
Orda dik onda.

Ufuk Erdoğmuş (55:48)
Ama işte onu oturup ama

Mine Kobal Ok (55:50)
Zinin orada değil. Katin orada değil.

Ufuk Erdoğmuş (55:53)
yaratabiliriz de günlük hayatta artık çok geçimli

Çok teşekkürler. Ha bu arada merakla ilgili kitap mı yazıyorsun şimdi?

Mine Kobal Ok (56:03)
Şimdi

tekrar ona bir başladım. Bakalım nasıl gidecek. İçini boşaltıyoruz biraz da. Merakı da böyle bir hani neoliberalizmle birlikte tüketecek bir şeye dönüştürüyoruz. Oralarda bir iğne çuval dozoniyesi var.

Ufuk Erdoğmuş (56:20)
Var

mı? Bu senin newsletirde aynen devam edecek misin? Olan mevcut neydi? Yönetim kurulu da felsefe. Newsletir. Oradan takip ederiz. Git işince de alırlar. Teşekkürler.

Mine Kobal Ok (56:29)
Teşekkür ederim.


Yazar Oyuna Devam