İnsan Kaynakları, Network ve Seri Girişimcilik | Benimle Oynar Mısın? 35
Intro
Ufuk Erdoğmuş (00:00)
Benimle oynar mısın'ın 35. bölümünde konuğumuz insan kaynakları uzmanı, danışman ve aynı zamanda seri girişimci. Orhan Öztürk, hoş geldin Orhan. Hoş buldum. Vallahi seninle konuşacak çok şey var. Bu konuştuğum sırayla herhalde gitsek izleyenler için de daha anlamlı olur. İnsan kaynakları uzmanı. Ben çok seviyorum insan kaynaklarıyla HR ile ilgili birisi geldiğinde hemen böyle linç yağdırmaya insan... Çok müsaade. YouTube'a, Instagram'a doluyorlar.
Orhan Öztürk (00:09)
Teşekkür ederim hoş...
İnsan Kaynakları ne yapar?
Ufuk Erdoğmuş (00:26)
Bu HR nedir ya? Önce bir oradan şey yapsana insan kaynakları ne yapar? iş yapar? Yani kimse sevmiyor sizi ya.
Orhan Öztürk (00:32)
Nereden geliyor bu Ya insan kaynaklarını ne yapar? Aslında çalışma hayatını düzenleyen departmanda diyebiliriz. Ben öyle yorumluyorum aslında. Çünkü işveren ile işgören arasındaki bir köprü. İş... Köprü işi yapan aslında. Aynen öyle. Kanuni şeyi karşılığı işçi. İşveren ve işçiyi ortak bir düzlemde buluşturan departman diyebiliriz bunun için.
Ufuk Erdoğmuş (00:45)
Gören güzel haberler.
İyi ki yapın.
Orhan Öztürk (01:01)
bir köprü görevi görüyor. Bizim departman işte bazen sevilir bazen sevilmez doğru çok haklısın. Gövmeye çok müsait bir yapımız var.
Ufuk Erdoğmuş (01:10)
Hep
böyle şey kütüpolis yani yukardaki de sevmiyor aşağıdaki de sevmiyor.
Orhan Öztürk (01:13)
Evet,
arada kalan yani yukardakinin de sevmediği, aşağıdakinin de sevmediğinden ziyade iki tarafında sevdiği aslında departman olmaya tercih ederiz tabii ki. Bunda aslında bazen şöyle olabiliyor. Bazen işveren haklıyken işçiye yönelik yaptırımlar uygulayabiliyoruz. Ya da tam tersi olabiliyor. İşçi haklıyken işverene yönelik yaptırımlar da yapabiliyoruz. Ya da bu dengeyi sağlamaya çalışıyoruz. Dolayısıyla maalesef bu dengeyi sağlarken de
Bazen denge şaşabiliyor. Dolayısıyla da bir taraf tarafından sevilmeyen oluyorsun. İşte işveren sevmezse işçis kalabiliyorsun. İşçi sevmezse kötü bir departman oluyorsun. Sonuçta de işçisin. Aynen öyle.
Neden İnsan Kaynakları diye bir departman var?
Ufuk Erdoğmuş (01:56)
Peki niye çıkmış bu? Bu insan kaynakları sen yayın dışında anlatıyordun ufak. Hikayesini çok hızlı anlatsana. Niye böyle bir şey var?
Orhan Öztürk (02:00)
Evet.
Aslında
şöyle, 1850 yıllarda işçi ayaklanmaları başlıyor. Avrupa'da başlıyor. Sanayi devrimiyle aslında çok paralel. Aynı yıllar. Artı eksi 10 yılın çok kıymeti yok açıkçası. Sosyolojik olaylar genelde işte 100 yıllar, 150 yıllarla zaten telaffuz ediliyor. Dolayısıyla da sosyolojik olarak baktığımızda yıllar eşit diyebiliriz, aynı yıllar diyebiliriz. Çünkü birbirinin neden sonuç ilişkisi içerisinde doğuyor aslında bakarsan.
1850 yıllarda hep Fransa diyebiliriz, Fransa'dan başlayan o işçi ayaklanmaları diye geçer ama aynı yıllarda İspanya'da da İtalya'da da birçok Avrupa ülkesinde de ayaklanmalar aslında baş gösteriyor. Bunun sonucunda tabi ki sermayede kendi bir çıkış noktası arıyor bu ayaklanmalara karşı ve aslında endüstri bir sıfırın gelişmesini sağlıyor.
Ufuk Erdoğmuş (02:52)
Çalışan insanlar ayaklanıp duruyor. Ya bu insanları makinalarla...
Orhan Öztürk (02:56)
Aynen öyle nasıl değiştirebiliriz yani insan emek yoğun bir işi nasıl makina yoğun bir işe çevirebiliriz. Bu arada
Ufuk Erdoğmuş (03:04)
Bugün
de aynısını insanı çıkarıp AI'yı yaparız eke...
Orhan Öztürk (03:06)
Aynen öyle. Bugün de yaşıyoruz aynı sosyolojik
durumu. Çok doğru. Ve işte bu çıkan bu ayaklanmalar neticesinde hatta ilk uygulayıcısı bilinen İtalya'da Sincinati ailesi. Bunlar bir mezba işletmecisi. Ve bir karkas etleri her şeylerde taşımaktansa, her işlemde farklı yerlere taşımaktansa bir bant sistemi gibi düşünebiliriz. Akar bant. 1800'lerin sonu.
Ufuk Erdoğmuş (03:36)
Şimdi böyle söyleyince yok basit bir şey yok hadi o zaman.
Orhan Öztürk (03:40)
Fortsan önce yani Fort'un o ilk sistemini kurmadan önceki bir uygulama. Tabii orada bir karkaset falan şey böyle biraz daha bıçaklar konuşuyor bilmem ne. Çok makine yoğun değil ama bir akar bant sistemi geliştiriyor. Fort bunu daha da geliştiriyor ve tamamen mekanikleştiriyor. Yani gerçekten insan bir tornavida sıkacakken.
o tornavidayı sıkacak insan ortadan kalkıyor ve bir makine tornavidayı sıkmaya başlıyor gibi. Dolayısıyla da akış buradan başlıyor aslında. Çıkış noktaları burada. Hemen bunların peşine Birinci Dünya Savaşı başlıyor ve peşine İkinci Dünya Savaşı. Dolayısıyla insan yani emeğin buralarda elendiği yıllar. Dolayısıyla çalışacak insanın da bulunması zor yıllar. Sermaye buralarda zorlanıyor. Yani çalışacak personel bulamıyor.
Ufuk Erdoğmuş (04:35)
Öncesinde insanlar ayaklanmaya başlamış. Sermaye zaten bir böyle ya bu insanla uğraşmak da zor falan demiş. Üstüne savaşmış. Sırılmış zaten bir sürü insan. Zaten bulması da zorlaşmış. Zaten başımıza da belaydı bunlar.
Orhan Öztürk (04:47)
Ben öyle olmuş ve birinci ve ikinci dünya savaşları sonrasında da azalan özellikle erkek nüfus çünkü şey erkeklerin çok çalıştığı bir dönem tabii ki ve sermayeyi endüstri 1.0.2.0 gibi daha makinelaşmaya yönelik it eklemiş. Daha sonra aslında insanın kaynak olarak göründüğü yıllar bu özellikle şey dönemi
Ufuk Erdoğmuş (04:55)
O zaman
Orhan Öztürk (05:18)
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra biliyorsunuz 1960'lı yıllarda bu sefer de ham madde de sorun yaşıyor. Çelik bulunmuyor, demir bulunmuyor. Hatta 1970'li yıllardırın hemen başında petrol krizi meydana geliyor. Ve bu krizlerde artık insanın da bir kaynak olarak görülebileceği, verimlilik çalışmalarının yapılabileceği bir dönem zaman olarak görünmeye başlıyor.
Yani geçen o 50-60 yıllık zaman dilimi insanı kaynak olarak görünmesine neden oluyor diyelim. Yani bir şey şey olur.
Ufuk Erdoğmuş (05:55)
1 yıl önce sadece insan çalışıyor bir fabrikada. Sonra makineler yavaş yavaş artıyor artıyor artıyor artık makine odaklı düşünme bir şekilde insanı da bir makine gibi görülmek.
Orhan Öztürk (05:58)
Evet.
Ufuk Erdoğmuş (06:11)
Sonra da bu makinalara nasıl bakımı varsa insanın da bakımı için insan kayaklarını mı uyduruyorlar?
Orhan Öztürk (06:15)
Aynen
öyle. Daha sonra işte eğitim departmanları, oryantasyon süreçleri, işte iş alımda, işte kurum kültürüne uygunluk falan bir... Birçok faktör devreye giriyor. insanı kaynak olarak görmek... Tabii ha bu arada şunu da söylemekle tabii ki fayda var. Çalışma koşullarında da iyileşmeler oluyor bu dönemde. Çalışan açısından baktığımızda da. 1850 yıllara baktığımızda günde 16 saat, 17 saat çalışma süreleri var. Kölelik sistemi var.
Ufuk Erdoğmuş (06:35)
insanın da verimini artır.
Orhan Öztürk (06:44)
Yani şeyde hani gerçek anlamda bir kölelik sistemi de var. Bunlar tabii ki zaman içerisinde eleniyor. Kölelik sistemi 1946 yılında yani İkinci Dünya Savaşı biter bitmez Birleşmiş Milletlerin tüm dünyaya doyurmasıyla kölelik sistemi kalkıyor. Yani düşünsenize 1946 yani şundan 75'te hala kölelik vardı. Yani birini para karşılığı sadece karnını doyurarak uyuyacak bir yer vererek istediğin kadar çalıştırabiliyordu.
Ufuk Erdoğmuş (07:06)
kölelik bari
Düşünün Cumhuriyet'in kuralı 20 yıl olmuş. Hala aslında dünyada bir yerlerde kölelik resmen var.
Orhan Öztürk (07:15)
Ööööö
Resmi
olarak var. Doğru. Bu arada off the record söyleyeyim belki. İki, üç hafta önce Zanzibar'daydık. Afrika'daki köle pazarının merkezi. Bütün Afrika'daki köleler orda toplanıyor, ordan satılıyor. 1946'da tabi ki yasaklanıyor. Ama beş yıl önce yine bir hücre bulunuyor. Ve oradan 70 kadar köle...
Yeniden hayata döndürülüyor. Hala aslında kaçak yollarla hala kölelik sistemin geçtiğini orada gördük. Evet insan kaçakçılığı dediğimiz konu hala devam ediyor.
Ufuk Erdoğmuş (08:00)
Ama yani sonuçta insanı makina gibi kaynak görmeye başlıyor şirket. Sonra diyorlar ki makinaların verimi olduğu gibi insanın da verimini nasıl arttırırız diye bu karakterle. Doğru insanı bulalım, doğru kültür, doğru eğitelim. Peki şimdi ben şeyi soracağım. Senin danışmanlık verdiğiniz şirkette hep teknopark şirketleri, doğru mu? Doğru. İşte bunun savunma sanayi var, bilişim var, şus var.
Orhan Öztürk (08:04)
Aynen öyle ya
Aynen öyle. Çok doğru.
Bir şirket, hangi noktada İnsan Kanyanları danışmanı almak ister?
Bunu Arge şirketlerinde dahil edebiliyiz. Arge merkezinde dahile edebiliriz. Dışarıdaysa her şirket ama Arge merkeziyse.
Ufuk Erdoğmuş (08:29)
Evet.
Vargi
yapan şirketler ya da Technopark şirketlerine insan kaynağı danışmanlığı veriyorsun. Doğru. Şimdi ben hep şunu merak ediyorum. Benim hiç gözümde bu büyümüştür. Böyle ek masraf gibi gözükür. Ayıptır söylemesin. Haklı söz. Alınma. Hangi noktada bir şirket insan kaynakları danışmanı almak isteyebilir? Yani ne faydası var? Bu da bir ek maliyet. Yani ne kazandırıyor? Şirket açısından neye...
Orhan Öztürk (08:56)
Birincisi
zaman kazandırıyor. Örnek vermek gerekirse çalıştığımız şirketlerin çok büyük bir kısmı işte 45-50 kişilik belki 30 kişilik şirketler daha büyük şirketlerle de çalışıyor ama. Teknokent şirketleri dediğimiz noktada zaten hani daha HAP niteliğinde olan daha az sayıda personelle daha yapabilecek kitleiden bahsediyoruz. Dolayısıyla 30 kişinin 40 kişinin ya da 50 kişinin olduğu çalışanın olduğu bir şirkette
Ufuk Erdoğmuş (09:17)
Çok iş.
Orhan Öztürk (09:26)
Sabit bir insan kaynakları, personeli bulundurmak oldukça maliyetli. Yetkin olmasını istediğinizde maaşlar artıyor. Yetkin olmayan birini yerleştirdiğinizde bu sefer istediğiniz verimi elde edemiyorsunuz. Aynen öyle.
Ufuk Erdoğmuş (09:39)
Teknopark'taysan zaten 3
kişi alacaksın o 3 gününde nokta atış olmasın.
Orhan Öztürk (09:43)
...satış
olması lazım. Yeni mezun biriyle bunu sağlayabilmen çok zor. Uzman birini alman lazım. Uzmanlıklar arttıkça, maaş maliyetleri artıyor. Dolayısıyla 30 kişilik, 40 kişilik şirketlerde bu maliyette katlanmak yerine... ...ihtiyaç duyduğu personeli dışarıdan dış kaynakla alarak... ...bünyesine kazandırmak daha ne denir, daha maliyetsiz aslında. Her ne kadar maliyet gibi görünse de.
Ufuk Erdoğmuş (10:08)
Ya şeyin maliyeti var orada tabii yanlış adamı işe almış olmanın çok daha...
Orhan Öztürk (10:11)
Ciddi
maliyeti var. Aynen öyle. Dolayısıyla da uzmanlaşmış kişilerden bu konuda destek almak sanıyorum daha güvenilir ve daha az maliyetli denilebilir.
Ufuk Erdoğmuş (10:23)
Okey,
yani ben beş kişilik şirketsem, on kişilik şirketsem kendim zorlayabilirim. Ama mesela 20 kişi, 30 kişi olduğumda artık yavaş yavaş, hani bu benim çok vaktimi almaya başladı. Dolayısıyla hani döngü de var biraz, birilerini almam artık.
Orhan Öztürk (10:28)
zorlayabilirsin tabii ki zorla
Aynen öyle.
Zaten
şey değildir. Ayda 3 kişi 5 kişi almıyorsun. Belki 2 ayda 3 ayda 4 ayda 1 kişi alıyorsun. Dolayısıyla böyle bir denkleme o tuttuğunda...
Kendi hikaye ekibin olur zaten. Aynen öyle. Doğru.
Ufuk Erdoğmuş (10:54)
Tamam,
o geçiş döneminde, yılda bir aldığım dönem değil ama yılda 3-4 kişi aldığım dönem. 4 kişi alıyorsam. Burada yaptığın şey Havalı ismiyle headhunting değil mi? Peki nasıl yapıyorsunuz? Headhunter ne yapar? Sabah kalktın kahveni içtin, ben headhunt edeceğim.
Orhan Öztürk (11:01)
Aynen öyle.
'Headhunting' nasıl yapılır?
Doğru. Nokta atış yapmaya çalışıyoruz.
Bu buharlar
LinkedIn'de geçiyor. Taciz şöyle, tacize girer mi tartışırız. Ama şöyle mesela bu bir taciz midir bilmiyorum. Bizim ilk çıkış noktamız, bir kere netvork çok önemli. bir kitle içerisinde zaman içerisinde bu netvork oluşuyor. Doğru.
Ufuk Erdoğmuş (11:22)
LinkedIn taciz olayı nedir ya?
Şakalısın yeterdi diyorum. Nasıl yapıyorsunuz hakikaten?
Orhan Öztürk (11:47)
Dolayısıyla havuz dediğimiz şey de oluşuyor aslında hani diyoruz hep aday havuzu. Aday havuzu dediğimiz...
Ufuk Erdoğmuş (11:53)
Körkünlik herkes tanımıyorsun aslında ama onu bir havuz gibi görüyorsun. Ben bakıyorum headhunterlara adam 5000 kişiydi. 5000 tanıma ihtimali görmüyorum ben.
Orhan Öztürk (11:59)
Hayda!
Doğru,
aynen öyle. Ha bir projede denk gelmiştir, bir iletişim olmuştur mutlaka ama çok iyi tanıyor mudur? Hayır.
Ufuk Erdoğmuş (12:08)
Ama sizin şey gibi bir CRM gibi böyle kendi şeyiniz var değil mi? Notlar tuttu.
Orhan Öztürk (12:11)
Tabii
ki, aynen öyle. LinkedIn'deki o bağlantı sayısı önemli bir faktör. Ya da işte CareerNet gibi, SecretCV gibi platformlar da var. Bu platformdaki havuzlar kıymetli. Ama onun yanında tabii ki kendimizde tuttuğumuz yıldızlar verdiğimiz, hani nereye daha uygun olabilir dediğimiz, kritik noktada olabilecek personeller de ya da işte adaylar da bulunduruyoruz. Kendi içimizde bu da var.
Ufuk Erdoğmuş (12:40)
Futbolda scoutlar var ya öyle.
Orhan Öztürk (12:42)
Tabii aslında
bir çeşit menajerlik aslında çok doğru. Çok doğru bir çeşit menajerlik yapıyoruz. Yaptığımız kişiler de oluyor. Her seviye pozisyonda çalışıyoruz. Yani bir genel müdür CEO da işe alım sürecine destek olabiliyoruz. Bir uzman ya da uzman yardımcısı pozisyonlarında da... ...oluyoruz. orada da...
Yeni mezun arayan işlere başvuran yeni mezunlarda neye bakıyorsunuz?
Ya orada şeye bakıyoruz mesela çok güzel bir nokta hani ya yeni mezunda neye bakıyorsun? Evet.
Ufuk Erdoğmuş (13:11)
Tam olarak bunu soracaktım. Yeni yüzünden neye bakıyorsun? A. O. ararken neye bakıyorsun?
Orhan Öztürk (13:15)
Önle
bir veriyorum. Şimdi her yazılım şirketi, bir aşina olduğu, projelerinde kullandığı birtakım diller var. Mesela eğer bir yeni mezun arkadaş üniversite döneminde Java dilinden yola çıkalım. Java dilinde bir müşterim, Java dilinde hani... Bir şeyler, hani birazcık bilgisi olan bir yeni mezun, yetiştirmek üzere bir yeni mezun arıyorsa, ben de üniversite döneminde öğrenciyken...
Java'ya ne kadar bulaşmış bir onu sorguluyorum. Eğer hiçbir proje yapmamışsa ama ben ders olarak gördüm şu kadar biliyorum diyorsa geçmiş olsun.
Ufuk Erdoğmuş (13:54)
Bu arada insanlar buna çok gençler alınıyorlar. Hani okul bize biz boşuna mı okuduk falan. Sorun şu, herkes okudu. Senin gibi okuyan 1000 kişi var. Herkes o dersi geçti, bitirdi, bir şey yaptı. Ama orada 1000 kişinin 50'si rakam da bu kadar düşük gerçekten. Extra bir şey yapmış. O extra bir şey yapan tabii ki CV'de çok belli oluyor.
Orhan Öztürk (14:15)
Çok küçük bir yazılım programı bile yazmış olsa hani bilgilerimi sınamak için şunu yaptım canlıya çıkmadı ama işte şu linkten bakabilirsiniz desek
Ufuk Erdoğmuş (14:26)
Tik
takta o değil yani. Tutorilerden yaptığı şeyden bahsetmiyoruz.
Orhan Öztürk (14:29)
Aynen öyle. Dolayısıyla bunlar önemli faktörler.
Anahtar kelimeler neden önemli?
Anahtar kelimeler çok çok önemli. Yani bu her seviyede, her seviye için önemli. Hani lider pozisyondaki mühendisler için de geçerli, yeni mezun için de geçerli. Bazı özgeçmişlere bakıyorsun, evet yazılım mühendisi diyor ama alt kırılımda hiçbir dili görmüyorsun. Yani CV içerisinde herhangi bir projede çalıştığını projeden bahsetmiş.
Ama teknik olarak mesela o dilden bahsetmemiş. Hiç geçmiyor. Bu bir sorun. Çünkü biz anahtar kelime kullanıyoruz. Dolayısıyla hani projenin içeriğini anlatmaktansa, oraya sadece Java yazsa aslında... ...yazılmadan çok daha kolay. Aynen öyle. Ya da şu oluyor, bütün dilleri yazıyor. Arkadaş bütün dillerden bütün dillere hakim olduğunu ifade ediyor. Bu da biraz handikaplı bir durum.
Bu da biraz handikaplı bir durum. Dolayısıyla oradaki dengeyi çok iyi yakalamak lazım. Anahtar kelimeleri çok iyi kullanmak gerekiyor. Dediğim gibi bu hem özgeçmişlerimizde hem de LinkedIn'deki profillerimizde anahtar kelimelere çok dikkat etmek gerekiyor.
LinkedIn profili ne kadar önemli?
Ufuk Erdoğmuş (15:43)
Profil ne kadar önemli? LinkedIn profili. Ya da LinkedIn midir bu işin?
Orhan Öztürk (15:46)
Şu anda Türkiye'de listing önemli. Önemli bir noktada. Olmazsa olmaz diyemem. Olmasa da olur mutlaka. Ama işinizi zorlaştırır.
Ufuk Erdoğmuş (15:58)
Ben çünkü şimdi yeni kuşakta bizde böyle değildi. Bizde kariyer nete gir derlerdi, girerdik. Hani doldur şuraya git bir şey bırak falan. Koyun gibi sürüsü gibi. Herkes aynı şeyi yapardı. Şimdi öyle diyeyim mesela gençler görür, şey diyor, işte ben sosyal medya kullanmıyorum diyor. Ben diyor bilgimi, publik paylaşmak istemi falan. Böyle bir idealist bir şey var ama bana biraz şey gibi geliyor. Hani donkişotluk gibi geliyor. Hani o kadar da yapmayı ver. Hani bir hep profil açıver gibi geliyor.
Orhan Öztürk (16:23)
Aynen öyle. LinkedIn'i çok sosyal medya yani klasik anlamda bir sosyal medya gibi görmemek gerekiyor. Orası bir network noktası. Dolayısıyla... Örnek veriyorum. Ben kart vizitim bile şeydir, dijital bir karttır. Okuttuğumda LinkedIn profilimle yönlendirir. İletişim bilgileri vardır. O kadar. Dolayısıyla... Instagram gibi, Facebook gibi farklı sosyal medya disiplinlerini...
düşünmemek lazım LinkedIn dediğimiz zaman. Orası bir network noktası gerçekten. Ve network'ünüzü ne kadar yayarsanız bir şeylerden o kadar haberiniz olur. X firması tam sizi arıyor olabilir ama nereden ulaşacaksınız? Sadece bir ilanla ulaşmanız mümkün değil. Yani bir ilanı gördüğünüzde, Karyarnet'teki bir ilanı gördüğünüzde tam bana göre dediğinizde çok bir şey ifade etmeyebilir. Ama o şirkette çalışanları LinkedIn'den görebilirsiniz. Belki bir arkadaşınız var içeride.
Network'ı kullanmak bu anlamda önemli. Bu şeyi söylemiyorum yani. Dayım vardır içeride demiyorum. Network önemli. Asla Torpil'den bahsetmiyorum. Önemli olan iş hayatında aslında şu önemli. İş geliştirme dediğimiz faaliyet de bence bu. Networklerle artık dönüyor. Torpil ile değil, networklerle. Ben iş yapacak birini arıyorum. Ve benim referansa olan bir kişi iş yapacağını ifade ediyor.
Karşılaştırdığında evet gerçekten yapabilir çünkü geçmişte benzer işleri yapmış. Dolayısıyla da çalışmaya değer gözüyle bakabiliyorum. Ama dediğim gibi Torpil'den ayrılan tarafı bu. Network önemli ve LinkedIn çok iyi bir network sağlayıcısı.
Ufuk Erdoğmuş (18:07)
Bu LinkedIn'de ben şey yapıyorum mesela, ilanları biz de LinkedIn'den veriyoruz kaç senedir. Sadece oradan veriyoruz diyelim. Birisi başvurduğunda profiline bakıyorum. Birinci gördüğüm hata bazen şey oluyor. Adam CV... Adam diyorum neyse. Kişi. Alay. CV'sini çok güzel yazmış. CV ayrıca indiriliyor. Bundan haberleri yok. Profili görüyorsun önce. Sonra CV'ye ekstra tıklaman lazım. Önce profille beni yakalaması lazım halbuki. Ben azmediyorum. Ben genelde CV varsa basıyorum.
O da şey için, CV ne kadar düzenli, hani biraz karakter tahliye gibi yapmaya çalışıyorum. Bakıyorum CV süper, her şeyi yazmış. LinkedIn profiline bakıyorum, üç sene önce de kalmış mesela. Üç senedir günce. O kadar ayrı ki yani... Mesela hiç farkında değil o LinkedIn'in aslında ne kadar anlamlı olduğunu. O profil o yüzden belki ben CV'yi tıklamayacağım. Hep bunlar böyle bir şey diyoruz ya marketingde funnel deriz, Huni. O Huni yani, LinkedIn Huni'nin en tepesi yani. Oradan bir aşağı göndereceksin bakanı değil mi?
Orhan Öztürk (19:01)
Şey konusunda da aklasın bir dönem KariyerNet yani özellikle LinkedIn Türkiye'ye çok yani girmeden önce piyasaya bu kadar yaygınlaşmadan önce hatta neydi? Xsync, X, X, X bir şey vardı hatırlayamıyorum önemli değil. Muadile olabilecek, LinkedIn'in muadile olabilecek bir şey program daha vardı. Tutmadı ama peşine LinkedIn gelince gerçekten tuttu. Şeyde KariyerNet'te tek yönlü bir yani
işveren bir ilan açıyor, sen o ilana başvuruyorsun. Dolayısıyla tek yönünde bir iletişim var yani ya işverenden şey ama LinkedIn öyle değil.
Ufuk Erdoğmuş (19:40)
Ben
adamın arkadaşlarına bakıyorum, şirketine bakıyorum. diyorum ben bunu tanıyorum diyorum. Aa diyorum bu şirketi bilen bir tanıdığım var değil mi? Alakasız bir yerden o şirket nasıl diyorum. Aynen.
Orhan Öztürk (19:48)
Aynen öyle.
Çok doğru. O yüzden gerçekten şu an için seneye değişebilir ama bu sene için söyleyeyim yani bugünlerimiz için söyleyeyim. LinkedIn gerçekten güzel bir hem iş bulma hem personel bulma anlamında doğru bir platform diyebiliriz.
Network bağlantısına sahip olmanın avantajları neler?
Ufuk Erdoğmuş (20:05)
Bu networkingden bahsettik. Aklımda yoktu ama. Yani bunu torpil olarak görmeyelim dedik. Networkten kastımız aslında tanıdıklarımız. Çevre de deyince yanlış bir yere algılayabiliyor. Tanıdık. Arkadaş da olabilir. İş arkadaşı da olabilir. Sadece koridorda karşı selam verdiğim biri bile olabilir. Çok doğru. İşe alırken birini şirketler, ben yapıyorum bunu kullanıyorum. bir network bağlantısı varsa bu positiftir. Artı puan, değil mi? Doğru mudur bu? Eksi de olabilir.
Orhan Öztürk (20:30)
Tabii. Netböyküne bağlı olarak değişebilir ama...
Pozitif gözlem bakalım.
Ufuk Erdoğmuş (20:35)
Onu
katsayı olarak alıyorum. Dövrüz. Diyelim. Niye böyle? Yani... Niye iki aday arasında network bağlantısı olan birisi daha öne çıkabiliyor? Yani bunun gücü nedir? İnsanlara bir... Sen senin bakışında söyler misin?
Orhan Öztürk (20:48)
Güvenirlik,
daha güvenilir olabilir. Network tarafında tanınan kişi daha güvenilir olabilir. Duruma şöyle bakmak lazım. Bütün koşullar aynı. Yetkinlikler aynı. Ve bir tarafta network tarafından tanınan biri, diğer tarafta hiç tanınmayan...
Ufuk Erdoğmuş (21:13)
İki aday buldum, ikisi de teknik olarak aynı gözüküyor.
Orhan Öztürk (21:15)
Teknik olarak aynı. Tanıdığım bir tanıdığı,
öbürü X birisi. Evet referans araştırmaları yapabilirsin. Ama en nihayet de referanslarını yine kişiden alacaksın. Referanslardan da tanıdık çıkmıyor. Ama diğer tarafta daha tanıdık biri var. Daha güvenilir biri var. Yani referansını bildiğin, kendi söylemediği, benim referansım şudur demediği birinden teyit etme ihtimalin var. Dolayısıyla
Birazcık daha geçmişini biliyormuş gibi, geçmişini birazcık daha irdeleyebileceğim bir noktada.
Çok doğru. Dolayısıyla da ben şirketimi alacak olsam, tabii ki iki taraftan değerlendiririm ama her şey her koşul eşit olması durumunda referanslı olan kişiyi almayı tercih edebiliyorum. Çoğunluk bu yönde karar veriyor.
Ufuk Erdoğmuş (22:03)
çeşit olması durum.
Bu arada insanlar hep şey gibi düşünüyor. Referans yazınca hep pozitif söylerlermiş gibi. Bilmiyorum bir tek ben mi böyleyim ama ben mesela...
Doğru referans nedir?
Sen çok aramışsındır referans için. Çok. Negatif söyleyende oluyor mu?
Çünkü kötü ise kötü, iyi ise iyi. Ne iyi ne iyi kötü olabildiğince net vermeye çalışıyorum. Çünkü ben de aynı dertten muzdaribim. Karşı tarafta bunu soruyorsa açık olmaya çalışıyorum. Sanki daha iyi oluyor.
Orhan Öztürk (22:35)
Meslek icabı biraz iletişim tarafımız güçlü bir yapımız var. Ekibim için de söylüyorum bunu, kendim için de söylüyorum. Aslında birçok ikaci içinde bu durum böyledir. İletişimi kuvvetlidir. Bir gün yine böyle bir şey yapıyoruz. Referans araştırması. Çok pozitif bir şey söylemiyor ama çok negatif bir şey de söylemiyor. Bitti yani, bir sıkıntı var yani. Zaten şeyde klasiktir, çok klasiktir.
Ufuk Erdoğmuş (22:56)
Geveliyor.
Orhan Öztürk (23:05)
Yeniden çalışma hayatında birlikte çalışma şansınız olsa, İster miyiz? İster miyiz? İster misiniz gibi bir soru. Çok gayet net, objektif. Orada öyle bir takıldı ki, şey diyemedi. Ya çalışmak isterim diyemedi. Çalışmak istemem.
Ufuk Erdoğmuş (23:22)
Haa, okey. Her
şey denk gelirse, bana böyle yuvarlamayan başına.
Orhan Öztürk (23:27)
Dolayısıyla
bunlar gerçekten karşımıza çıkıyor olumsuz aslında kendi veriyor ama olumsuz bir referansla karşımıza çıkıyor. Bunları yaşıyoruz olabiliyor.
Ufuk Erdoğmuş (23:39)
Ben de kendi kayıtta örnek olması için yaşadığım iki beni arayanlar için bir sürü oldu da... Bir örnekte çok büyük bir firma, bir sürü ada içerisinden işte. Sonuçta bizim eski bir arkadaşı deniyorlarmış. da aradı bana yazayım mı seni dedi. Yaz dedim. Ona da bir şey çaktırmıyorum çok. Yaz dedim görüşürüz falan. Sonra aradılar...
Aynı bu soruyu sordular. Olsa alır mıydınız? Almak ne kelime dedim. Zor tutamadığımız için gitti. Keşke hiç gitmeseydi. Ben öyle bir cevap verdim ki kız karşıda şaşırdı. Çünkü hep böyle resmi cevaplara alışmış herhalde. Gerçekten mi ya? Niye falan diye böyle üzerine sordu. Şöyle iyiydi böyle süperdi. Yani fazla iyiydi dedim. Bize fazla iyiydi tutamadık falan bir noktada. İşte bizde pandemi zamanı vesaire.
Sonra bizim işte o eski arkadaş yazdı, ertesi gün yazdı. Abi ne dedin sen? Hani 24 saat geçmedi beni aradılar ama ne böyle? Böyle bir hikaye var. Başka bir hikayede de aslında çok iyi olmayan bir adaydı. Kişiydi yani bizden ayrılmış. İyi de ayrılmamıştık yani bu arada. Ama iyi yönleri de var. Aradılar, iyi yönleri şudur ama kötü yönleri şudur, zayıflıkları budur dedim. Anlattım, karşıdaki şey dedi bana. Okey dedi, süper. O zayıf olduğu şeyler bizim için hiç önemli değil dedi.
Mesela, ben olsam mesela bana biri sorsa işte bu arkadaşı bir daha alır mısın diye almam. Çünkü benim için önemli olan kısım orası. Ama o dedi ki net anlatınca, okey dedi süper dedi anladım karakteri dedi. Ama dedi biz öbürü lazım zaten falan. Okey dedim süper ne güzel ondan sonra girdi yıllarca kaldı orada falan.
Orhan Öztürk (24:50)
Evet, doğru.
Et.
Kurum
kültürü bu yüzden önemli diyoruz. Kurumların önem verdikleri şeyler farklaşabiliyor. Dolayısıyla da burada kötü olan biri diğer tarafta çok iyi olabilir.
Ufuk Erdoğmuş (25:17)
Ben mesela
Torpil yapsam her şeyi süperdi, muhteşemdi, alın desem oraya girse zaten iki ay sonra gene barınamayacak, yine durmuyor. Yani kalıcı bir ilişki olmayacak zaten. Sonra üstüne bir de hani onun için de kötü olacak, arlanın içinde kötü olacak. Yani doğrusu bence her zaman şeffaf olmam.
Orhan Öztürk (25:31)
Evet, kişilik yapıları burada ön plana çıkıyor gerçekten. adayın kişilik yapıları o şirkette uyumlu olup olmadığını çok yansıtıyor aslında bakarsan. Mesela bazı şirketlerde diyor ki, abi bana 7-8 ay ihtiyacım var. Yeni bir proje geliştiriyorum. Bu proje canlıyı aldıktan sonra zaten ihtiyacım kalmayacak. Dolayısıyla bu tür talepler de geliyor. Yönlendirmelerimiz oluyor. Belirli süreli sözleşme yap diyoruz.
işte freelance ile çalışma imkanı olur mu diyoruz, işte dış kaynak kullan diyoruz, alternatifler sunuyoruz bu tür projelerde ama şunu yapmıyoruz, yani sen buraya daimi geleceksin ama 8 adet kandırmıyoruz, aynen öyle. Dolayısıyla bilerek girmek lazım. Bazı adaylar da bunu tercih ediyor. Diyor ki ya ben kendimi bir şirkete uzun soluklu bağlamak istemiyorum, ben proje bazı çalışmak istiyorum.
bir projeye gireyim, o projeyi sonlandırayım sonra ben ayrılayım.
Ufuk Erdoğmuş (26:30)
Ben tam olarak bunu soracaktım. Bir sonraki soru. Onu da tebrik ediyorsan anlatırken. Unutmayayım diye. Böyle süreli çalışmayı isteyen insanlar? Var.
Orhan Öztürk (26:38)
Tabii ki, tabii
ki. Özellikle yazılım sektöründe bu çok fazla ve bunu isteyen adaylar da çok fazla. Yani yazılım mühendisi...
Ufuk Erdoğmuş (26:46)
Çoktur
ama şirketin de projesinin süreli olması lazım tabii.
Orhan Öztürk (26:49)
Evet
tabii yani şöyle aslında senin de projelerin sürelidir yani bir yazılamış işi. Proje bazlıdır. Proje 3 yılda sürebilir. İşte 3 ayda sürebilir. Ama bir proje bazlıdır. Dolayısıyla bunu isteyen adaylar da var aslında. Ama şirketler diyor ki ben bir tane adayı alayım benden emekli olsun. Yani böyle bir dünya da yok. Şirketlere de bunu anlatmaya çalışıyorum.
Ufuk Erdoğmuş (27:11)
O benim şirketlerim.
Chapter default title
Orhan Öztürk (27:14)
Yani dolayısıyla şey sadece şirketteki işte yan haklar bilmem bir faktör değil ya da çok iyi maaş vermek çok iyi yan hak vermek bunlar da önemli değil. Bir yazılım mühendisini siz orada tutabilmeniz için çok iyi bir iş vermeniz lazım. Yani bir projeye güvenmesi inanması lazım ki siz o yazılım mühendisini orada tutabilirsiniz. Tabii ki. Doğru yani sadece hani
Ufuk Erdoğmuş (27:36)
Sadece projeye değil, ekibeye, müşteriye, hepsine göre.
Orhan Öztürk (27:42)
işveren tarafına baktığın zaman yani çok iyi maaşlar veriyoruz, çok iyi yan haklar veriyoruz, şöyle yapıyoruz, böyle yapıyoruz, tutamıyoruz. Abi sen adamı 3 ay böyle boş tutmuşsun. Yazı mı yürütmemiş?
Ufuk Erdoğmuş (27:53)
Ama bu zaten bütün bence teknik, yetkinliği yüksek bir iş yazılım. Doğru. Atıyorum, mimarlıkta falan da böyle olabilir. Yetkinliği yüksek bir iş de zaten adam bir know-how var, okumuş, yıllarca beynini geliştirmiş. Sen onu böyle otur, şu an iş yok, üç ay boş otur. Zor edersin. Doğru. Peki, şimdi madem böyle bir trend muhabbeti geçti, uzaktan çalışma...
Orhan Öztürk (28:10)
Boş değil. Başka bir şeyle telafi...
Uzaktan çalışma modelinin geleceği
Ufuk Erdoğmuş (28:21)
biliyorsun pandemiden sonra doğru. Hala devam ediyor mu? Senin gözlemin nedir?
Orhan Öztürk (28:23)
Biraz
şey hivrite döndü açıkçası.
Ufuk Erdoğmuş (28:28)
İlanlar
ne boyutta gidiyor? Yani ilanlar hibriete mi döndü?
Orhan Öztürk (28:31)
İlanlar hybrid'e döndü. Uzaktan çalışma neredeyse yok denecek kadar az. Hani bazı firmalar evet. Mesela şey diyor, uzaktan diyor ama aynı şehirde olsun.
Ufuk Erdoğmuş (28:38)
Hibrit ne kadar hibrit peki?
Ha, o da benim mesela. Yani, gerektiğinde toplanabilen de, o cümleyi kılıyorum. Yani, yarın toplanalım dediğinde yarın toplanabilmeli yani. Peki, hibrid ne kadar hibrid? Yani haftada bir gün mü, haftada üç gün mü?
Orhan Öztürk (28:54)
Genelde
şöyle, 2 ya da 3 gün yani 2 gün ya da 3 gün kendi içinde değişiyor. 3 gün ofiste, 2 gün evden ya da işte 3 gün evden, 2 gün ofisten şeklinde değişebiliyor. Ortak masa kullanımı oldukça yaygın. Bu da hibriti gerektiriyor zaten. Ortak masayı kullanıyor çok doğru. Genelde şey buna döndü.
Ufuk Erdoğmuş (29:11)
İki gün gelen adamlar dönüşümünüze...
Bir fikrim var mı? Şirketler neden döndü buna?
Orhan Öztürk (29:21)
Daha ekonomik, daha bir verimli... Orada da motivasyonu sağlamak çok zor. Çok zor. Çalışan bağlılığı hani dedik ya, yani yok. Yok denecek kadar az değil, yok yani. Dolayısıyla bunlar da gerekiyor. Çünkü ait hissetmeye ihtiyacı insanın olmazsa olmaz ihtiyaçlarından birisi. Ait hissetmek. Dolayısıyla siz çalıştığınız kuruma kendinizi ait hissetmek istersiniz.
Ufuk Erdoğmuş (29:24)
Ekonomik değil miydi? Hiç ofis kirası yok mesela.
Orhan Öztürk (29:49)
Dolayısıyla iş gören açısından da bu önemli. En azından haftada bir iki gün ofise gideyim istiyor gerçekten.
Ufuk Erdoğmuş (29:56)
Ya bunu şey gibi düşünmesin insanlar yani. Hani şirket buna ait hissetmemi istiyor. İşte beni tutacak kırbaç, ne derler, tasmayla. Öyle bir şey değil yani.
Orhan Öztürk (30:06)
Bu
işverenin elinde değil artık yani. İşverenin elinde olan bir şey değil. Ama bu insan ihtiyacı.
Ufuk Erdoğmuş (30:10)
Ben de onu hiç etmiyordum. Şimdi sen çalıştığın şirkete ait hissetmiyorsan aslında sen freelancerlık yapıyorsun. Sonsuz sözleşmeli freelancerlık gibi bir şey dönüyor. Ben freelancerla çalışmak istesem freelancer tutarım zaten. Çok doğru. Şirket olarak söylüyorum. Trendte bir hibrite kayma var. Atıyorum 5 sene sonra ofise gelin full time diyenler artar mı nasıl tahmin edeyim?
Orhan Öztürk (30:23)
Çok doğru.
Tepkime bak.
Çünkü dört seneler buraya geldik. Çok Çok artacağını düşünmüyorum. Yani hibritte oturur düzen. Bazı sektörler bu arada pandemide dahi şey attı. Ofisten çalıştı. Savunma sanayi de hani... güvenlik Tabii güvenlik nedeniyle. Dolayısıyla sektör bazıları düşünürsek, evet. Belirli bir sektör belki ofisten olmaya devam edecek. Ya da ofise çağıracak. Ama...
bence çoğu sektör hibrid şekilde devam edecek. Ama şeyde kalmayacak yani uzaktan çalışma modelleri de bence ortadan kalkacak. Ful uzaktan olmayacak. Onların yerine işte freelanceler belki kapatacak. Belki proje bazlı iş atamaları söz konusu olacak. firma başka taşire edecek işi, projeyi gibi modeller olabilir. Ama bence uzaktan çalışma modeli şirketler içerisinde barınmayacak, kalmayacak.
Ufuk Erdoğmuş (31:10)
Kul uzaktan olmuyor.
Ben de %100 aynı şeyi düşünüyorum ama insanlar tabii uzaktan çalışma deyince, hibridi de uzaktan çalışma ile karıştırmamak.
Orhan Öztürk (31:34)
Yok, karıştırmamak lazım. aynen. Bir
ofisten çalışmamak Çok doğru.
Ufuk Erdoğmuş (31:39)
Tamam,
bitecek. Hybrid ve office artık. Peki, bu durumda... Sadece genel muhabbet olsun diye soruyorum biraz. Türkiye özelinde, şimdi şey vardı pandemide İstanbul'dan kaçabildi insanlar. Nasılsa uzaktan çalışıyoruz. Doğru. Nide'deki köyüne gidip İstanbul'a çalışabildi. Bu durumda yavaş yavaş...
Orhan Öztürk (31:42)
İbih ve ofiste var mı?
ArGe Bölgesi veya Teknokentler'in Türkiye'nin geneline yayılması gerekiyor
Ufuk Erdoğmuş (32:02)
Böyle şehirlere geri dönüş, tekrar kabahatlaşma... Ne bileyim, Ege Sahi ilk asabılarının boşanması. Doğru. Yani bir tahminim var mı sadece?
Orhan Öztürk (32:10)
Ya o anlamda ş-
İzmir Tekno Kent yapılanmalarının stratejik noktada olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla burası çok büyük bir avantaj sağlıyor gerçekten. Kikeza projelerde onu gösteriyor. bayağı bir hani önümüzdeki 10 yıl içerisinde çok ciddi bir genişleme Tekno Kent bölgeleri çok ciddi anlamda genişleyecek. İzmir özelinde, Urla özelinde de söylemek gerekirse.
Ya bence şöyle, zaten yayılması gerekiyor. Yani Anadolu'ya da yayılması gerekiyor. Üniversite sadece İstanbul, Ankara, İzmir'de yok. Yayılması, evet yani. Dolayısıyla yazılım şirketlerinin de yayılması lazım. Bu noktada bence, mesela işte... Bodrum tarafına ya da şey tarafına çok sık gidip geliyorum. Dolayısıyla geçerken görüyorum, Muğla Üniversitesi'nin Tekno kenti bomboş duruyor.
Ufuk Erdoğmuş (32:45)
Türkiye'de her şeyin yayılması gerekiyor.
Orhan Öztürk (33:05)
Halbuki çok güzel bir teknokent alanı, çok güzel bir bölge. Dolayısıyla daha yayılacak aslında sci-fi yerlerde de, parantez için de söyleyeyim sci-fi yerlerde de teknokentler mevcut. Ama tabii bu kültüre ne zaman başlarız, ne zaman olur? İzmir'le başladık bence. İnşallah daha da fazla yayılır. Oyun sektörüyle burası çok bayağı bir şey yaptı, isim yaptı. Belki sektör bazlı böyle bir yayılma olabilir.
Ufuk Erdoğmuş (33:33)
Bu arada var ama Ankara'da ağırlıklı savunma sanayi şirketi açtın. Ankara'ya gideceksin. Ya da işte finans bilmem nesi yapacaksan İstanbul'a gideceksin. Oyun için kalabalığa girmeyeyim diyeyim zaten. Otomatik kaçıp buraya geliyor ama...
Orhan Öztürk (33:45)
Ya
bir ARP programı içinde bu uygulamayabilir
Ufuk Erdoğmuş (33:48)
Keşke
öyle olsa, hepsi gelişse değil mi?
Orhan Öztürk (33:51)
Evet, aynen öyle. Yani bu şekilde yaygınlaştırılabilir diye düşünüyorum açıkçası ama nasıl olur bilemiyorum.
Ufuk Erdoğmuş (33:58)
Ok biraz da felaket senaryosu sorusu gelmiş. Yine yayın dışı konuşuyorduk.
Piyasa neden bu kadar durgun?
Sizin şirketin küçüldüğünü anlattın son birkaç senede. Doğru. Neden küçüldü?
Orhan Öztürk (34:10)
Malum ekonomik krizler.
Biz 6 kişilik bir ekiptik. Yani tamamen İK uzmanlı insan kaynakları uzmanlarından oluşan bir ekiptik ve ağırlıklı işimiz bizim işe alım. Yani, arketik şirketlerine işe alım süresi yöneten 6 kişiydik. Şu anda 3 kişiye düştük. Bunda faktör tabii ki projelerin azalması, daralması, yatırımların geri çekilmesi. Yani çünkü başlanmış projeler dahi geri çekildi. Dolayısıyla yatırımlar oldu.
Ufuk Erdoğmuş (34:42)
Ortada fişini çekenler oldu mu?
Orhan Öztürk (34:44)
Oldu Tüm sektörler için geçerli. Sadece yazılım sektörü için değil. Tüm sektörler için de geçerli. En bariz örneklerinden bir tanesi Manisa'ya açılacak bir Volkswagen fabrikası olmadı. Her şeyi yani arsasılığına varana kadar satın alınmıştı vesaire vesaire. Bu yatırımların iptal olması çok büyük bir faktör. Bunlar sadece büyük çaplı düşünmeyin. Küçük çaplı projelerde iptal oldu.
Ufuk Erdoğmuş (35:11)
Şu an yorumunu ama sen genel Türkiye ekonomisi üzerinden yaptın. E tabi ki. Ekonomide bir parayı tutma...
Orhan Öztürk (35:16)
Aynen
öyle ekonomide parayı tutma eğiliminde. Yazılma özel bir şey mi var? Yazılma yapılmıyor. Yazılım yatırımları da yapılmıyor aslında. Dolayısıyla böyle bir handikap var. Yeni yatırımcı gelmiyor. Bu da bir handikap. Çünkü Türkiye'deki yazılım sektörü belli rüştünü ispatlamış bir sektör açıkçası. Dolayısıyla dışarıdan yatırımcı da aslında geliyordu.
Ufuk Erdoğmuş (35:43)
Oyun
sektörünü zıplatan şey oyun sektörüne gelen yatırımlardır.
Orhan Öztürk (35:47)
Yatırımlar
da aynen öyle çok doğru. Dolayısıyla onlar da kesilince yatırımlar birinci faktör olarak görüyorum ben açıkçası. Bir diğer faktör bir dönem evet iş gören maaşını artırmak için geçişler yapıyordu yani şirket değişiklikleri yapıyor. Aynen öyle yani şöyle tabii ki bu çok normal çünkü iş veren gelirini artırmak istediğinde
Ufuk Erdoğmuş (36:06)
özellikle değiştirme.
Orhan Öztürk (36:13)
yeni bir yatırım yapıyor, yeni bir kanal açıyor kendine ve oradan gelirini arttırabiliyor. Ama iş gören tarafı öyle değil. Yani kendine yeni bir şirket kuramıyor, yeni bir iş, farklı bir iş yapamıyor çünkü bir işverene bağlılaşılıyor. Aynı şirket. Maaşını artıramıyor, istediği artış oranlarını alamıyor. Dolayısıyla da iş değişikliği düşünüyordu. Bu dönemde yine yatırımların azalmasıyla, yeni yatırımların oluşmamasıyla
Ufuk Erdoğmuş (36:28)
maaşını attıra
Orhan Öztürk (36:42)
Türkiye'deki ekonomik güvensizlik ortamı nedeniyle iş görende ben biraz burada sabit durayım diyor. Elinden öyle. Yani eldeki kuş, teldeki kuş hesabı. Eldeki kuşa sahip çıkıyoruz. O tarafta da öyle bir iş veren tarafında yatırımların olmaması, iş gören tarafında da sağlam limanda biraz bekleme ihtiyacı diyelim. Biz de daralmaya sebebiyet verdi. Çok normal.
Ufuk Erdoğmuş (36:49)
O da cebindeki maaş.
Orhan Öztürk (37:12)
Oy!
Ufuk Erdoğmuş (37:12)
Ne zamandan beri
Orhan Öztürk (37:16)
Doğru.
Ne zaman diyebiliriz? 1,5 sene falan diyebiliriz. 2023 de mesela 2023 iyi bir yıldı. Söylediğim 2023 geçişlerin olduğu bir yıldı. Ama 2024 ocaktan itibaren aşağı inme başladı.
Ufuk Erdoğmuş (37:35)
Bu arada ama sadece Türkiye değil yazılım sektörüne özel, dünyada da biz zaten aynı şekilde yani dünyada da yazılıma komple yatırım azaldı. Şimdi Allah'tan bir AI patladı, AI'ya para akıyor ama o da yazılıma gelmiyor aslında. Geneme şimdi önengcilere, AI'cılara geliyor sadece. Dolayısıyla yani bilişim sektörünün yatırımı parası zaten dünyada azaldı. Dünyada yatırım yapmayan adam Türkiye'ye zaten bir buçuk senedir gelmiyor. Yani genel olarak endişe var ekonomik durumdan dolayı. Dolayısıyla Türkiye'de...
iş ilanları azaldı, iş imkanları azaldı. Sizden... verecek olmayınca işi paslayacak da olmadı. Bu da gerçekliğimiz.
Orhan Öztürk (38:06)
Aynen sektör olarak bizim de aynen öyle.
Evet, şu anda üç kişilik bir ekiple yine hizmet vermeye devam ediyoruz. İnşallah. İnşallah. Temennimiz o yönde.
Ufuk Erdoğmuş (38:17)
Dön
Şimdi şirketlerin HR, İK'ci niye tuttuğunu, nasıl headhunter yaptığınızı falan konuştuk.
İş arayan adaylar, 'Headhunter'lara nasıl görünür olabilir?
Son bir sorum da şey olsun, yani ben bir adayım headhunterlara nasıl görünür olabilirim? Böyle bir kritik şeyler var mı? Yani CV'mde anahtar kelimeler, LinkedIn profile falan dedik ama başka bir şey var mı? Ben headhunter'a yazabilir miyim ya da ne olabilir başka?
Orhan Öztürk (38:41)
Tabii ki yazabilirsiniz. Bağlantılar kurabilirsiniz. Yani gene bu en büyük şey bağlantılar LinkedIn'deki. Öyle yani gerçekten öyle. Biraz şimdi şey de var. Mesela yeni mezunlara önerimdir. İstihdam fuarları da oluyor. Onları takip etmelerine öneririm. Üniversiteler yapıyor istihdam fuarlarını. Cumhurbaşkanlığı insan kaynakları ofisi de yılda birkaç defa
Ufuk Erdoğmuş (38:50)
KingThing burada süper bir sular gidiyor gibi yani.
Orhan Öztürk (39:11)
Farklı bölgelerde bölge seçiyor. İşte İç Anadolu, Akdeniz, Ege. Farklı bölgelerde...
Ufuk Erdoğmuş (39:17)
İstiklal
Fuarı çok havalı bir at. İstiklal Fuarı'da bir kariyer günleri falan...
Orhan Öztürk (39:20)
Kariyer
günleri gibi aslında. evet. Yani iki gün üç günü kapsayan. Şirketlerin büyük işletmelerin, İK'cıların yer aldığı, standlar kurduğu. Cumhurbaşkanlığı ofiside desteklediği için güzel bir şeyler çıkıyor ortaya. Oraları ziyaret etmeleri. Çünkü fiziki olarak İK'çiler...
Ufuk Erdoğmuş (39:39)
Ben hep şey diyorum daha iyi
bir işin yoksa git yani. İş ilanına başvuruyor mesela ben çok soru gönderirim diyor ki ben buna vakit ayıramam diyor. Daha iyi bir işin var mı yapacaksın? Ne yapıyorsun?
Orhan Öztürk (39:43)
Aynen öyle çok doğru.
Yani
şöyle işveren tarafında da benzer şey. Yani tamam hizmet sağlayıcılarıyız belki ama bir taraftan da işvereniz. Yani abi oturduğun yerden iş gelmez ki. iş gören de iş gören için de aynı şey geçerli. Oturduğun yerden sen yeni bir iş kazanamazsın. Yeni bir işte gelir yolu oluşturamazsın. Yani dolayısıyla hareket etmen lazım abi. Network'u hareketle kazanırsın. Kongreler, fuarlar bunlar için zaten...
biçilmiş kaftan pilavı.
Ufuk Erdoğmuş (40:22)
Gezen kurt aç kalmaz mı? bir laf var. Gezmek
gerekli abi. Karşına yemek çıkacak inşallah.
Orhan Öztürk (40:27)
Doğru.
Ben hep şeyi söylüyorum. Şimdi balık tutmak istiyorsan oltasuya inecek abi. Oltasuya inmeden balık tutma şansın yüzde 0.
Tutamayabilirsin yani her volta indiğinde balık tutacaksın diye bir şey yok. Aynen öyle.
Ufuk Erdoğmuş (40:44)
Ne kadar
bu HR EK konusunda herhalde yeterince konuşmuşuzdur diye düşünüyorum.
Seri girişimcilik anekdotları
Bir de senin seri girişimci. Bu lafı edebiliriz değil Seri batırıcı mı? Kaç tane girişim denedin?
Orhan Öztürk (41:04)
Evet, ben özel konuyu dürürken şey ya, istatistik 3'te 3. Şey, çok özür diliyorum. Yani 3 tane battı, 3 tane ayakta. 3'e 3 diyelim. 100 % 50'li gözüküyor şu an. 100 % 50'li güzel bir istatistik aslında. Bu herhalde iyi çıkarımlar yapmışım gibi görünüyor.
Ufuk Erdoğmuş (41:08)
Kimi kandın.
İlk batırdığın üçünden demek ki çok güzel dersler. Var mı böyle bir ilginç batırma hikaye?
Orhan Öztürk (41:25)
Aynen öyle. Çok doğru.
Olmaz mı? Hatta bir dönem Ankara'da if performance'da çıkıyordu. Fuck Up Nights diye bir program vardı. Mehmet Avuf moderatörlüğünde. O programa da katıldım. Fuck Up'mı anlattım. Burada da kısaca bahsedeyim. Çıkarımları tabii önemli olan. Oradan çok çok yani o hikayeleşmesi...
Ufuk Erdoğmuş (41:53)
YouTube'da,
şurada konuşmalarda falan hikayeler izleniyor güzel de o hikayeden de mesaj çıkardın aslında. Ben sonunda hep onu sormaya çalışıyorum zaten. Çok
Orhan Öztürk (42:03)
Şimdi
ben 2013 yılında Ankara'da, nispeten hatırı sayılır bir holdingte isim vermeyim, isimsiz gideyim, ilerleyeyim. İyiyim. Holdingte diyelim. Bir İK Müdür olarak görev yapıyordum. Aslında title'a baktığında, işte reputasyonuna baktığında gayet düzgün, güzel bir iş. herkesin ulaşmak için. Evet, 30-32 yaşındayım ve bir holdingte İK Müdür olarak görev yapıyorum. Aslında gayet güzel bir reputasyon.
Ufuk Erdoğmuş (42:23)
Biri ikacı olarak
Ben sonrasında
Orhan Öztürk (42:33)
Evet ama işte işletme mezunluğuyum. İşletmecilik böyle hep kanımda kaynıyor. Yaş da gelmiş 30'lu siz konuştuğumuz 32. Tam ideal yaş. Ve bir günde karar verip ben istifa ediyorum ve bir girişim hikayesi yazacağım diye yola çıkıp üç günde bir kürtasiye kurup...
Ufuk Erdoğmuş (42:57)
Yani holdingde İKM Müdürlüğünü bırakıp müthiş fikrin kırtası...
Orhan Öztürk (43:02)
Kırtasiyeti
açmak var ama yani proje yani sadece bir kırtasiyetten ötesi yani.
Ufuk Erdoğmuş (43:08)
Kapattığını
bildiğim için şuan espri yapabiliyoruz bunu ama.
Orhan Öztürk (43:11)
Çok doğru. Teori de çok güzel kısmı var. Mesela işte franchise oluşturmak gibi. Belli bir şube sayısının ulaştıktan sonra franchise oluşturup işte mahallelerde, işte okula yakın lokasyonlarda franchise yani standart kırtağı... ...biri yaratmak aslında hedef. Ama öyle olmadı. İşe girerken hatta eşim Müge de o dönemde şeydeydi. Malta'da dil eğitimindeydi. Bir aylık bir programa katılmıştı orada.
Ufuk Erdoğmuş (43:25)
Sesi zinciri yaratıcı
Orhan Öztürk (43:39)
Yani o kadar hızlı hareket ettik ki o dönmesini bile beklemeden.
Ufuk Erdoğmuş (43:44)
Her
şey çok oyun. Sana güle güle dedi. Gittiğim gibi geldi. İşimi bıraktım. Kırtasayı hiç açtım ama. İşte bu kadar.
Orhan Öztürk (43:50)
Evet yani Müge gittiğinde bir holdingde ika müdür idim bir ay sonra döndüğünde kırtasiyacı idim yani öyle bir
Ufuk Erdoğmuş (43:58)
Downgrade gibi duruyor şu an.
Orhan Öztürk (43:59)
Aynen öyle. İşe girerken de şey yapıyorsun. Şimdi kendi güvenli limanda olduğunu bilmen gerekiyor. Ve ben bir tane arabam var. En kötü işte onu satarım, borçlarımı kapatır, tekrar mesleğime dönerim gibi bir güvenceyle bu işe başladık. Bir arabayı gözden çıkarttık ama bir yılın sonunda baktık ki üç araba gitmiş.
Ufuk Erdoğmuş (44:15)
...gözden çıkardık.
Teyp öyle oluyor zaten.
Girişimi kurma niyetüvanı arkadaşlara örnek olsun. Bir arabayı gözden çıkardım, üç araba ile kurtardım.
Orhan Öztürk (44:34)
Kurtardın yani.
Yani kurtardık. Ama tabii ki elimde bir mesleğin olması yine kurtarıcı. birkaç yıl sonra yine rahat durmadım. Yine yeni yatırımlar, girişimler. Her araba aldığımızda
Ufuk Erdoğmuş (44:47)
Planım bu muydu yani her yeni aramamı?
Orhan Öztürk (44:49)
Yeni bir girişim. Evet,
arabayı aldığım gün yeni bir girişim düşünüyorum falan gibi düşünüyorum.
Kırtasiye girişimi niye battı?
Ufuk Erdoğmuş (44:55)
Peki şey bu Kırtasya hikayesinde örnek ilginç olduğu için söylüyorum. Yani çok absürt. Ama bir planın varmıştır illaki ben gidip okul kenarında Kırtasya Hücranı değil. Neyse daha büyük bir hayalim vardı. Evet. Niye battı? Çıkardığın ders nedir?
Orhan Öztürk (45:10)
Orada çıkarttığım ders, birincisi hızlı hareket etmek, girişimcilik de çok da iyi bir şey değil aslında. Yani analiz etmek lazım. Gireceğiniz sektörü analiz etmeniz lazım, yapacağınız işi analiz etmeniz lazım. Dolayısıyla onlar çok kısa sürede, üç gün, ben üç gün diyorum ama gerçekten üç gün. Bir hafta değil. Gaza gelip analiz etmeden, şöyle girdiğin zaman, şimdi biliyorsun ya analiz etmen lazım, aslında analiz ettim diyorsun.
Ufuk Erdoğmuş (45:31)
Yani
Kendini...
Orhan Öztürk (45:40)
Aslında
kendini kandırıyorsun. Aynen öyle. Üç günde neyi analiz ediyorsun abi yani? Dolayısıyla yeni bir sektöre girdiğini, yeni bir iş ekosistemine dahil olduğunu ve oranın nasıl olduğunu çok iyi araştırmalar... Tabii yani hiç alakalı...
Ufuk Erdoğmuş (45:54)
Bende alanım da değil yani. İK
müdürlüğünü bırakıp, İK şirketi açacağım demiyorsun. İK müdürlüğünü bırakıp alakasız bir pazara girmeye çalışıyorsun. Çok doğru.
Orhan Öztürk (46:02)
Çok
çalışman lazım. Aynen öyle. En azından o yatırımı yapabilmek için 6 ay, 1 yıl hani 1... O sektörün içerisinde yoğrulman lazım yani bir kere. Dolayısıyla benim en büyük yaptığım yanlış hızlı hareket etmekte. Bilmediğin sektör için. Aynen öyle. Ha içinde olursun tabii ki süreler kısalır. Ama hiç bilmediğin sektör olur, süre uzayabilir. Bunu iyi dengelemek gerekiyor aslında. Denge unsurunu ben orada çok kaybettiğimi düşünüyorum.
Ufuk Erdoğmuş (46:17)
Bilmediğin sektir.
Orhan Öztürk (46:31)
işin analiz ve araştırma kısmını daha uzun
Ufuk Erdoğmuş (46:38)
Peki
şey orada bir hikaye de yani yayın dışı konuştuk biraz spoiler gibi olacak ama ilk müşterinden paranı alamama hikayesi var ya ben onu da demek istiyorum.
Orhan Öztürk (46:46)
Şöyle, asla para alamama değil, işi gerçekleştirmeme hikayesi diyebiliriz. Kırtasiye'de herkes, biliyorsunuz artık, kolejler çok ön plan çıktı. Nasıl söyleyeyim, işte kolej eğitimi daha ön planda. Her yıl, işte okullar açıldığında okuldan kırtasiye satın alırsınız. işte çocuğunuzun kırtasiye ihtiyaçlarını tek seferde okuldan... Kırtasiye'de şey... Doğru, tabii ki.
Ufuk Erdoğmuş (47:16)
Top'tan alım yapıyoruz.
Orhan Öztürk (47:17)
Çok
doğru. Eğitim, kolejlere kaydı biliyorsun. Dolayısıyla eğitim, öğretim dönemi başladığında öğrencinin velisi gidiyor okula, kırtasya bedelini ödüyor, toptan veriyor ve o yılki kırtasya ihtiyaçlarını aslında oradan satın alıyor. Biz bu anlaşmayı yapmıştık. Evet, 400-450 civarında bir öğrenci olması hedefleniyor.
Biz Mayıs ayında yaptık bu sözleşmemizi. Yani Eylül ayında okul açılacak. Biz Mayıs ayında sözleşmemizi gerçekleştik.
Ufuk Erdoğmuş (47:48)
Sen
bir yıllık 450 öğrencinin işini hazır...
Orhan Öztürk (47:50)
Hazır
almış oluyorum. Tabii tabii. Çok ideal. Bu döndürür zaten. Muhteşem yani. Beni gerçekten üç arabanın en az ikisini kurtaracağım yani. Bugün bunları söyleyebiliyorum. Dolayısıyla çok iyi bir iş. Ve ilk işim zaten bir yıllık bir şeyim.
Ufuk Erdoğmuş (47:58)
Davat mıdır o?
Zaten ilk sözleşmen böyle olsa, ertesi
Orhan Öztürk (48:13)
Belki
daha fazla okul olacak. Çok doğru. Zaten şeyde var yani o okulun, o kolejin, yine vermeyim isim, o kolejin şubeleşme durumu da söz konusu. Yani yatırım planları var. Büyüyeceğiz gibi, aynen öyle. Dolayısıyla böyle bir sözleşme yaptık. 450 öğrenci, direkt olarak, 40 tahtı ihtiyaçlarını veriyorsun, parasını alıyorsun. Çok iyi bir ticaret. Sözleşmemizi yaptık. Ben bir gün...
Ufuk Erdoğmuş (48:26)
Müşterininle birlikte sen de büyüyeceksin.
Orhan Öztürk (48:43)
Yine Mayıs'a yani okulların kapanmasına yakın bir tarih. Mayıs'ın son günleri. Dedim ki gideyim, bir ziyaret edeyim. Zaten ticari ilişkimiz de var. İşte bir çay kahve, networking. Ondan sonra devam ettirelim. O dönem idare işlere bakan Çiğdem Hanım, söyleyeyim. Çiğdem Hanım odasına doğru ilerlerken, sağlı soldu şeyler var, sınıflar var.
Sınıfın
Eyvah dedim ya. Çiğdem Hanım'ın yanına girdim ve Çiğdem Hanım ne oldu? Dedik ki haciz geldi. Çok iyi ya.
Ufuk Erdoğmuş (49:44)
Burada kendi derdimi yarsın, çocuklarımı yanarsın hani.
Orhan Öztürk (49:49)
Çok doğru yani bir eğitim yarada kalmış bir eğitim öğretim kurumu en nihayetinde. Dolayısıyla bizim sözleşmemiz de iptal oldu. Zaten okuleş ertesi yıl açmadı okulu. İflas durumu nedeniyle. Dolayısıyla orada da öyle bir olay yaşayınca zaten ben de kırk tahsiye artık tamam dedim.
Girişimcilik, zar atmaya benziyor
Ufuk Erdoğmuş (50:11)
Güzel
bir hikaye bu. Ben çok benzeri, benim de çok yakın çevremde var. Ben de isim vermeyeyim madem. Evet. İfşa olmasın. Çok yakın birisi, bir şirkette çalışırken inşaatçı ayrılıp kendi şirketini kuruyor. Aynı şirkette beraber aynı pozisyonda 6 kişi çalışıyorlar. 6 mühendis. Bir sene arayla 2 kişi oradan kendi şirketini kuruyor. Birisi, bir sonradan büyüyecek bir müşterinin ilk işini alıyor.
Müşterinin işleri büyüyor. İkinci fabrikasını, ikinci inşaatını, üçüncü inşaatını buna veriyor. Oradan öne açılıyor. Diğeri, ilk müşterisi bunu kazıklıyor, parasını vermiyor. Ve de inşaat yapmış.
Orhan Öztürk (50:52)
yani
cibinden para da çıkmış yani
Ufuk Erdoğmuş (50:55)
Zaten öyle çünkü büyük yatırım yapıyorsun karşısını alacaksın. Bir yere kadar yapıyor, birine kadar alamıyor ve adam ondan sonra mesela on küsür sene o zamandan kalan borcu ödemek için tekrar maaşlı işe döndü. Ben hep bunu söylüyorum. bu, ben hep girişimciliği zar atmaya benzetiyorum. Zar atıyoruz işte altı gelene kadar serv, yani hayatta kalmaya çalışıyoruz. Aslında olay bundan ibaret. O altı gelince de ohp edeceğiz. Hepsini kurtaracak ya. Bir de bu var, adam ilk sırında bir atmış. Senin de hikayenin de bunun gibi.
Orhan Öztürk (51:27)
Ve çok bu şans faktörü var. O dönem için söylüyorum yaklaşık 30 yıllık bir yayıncıydı aslında. Büyük bir eğitimci aslında yani sahibi. Çok büyük bir eğitimci, yayıncı. Yani birçoğumuz üniversite hazırlığını yaparken muhtemelen o yayınları kullandık. Özünde onun için de yeni bir yatırımdı. Tabii tabii mümkün değil çünkü eğitimci adam yani bir de işin içinde değil görüyorsun ama tabii farklı sektörlerde düşünülebilir yani her ne kadar eğitim sektörü olsa da.
Ufuk Erdoğmuş (51:46)
Sen de beklemezsin bu adamları okulu batırırdı.
Orhan Öztürk (51:56)
Farklı işler. Onların da ikinci yılıydı işte ama yatırım her zaman karşılık görecek değil. Onlarda da o yatırım maalesef karşılık görmedi. Beni de etkiledi mi? Etkiledi. Bilmiyorum belki de etkiledi. İyi oldu bilemiyorsun ama o gün onları yaşadık yani.
Ufuk Erdoğmuş (52:14)
O
dersleri almışsın yani anlayış etmeye öğrenmişsin. Burada genç ya da genç diye başkalarına dersimiz şu olsun. Bazen zarlar bir de gelebiliyor. Ben o Arapça isimlerini bilmiyorum. Hepeyek Hepeyek. Hepeyek gelebiliyor yani. Ve gerçekten şans faktörü var.
Orhan Öztürk (52:27)
Ne o?
Evet mesela şey...
İK girişimi nasıl başladı?
İK çıkışında söyleyeyim ben mesela. Mesela İK'da bir şirkette çalışıyorken yani Bodrolu bir çalışanken güçlü yanımız... Bu yazılım şirketiydi bu arada. Savunma Sanayi'ne yazılım üreten bir şirkette. Antegrup ismini söylemekte hiçbir sakınca duymuyorum. Hala da çünkü ilişkilerimiz devam ediyor. İş ilişkilerimiz devam ediyor. Aa süper. Harika. Çünkü ben de orada... 2008.
Ufuk Erdoğmuş (52:52)
Eşimin de son cadısı ya böyle.
Bu *** ona konuşalım. 2008'de ayrıldı ki. 2014'te
falan orda.
Orhan Öztürk (53:03)
Aaaa
doğru olabilir. 2000... Aynen 2000... Evet. Ne zaman? Ben 2017'de girdim zaten. Ha öyle mi? Tabii 2017'de girdim. YoYo Serret'i
Ufuk Erdoğmuş (53:12)
Sereteden mi basılıyorsun? Antigur.
Yok, Antigur. Sen sonrakiini söylüyorsun. Sen bir yerde bir yazılım...
Orhan Öztürk (53:16)
Ben Seret'e de sonraki söylüyorum.
Tabi yazılım şirketinde çalışmaya başladım aslında. İK'ci olarak çalıştın. Aynen, İK departmanında. Sonra kurumsal hizmetler direktörlüğü... Büyüttük çünkü ekibi. İstanbul'dan Ankara'ya geldiler. İşte yaklaşık 15-20 kişilik bir ekipken kadro 95-100 kişiye kadar çıktı bir dönem. Benim orada olduğum dönemde. Dolayısıyla da çok hızlı bir büyüme kat etti. Hani... İşe alımlar çok ön plandaydı.
güzel bir ekiple başladık. Güzel gitti işler. Dedik ya biz bu gücümüzü farklı bir şirketle de taşlandıralım. bu devam etsin. Çünkü gerçekten personel bulma faaliyeti, de şöyle bir durum vardı. Alt yüklenici malum. Savunma sanayiine hizmet veren bir alt yüklenici. Ama biz kendi çalışanlarımızı ana yükleniciye kaptırmaya başladık.
Yani bir yıl içerisinde yaklaşık 30 kişi bir... Bilmiyorum söylemekte sakınca olurum ama sanlardan birine geçiyor falan yani. Söylemekte sakınca yok.
Ufuk Erdoğmuş (54:26)
Havalı-
Orhan Öztürk (54:32)
Geçmeye başlıyor. Ama çok standart. Evet evet. Ama biz baş edemedik. Gerçekten alt yüklenicileri de çok zorlayan bir durum. Düşünsene sen bir personel konumlandırıyorsun.
Ufuk Erdoğmuş (54:43)
Kainatları
resmen yük e dönüşür öyle olur.
Orhan Öztürk (54:45)
Öyle oruyorsun. Bu ıslak oluyo
gidiyo. 5-6 ay güzel içerde deniyo kendi projesinde bir aşama kat ediyor. Zaten oryantasyon mükemmel oluyor. Ondan sonra 5 ayın 6 ayın sonunda sen kendi bünyeni alıyosun. Abi mükemmel yani.
Ufuk Erdoğmuş (55:01)
Bu arada şeyde bu yok ama finans yani bankalara danışmanlık beğenme filmi aradığı çok olmuyor.
Orhan Öztürk (55:05)
Yok gerçekten doğru çünkü bankalarla da çalışıyorduk o dönemde anti grup tarafında işte AK Bank'la çalışıyorduk. Mesela gerçekten şey yok. Bankalarda böyle bir durum söz konusu değil. Dış kaynaksa dış kaynak. Gerçekten şey oydu. Ama maalesef biz şey tarafında bunları yaşadık. Dolayısıyla da bize aslında farklı bir yatırım kanalı açtı bu. Dedik ya madem hani güçlü tarafımız bunu bir yeni bir şirketle kârlı bir işe dönüştürelim.
Dolayısıyla aslında benim bu ilk şey hani insan kaynakları şirketi bir şirket içi girişim denilebilir. Ortaklı çünkü. ortağı ben, bir ortağı Orhan Öztürkken, diğer ortağı Ante Gruptu. Çok iyi. Dolayısıyla da şeye kadar böyle gitti işte pandemi... Tabii, yani kurum içi girişim aslında bakarsan.
Ufuk Erdoğmuş (55:41)
Tabii.
İrişin hikayesi gibi bir şeymiş ya.
Aslında şöyle oluyor senin çalıştığın şirket kendi HR masrafını... Hazır yapıyoruz.
Orhan Öztürk (56:05)
Sonra
2020 yılında pandemi oluşunca zaten bu işe alım süreçleri falan komple durdu. Şirketimi kapatsak yoksa devam mı etse derken ortaklığı ayırdık ve ben tek başıma da solo devam etmeye işte devam ediyorum solo. Bildiğin alanda yapabilirsin. Evet bildiğin alanda geliştiyorsun. Girişimcilik hikayesi yaratmak istiyorsan gerçekten şey çok büyük bir artı değer.
Ufuk Erdoğmuş (56:22)
Bu hikayede de ne
Orhan Öztürk (56:34)
bulunduğun şirket içi girişim çok büyük bir aslında kolaylık sağlıyor. Onu söyleyebilirim. Tabii, aynen. Müslü Eda'yı.
Ufuk Erdoğmuş (56:41)
işi biliyorsun pazarı biliyorsun müşteriyi bile biliyorsun. Çok
avantaj var gerçekten.
Girişimcilik yapmak bir bağımlılık mı?
Peki madem son olarak şu an aktif devam eden bir balık adam ne diyeceğiz ona?
Orhan Öztürk (56:55)
Doğru, balık adam eğitim veriyor.
Ufuk Erdoğmuş (57:02)
O
bir bağımlılık mı abi?
Orhan Öztürk (57:08)
Çünkü artık tamam bir şey yaptın o rutine bindi yani artık tamam gidiyor zaten yani. Kaşıntı başlıyor. Dolayısıyla da rutine binince şey alıyorum. Bir dalış merkezi sahibiyim aynı zamanda. dalış merkezi işletiyorum. Dalışı, tüplü dalış eğitmeniyim. Dolayısıyla böyle bir tarafım da var. Bu da bir şey yani girişim sayılı.
Ufuk Erdoğmuş (57:30)
Dalış için turlar düzenleme başlayınca bir de şimdi artık turlar acentası sayılır. Farkındaysan hep bildiğin şeyler. Sen dalmayı biliyorsun, dalış eğitmenisin. Diyorsun ki ben dalış eğitimi şirkete açıyorum.
Orhan Öztürk (57:34)
Şimdi dalış için zarf
Evet
yani bir dalış
Ufuk Erdoğmuş (57:44)
Yine
bildiğin alan yani ben dalıyorum ama kırtasiyacı açayım demiyorsun bak farkındaysan sen çözmüşsün aslında oradan bildiğin şeyden devam ediyorsun.
Orhan Öztürk (57:52)
Evet, farklı bölgelerde dalıyoruz. Dalıcılarımız, sürekli birlikte olduğumuz dalıcı arkadaşlarımız var ve bir yerlere gidiyoruz yurt içi yurt dışı. Farklı lokasyonlara gidip dalıştık. Evet, biraz önce Zanzibar'da dalış için gitmiştik. Dolayısıyla da aslında bir...
Ufuk Erdoğmuş (58:05)
Zibar dedin zaten.
Orhan Öztürk (58:13)
Turizm faaliyeti de yapıyorsun yani çünkü gideceğin lokasyona otel ayarlıyorsun, konaklayacaksın bir hafta kalıyorsun en nihayetinde. Ulaşımını ayarlıyorsun. Dalış merkezini ayarlıyorsun vesaire vesaire. 24-25 kişi... Aynen zaten tura dönüşüyor. Zaten biz bu arada şey yapıyoruz. Hizmet satın alması yapıyoruz. Farklı acentelardan yaptık. kendi işimi geliştireyim ve döndüğünde bir şeye yatırım yapayım. Ne acaba neye yatırım yapayım?
Ufuk Erdoğmuş (58:27)
20-30 kişi gidin.
Orhan Öztürk (58:43)
diye düşündüğün zaman bildiğin kanal en nihayetinde. Dolayısıyla bildiğimiz işler olduğu için de bir seyahat acantası açalım dedik. Yatırımımızı o yönde değerlendirmek istedik. İşte 2024 yılında da bir seyahat acantası aç. Evet çok yeni, çok taze. Daha henüz üç dört aylık bir geçmişi var. Şu anda tur organizasyonu, planlamayla geçiyor aslında bakarsan.
Ufuk Erdoğmuş (58:59)
Çok yeneyim.
Orhan Öztürk (59:09)
Buradan da söyleyeyim ilk turumuzu Maldivlere 2015 yılının kasım ayında...
Ufuk Erdoğmuş (59:14)
Gerçekten Hadi
bakalım. Bizi de görürsün zaten. Boş bir koltuk kalırsa uçaklar. Yok. Başımız yüzünden. Ben şimdi bu balık adam hikayesine şu yüzden girmek istedim. Artık oradan toparlayabilir diye tahmin ediyorum. Suyun altında böyle 20 kişi dalıyorsunuz. Tabii öncesinde hazırlığı, ekipmanı falan geçtim ama suyun altındasınız. Sizin köpek balıklarıyla yüzdüğünüz gidiyorlar falan var ya.
Orhan Öztürk (59:21)
4 kişi gideriz hiç sorun yok
Ufuk Erdoğmuş (59:42)
liderliğe bağlayacağım, yöneticiliğe, liderliğe nasıl dersen artık. Suyun altında konuşmuyorsun. Tamam, el konu işareti var ama üç beş tane hareket var sonuçta değil mi? böyle bir işaret klasisiyle cümleler kurmuyorsunuz yani. Yani yöneticilik suyun üstünde ve suyun altında ortak yönleri var mıdır ya da farkları?
Her seviyede yöneticiliğin ortak noktaları ve kapanış notları
Orhan Öztürk (59:54)
Ne tabi
Çok. Yani şöyle aslında sadece... O kadar çok ortak noktası var ki bahsedeyim birazcık. Aslında her hobide sizin iş yaşamınızı, günlük yaşamınızı etkileyecek birçok faktör var. Hobby bu yüzden çok çok önemli. Yani bir kişinin hobi edilmesi sadece boş zamanını geçirmesi anlamında değil.
Ufuk Erdoğmuş (1:00:24)
keyfin ya da sadece böyle zevk için. Başlıyor ama
Orhan Öztürk (1:00:26)
Evet, aynen öyle. Bu değil.
Ben hep şey söylüyorum, şimdi dalış tarafına gireceğim ama halı sahada maç yapmak. Şimdi halı sahada maç yaparken 6 kişi bir takım oluşturuyorsun ve kimin nerede oynayacağı bir plana bağlanıyor. Ve dolayısıyla o 6 kişinin kendi içindeki koordinasyonu o takımı başarılı ya da başarısız yapıyor. Şimdi bu hobi'den bahsediyorum.
Bu bahsettiğim şeyler tanıdık geliyor aslında değil de havalı bir değil. Bayağı havalı. Birliği alısa amaç yani. Dolayısıyla hobbyiniz olduğunda gerçekten bunlar sizin hayatınıza giriyor. Hobby bu yüzden önemli. Türkiye'de hep hobby'yi şey dediler. Boş zamanında ne yapıyorsun? İşte hobby'nin yok mu hiç? Sanki borç zaman kapatıcı bir faktör gibi algılandı ama ben öyle bakmıyorum açıkçası. İnsanı geliştiren bir durum konu. Dalışta da...
Benzer bir durum söz konusu. altı kişilik gruplar, tecrübeli dalıcılar altı kişilik gruplar halinde biz de suya iniyoruz. Bir dalış lideri navigasyonu, yani yön takım lideri. Evet, takım lideri gibi düşünebilirsin. Yön tayin eden o dalış güzergahını gerçekleştirecek olan bir dalış lideri var suyun altında. Body sistemi var. Yani her dalıcının bir de body'si var.
Benden öyle. Çok güzel yani tamamlayıcı oluyor. Body sistemli. Arkada güvenlik dalgıcım var. Asistan ya da işte kullanıyoruz. Eğitimlerde asistan oluyor. Dalışlarda güvenlik dalgıcı oluyor. Arkadan gelen bir artçı var. Dolayısıyla orada bir planlamadan bahsediyoruz. Yani bu planı her dalışta yapıyoruz. Ve her dalıştan önce mutlaka briefing ve debriefing yapıyoruz. Yani dalışa girmeden önce...
Neler yapacağız? Dalıştan çıktıktan sonra neleri doğru yaptık, neleri yanlış yaptık, neler gördük. Yani bir bütün olarak baktığında aslında suda geçirdiğin süre belki yarım saat, 40 dakika, 45 dakika. Ama bir bütün olarak baktığında içinde planlama var, liderlik var, takım çalışması var, birçok faktör var. Dalış o yüzden bence güzel bir hobi. İş hayatına etkisi olan
özel yaşama etkisi olan, insanın yaşamına etkisi olan çok önemli bir hobi olduğunu düşünüyorum açıkçası. Bu anlamda da kademeler var. Yani kendini geliştirdiğin bir alan var. Çünkü bir yıldız dalıcı olarak başlıyorsun. şeysi... Aynen derinlik, süreler... Aynen şey yaptıkça, dalışını geliştirdikçe ara eğitimlerle level atlıyorsun. Hani kısabaca bahsedeyim. Bir yıldız dalıcı 18 metreye kadar dalış yapabiliyor ve gece dalışı yapamıyor.
Ufuk Erdoğmuş (1:03:06)
derinlik ve
Orhan Öztürk (1:03:20)
Yanında en düşük 3 yıldız dalıcı ile birlikte dalış yapabiliyor. 1 yıldız dalıcı. 2 yıldız olduğunda 20 dalış yapıyor. 20 dalıştan sonra 2 yıldız olmaya hak kazanıyor. Teorik ve pratik eğitimleri var. Bunları tamamladıktan Tabii tabii aynen öyle. Ciddi eğitimler. Hani sınavları ciddi olmayabilir ama... ki asla şakaya gelecek şeyler değil. Dolayısıyla kendini geliştiriyorsun dalışta.
Ufuk Erdoğmuş (1:03:36)
Sınavlar bilmem.
...
Orhan Öztürk (1:03:50)
Ve artık 30 metreye kadar dalışlar yapabilir. Gece dalışı yapabilir duruma geliyorsun. Seninle aynı yıldızla sahip yani iki yıldız aynı seviyede bir dalıcı ile birlikte dalış yapabilir hale geliyorsun. Şey olduğunda 3 yıldız dalıcı olduğunda bu sefer liderlik yapabiliyorsun. İşte asistanlık yapabiliyorsun. Güvenlik dalgıçlığı yapabiliyorsun. İşte deneme dalışları yaptırabiliyorsun. Bayağı önce bildiğin tam
Ufuk Erdoğmuş (1:04:11)
o Junior, Mid, Senior... Junior'a
mesela tek başına iş vermezsin. Yanına bir Senior verirsin iş yapsın diye. İki Mid beraber bir şey yapabilir. Senior'da milleti yönetir falan.
Orhan Öztürk (1:04:19)
Aynen öyle. Süper.
İşte iş yaşamıyla ne kadar paralel. Dolayısıyla bir sonraki level zaten üç yıldızdan sonraki level eğitmenlik. Dalıcı yetiştirebilirsin. Gibi. Yani aşama aşama aslında iş hayatıyla çok paralel ilerliyor.
Ufuk Erdoğmuş (1:04:23)
Ben olum.
Hobi de tabii rastgele yapıyor olmamak lazım bu durumda. Ben örneği veriyorum.
Orhan Öztürk (1:04:39)
bilerek yapmak lazım tabi evden
kaçayım diye alı sağmaçına gitmeyeceksin tabi bu kadar net
Ufuk Erdoğmuş (1:04:46)
Ya da işte halı sağ maçı yapıyorsam ben hep şey örneği veriyorum. Yani sırf maça gittim gelmeye. Orada bir taktik var mı? Mesela maç izlerken işte ben hep şey bilirler beni tanıyanlar hani hakeme küfreden izleyici var. Hiçbir şey katmıyor. Bir de taktik analiz yapan izleyici var. Yani ikisi arasında hangisini yapacaksın? Eğer sen taktik analiz yapan adamsan onu iş hayatına da yorumlayabilirsin. Hayatına da yansıtabilirsin. Ama hakeme küfreden fanatik taraftarsan sen zaten hobi değil.
Orhan Öztürk (1:05:08)
Vakit
geçirmek oluyor. Doğru.
Ufuk Erdoğmuş (1:05:10)
Dalgıç örneği de çok güzelmiş. Harika bir sohbet oldu.
Orhan Öztürk (1:05:13)
Ben teşekkür ederim. Sağol. Her şey için çok teşekkür ediyorum. Burada olmak güzel, keyifliydi.
Yazar Oyuna Devam