İYTE, Teknoparkİzmir, Bilim ve Tekonoloji | Benimle Oynar mısın? 36

Avatar Oyuna Devam | 19 Mart 2025

lock_open

İYTE, Teknoparkİzmir, Bilim ve Tekonoloji | Benimle Oynar mısın? 36

Avatar Oyuna Devam | 19 Mart 2025



Intro

Ufuk Erdoğmuş (00:00)
Benimle oynar mısın serimizin 36. bölümünde konuğumuz aylardır çabaladığımız, nihayet buluşmayı başardığımız İzmir Yüksek Teknoloji Üniversitesi rektörü aynı zamanda Hali'yle Teknopark'ın yani Teknopark İzmir'in de yönetim kurulu başkanı Profesör Yusuf Paran. Yusuf Hocam hoş geldiniz.

Yusuf Baran (00:17)
Hoş bulduk. Çok teşekkür ederim daha zik davetinizi.

Ufuk Erdoğmuş (00:19)
Vallahi

çok çabaladık bunun için. Aksilikler oldu işte planlama tabii sizin program yoğun. Bizde bir iki teknik aksaklık oldu. İşte demin espirisini yaptığım düşük bütçeli güzel şeyler yapmaya çalışıyoruz. Her şeyi yaptık en sonunda benim dün ses gitti. O yüzden kusura bakmayın yani çıktığı kadarıyla konuşmaya çalışacağım. Vazgeçmeyince...

Yusuf Baran (00:37)
kazandık,

vazgeçmedik, kazandık buradayız.

Ufuk Erdoğmuş (00:42)
Şimdi hocam bu sefer hazırlıklıyım ben baya. Sizle konuşacak çok şey var çünkü üniversite var, eğitim var, gençleri konuşabiliriz. Yöneticilik yapıyorsunuz, 6 yıllık sıfraktörlük. Öncesi başka konuşmuyorum bile. Technopark var, işte ARGE var, İnnovasyon var. O yüzden hani bir sürü başlık var. Hızla girelim istiyorum. Çok uzatmadan yetiştirmeye çalışacağım hepsini inşallah. Önce ben kronolojik gitmeyi sevdiğim için yaş kronolojisi gençlerden başlamak istiyorum.

Ümitsizlik hisseden gençlere tavsiyeleriniz neler?

Bu dönemde Türkiye'deki gençler bayağı...

Ümitsizler. Siz de böyle gençlere bayağı ne derler? Odaklanmış bir rektör olarak. Yani gençlere ne tavsiye edebiliriz? Böyle hayattan gelecekle ilgili beklentileri yokmuş gibi biz çok mesajlar alıyoruz. Özellikle de üniversite öğrencileri. Hani biz boşuna mı okuyoruz, biz boşuna mı bir şeyler yapıyoruz, çabasındalar. Yazılımdan bağımsız söylüyorum genel olarak yani. bir şeyler. Bununla ilgili bir fikriniz var mı?

Yusuf Baran (01:36)
Bir defa şey var hani toplum bu ümit meselesini ikiye ayırıyor. Ümitliler ve ümitsizler diye. Sonra ümitsizler karamsarlar ve kötü olanlar oluyor karanlık tarafı. Ümitliler de bizim iyi dediğimiz, pozitif baktığımız, geleceği işte ümitle bakma meselesi. Ben ümitli olmayı da bencil olarak değerlendiriyorum. Bence ümitli olmak bencillik. Çünkü ümitli olmak demek ben ümitliyim çünkü Ufuk Bey çok çalışacak. Ümitliyim çünkü Yusuf Baran çok çalışacak.

Mesele ümit olabilmek aslında. Yani gençlerimiz ümitli olmayı bir kenara bırakıp bu ülkenin bugünü, yarını, yarının ötesi için ümit olabilecek hayatlar yaşamalı, kariyer yaşamı sürdürmeli. Ve ümit dediğiniz zaman aslında şey var yani bir insan ümitsiz olduğunda bence kendini inkar ediyor. Çünkü ben varsem nefes alıp veriyorsam yani karanlığa da izin vermem

Kötülüğe de izin vermem ve dünya daha iyi bir yer olsun diye ben kendim çalışırım zaten. Kendini reddetmektir ümitsiz olmak. Allah'ı inkar etmek gibi bir şey aslında. Allah var, o zaman ümit de var son nefesimize kadar. Tabii bir yandan da şu gerçekleri de tabii ki görüyorum. İşte yani dünya çok iyi gitmiyor.

'Kötü Haber' algısı ve hayat süreci

Ufuk Erdoğmuş (02:53)
Türkiye'ye

özel değil yani. Dünya gelinde zaten o böyle bir pembe 50 yıl geride kalıyor.

Yusuf Baran (02:58)
Tabii ki benim Harvard Üniversitesinde arkadaşlarım var. Orada profesörler, öğrenci olanlarımız var. Hocam diyor dünyanın o bölgesinde işte karamsarlığa düştüğünüzde canını sıkıldığında Amerika'ya ilgili haberleri okuyun. Amerika'ya ilgili haberleri okuyun. kendinizi hissedeceksinizdir diye. Gerçekten yani son birkaç haftadır iki tane ayrı arkadaşım bana bunu söyledi. Şimdi bir de kötü şeylerin haber olduğu bir dünyayı yaşıyoruz. İyi bir şey haber olsun diye.

emek verip çırpınırken kötü bir şeyin haber olması böyle domino taşı etkisi gibi böyle çığ gibi büyüyüp gidiyor.

Ufuk Erdoğmuş (03:34)
Bununla ilgili çok güzel bir makale okumuştum ben. Birisi şey diyordu yani işine odaklanmak için çok haber okumuyormuş. İşte bununla ilgili bir blog yazmış zamanında yıllar yıllarınca okumuştum. Şey diyordu yani bir şeyin haber niteliği taşıması için doğası gereği zaten büyük ihtimalle kötü bir şey. Çünkü yani birisi iyilik yaptı falan bu haber olmaz diyor ama işte şey hikayesi vardır ya köpek insanı ısırırsa haber olmaz. Yani beklenmedik bir şey olması lazım. O beklenmedik de aslında kötü. Bu da onu söylüyor. Haberler ortalama da kötü olur. Yani haberlere çok takılırsan işte dünyada olan bitene zaten hani o sana

Yusuf Baran (03:48)
Kötü bir şey olmasın.

Ufuk Erdoğmuş (04:03)
negatif yansır.

Yusuf Baran (04:06)
Ben şuna tüm kalbimle inanıyorum. Türkiye'de günde milyonlarca iyi şey oluyor. Yüzlerce de kötü şey oluyor. Ama o yüzlerce kötü şey. Bu toplumun özüne, kültürüne, geleneğine, hangi eksenden bakarsanız bakın bu toplum iyi bir toplum. Ve günde dediğim gibi milyonlarca iyilik oluyor. Bakın en basitinden 6 Şubat depreminde 13.5 milyon insan, 11 şehir, yüzlerce kilometre...

alan etkilendi. Milyonlarca insan yani şu ülkede bir insan çıkıp desin ki ben o deprem bölgesine ya bir makarna, ya bir battaniye, ya bir ayakkabı ya da bir bağış yapmadım vermedim göndermedim. Herkes bir şeyler yaptı. Milyonlarca iyilik. O milyonlarca iyilik yani 100 yılın en büyük felaketini işte başımızdan savmayı getirdi. Yüzlerce de kötü şey oldu. işte yok hırsız.

Ufuk Erdoğmuş (05:01)
felaketlerden

bir sürü

Mum olup etrafı aydınlatmanın gücü

Yusuf Baran (05:05)
Aynen

öyle. Dolayısıyla benim yani gençlere, genç derken aslında herkese önerim tavsiyem şu ve hep bir söylemim vardır benim. Ortam karanlık ya da zifiri karanlıksa yapmanız gereken iki şey vardır. Bir mum olup aydınlatmak. Yani önce siz mum olup aydınlatacaksınız. Sonra da başka başka mumları yakmaya başlayacaksınız. Bakın 1000 metre kare bir salon, zifiri karanlık, hiçbir ışık olmasın içerde bir tane mum yakın.

5 dakika sonra salonun her tarafını gözlerinizle görmeye başlarsınız. 2 mum, 3 mum, 5 mum tabii ki daha da fazla. Şimdi ben yaşamımda zaten bunu kendine misyon edilmiş bir bilim insanı, bilim aktivistiyim. Öncelikle kendim hani Yusuf Baran'ı çok iyi yetiştirip bir aydınlatıcıya dönüştürmeye çalıştım. Sonra da bütün akademik kariyerim boyunca dersine girdiğim öğrencilerim, laboratuvarımda yetiştirdiğim onlarca master doktor öğrencim...

Ve bugün ite de ve türkiye de hayatına dokunduğumuz 10 binlerce öğrenci ve bu öğrencilerin her birinin de bir mum'a dönüşmesi düşünseniz yani bu ülkede siz 10 binlerce mum yakıyorsunuz ve tabii ki karanlık aydınlığa dönüşüyor cehalet ilme ümitsiz olmak diye bir şey yok ümitti olmaktan da vazgeçmemiz gerekiyor bu ülke için ümit olmamız gerekiyor.

Ufuk Erdoğmuş (06:25)
Yani

ümitsizliğe çözüm olarak bir nevi böyle bir amaç yaratıp kendimize, aslında başkalarına yardım ederek de... Aynen öyle.

Yusuf Baran (06:33)
Şimdi

şey tarafı da var ben daha dün müydü, evvelki gün bir şey izledim. İşte diyor ki insan ölüp kıyamet koptuğunda Tanrı'nın huzuruna çıktığında Tanrı insana iki soru sorarmış. Bir, yeryüzünde mutluluğu yakaladın mı? İki, başka insanların mutluluğuna vesile oldun mu? İki tane temel şey var. tabii ki mutluluğumuzu da yakalayacağız ama başka insanların da bize dair yaptıklarımıza dair iyi ki varsın dediği, varlığımızda mutlu olduğu, insanları mutlu ettiğimiz

Bir ömür de sürmemiz gerekiyor. İşte o zaman ümit olmak başarı noktasını da yakalamış oluyor.

Ufuk Erdoğmuş (07:08)
Ben

de onu dicerim. Bu arada demin söylediğiniz şey zaten kendi fikrim tabii bu da yani psikolog birilerini bulabilirsek belki onu tartışırız. Başkalarını mutlu edince zaten otomatik olarak biz de yani o amaç bizi zaten daha mutlu yapacaktır.

Yusuf Baran (07:21)
Ben şuna inanıyorum, bir ekmeği yemek, o ekmeği bir ihtiyar sahibine vermek kadar mutlu edemez bir insanı. Ve aslında hayatta her birimizin, bu da yine benim hep bir söylemememdir, biz insanoğlunun ya da etrafımızdaki insanların bu evrendeki karşılığını kası kemiği eti olarak görüyoruz tartıya çıktığımızda. Oysa bence her birimizin tartıdaki karşılığı kendimiz dışındaki bu dünya için, insanlık için, canlılar için neler yaptığımız.

Orada da o bezite diye bir şey yok. Al alabildiğin kadar kinonu. Ver verebildiğin kadar yani.

Günümüzde üniversite eğitimi ve diploması

Ufuk Erdoğmuş (07:54)
Peki hocam tamam güzel bir yere bağlandı buradan. Ümitsizliği bırakıp bir şey yapmamı hissettim. Aynen öyle. Bir şey yapmak için kendimizi geliştirmeliyiz. Aynen öyle. Şimdi buradan nereye bağlayacağım? Yazılım özelinde, biz yazımcı olduğumuz için hep örnekleri yazımdan veriyorum ama... ...yavaş yavaş bu yayılıyor da gençler kendini teknik olarak, mesleki olarak geliştirmek için... ...eskiden ne yapardı işte yüksek okullar, üniversiteler vesaire... ...şimdi internetten kurslarla vesaire bir şeyler yapılabiliyor. Evet. Gençler...

Özellikle kötü üniversitelerin, vasat ve vasat altı üniversitelerin bence etkisiyle üniversite eğitimine ne gerek var? İşte o diplomanın zaten bir kıymeti yok vesaire bir algı var. Şimdi biz it'yi ayırıyorum tabii yani on üniversiteyi tabii ayıracağız ama yani üniversite eğitimi ve üniversite diplomasının bir anlamı var mı? Bu devirde...

Yusuf Baran (08:41)
Bir

anlamı şöyle tabi ki var ama ben üniversite diplomasının büyülü bir şeye benzetiyorum yani alatinin sihirli lambası gibi bir şey. Bu diplomayı elinize aldığınız gün ya duvarda bir tablonuz oluyor gelene gidene göstereceğiniz ya da dünyanın her ülkesinde size her kilitli kapıyı açan bir anahtar. İkisinden birine dönüşüyor. Bunun dönüşümünü etkileyen iki temel unsur var. Birincisi siz yani o diplomanın neye dönüşeceğine birincisi siz karar veriyorsunuz.

İkinci de eğitim aldığınız üniversite. Ve yani global eksende de baktığınız zaman evet dünyada üniversite diplomasının sahibi olmak hani gittikçe değeri düşen bir şey. Bu da aslında şununla ilgili işte bütün dünyada üniversite sayısı artıyor, mezun sayısı artıyor ve yani eskiden diyelim yılda 100 tane makine mühendisi mezun olurken şu anda yılda 10 binlerce makine mühendisi mezun oluyor.

Ama bu üniversite diplomasını ben bir yandan da böyle hani somut örneklerle gitmeyi de severim. Üniversite diploması çölün ortasında matara meselesidir. Eğer mataranın içinde çölün ortasında su varsa o mataranın bir anlamı olur. Ama düşünsenize bir çölün ortasındasınız dağın başında elinizde bir matara var ve içinde su yok. O mataranın altın, gümüş, plastik neden olduğunun bir önemi kalmıyor aslında. İçinin dolu olması lazım.

Ufuk Erdoğmuş (10:03)
Kendimizi

doldurma zamanı.

Yusuf Baran (10:05)
İzmir

Yüksek Teknoloji Enstitüsünde öğrencilerimize sunduğumuz fırsatlar, verdiğimiz eğitim, aslında küresel bir dünya vatandaşı olma noktasında onlara sağladığımız fırsatlar ve imkanlar her gün o mataranın içine biz bir damla su koyuyoruz ve bizden 4 ya da 5 yıl içerisinde mezun olduğunda öğrencilerimiz içi su dolu bir matarayla mezun oluyorlar ve çölün ortasında susuz kalmıyorlar. Bugün bizden mezun öğrencilerimiz burada aldıkları

Kaliteli eğitim yaptıkları stajlar, Erasmus'ta Avrupa'ya gidişleri, yurt dışında stajyer olarak gidip yaptıkları çalışmalar, neticesinde elde ettikleri fırsatlar. Ve tabii ki Teknopark İzmir Bilişim Vadisi İzmir ve şimdi Yapay Zeka Vadisi İzmir geliyor. Tüm bunlar öğrencilerimizin her anlamda donanmasını sağlıyor. Bakın ben bir insanı yetiştirirken hani bir kuş iki kanadıyla uçar biliyorsunuz. Tek kanatla bir kuş anca çırpınabilir.

ya da tek ayak üzerine bir insan sekebilir ama iki ayakla koşabilirsiniz. İnsanın yetişmesi de böyledir derim ben. Biz şimdi üniversitelerde tabi ki bir akademik eğitim veriyoruz. Yani bu üniversitede çok iyi mühendislik, bimarlık, genetik, fotonik, matematik bu eğitimleri zaten veriyoruz ama bunlar bir kanat. Kuşun bir kanadı ya da insanın bir ayağı. İkinci bir kanat daha var. Non-akademik gelişim. Ve orada da kültür, sanat, spor, edebiyat bütün bunlarla

öğrencilerimizin donanması, donatılması, toplumsal sorumluluk bilinci, kalbinin en az beyni kadar büyük olması bu ikinci kanadı. Ve biz bu eksende de öğrencilerimizi tabii ki yetiştiriyoruz. Bunun içine 21. yüzyıl becerilerini de dahil edebilirsiniz. Liderlik, girişimcilik, cesaret, takım oyunculuğu, bütün bunları da yine öğrencilerimizin öğrenmesini son derece önemsiyoruz. Tabii iki kanadı olan kuş ya da iki ayağı olan insan oldunuz.

Bir de ruh lazım. Değil mi? Bir de ruh lazım. İşte o ruhta aslında etik değerler. Küresel vizyon. Bunları da kattığınız zaman bu defa kuş uçmaya insan koşmaya başlıyor. Ve biz ite de dediğim gibi akademik eğitimimiz zaten herkesin bildiği, benimsediği, takdir ettiği bir şey. Ama onun dışında da biz öğrencilerimizi etik değerlerle bir dünya vatandaşı olma misyonuyla

İşte yine benim bir kavramım vardır. you know the others there will be no others. Yani ötekini tanıdığında öteki diye bir şey yok aslında. Yani bizim öteki dediğimiz herkes tanımadığımız biriyle...

Ufuk Erdoğmuş (12:39)
Genelde

öyle. İnsan bilmediğini zaten yabancı muhabbet

Yusuf Baran (12:43)
...tanıyınca

herkes tanıdığın oluyor. Yani herkes bildiğin oluyor. Ve dolayısıyla biz bu kampüste her anlamda iyi yetişmiş öğrencilerimizi... ...toplumun tüm kesimlerinin ve dünyanın aslında. Çünkü bugün İT'den mezun olup dünyanın pek çok ülkesinde... ...çalışan, üreten, değer yaratan mezunlarımız var. Aynı şey... ...İzmir ve Türkiye'deki firmalar, belediyeler, üniversiteler... ...kamuk korum ve kuruluşları için de geçerli. Ve dolayısıyla üniversite diploması...

içindeki suyla, aldığınız eğitimle, işte vizyonunuzla, duruşunuzla bütün bunlarla anlam kazanıyor. Öbür türlü bugün ben biliyorum yani Türkiye'de de, dünyada da üniversiteden mezun olmuş, anne babasıyla yaşayan, onların verdiği haşlıkla geçinen ciddi bir nüfus var. Aynı şekilde üniversiteden mezun olmuş ama mezun olduğu alanla ilgili bir şey yapmayan, farklı sektörlerde çalışan insanlar da var. Eğer bu bir tercihse

buna diyecek bir şey yok ama mezun olduğu alanla ilgili çalışmak isterken kendini yeterince yetiştirmediği için iş bulamıyorsa işte bu bizim için bir soru işareti.

Türkiye'de 'iyi olmak' vs 'çok iyi olmak'

Bakın ben bu noktada bir şey daha söyleyeceğim ben daha 20'li yaşlardayken farkına vardığım bir şey vardı. Bu ülkede bu coğrafyada iyi olmak ya da çok iyi olmak meselesi değil. Yani iyi olursunuz, eğlenirsiniz, çok iyi olursunuz, dövülürsünüz, vazgeçilmeyecek kadar iyi olacaksınız.

O kadar iyi olacaksınız ki hiç kimsenin vicdanına kalmayacaksınız. Bakın siz burası. Aynen öyle. Hayatınızda kendinizi hiç kimsenin vicdanına emanet etmeyeceksiniz. O kadar iyi olacaksınız. İnsanlar sizin birikiminize, özgeçmişinize, tecrübenize, iş yapış tarzınıza, yaptığınız işlere baktığında ya benim bunu kesinlikle şirketime, kurumuma kazandırmam gerekiyor. Bunu kaçırmamam gerekiyor.

Ufuk Erdoğmuş (14:16)
tartışılamayacak.

Yusuf Baran (14:41)
Hatta öyle yetiştireceksiniz ki kendinizi siz ofisinizde ya da yazdığınızda çalışırken mail kutunuza iş teklifleri gelmeye başlayacak. Bunu yaşayan insanlar var, arkadaşlarımız var. Aynı bölümden mezun, 5 yıldır iş bulamayanlar da var. Mezun olmadan 2 yıl önce işe girmişler de var. İşteyken iş teklifi alanlar da var. Bütün bunlar sizin kendinizi ne kadar iyi yetiştirdiğinize ilgili.

Üniversite tercihi yaparken hangisi daha öncelikli olmalı; bölüm tercihi mi, üniversite tercihi mi?

Ufuk Erdoğmuş (15:07)
Bu

çok güzel yere bağlandı yine. Şimdi üniversite teknik olarak besliyor, karakter olarak besliyor vesaire. Öncelikle bir dipnot düşeyim. Benim gözlemim iyi üniversiteler zaten hepsini bir yapıyor hep. Kötü demeyeyim de, vasat ve altı üniversiteler de hepsi vasat ve altı. Hani böyle paket halinde geliyor sanki. Eğitimi iyi ama işte sosyal yönü zayıf üniversite bence çok yok. Yani beraber gidiyor hakikaten. Bir şekil nasıl oluyorsa bu iyi 8-10 üniversite dediğimiz üniversiteler de beraber gidiyor genelde. O dediğiniz konuda da yani...

Aynı sınıftan bahası iyi, bahası daha kötü kalıyor. Bana şey gibi geliyor, biraz kişinin kendi ilgi ve çabasıyla alakalı. Çok doğru. Çaba eksik olabilir. çalışarak belki düzebilir. Bazen de ilgi alanı değil. Bizim malum eğitim sisteminden kaynaklı bir bölüme giriyoruz. Aa bu muymuş falan diye bir hayal kırıklığı ya da istememiş oluyor vesaire. Burada şöyle bir soru soracağım. Şimdi üniversite eğitimi bizi geliştiriyor. Süper. Ama istemediğimiz bir yere...

bir bölüme girersek yani iyi üniversitenin istemediğimiz bir bölümü ya da kötü bir bölümü ya da istediğimiz bir bölüm ama daha aşağı seviye bir üniversite. Yani burada mesela ne tercihsizce daha mantıklı? Üniversitemi öncelikli bölüm mü?

Yusuf Baran (16:15)
Bence üniversite tercihi. Çünkü az önce söylediğim işte iki kanat bir ruh dedim ya bunu üniversite veriyor. Hangi bölüm olursa olsun bunu üniversite veriyor. Yani akademik eğitimi de, nanakademik eğitimi de o kültür, ahlak işte etik değerler bütün bunları da üniversite veriyor. Ve burada da hani işte insanoğlunu ya da fikirleri tohuma benzetirim ben. Tohumun kalitesi çok kıymetli bir şey. Öyle değil mi?

Tohumun kalitesi iyiyse iyi domates alırsınız, kötüysen alamazsınız. Ama tohum tek başına da yetmiyor. Trabzon'da zeytin, İzmir'de çay yetişmiyor. Çünkü burada başka şeyler devreye gidiyor. Toprak, iklim ve çiftçi. Toprak, iklim ve çiftçi.

Ufuk Erdoğmuş (17:02)
Üniversite

toprak, akademisyenlerde çiftçilerin o...

Yusuf Baran (17:04)
Biz

hocalar çiftçi oluyoruz. Efendim iklim o üniversitenin kültürü oluyor. Toprak da o üniversitenin işte öğrencine sunduğu fiziksel, sportif, kültürel eğitim, araştırma, araştırma merkezleri bunlar. Şimdi öğrencinin doğru toprağa dökülmesi gerekiyor. Bunun içinde karar alırken bencil de olması gerekiyor. Otursun araştırsın diyorum ben sürekli öğrencilere. Yani

tercih edecekleri üniversitenin yöneticilerine, liderlerine, özgeçmişlerine, web sitesine girsinler o bölümde kaç tane hoca olduğuna, bu... ...şimdilerini nereden aldıklarına, ne kadar başarılı olduklarına çok net bir motto var benim. Başaramayan başartamaz. Başaramayan biri başartabilir mi? Başkasının başaracağına da inanmaz bir de. Yani çünkü kendisi denemiştir ve başaramamıştır. Başkasının da başarabileceğine elbette ki inanmaz.

Ufuk Erdoğmuş (17:38)
Bu hocalar nereden gelmiş?

Yusuf Baran (17:59)
Dolayısıyla burada üniversite tercihi tabii ki çok kıymetli. Tam da bu noktada şunu biliyoruz Türkiye'de her sene YKS'ye giren üç öğrencinin yaklaşık bir tanesi bir üniversite öğrencisi iken sanava girenler. gittiği kenti üniversiteye... ...yani biz ite de ne yapıyoruz? Birinci sınıfın sonunda ite geldiği hazırlığı okudu İngilizce'yi geçti. Birinci sınıfın sonunda belli kontenjanlar ve kriterler dahilinde bütün bölümler arası geçişlerin önünü açıyoruz.

Ufuk Erdoğmuş (18:13)
Bir şeyden memnun değil.

Yusuf Baran (18:29)
Ve dolayısıyla orada öğrenci ya ben doğru üniversite ama yanlış bölüme geldim dediğinde bölümler arası geçişe de müsaade etmiş oluyoruz.

Tercih ettiğiniz meslek, hayatınız oluyor

Burada yine öğrencinin bencil olması gerekiyor. Yani üniversite tercihi, bence bir insanın hayatında aldığı en önemli kararlardan bir tane, en önemli tercilerden bir tanesi. Yani düşünsenize avukat olduğunuzda suçlu ya da suçlanan ya da birini suçlayan, sizin şeyiniz bu yani muhatap kitleniz.

Öğretmen olduğunuzda sürekli öğrenen birileri size gelecek. Bilim insanı olduğunuzda hayatınız laboratuvarda, araşma merkezlerinde projeler, hipotezler, makaleler, yayınlar ve öğrencilerle geçecek. Yani tercih ettiğiniz meslek, yaptığınız meslek asıl hayatınızın kendisi. Ve farkında olalım ya da olmayalım. Yani mesela benim hayatım, işim aslında yani. İşim de hayatım. Ve yaptığım iş benim aynı zamanda hobilerim. Başarmak benim için bir tutku.

insanların hayatına dokunmak bu hayatta en keyif aldığım şey. Ve dolayısıyla ben 7 gün 24 saatte çalışsam bu benim aslında aynı zamanda hobileri bir de yerine getirdiğim için benim için bir eğlence aslında.

Ufuk Erdoğmuş (19:40)
Biz

de kanalın adını oyuna devam diye bu yüzden konuştuk aslında. Hayat, kariyer hepsi aslında bir oyun gibi görmek gerekiyor. Ama oyunu da ciddiye alıyoruz. böyle laf olsun diye oynamıyoruz yani.

Yusuf Baran (19:49)
gün daha önce

işte havaalanına gidiyorum sabahın dördü, Şili'ye gidiyordum. Bir taksiye bindim işte taksi şoförü de yolda konuşurken hocam dedi ben 30 yıldır araba kullanıyorum hala doymadım hala doymadım dedi. Çocukken araba kullanmayı çok seviyordum dedi taksi şoförü oldum. Düşünsenize yüzmeyi çok seviyorsunuz. Ne iş yapıyorsun? Cankurtaranım işte kışın otelde yazın deniz kıyısında cankurtaranlık yapıyorum. İnsanın sevdiği işi yapması gerekiyor.

Ufuk Erdoğmuş (20:01)
güzel.

Yusuf Baran (20:17)
Zaten sevdiği işinizi yaptığınız zaman bir, hayatınız boyunca çalışmak zorunda kalmıyorsunuz. İki, çok başarılı oluyorsunuz. Çünkü adanarak iş ediyorsunuz. Çok çalış... Hiç çalışmadan çok başarılı olduğunuz için hem saygınlık hem de para kazanıyorsunuz.

İYTE'deki akademik kadro ve okulun vizyonu

Ufuk Erdoğmuş (20:33)
Çok güzelmiş. Peki şimdi şey dedik bu tohum öğrenci kalitesi. Toprak, üniversite, çiftçi de, akademisyenler dedik. Şimdi iyi bir üniversitede iyi hocalar olması gerekiyor. Akademik kadro'nun çok iyi olması gerekiyor. Şimdi ben cevabı biliyorum ama tabii bilmiyormuş gibi sormam lazım. İİT'de kriterler nedir bu konuda? İyi bir üniversite artık çünkü biliyoruz. Nasıl oldu bu iş?

Yusuf Baran (20:53)
Şimdi İzmir Yüksek Teknoloji Anasotusunda öğretim insi kadrosu almak çok kolay ve çok zor. Çok kolay başarılıysanız giriyorsunuz. Çok zor başarısızsanız girme ihtimaliniz yok. Çok kolay ve çok zor. Kendinize dönüp bakın diyorum aslında. Öz geçmişinize. Tabii burada liyakatten başka hiçbir şeyin kriter olmadığı bir üniversite burası.

Ve biz hocalarımızdan çok iyi bir öz geçmiş, çok iyi bir araştırma çıktısı.

Ufuk Erdoğmuş (21:24)
Bence

onu soracaktım. Şimdi bazı üniversitelerin önceliği araştırmadır. Bazısının eğitimdir. Bazısı şimdi isim vermeyeyim ama siz tahmin edersiniz. Bazı üniversiteler de inbreeding derler akademide biliyorsunuz. Kendi öğrencileri, kendi tanıdıkları ahbapları işte nepotizm. Olur yani kuşaklar boyunca gider. Hani böyle şey vardır bizim düzenimiz bozulmasıncılar. Ben eğitmenim hani daha ilerisi ve lise öğretmeni gibi davranan akademisyonlar. Bir de araştırma yapanlar var. Genelde bunlar üç ayrık benim gördüğüm kitle. Yani ite'nin önceliği nedir bu konuda?

Yusuf Baran (21:53)
Şimdi eğitim ve araştırma. Yani burası bir üniversite ve bin yıldır üniversiteler eğitim amaçlı kurulan istasyonlar, kurulan kurumlar. Bir yandan da tabii ki araştırma da yapmanız gerekiyor. Yani evrensel düzeyde bilime katkı sunmanız gerekiyor. Aslında bu noktada İIT olarak bizim üçüncü bir misyonumuz da var. Toplama katkı. Bu da bizim çok önemseydiğimiz bir alan. Ve özellikle de eğitim ve araştırmada da ülkemizin, Türkiye'mizin ekonomi başta olmak üzere

Her anlamda kalkınmasına da elbette ki destek sunmak. Şimdi biz öyle tümiyelerimizi alırken dediğim gibi tümile liyakat esaslı, çok iyi bir eğitim özgeçmişi, çok iyi bir araştırma çıktısı özgeçmişi, bir de biz mutlaka yurt dışı tecrübe arıyoruz. Bakın bugün Yiğit hocalarının %70'ten fazlası Amerika ve Avrupa'nın en iyi üniversitelerinden, uzak Asya'nın yani Güney Kore, Çin, Singapur, buralardan doktoralarını almış hocalarımız.

Masr doktorasını yurtdışında almışsa bile bu defa mutlaka yurtdışı tecrübe ve deneyim alıyor ve bunun da en az birkaç yıl olmasını...

Doktora sırasında veya sonrasında. Tabii siz kaliteli, başarılı, nitelikli öğretim yesilini aldığınız zaman o zaten iyi bir eğitmen de oluyor. İyi bir araştırmacı da oluyor. Küresel düzeyde dediğim gibi bilime katkı sunan bir bilim insanı da oluyor.

Ufuk Erdoğmuş (23:15)
Demin

konuştuk paket geliyor.

Yusuf Baran (23:19)
hep

şeyi diyorum hani az önce mum olayını anlattım ya mum olup yak ve başka mumları da yak ve böylece karanlıklar aydınlıklara dönsün. Hani ben genetik bilimciyim biliyorsunuz. Ben hocalarıma hep şey derim ya ben sizi klonlamak istiyorum ama genetik olarak bunu yapmak şimdilik en azından doğru değil. Siz sizin gibi insanlar öğrenciler bu ülke için yetiştirerek aslında kendinizi klonlamış oluyorsunuz. Ve dolayısıyla biz enstitümüzde sadece lisans eğitimi veren değil çok güçlü

master ve doktora eğitimi veren ve doktorantlarımızın bugün Türkiye'nin de dünyanın en üniversitelerinde artık hocalık yapmaya başladıklarında da biz gözlemliyoruz. Yani iteden doktorasını almış arkadaşlarımız artık bizim meslektaşlarımız ve şu anda profesör kadrolarına atanan farklı üniversitelerde rektör olan ite mezunlarımız var. Ve

Ufuk Erdoğmuş (24:10)
Bu bu arada bir göstergedir. Mesela bundan 20 sene önce atıyorum diğer üniversitelerin başında ya da işte yöneticiler işte OTTÜ mezunları boğazı çünkü onlar daha köklü olmuş. Daha eski Şimdi ite mi iteden çıkma hocaların bir yerlere gelmesi aslında bu gösterge.

Yusuf Baran (24:24)
Tabii bu biraz yaşlı, zamanla olan bir

Ufuk Erdoğmuş (24:27)
İYİT

25 yıllık üniversite, da 60 yıllık üniversite.

Yusuf Baran (24:30)
Ama

kendi insan kaynağını ve tabiri yerinde ise kendi lobisinin diasporasını oluşturuyor. Tabi az önce de ifade ettiniz onu da vurgulamak isterim. Yani biz inbreeding yapan bir üniversite değiliz. Yani kendi mezunlarını öğretim üyesi alan değil ama kendi mezunlarımız yurt dışına çıkıp birkaç sene postdoc yapıp yani doktora sonrası araştırmacı üstün başlalara imza attığında günün sonunda biz iyi insan arıyoruz.

Ufuk Erdoğmuş (24:36)
Çok önemli bir şey bu.

İyi bilim insanı Aynen öyle.

Yusuf Baran (25:03)
Tabii

ki demiyoruz. Bir de tabii bütün bunlar neyi getirdi? Yani kaliteli öğretim üyesi, liyakat ehli öğretim üyesi. Bakın biz 2023 yılında Avrupa Komisyonu'ndan araştırmacı insan kaynağı mükemmeliyet ödülünü alan bir üniversite olduk.

Ufuk Erdoğmuş (25:17)
Ben de gidiyorum

Yusuf Baran (25:20)
Bu ödülü

Avrupa Komisyonu'ndan Araştırmada İnsan Kaynağı Mükemmeliyet ödülü.

Ufuk Erdoğmuş (25:27)
Nedir

kriter? Yani bu ödülün niye sadece iki üniversiteler...

Yusuf Baran (25:30)
Üretim

yesi, alım şartlarınız, süreçleriniz ve öğretim yelerinize sağladığınız fırsatlar beraberinde size bu ödülü getiriyor. Aynı zamanda bir akreditasyon aslında. Şimdi herkes beyin göçü der, ben beyin sirkülasyonu diyorum, beyin dolaşım. Aynen öyle. Bu beyin dolaşımındaki bilim insanların aslında şunu diyor, İzmir yüksek teknoloji ansatüsü, Avrupa Birliği standartlarında bir...

Ufuk Erdoğmuş (25:38)
Sadece o cüleyi ite alabildi.

Gidiyor geri geliyor.

Yusuf Baran (25:59)
bir üniversite ortamını ve istihdam kalitesini sağlar diye bir etiket aslında. Bu beraberindeyse, Avrupa Birliği projelerine başvurduğunuzda ekstra bir kredi ve güven de yaratıyor. Bakın hoca kalitesi iyi olduğunda aslında her şey otomatik olarak açılıp gidiyor. Bugün IT, öğretim üyesi başına bilimsel yayında son 6 yılın 5'inde devlet üniversiteleri arasında açıkara Türkiye birincisi. Öğrenci memnuniyetinde

Ufuk Erdoğmuş (26:26)
Genç akademisyenler de, yani yaş ortalamasıyla düşük ite de sonuçta yeni bir üniversite olduğu için nispeten bunun da etkisi olabilir mi? Yaş ortalaması... Yaş ilerleyen akademisyenlerde bir gevşem oluyor ya. Yok.

Yusuf Baran (26:37)
Yaş

ortalaması düşük. profesor hocalarımız... ...ortalaması düşük. Hatta şey var, ben şimdi her ataması ne yaptığımızı öyle tüm üyesi hocamızı arar tebrik ederim. Profesor atamalarında şey yaparım ben yani hani bütün yükünüzü attınız şimdi daha hızlı... Evet. Yoksa hani profesor oldum artık kenara çekileyim, ala çatıda yazdık, çeşmede yat. İT'de böyle bir kültür yok. Bizim profesor hocalarımız...

Ufuk Erdoğmuş (26:40)
Anlamda demiyorum, iyi anlamda söylüyorum.

Sizi da şimdi yapalım.

Yusuf Baran (27:03)
en az ve daha fazla genç hocalarımız kadar çalışkan, üreten hocalarımız. Tabii bir taraftan da...

Ufuk Erdoğmuş (27:11)
Bilmeyenler

için ben bir not düşeyim. Akademik camia'yı izleyenler tabii çok bilmez. Şey var, dışarıdan ben şeyi duyuyorum şimdi. Şimdi akademisyen, abim akademisyen Amerika'da. Çok akademisyen var çevremde arkadaşlar vesaire. Hep böyle bir halk arasında diyeyim, negatif bir algı var. Aman akademisyen işte falan hani böyle bir garip bir algı var bir kesimde hani tanımayanlar için. Bunun sebebi de işte o az önce bahsettiğim aslında tersini yapanlar. Yani profesörlüğün, docentliğini alıp artık ununu eleyip işte derler ya asıyor.

Artık bundan sonra işte ATM memuru gibi, ben ATM akademisi seni diyorum, takılmaya başlıyor. Halbuki bunun tam tersi olması lazım dediğiniz gibi işte bunu anca okul yapabilir herhalde başka bir çaresi

Dönemimizin âlimleri, bilim insanları

Yusuf Baran (27:50)
Şimdi şey var yani bilim insanları içinde yaşadığımız dönemin 100 yılın alimleri aslında. Geçmişte alimler tabii ki toplumun en kıymet verdiği insanlar. Bugün bilim insanları da çok tabii ki çok kıymetliler. Bakın kanser hastası gider, tedavi olur, bir ilaç alır, tanısı konur. O tanının tanıyı koyan metodolojiyi de

bir bilim insanı geliştirmiştir. O uygulanan ilacı da. Bugün işte diyelim ki çok katlı bir bineye girdiğinizde depremde yıkılmaz bir binanın nasıl inşa edilmesi gerektiğini de bir bilim insanı keşfetmiştir, bulmuştur. Aslında hayata dair nereden bakarsanız bakın bilim insanlarının insan hayatının modern dünyanın gelişimine inanılmaz katkıları var. Bu katkılar da

gezip tozarken, güneşin altında güneşlenirken olmuyor. Yani siz laboratuvarda ömrünüze adadığınız aslında. Yani Aziz Sancar, evet Nobel Bilim ödülü aldı ama işte o DNA tamir genlerini bulana kadar 50 yıl ömrünü laboratuvarda geçirdi. Düşünsenize siz Nazım Hikmet'in şiirinde bahsettiği üzere yüzünü bile görmediğiniz insanlar için hayatınızı vakf ediyorsunuz aslında. Laboratuvarda bir ömür geçiriyorsunuz.

Masanızda okuyarak, kütüphanenizde çalışarak, araştırma merkezlerinde emek vererek, bana hep sorarlar hocam bilimin insan hayatının en büyük katkısı nedir diye. Bilimin insan hayatına en büyük katkısı hayatın kendisidir. Bakın bundan yüzyıllık...

Bundan 100 yıl önce bizim dedelerimiz bu coğrafyada Türkiye'de cumhuriyet kurulduğunda ortalama 40 yıl ömür yaşıyorlardı. Bugün erkeklerimiz 86 kadınlarımız 90 ortalama ömür yaşıyor. Bu ömür kendiliğinden uzamadı tabii ki. Yani bilim insanlarının işte genetiğe dair keşifleri, tıbba dair keşifleri, daha kaliteli yaşam, önleyici tıp bütün bunlar elbette ki onlarca yılın

laboratuvarda binlerce insanın verdiği emeğin bir sonucu ve dolayısıyla bizim içinde yaşadığımız toplumdan en temel beklentimiz bu toplumu eğiten, aydınlatan, hayat bahşeden, yaşam kalitesi bahşeden, modern ve rahat, konforlu hayatı bahşeden bilim insanlarımıza ve üniversitelerimize elbette ki sahip çıkması, saygı duyması, sevgi göstermesi.

Ufuk Erdoğmuş (30:21)
Doğru.

Peki hocam, bunu daha sonra soracaktım ama şimdi hocalardan bahsettik. Onu madem kapatmak için sorayım.

Bir devlet üniversitesini yönetmekte 'havuç ve sopa' yaklaşımları

Şimdi siz devlet üniversitesinde örtürlük yapıyorsunuz. 6 yıl geçti mi? 7. yıl bu. Onun öncesini falan karıştırmıyorum. Sadece devlet üniversitesi özelinde soruyorum. Çok kalabalık bir şir... Ben şimdi şirket yönettiğim için şirket göndermesi yapacağım. Dev bir şirket gibi bir yapı ama memuriyet. Şimdi Türkiye şartlarında yine memur, devlet işlerinde hep eleştirilen şey. Ben burada şeytan avukatlarını yapmak zorundayım.

Personelle ilgili, mesela bir memur zihniyeti lafı vardır ya, biz de bilirsiniz. Bu insanları ayıklamak mümkün değil. Yani işini yapmayana zorla yaptırmak bence mümkün değil. Eminim sizde de benzer bir fikir vardır. Ya da işte hocalar kendi bildiğini okuyabilir. Sonuçta herkes bir kültürü var vesaire. Böyle dev bir yapıda memur zihniyetli tırnak içinde bir personelle nasıl iş yapılır? Ya da akademisyenlere nasıl motivasyon verilebilir, yönlendirilebilir? Yani bu iki...

Bana çok şey geliyor yani cevabı yok, imkansız gibi. Açıkçası imkansız geliyor. Mesela şirkette bu kolaydır. İşini yapmayan şirket gaddar olabilir. İşten çıkartır. Al sana çözdüm problemi. Devlette öyle bir çözüm yok. Ya da akademisyenlerde yani şirkette oturursun toplantı vesaire. Akademisyenle ne yapacaksın? Sabahlara kadar toplantı mı yapacaksın? O da mümkün değil. O yüzden ben çözümünü bilmiyorum sizin yorumunuz nedir? Bu iki konuda ben kendi merakımım.

Yusuf Baran (31:42)
Şimdi şöyle hani tabii ki ülkemizde bir devlet memuru şeyi var ama ben şuna inanıyorum tabii insanları iki şekilde motive edebilirsiniz. Bir sopayla iki havuçla. Sopanın işe yaramadığını çok net biliyorum ve ben şuna inanıyorum benim tabii ki beraber çalıştığım çok yakın çalıştığım ekip arkadaşlarım var. Bu insanları korkutursanız işte baskı uygularsanız

Ufuk Erdoğmuş (31:44)
Evet, öyle bir kafa var ya.

Yani

Yusuf Baran (32:11)
onlar en fazla bu metodolojide size vermeleri gerektiği kadarını veriyorlar. Size vermeleri gerektiği yasal olarak sabah sekiz buçukta gelir, akşam beşte çıkar, telefonunuza bakar, mesajınızı yazar, bilmem ne yapar falan. Ama siz bu insanları kendinize inandırırsanız ve sizinle beraber aşkla çalışmalarını sağlarsanız o zaman size verebilecekleri her şeyi verirler.

Ufuk Erdoğmuş (32:17)
minimumun karşılar bırakır zaten evet

Yusuf Baran (32:41)
O zaman ne 8,5-5 kalır ne hafta içi hafta sonu. Bir defa şey var yani ben çok çalışan birisiyim. Çalışmaktan da keyif alan birisiyim. Çünkü hayatta insanların mutluluk kaynakları birbirinden farklı. Kimisi para kazanınca mutlu olur, kimi tapu biriktirince mutlu olur.

Ufuk Erdoğmuş (33:01)
Kırsak

mutlu olur derhal biraz ama asılı değil yani.

Yusuf Baran (33:04)
Ben

hayatımda hep başarmaktan, fark yaratmaktan ve insan hayatına dokunmaktan keyif aldım. Benim mutluluğu kaynaklarım bunlar. bir insan hayatına dokunup onu A noktasından belki B daha iyi bir nokta taşıyabilirsem, başarabilirsem, fark yaratabilirsem ben bununla mutlu oluyorum. Yani benim 1000 dönüm meyve bahçem olacağına 100 dönüm bir dağ başını versinler orayı meyve bahçesine çevireyim. Ben ondan daha mutlu olurum ya da bir malikhanem olacağına

Ufuk Erdoğmuş (33:31)
Evet.

Yusuf Baran (33:33)
Yıkık

dökük bir köy evini versinler, restore edip onu yaşam katayım. Bununla daha çok mutlu olurum. Şimdi dediğim gibi birincisi çok çalışıyorum ben. Çok çalışıyorum, çok emek veriyorum. Başarıyorum da. Yani başarıyoruz. Tabii ki yani bu üniversitede geçmişe dönük hayal bile edilemeyen, yani hayali bile kurulamayan ya da 40 yıldır, 20 yıldır hayali kurulan

Ufuk Erdoğmuş (33:48)
Sonuç oluyor.

Yusuf Baran (34:00)
pek çok hayali gerçekleştirdik ve insanlar bu üniversitede hayallerin gerçek olabileceğini gördüler. Bakın bir işin vadisi 40 yıllık bir İzmir hayalidir. İlal'den Turgut Özal'dan Sayın Cumhurbaşkanımıza kadar 40 yılın hayali gerçek oldu. Bu üniversitede barınma üniversitenin en temel problemiydi. Bu üniversitede barınma sorun değil artık. Yani istener öğrencimize bunu sağlayabiliyor. Bakın bir tümleşik alışma merkezleri, binamız var.

Ufuk Erdoğmuş (34:08)
Bir sonraki sorum

Her üniversitenin

Yusuf Baran (34:30)
15-20 yıllık bir bina içinde bir mikroskopun tabi çok ileri düzey bir mikroskopun salona hazır, zemini hazır, 20 yıldır mikroskop yoktu. Şu an Türkiye'nin en ileri düzey mikroskopu bu kamsün içerisinde. Şu ekonomik koşullar içerisinde son 3 yılda biz sadece araştırma merkezlerimize sadece makine teçhizat 13-14 milyon dolar civarında yatırım yapıyoruz.

Evet, aynen öyle. Avrupa Birliği projelerinde geçmişte adımız yokken şu an Türkiye'de kümülatif fonda Türkiye beşincisi, öğretim üyesi başına fonda Türkiye'de şu anda iki numarayız. Ya Birleşmiş Milletler'in kurduğu Dünya Bilimler Akademisi'nin tüm dünyadan dört yere verdiği bilim diplomasi ödülünü bu ülkeye getirmiş üniversiteyiz. Yüksek öğretimin Oscar ödülünü, en büyüğünü, liderlik ödülünü

2024 yılında üniversitemize getirmiş bir, Türkiye'mize getirmiş bir üniversiteyiz. Yani hayal kurulan ya da hayal bile edilemeyen, gerçekleşme ihtimali verilmeyen, hatta benim rektör olduğumda şunları şunları yapacağım dediğimde çok hayalperest görüldüğüm, işte Türkiye'nin gerçeklerinden bir haber olduğum, İYİT'yi tanımadığım gibi şeyler bile konuşuldu ama hayal ettiğim, hedef koyduğum her şeyi

bütün ekip arkadaşlarımızla beraber inanarak, adanarak gerçekleştirdik. Ha bunu mesela biz İT'de daha çok çalışana verdiğimiz ekstra bir şey de yok. Bunu çok yakın dönemde Türkiye'nin en büyük vakıf üniversitelerinden birinin mütevelli başkanı ziyaret etmişti. Hocam dedi ben ayda şu kadar bin dolar veriyorum siz devlet üniversitesi nasıl bu kadar başarıyorsunuz dediğinde ben de şey dedim biz aşkla inanarak aynı hayalin ve hedefin peşinden koşarak

Bütün ekip

Ufuk Erdoğmuş (36:25)
Ben de onu söyleyeyim yani doğru hocaları, doğru kadroyu kurmanın bir avantajı oluyor. Çünkü yeni üniversite olduğu için buraya gelen hocalar... şimdi bir örneğim çok da hani şey olarak, mantık olarak İzmir'de gelişmekte olan bir üniversite var. Ben yurt dışında doktora yapmışım, güzel bir akademik kariyerim var. Türkiye'ye döneceğim. Hani nereye gideceksin? Hani klasik iki üç üniversite dışında. İT'ye geliyorsa adamın aslında kafasında ben bu genç üniversiteye bir katkım olsun diye de geliyordur zaten diye düşünüyorum. Ona da geliyor, iklime de geliyor. Tabii tabii. İzmir'in de var.

Yusuf Baran (36:54)
Önme

de geliyor. mesela bize gelen hocalar şey diyor ben diyor Amerika'da, Avrupa'dayken işte arkadaş ortamlarında konuştuğumda Türkiye'ye dönmek istiyorum. Herkes iteyi zaten öneriyor iteyi gösteriyor. Dolayısıyla hani burada siz çalışırsanız emek verirseniz, hayal kurarsanız, hedef koyarsanız adım adım bunları başarırsanız o başarının başarının duygusunu insanlara yaşatırsanız ve üniversiteniz her geçen gün

toplumda, toplumun tüm kesimlerinde imajı, saygınlığı artarsa, hayaller gerçek olursa bu defa şey var yani insanlar sizi bir...

Ufuk Erdoğmuş (37:33)
Başarı hikaye olarak gördük. Aynen öyle.

Yusuf Baran (37:36)
Bakın ben ilk rektora tanıdığımda İzmir'deki bir sanayicimiz, kıymetli bir insanımız gelip bana şey söylemişti. Hocam bu yolda tek başınasın eğer başarırsan İzmir arkana toplanır demişti. Sen burada başardıkça İzmir'in daha çok arkanda toplandığını biriktiğini görürsün. biz İzmir'de bir ve Türkiye'de bir başarı hikayesi yazdık biz. Bakın benden önce bu üniversitede bağışla yapılan bir tane proje var. Bağışla.

Biz şu üniversitede araştırma merkezleri kurduk bağışlarla. süslü öğrenci köyünü kurduk. Merkezini kurduk 70 tanesi. Gözlem evini kurduk. Çalışma salonlarını, kütüphaneleri kurduk açtık yeni dedik. Yani bağışla 80'nin üzerinde biz fon yarattık. Bu üniversitede ben göreve geldiğimde hiçbir öğrenciye burs verilmezken şu an ite de 807 öğrencimize burs veriyoruz biz.

Ufuk Erdoğmuş (38:06)
En son... Geçen hafta mı? Yapay zekâ...

6

bin öğrencinin 800'ü

Yusuf Baran (38:33)
Lisan

süstü öğrenci köyümüzde dayalı döşeli, deniz manzaralı villalarda öğrencileri ayda 1 lira kira ödüyor. Öğrencilerimizi barındırıyoruz. Yani biz burada aslında inanılmaz bir dünya yarattık ve o dünya 208 üniversite arasında bizi öğrenci memnuniyetinde Türkiye'nin zirvesine bir numaraya taşıdı. Rektör performansında altın madalya aldık ve bunu bağımsız bir araştırma kuruluşu gerçekleştirdi. Aslında az önce dedim ya işte

Akademik eğitim, nanakademik eğitim ve ruh vermeniz gerekiyor. Aslında biz burada mutlu bir dünya yarattık. tarafında İYİT'e, bir tarafında Teknopark'tar ve öğrencilerimiz bu kampüste olmaktan mutlular. Ben ara dönemlerde bazen öğrencilerim bana meydatıyor. Hocam ben işte bir aylık ara tatil var, iki hafta oldu evime geleli ama dönmek istiyorum. Bana bir mektup yazar mısınız hani ailemi ikna edeyim ben İYİT'e dönmek istiyorum diyen öğrencilerimiz oluyor. Biz burada hepsinden önemlisi hayal kurduran...

hedef koyan, hayalleri gerçekleştiren, öğrencilerine her anlamda destek veren bakın ben bugün sabahtan beri dört öğrenci topluluğumla sizinle programdan dört öğrenci topluluğumla bir araya geldim. Topluluklarımızdan, topluluklarımızın bizden talep ettiği her şeye evet dedim.

'Öğrenci öncelikli' rektör olmak

Ufuk Erdoğmuş (39:50)
Ben de onu soracaktım. Şimdi... ...rektör özelinde mi bu yoksa o üniversite kültürümü kestiremiyorum ama... ...bazı üniversitelerde, bazı dönemlerde... ...işte eğitim öncelikli olur her şey. Bazılarında akademik öncelikli olur. Bazılarında düzen dönsün, günü kurtaralım yöneticileri vardır. Benim gözlerim dışarıdan sizde öğrenci öncelikli gibi gözüküyor. Genelde yapılan arkanızdan esprilerde bu duyuyorsunuzdur sizde. Gerçekten böyle mi yani öğrencileri bayağı diğerlerine göre yukarıda tuttuğunuz belli ama...

Bir öncelik var mıdır yani?

Yusuf Baran (40:20)
Şimdi

şöyle, aslında şöyle benim yaşam tarzım diyeyim ya da yaşama algılama tarzım insan odaklı. Önce bu var aslında. Bunun içinde tabii ki öğrencilerimiz de var, hocalarımız da var, idari kadrolarımız da var ve tabii ki teknopark çalışanlarımız da var. Bu kampüste insan odaklı, canlı odaklı bizim bir yaklaşımımız var. Aynı şey zeytin ağaçlarımıza da, aynı şey çimenlerimize de, aynı şeyi bu kampüste yaşayan hayvanlarımıza da gösteriyoruz.

Ufuk Erdoğmuş (40:47)
Ama

burada...

Yusuf Baran (40:50)
Ama

burada öğrenci bunu daha çok dinlendiriyor.

Ufuk Erdoğmuş (40:53)
O doğru hem nüfusları fazla hem de sosyal

Yusuf Baran (40:56)
Mesela

hocalarımız ekseninde de bu böyle yani gelip bizden herhangi bir konuda destek talep eden ve destek vermediğimiz hiçbir hocamızda yok. Aynı şey idari kadrolarımız için de geçerdi yani burada bu kurumun lideri hani bu kurumun yöneticisi olarak ben bu kurumda yaşayan bütün paydaşlarımızın akademik, idari, öğrenci, teknopark çalışanları şuna emin olabilirsiniz her türlü sorunuyla

bizzat ilgilenip çözüm üretiyorum, üretmeye çalışıyorum. Burada öğrenci daha çok dillendiriyor ve hani bu öğrenci odaklılığa dönüşüyor. Ama günün sonunda burada insan odaklı, hocada, Technopark da böyle. Bir de tabii hani öğrenci odaklı düşündüğünüz zaman da şöyle şunu da ifade etmem lazım. Tabii bu gençler bir Technopark çalışanıyla bir üniversite öğrenci aynı değil, hocayla öğrenci de aynı şey değil. Bu gençler Türkiye'nin 81 bilaetinden dünyanın 50 ülkesinden

Ufuk Erdoğmuş (41:37)
INS

Yusuf Baran (41:55)
Analarını, babalarını, yuvalarını bırakıp bize geliyorlar. Ben de üniversite okudum. 16 yaşında üniversite oldum ben. Üniversiteye gideyim de çay demlemesini bilmezdim. Ve 6 çeşit yemek yerdim. Başka bir şey yemezdim mesela. Üniversiteyi bitirdiğimde taştan yumuşak her şeyi de yiyordum. Ve sarma dolma dahil her yemeği yapabiliyordum. Şimdi her öğrencinin de bir hayat hikayesi var. Yani içinde doğduğu, büyüdüğü ailesi, annesi, babası. Her biri bir hikaye.

Ve ben bu çocuklar için 7.24 ulaşılabilir bir rektör oldum. Olmaya çalıştım demeyeceğim. Sabahın 5. de mesela mesajlarına döndüğüm oldu. Gecenin 12.30' nda işte evinden gelirken otogardan yurtlara gelmesini beklediğim, ona eşlik ettiğim öğrencim de oldu. Bugüne kadar hiçbir öğrencimiz, ya hocamız sesimizi duymadı, sorunumuza çözüm üretmedi diyemez. Bunu büyük bir gururla söylüyorum.

Tabii bir yandan da şu da var. Bakın ben yine göreve geldiğimde İIT adına şöyle çok büyük bir krizi gördüm. Çünkü teknoparkları büyüteceğiz. Bu zaten bizim bir hayalimiz hedefimiz. Bir taraftan öğrencilerimizin çok önemli bir kısmı periferde kalıyor. Yani perifer köylerde, Gülbahçe'de, Urla'da, İzmir'de inanılmaz kiralar var. kiralarda artıyor. Çünkü Urla inanılmaz kıymetlenen bir...

Ben şunu gördüm yani üniversiteden bağımsız, üniversiteye bağımlı da. birazdan Technopark'tan da bahsedeceğim ben. düşünsenize bugünün koşullarında Gülbahçe'de aylık kirası 60-70 bin lira olan bir artı bir eve bu ülkede kaç kişi kira ödeyebilir? Burası Türkiye'nin en pahalı coğrafyası. Ve ben özellikle yurtlarda ilgili önlem almazsak, ite bir işçinin, çiftçinin, memurun çocuğunu okutamayacağı

Bir üniversite evrilmiş de evriyoruz. Öyle. Ve Türkiye'nin en pahalı coğrafyası burası. Bakın yurtlarla ilgili attığımız adımlarda barılma sorununu çözdük. Ulaşım sorununu çözdük. Bugün it öğrencisi ayda beş altı yüz liraya ite de yurtlarda konaklayabiliyor ki bu yurtlar bir artı bir evlerden oluşuyor aslında. Kendi içinde kovuş sistemi değil banyo tuvaleti olan. Yola da para ödemiyor.

Ufuk Erdoğmuş (43:52)
Zaten üniversiteye dönüyordu ya. Aynen öyle.

Yusuf Baran (44:19)
Sosyal Yardımlaşma Dayanışma Birimini kurduk. Bugün bu birimin içerisinde üç odalı bir evimiz var. Üç artı bir bir evimiz. Birinde kız öğrencilerimiz, birinde erkek öğrencilerimiz için ikinci elde olmayan kıyafetleri kayıt almadan tutuyoruz ve öğrencilerimize veriyoruz. Her akşam çorba ikram ediyoruz öğrencilerimize. Bu kampüsde öğrencimiz isterse içme suyuna para ödemiyor çünkü içilebilir su öğrencimize veriyoruz. Bakın öğlen yemeklerini

Ufuk Bey 120 liraya alıyoruz, öğrenci 18 liraya satıyoruz. Bu 18 liram yok diyen her öğrenciye kayıtsız şartsız öğlen yemeği bursu veriyoruz. Sormadan yani babanın evi arabası var mı, maaşınız ne şu bu. Bir öğrenci ya ben öğlenleyin yemeğe 18 lira veremiyorum dediğinde direkt bursu başlıyor.

Ufuk Erdoğmuş (45:05)
Hocam

bunu izledikten sonra başvurular patlamasın.

Yusuf Baran (45:08)
Patlasın, buluruz o para. Biz sadece 2024 yılında öğlen yemeği sübvanisyonuna 48 milyon fon yaratmışız. Sadece öğlen yemeğine. Bakın diyorum ya burs verdiğimiz öğrenci sayısı 0'dan 807'ye gelmiş.

Ufuk Erdoğmuş (45:10)
varız.

...benim ilgimi çekti bu arada. 6000 öğrencinin 800'ü güzel...

Yusuf Baran (45:28)
Tabii,

Türkiye'de en yüksek oranla ve 1500 lirayla 8000 lira arası öğrencilerimize burs veriyoruz. Bütün bunlar tabii ki yani öğrenciye destek olmak, işte öğrencinin önünü açmak. Technopark'ta part-time, full-time çalışıp, kısmı zamanlı çalışıp para kazanan öğrencilerimiz var. Kendi şirketlerini kuran öğrencilerimiz var. Günün sonunda yani bu başka insanların

Bana dile getirdiği için benim de kolaylıkla, rahatlıkla söyleyebildiğim bir şey. Hani biz Yüksek Öğretim Kurulu, kalite kurulu ziyarete geldi. Biz işte kampüste dağıldılar, insanlarla konuştular, ettiler. Benim için çok gurur verici bir cümleyi sarf etmişlerdi. Ya hocam siz bu kampüste nasıl bir etki yarattınız, yaratmışsınız? Niye dedim? Bir öğrenci şey demiş, Azrail canımı almaya gelse Yusuf Baran'a giderim beni tutar demiş. Yani böyle bir güven vermişsiniz. Şimdi bu kampüste...

Bütün öğrencilerimiz şunu çok iyi bilirler. Bütün paydaşlarımız bir sorunda ya da o sorun krize döndüğünde biz onu uçurumun kenarında tutar geri alırız. Her sorununa da çözüm odaklı yaklaşırız. Bir de havaşa döneyim. Burada insan odaklı bir yaklaşımımız var. İdari kadrolarımız, Technopark hocalarımız. Öğrenci de böyle ama öğrenci bunu daha çok dillendiriyor.

Ufuk Erdoğmuş (46:45)
Nüfusları da fazla zaten dillendiren bir profil ortaya çıkıyor. Peki hocam şimdi sonsuza kadar konuşabiliriz biz ama ben biraz değişik konulara da değinmek istiyorum.

İYTE'deki Yapay Zekâ Merkezi ve Teknopark iş birlikleri

Bir yapay zekâdan bahsettik bizim kanalda çok bahsi geçen bir konu haliyle. Bir iki konuğumuz da oldu yani konuşuyoruz. Şimdi bu yapay zeka merkezi geçen hafta bir açıldı.

Benim duyduğum kadarıyla GPU'lar mı biliyor musunuz detayını bilmiyorum ama ayarlanmış gerçekten bir yapay zeka. Dünyada yapay zeka deyince genelde işte o yapay zeka araçlarını kullananlar ben yapay zekacı oldum diyor. Halbuki öyle basit bir şey değil. Gerçek yapay zeka diyorum ben tırnak içinde espri olarak. Gerçek bir yapay zeka ortamı yaratılmış orada. Bir de geçen haber vardı, siz bahsetmiştiniz. Neydi? Dün çıkan haber değil mi demiştiniz ama. İnnovasyon kenti olacak. Şimdi yapay zeka bu kadar patladı.

Yusuf Baran (47:30)
bir birleşim ve inancı

Ufuk Erdoğmuş (47:37)
girişimlerin, teknoparkların, yatırımların en popüler alanı şu an yapay zeka. Şimdi bunun için bir akademik bilgi gerekiyor. Dünyada yapay zeka bu kadar patladı ama bu kadar yetişmiş yapay zeka uzmanı yok. Evet. Maalesef yok. Böyle şirketler şu an bir sürü büyük büyük, koca koca şirketleri arıyorlar. Artık faturaları kesen kesiyor ama ne aldıkları belli değil falan. Şimdi bir bu var. İki, girişimlerde teknoloji geliştirmede bilgi gerekiyor, teknik gerekiyor ama...

Özel sektörde gerekiyor. Ben açıkçası hani akademisyenler bilimi ilerletir ama teknolojiyi ilerletemez diye düşünüyorum. Teknolojiyi şirketler ilerletiyor. Dünyanın her yerinde böyle olmuş. Devlet de yapamıyor bunu. Dolayısıyla Technopark'la bu yapay zeka merkezi, yapay zeka ile işte çalışan hocalar var, biliyoruz işte İİT'de. Bunlar nasıl birlikte iş yapabilir? Burada bir planınız nedir? İİT'nin planı nedir bu konuda? Technopark'ları bu konuda nasıl ileri taşıyacağız? Hocaları buna nasıl dahil edeceğiz? Çünkü ikisi birilerine...

Yusuf Baran (48:30)
Doğru, çok teşekkürler. Çok da stratejik bir soru. Şimdi ben yapay zekayı insanlık tarihinin en önemli dönüm noktası olarak görüyorum. Ne 1, 2, 3, 4. sanayi devrimleri, ne insan genom projesi ne de internet. Yapay zeka başka bir şey yani. Çığır açıcı. Tabii yapay zeka dediğiniz zaman da asla madalyonun iki yüzü var. Bir yapay zeka enstrümanlarını üretenler, iki onu kullananlar.

Üreten dediğiniz zaman işte yapay zeka mühendisi, bilgisayar, elektronik, matematik bunlar üreticiler. Bu enstrümanı kullanan dediğinizde herkes aslında. Yani siz yapay zekayı yaşatmak için de kullanabilirsiniz. Düşmanlarınızı imha etmek için de. Bir mimari projeyi tasarlamak için de efendim 200 yıllık bir binayı yıkmak için de bir halının dekorunu desenini için aslında kullanabilirsiniz.

Ufuk Erdoğmuş (49:20)
Aşı için.

Yusuf Baran (49:23)
Ve tabii ki bizim Türkiye olarak ülkemiz adına bu dönüşümü, bu değişimi kaçırmamamız gerekiyor. Bugünü yakalamamız, yarını da aşmamız gerekiyor. Ve burada da biz İYİT' olarak ülkemizde öncü bir rolü üstlenmeye başladık bile. Geçen sene 2024 yılında Türkiye'nin ilk yapay zeka strateji belgesini hazırlayan ve senatosundan geçiren devlet üniversitesi olduk. Yakın dönemde bir dijital beşeri bilimler laboratuvarını açtık.

Geçen hafta

13 Mart 2020 yapay zeka merkezimizi kütüphanemizin içine kurduk ve burada yani inanılmaz bir defa ambiyansı olan bir salon oldu ve burada öğrencilerimize bütün yapay zeka programlarını ücretsiz bir şekilde kullanabileceklerini, eğitim araşmalarına dahil edebilecekleri bir ortam yarattık.

Şimdi 2025 yılında yapay zeka mühendisliği lisans programını açıyoruz. Yöke başvurumuzu yaptık. Ona yalacağımızı da düşünüyoruz. Dolayısıyla ilk öğrencilerimizi alıyoruz.

Ufuk Erdoğmuş (50:32)
Yapay

zeka mühendislik Mühendislik lisansı. Onunla ilgili detay var mı? Erken mi daha?

Yusuf Baran (50:38)
Yani şu anda biraz erken olabilir ama açacağız. Evet evet açıyoruz ya bu sene ilk öğrencilerimiz.

Ufuk Erdoğmuş (50:44)
Üniversite sınavına girecekler. İT, elektronik, İT bilgisayar ve aynı zamanda İT yapay simim mühendisinin Zekamensi'yi de seçelim.

Yusuf Baran (50:50)
ve

sadece lisans değil lisans üstünü de açmayı planlıyoruz. Yani dosyamız hazır. Tabii yok belli takvimlerde program işte açma başvurularını alıyoruz. Bunu bekliyoruz. Direkt göndereceğiz hazır her şey. Tabii bütün bunlar ite de yapay zeka eksenli insan kaynağı üretmek ve araştırma yapmak üzere kurgularımız. Ama sadece bu değil. Hani az önce de siz söylediniz ya bilim ve teknoloji birbirinden ayrılmaz iki unsur. Bilim

Ufuk Erdoğmuş (50:56)
Yetişirseniz.

İYTE, bilim ve teknoloji ortaklığı

Yusuf Baran (51:19)
Bunu biz yapıyoruz bilim insanları. Bizim ürettiğimiz bilginin zeminini de sizde teknoloji üretin. Yani biz güneş neden sıcaktırı buluyoruz. Teknoloji o güneşten şu ışığı nasıl, ışığın enerjiyi nasıl edebiliriz, buluyor. Ben niçin kanser oluruz, buluyorum. Bir teknoloji uzmanı işte kansere neden olan bir proteini engelleyen ilacı keşfediyor gibi birbirinden ayrılmaz unsurlar. Tabii bizim Technopark'la ilgili yani İIT Campus'un da şu an Türkiye'de başka böyle bir üniversitede olduğunu bilmiyorum, düşünmüyorum. İki Technopark markası, üç teknoloji geliştirme bölgesi olan bir üniversiteyiz.

Bakın son 6 yıl içerisinde bir defa sıfırdan bir işin vadisi İzmir'i kurduk. 50 şirket, 1000 çalışan faaliyetlerine devam ediyor. Technopark İzmir buranın hani yönetim kurduğu başkanı olarak 800'den 2000'lere getirdik tam zamanlı ARGE personel sayısını.

Ufuk Erdoğmuş (52:14)
10 sene önce ben geldiğimde 50 küsür şirket vardı.

Yusuf Baran (52:17)
Şu

an 250'ye yakın. 250'ye yakın. Tabii bir yandan işte ihracatımız, Technopark İzmir'den yaptığımız ihracatımız 2022, 2023 ve 2024 yıllarında 20, 50 ve 137,5 milyon dolar oldu. Kattanakattanak gidiyoruz.

TL'de de bizim CIGO'larımız artıyor. İracaatımız da tabi ki her sene yaklaşık 2.5 kat hatta 23'ten 24'a

Ufuk Erdoğmuş (52:42)
Bu

arada bir dipnot. şimdi artık biraz da ben reklam yapayım. Teknopark İzmir'de, yani Urla'dayız biz. Bu Teknopark'ta gözlemli değilim. Şimdi diğer Teknopark'larda da şirketlerden olan arkadaşlarım var haliyle. İzmir'de, Ankara'da, İstanbul'da. Buranın profili daha çok yoğun hatta. İhracat ağırlıklı. Doğru. Yani böyle daha küçük görünüyor şirketler. Bu ne yapıyor bu adamlar? 5 kişi, 10 kişi, 20 kişi dersin. Bir bakıyorsun sadece ihracat yapıyor mesela. bu Ankara'da bu tam böyle değil. Savunma sanayi ağırlıklı. İşte İstanbul'da daha böyle piyasa...

İhtiyacını karşılıyor. İzmir'de oyun olsun, yazılım olsun, olsun, böyle ihracat ağırlıklı bir teknopark. O açıdan da aslında çok büyük bir avantajı var.

Yusuf Baran (53:19)
Şimdi şey var ya hani yükte hafif

Ufuk Erdoğmuş (53:23)
Katma değeri çok yüksek bir teknopark.

Yusuf Baran (53:25)
Yükte 0.

Yükte 0 pahada çok ağır diyorum yani bu bilişimde özellikle ihracat yapan şirketlerimizi. Şimdi tabi buranın küresel arenada görünürlüğünü artırmak için şu anda 80 bin metrekarelik biliyorsunuz yeni bir teknopark yapıyoruz ve orasıda yapay zeka vadisi İzmir olarak isimlendireceğiz ve dolayısıyla burası hedefimiz, hayalimiz 2026 yılının sonunda 10 bin kişinin istihdam edildiği 1 milyar dolar ihracat yapan bir kampüse dönüşmek.

Ufuk Erdoğmuş (53:53)
Sorabilirim. Şimdi

yapay zeka vadisi güzel marketing ismi bu arada tabir etmek lazım. Gerçekten sadece yapay zeka şirketleri olmasını mı planlıyorsunuz yoksa çoğunlukla yapay zeka şirketleri olur herhalde? Tekno Park olduğu için mecbur kalabilirsiniz diye tahmin ediyorum.

Yusuf Baran (54:04)
Ben tabi

Yani hani bir şey bilişim hadisi İzmir'de de sadece. Sektöründe çalışan Argi. Ama hedef bunu koyuyoruz bir de farkındalık yaratıyoruz tabii. Bakın burada yaktığınız ateş ne kadar büyükse o kadar uzaktan görünüyor. Yani iki üç odunu yakmakla kocaman hani.

Ufuk Erdoğmuş (54:10)
sadece bilişim yok doğru ama hedef olarak onu koymuş

Yani

X1 Teknopark

Yusuf Baran (54:30)
ürün

ürünlüğünü arttırmak. biz bunun Çin'den Kaliforniya'ya kadar görünmesini istiyoruz ve buraya nitelikli kaliteli şirketleri ve beyinleri çekmek istiyoruz.

Ufuk Erdoğmuş (54:42)
Olan zaten var, oraya geçeceğiz.

Yusuf Baran (54:43)
Ve

zaten ita aslında şu anda bile Amerika'dan, Avrupa'dan, Uzakasya'dan şirketlerin gelip yerleştiği, yerleşmeyi tercih ettiği bir teknopark. Kuyumcular çarşısı diyorum ben buraya. Yani İzmir'deki ya da İstanbul'da, kent merkezinde, bir rezidansta bir yazılım şirketiniz olabilir ya da yapay zeka şirketiniz. Ama yan tarafınızda güzellik merkezi, sol tarafınızda bir terzi varsa olmuyor bu yani. Maya tutmuyor. Burada...

Biz kampüste bir iklim yaratıyoruz. Yani havadan öğrencilerimin, buradaki çalışanların bilimi, teknoloji, inovasyonu, girişimciliği teneffüs edecekleri bir iklim. Bütün kampüste...

Ufuk Erdoğmuş (55:24)
Sadece Technopark değil bu arada yani çevre

bölgede restoranda tanıştığım insanla ben aa sen de mi yazdın Nuri Şusun aa sen de mi yani böyle oluyor zaten. Yani siz şurada kaldırın da yürürken. Yani o da öyle zaten. Herkese ben Apple da oluyor yani.

Yusuf Baran (55:34)
Yani ben...

Yaratmaya

çalışıyoruz biz. şu Technopark'tan çıkıp diyelim yemekhaneye giderken, yemek yemeğe giderken kaldırımda yürüdüğünüzde bir öğrencimle dirseğiniz birbirine çarpsa ben onu kar yazıyorum. Kafede oturduğunuz kahve içerken yan tarafta da öğrencilerim kahve içerken size kulak misafiri olup iki kelime öğrense ben bunu kar yazıyorum. Bizim buradaki Technopark iştahımız tabii ki real estate değil yani. Tabii ki kiralama meselesi değil. Biz öyle değiliz ama.

Ufuk Erdoğmuş (56:08)
baklar

Yusuf Baran (56:10)
Biz mesela sizin gibi değerleri buraya kazanmak, sizi kazanmanın üzerinden öğrencilerimizin eğitimine, gelişimine katkı sunmak, hocalarımız da sizleri kafelerde, restoranlarda, parklarda bir araya getirip beraber niçinler ve nasıllara yanıt bulmak ve onun üzerinden bir değer yaratmak. Yani burada bir iklim yaratıyoruz biz aslında. Bakın ben yıllar önce doktora yaparken bir öpürtaj okumuştum. Harvard Üniversitesinden bir hocamızın.

Şey diyor, röportajında diyor ki işte şu an bulunduğum noktada 3 mil yani 5.1 kilometre yaklaşır, bir daire çizseniz 10.000 araştırma laboratörü var diyor. 5 kilometre dairi içinde 10.000 araştırma laboratörü, burada havadan bilim solursunuz demişti. Ben bunu doktoramın başında okuduğum bir röportajdan zihnime kazındı. Ve bugün, Technopark İzmir'iyle, Bilişim Vadisi İzmir, Yapay Zeka Vadisi İzmir, İIT

Bütün burada aslında biz bir iklim yaratıyoruz. Yani de ki 5 kilometre bilmiyorum kaç kilometre olduğunu ölçmemiz lazım ama de ki 2 kilometre aslında.

Ufuk Erdoğmuş (57:15)
Çok

da geniş değil aslında. Yürüyebiliriz

Yusuf Baran (57:18)
Yani

iki kilometre çapında bir daire çizdiğinizde binlerce Arge mühendisinin, yüzlerce yüksek teknoloji şirketinin, binlerce master doktora, disans öğrenen, yüzlerce hocanın olduğu ve havadan herkesin bilimi, teknolojiyi, inovasyonu ve girişimciliği soluduğu ve herkesin birbirini yukarı çektiği fermuar misali yani adım adım ben sizi siz beni, birbirimizi yukarı çektiğimiz çok keyifli tartışmaların, özgür düşüncenin

o özgür düşüncenin de beraberinde inovasyona ve girişimciliğe döndüğü, insanların var olmaktan mutlu olduğu, ben buna da çok önem veriyorum. Yani mutlu ve huzurlu bir ortam olmadan insanlar çalışıp üretemezler. Özgürlük olmadan inovasyon ve girişimcilik olmaz. Bu kampüste, bakın bu kampüste bunu yarattık. Bunu çok gururla söylüyorum ben. Bu kampüsün en önemli özelliği bu. Bütün paydaşlarıyla beraber birbirini yukarı çeken bir dünya yarattık burada biz.

Ufuk Erdoğmuş (58:02)
serbest atomlar arasın.

Yusuf Baran (58:16)
Ve o üretime yansıyor. Öğrenci tarafında da, hoca tarafında da, Technopark tarafında da. Bakın İT'de dördüncü sınıfta okuyan öğrencilerimizin bazı bölümlerimizde %90'ı 2024 YKS'ye gelse İT'yi kazanamıyor. Bütün bölümlerde puanlarımız ve inanılmaz böyle yani çarpan etkiyle yukarı yukarı gidiyor. Bu bizim burada yarattığımız iklimin topluma yansıması ve imajımız.

Ufuk Erdoğmuş (58:33)
yükseliyor cübbanların.

Yani dipnot kontenjanların artmasına rağmen yukarı gidiyor.

Yusuf Baran (58:47)
Aynen

öyle. Aynen öyle. Teknoparkta yine şu anda %100 doluluğa ulaşmış bir teknoparkımız var. Biri bize gelmek isterim, hocam yeriniz var mı dediğinde ateşimiz yükseliyor. Yani yer bulmamız lazım diye. Ama tabii onu da çözüyoruz. Bilişim Vadisi İzmir bir açılımdı. Şimdi yeni yaptığımız teknoparkımız, Yapay Zeka Vadisi İzmir'imiz burada yepyeni bir açılım olacak.

Ufuk Erdoğmuş (59:12)
2026'ya falan mı yetişecek?

Yusuf Baran (59:14)
Hayır

nisan mayısda ilk binalarımız bitiyor. Nisan mayısda

Ufuk Erdoğmuş (59:17)
Gerçekten.

Şöyle bakayım camdan görünüyor. Buradan görünüyor çünkü. Alış gözle

Yusuf Baran (59:23)
İlk

iki binamız bitiyor. Ve bu sene içerisinde inşaatına başlayacağımız binalarımız var. Aslında şöyle 2026 sonuna kadar yani sonuna da kalmayacak da ben kendimi garanti tarafta tutuyorum. 2026'da karşı tarafın tamamını bitirmiş olacağız. Dikkat ederseniz zaten inanılmaz hızla gidiyor her şey.

Ufuk Erdoğmuş (59:45)
Yani ben arada karşıda olduğu için arada bakıyorum da hani dediğin kamyonları gördükçe ben daha bir der bu diye varsayıyordum.

Yusuf Baran (59:50)
O

da benim için bir gurur projesidir. Yani o kampüsü...

Ufuk Erdoğmuş (59:55)
Burası

bittiğinde hocam burayı ikiye katlayacak en az. Tabii tabii. En az yani. Multipla yani. değil nasıl diyeyim hacmen ikiye katlanacak. Neti ikiye katlayacak belki dört üret.

Yusuf Baran (1:00:05)
Orayı

da buraya bağlıyorum. Çeşme yolunun altından iki aracın karşı gelebileceği tünelimiz şu anda yapılıyor. Dolayısıyla orası kampustan ayrı bir uydu değil, kampusun bir parçası olacak.

Mental olarak yaşlanmak ve yaş almak

Ufuk Erdoğmuş (1:00:16)
Ok bu arada yani tabi şimdi siz İYİ Telektörü işte Tekme Park İzmir Yönetim Kurulu Başkanı olarak tabi böyle övünü övünü anlatıyorsunuz. Reklam gibi olabilir. Değil arkadaşlar yani ben... ...yapamadığım kimseyi buraya oturtup da konuşturmayı zaten yapmamaya çalışıyorum. O yüzden artı bir diye ben kendi şeyimi de koyayım altına. Teşekkür ederim. Şey olsun. Hocam şimdi Nazım bizi uyardı. Yakında yine bir kaza kurşunla kurban gitmeyelim bir toparlayalım istiyorum. Zaten listemdeki çoğu konuyu konuştuk.

Yusuf Baran (1:00:24)
Hep matematiksel

Ufuk Erdoğmuş (1:00:41)
Bir tane şey sormak istiyordum size. Siz genç bir rektörsünüz. Yani rektör sıfatı için genç rektör oldunuz değil mi? 6 sene önce. Evet. Sorabilirim kaç yaşındaydınız? 40 yaşında rektör oldum. Süper tamam. Benim şu an kendimden gençmiş yani. Şimdi ben gençlerle konuştuğumda hep şey diyorlar. Ben genç gösteriyorum. Öğrendim artık öyle olduğunu ikna oldum. Ben genç gösteriyormuşum. Öğreniyorlar. Şimdi aa 40 küsür falan. Nasıl 40 küsürsün? Niye diyorum?

Yusuf Baran (1:00:49)
Kırk yaşında rektör.

Ufuk Erdoğmuş (1:01:05)
İşte 40 çok yaşlı. Sen hiç 40 göstermiyorsun. Ya diyorum ben gösteriyorum yani Avrupa'da Amerika'da nereye gitsem. Benim gibi görünüyor 40 yaşındakiler, 43 yaşındakiler. Şimdi gençler 40'ı çok yaşlı zannediyor. Yani 30-35'den sonra artık hayat bitti. Bir şey olamadıysak bizden bir halt olmaz bu saatte. Yani öyle bir hayatı çok kısa zannetme şeyi var. Siz 40 yaşında rektör oldunuz. Ben hep şey diyorum yani ben şimdi 43 yaşındayım. Dün dedi 10 gürmetten. Yeni 40 yaşındayım. Sağ olun.

Yeni 43 oldum, 42 yaşımda. Şunu diyordum ki ben sanki 1-2 senedir yeni başlıyormuşum gibi. Yani böyle 40'a kadar antrenman yaptım. Şimdi sahaya çıktım, şimdi anladım ne yapmam gerektiğini gibi düşünüyorum. Sizde de benzer bir his var mı? Yani şimdi 40'ta rektör olmuşsunuz. Şimdi akademide hani ne derler en üst ünvanlardan birisi artık son 2-3 şey. Hani nasıl hissediyorsunuz bu konuda?

Yusuf Baran (1:01:55)
Şimdi insan öldüğü gün yaşlıdır bence. Onun dışında her gün gençtir. Öldüğünüz gün yaşlısınız. 15 yaşında ölen biri... 15 yaşında ölen biri yaşlıdır. 25'inde, 30'unda. Birincisi bu. İkincisi yani bu yaş ya da yaş alma tabi ki aslında soyut bir kavram. Yani soyut bir şey. Bir rüya gibi yani. Bir film gibi.

Ufuk Erdoğmuş (1:01:58)
çok güzel camcaydı.

Biz bitti

Yusuf Baran (1:02:22)
Ve an vardır. Sadece içinde bulunduğunuz an ne geçmiş ne de gelecek. Bir yandan da biyolojik olarak tabii ki ömür uzadı. Az önce de dedim ya yani bundan 100 yıl önce bu ülkede, Türkiye'de insanlar 40 yıl ortalama ömür yaşı... Bugün 90 yaşında insanlar ölmeye başladılar. Bundan 50 yıl önce 40 yaşında biri, bugünkü 65 yaşındaki biri gibi görünüyordu.

Ufuk Erdoğmuş (1:02:36)
Evet

Yusuf Baran (1:02:49)
Çünkü tıp ilerledi, önleyici tıp gelişti, ilaç gelişti. Ya düşünsenize cumhuriyet kurulduğunda bu ülkede 9 tane eczane varmış.

Ve bunun çok da İzmir'de bu arada. Dokuz eczane var bu kadar yani. Bugün köylerde mahallele her yerde yani anlıyor musunuz? Yani insanlar hastalanmadan... Tabii insanlar senede iki defa check up yapıyor artık. Önleyici tıp var, teknoloji var. Bakın size çok ilginç bir veri daha paylaşayım. Bu sene doğan bir çocuk geçen sene doğan bir çocuğa göre ortalama üç ay daha uzun yaşayacak.

Önümüz sene doğacak olan çocuk, bu sene doğan çocuktan ortalama 3 ay daha uzun yaşayacak. Ve bu ömür uzaması 120 yaşına kadar gidecek. Aritmetik ortalamadan bahsediyorum. Bugün Japonya'da yaşlılık bakanlığı diye bir bakanlık var ya. Türkiye'de Cumhuriyet tarihinde ilk defa yaşlı nüfus oranımız %10'u geçti 2023 Nisan'ında. Biz de yaşlanıyoruz. Ama burada dediğim gibi yaşlanma diye emeği...

Ufuk Erdoğmuş (1:03:55)
Etliyemem.

Yusuf Baran (1:03:58)
bir

şey yok ve bir yandan da ben hep şunu da söylerim yani her birimiz aslında bir mükemmeliyet yolculuğundayız ve bu yolculuk her birimiz ölmeden bir dakika önce bitiyor. Ölmeden bir dakika önce siz mükemmel ufuk beye ulaşıyorsunuz. Ben de ölmeden bir dakika önce mükemmel Yusuf Baran'a o ana kadar o dakikaya kadar her birimizin kendi yatırım yapması kendi geliştirmesi bakın

Selimiyye ve Sultan Ahmet'i yaptığında 70 ve 86 yaşındaymış. Tabii ki. Biz böyle 40'ına 50'ine geldiğimizde kendimize yaşlı muamelesi yapma.

Ufuk Erdoğmuş (1:04:37)
Altı yaşında en büyük

Yusuf Baran (1:04:40)
86

yaşında en büyük eserini yapmış yani Mimar Sinan. Dolayısıyla burada öyle değerlendirmemek lazım. Bakın size buradan bir şeye bağlı yayım. İzmir 8500 yaşında. Yaşlı mı İzmir yani? Bence İzmir çok genç. 8500 yıldır İzmir bir tarım, liman ve turizm kântı. 8500 yıllık tanımı bu. Ama şu anda İzmir'in tanımını değiştiriyoruz. Yani 8500 yıllık bir zeytin ağacından yeni bir dal...

vermeye başlıyor. Ve İzmir, Türkiye'de de, dünyada da eğitimin, bilimin, teknolojinin, inovasyon ve girişimciliğin başkenti olmaya başladı. Bugün 9 üniversitesi, 20.000 akademisyeni, 170.000 öğrencisi, teknoparkları, yaratığı yüksek teknoloji değeri, bütün bunlarla beraber kendi kimliğine yeni bir kimlik katmaya başladı. Ve kentler için, kurumlar için, şirketler için

Mükemmeliyet yolculuğu bitmez. İnsan için ölmeden bir dakika önce. Ben hiçbir insanın kendini yaşlığı hissetmemesi gerektiğine, sürekli hayal kurması gerektiğine, hedef koyması gerektiğine inanan birisiyim ve bunu tavsiye eden birisiyim. Ve aslında hayal ve hedef dediğiniz zaman da, buradan çıktığınızda Doğu Batı Kuzey Güney hangi tarafa bakarsanız, bakın işte ben bakınca şu karşıdaki dağın tepesini görüyorum. O hayale ve hedefe doğru yürüyün.

o ufka geldiğinizde gözünüz başka bir ufuk görmeye başlıyor. Hatta bazen o ufka varmadan önceki tepelerde başka ufuk görmeye başlıyorsunuz. Ve bu insan hayatının, insanı hayata bağlayan en önemli unsuru oluyor aslında. Hayal edeceğiz, hedef koyacağız. Ülkemiz için, insanlık için... ...katkı sunan, değer yaratan, fark yaratan, insana dokunan... ...işlerin peşinden koşacağız. Bu söylediğim şeyleri yaptığımızda, bunu da söyleyeyim sonra da herhalde bitiriyoruz.

Yani dünyayı değiştirmeye çalıştığınızda ya da insanlığa adanan işler yaptığınızda işte tartıdaki karşılığınız, kasınız, kemiğiniz, etiniz değil de insanlığa verdiğinizde ölçtüğünüzde yani onunla ölçtüğünüzde hiç kimse merak etmesin. Dünyayı değiştirmeye çalışanın kendi dünyası değişiyor. İnsanlığa katkı sunanın kendi hayatı hayal bile etmediği bir noktaya pozitif anlamda erişiyor.

Ben bu duygu ve düşüncelerle bir kez daha davetiniz için, görüşlerimizi paylaşma fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür

Kapanış notları

Ufuk Erdoğmuş (1:07:11)
İçin rica ederim. Bu arada hocam...

Pozitif

mesajlar inşallah gitmiştir. Bu arada biz Instagram'da bir sorduk. Hemen İYİT'deki birkaç toplulukla paylaşmış sağ olsunlar siz de paylaştınız. Birkaç soru gelmiş ama... gönderdiği için arkadaşlar okuyacağım bazıları çok alakası konumuzla kusura bakmasınlar. Birisi halı sahaya kamera estirmiş. Sağ olsun. Takarız. Konuyla hiç alakası yok. Ya da işte tenis kortu üstü kapalı olsak olmaz mı falan gibi şeyler var ama... Burada iki tane konu var konuşamadık aslında. Bir İYİT'nin köpekleri çoktur bizde.

Onunla ilgili çok hızlı bir yorum yapabilir misiniz? Bir de kararlar alınırken öğrencilere nasıl tanışıyorsunuz? Böyle bir mekanizma var mı diye sormuş birisi. Önemli sorular bunlar.

Yusuf Baran (1:07:53)
Şimdi şöyle çok özetle söyleyeyim. İğitede bizim 35 tane köpeğimiz var. Bu köpekler aşılanan, beslenen...

Ufuk Erdoğmuş (1:08:01)
Her

binanın bir köpeği var burada çok ilginçtir yani. Mahalleli mıntıkaları var.

Yusuf Baran (1:08:05)
Evet

evet sahiplenilen ve aslında bizlerde de yaşamaya alışmış köpekler. Onların varlığı aslında kampüsü koruyan bir durum. Hem domuzdan, tilkiden, kurttan bir taraftan da aslında yabancı köpeklerden. Şimdi kampüsün dışında dünya kadar köpek var ve biz bu köpekleri tanımıyoruz. Aşılı mı değil mi, bakımlı mı değil mi insanla yaşamaya da alışkın değiller. Kampüste mevcut bulunan ve bizim bildiğimiz tanıdığımız

Efendim tedavisini, bakımını, barınmasını... Bunlar diğer köpeklerin girişini engelliyor.

Ufuk Erdoğmuş (1:08:36)
Okulun sahiplendiği köpekler mi oluyorlar? Aynen, bir anlarsın

Gençler

bilmeyebilir pandemiden sonra bu arada bir insan yani pandemi sonrası işte üniversite kampüsü boş kalmıştı. Gerçekten bir köpek akın olmuştu buraya yani dağdan köyden.

Yusuf Baran (1:08:52)
Bir

taraftan şu da var. Şimdi tatsız olaylarda yaşayabiliyoruz üniversitemizde. ısırma hadiseleri oluyor. Bunlar dışarıdan hani kampüse giren, girmeye çalışan köpekler. Ama biz burada en ufak bir şikayet, bırakın ısırma, bir işte öğrenci bizi rahatsız eden bir hırlama bile olduğunda hemen bu köpeklerin kampüsten uzaklaştırılmasını ve bir daha geri getirilmemesini tabii ki sağlıyoruz.

Çünkü dediğim gibi burada en önemli nokta öğrencilerimizin güvenliği bir taraftan dediğim gibi yani var olan köpeklerin bakımı aşılanması işte yabancı köpeklerin girmesinin engellenmesi bu şekilde bir denk

Ufuk Erdoğmuş (1:09:31)
Yani

hem köpeklere insaniye yaklaşalım ama olan köpek bizim köpeğimiz, bakımlı köpek olsun. Hem de dışarıdan da çok kusurlu durumuz. Peki şey öğrencilere karar alırken danışma mekanizması var mıdır?

Yusuf Baran (1:09:41)
Tabii ki şöyle yani öğrenci...

Ufuk Erdoğmuş (1:09:43)
Özel

instagramdan yazılır.

Yusuf Baran (1:09:46)
Şöyle şimdi bir defa yani benim için önemli olan öğrenciden gelen talebin haklı olması, doğru olması. Bu doğruysa bir tane dilekçe ya da mesaj benim için kâfi. Hani 10 bin tane dilekçe, öyle bir şeye gerek yok yani. Kini tekim ben her günde öğrencileriyle gece gündüz yazışan, doğrudan öğrencilerin ulaşabildiği...

Ufuk Erdoğmuş (1:10:11)
ve biz

Yusuf Baran (1:10:12)
Bizzat

kendim dönüyorum. Yani bir asistanım ya da işte basın ekibim değil, bizzat kendim öğrencilerimle yazışıyorum. Gelen her talebin de karşılanması hemen yerine getirilmesi de bizim için tabii ki çok kıymetli. Öğrenciler bizim için tabii ki çok kıymetliler. Onların karar alma süreçlerine de yani stratejik konularda, önemli konularda tabii ki mutlaka soruyoruz, danışıyoruz. Çok basit bir örnek anlatayım. Bir iki örnek. bahar şenlikleri yapıyoruz. Yani oraya hangi sanatçının geleceğine öğrencilerimiz karar.

Ufuk Erdoğmuş (1:10:41)
Bu bağırşenliği yapılması bile bu dönemde artık hoşumuza gidemiş. Yapıyoruz. Yapamayanlar var.

Yusuf Baran (1:10:44)
Bu sene de yapıyoruz. Bir

de sene de iki tane şenlik yapıyoruz. Bakın bir Mayıs ayında Bahar şenliği yapıyoruz. Bir de her sene Ekim ayının ikinci, üçüncü haftasında bir hoş geldin şenliğimiz var. Yani iki tane şenlik yapan üniversiteyiz. Mesela burada şuna bakıyoruz. İşte diyelim bizim takvimimiz, o takvime uyan sanatçılar. Bir de bu kuşağın sevebileceği sanatçılar ve bunu Instagram üzerinden öğrencilere biz anketi açıyoruz. Hani bana kalsa ben Zülfü Livaneli'ni çağırırım efendim.

Ufuk Erdoğmuş (1:11:16)
Hocam ödeyelim manga ile mor ve ötesiyle fan şarkısıyla

Yusuf Baran (1:11:19)
Şimdi öğrenciler sayesinde ben de tabi bu ekipleri tanıyorum. Bir de tanıyorum ötesinde öğrencilerim için senede bir defa ben şarkı da söylüyorum. Dunga ile söyledim, ona sonra Yüksek Sadakat ile söyledim, Madrigal ile söyledim. Mesela burada tümüyle kararı öğrencilere ve öğrencilerin oylarına bırakıyoruz. Bir örnek daha vereyim. İşte biz geçen sene yazın kütüphanemizin bütün salonlarını, masal sandalyelerini değiştirdik.

Ufuk Erdoğmuş (1:11:26)
O bir bekle.

Yusuf Baran (1:11:44)
işte koyacağımız sandalyelere karar vereceğiz. Firma 8 tane sandalyeyi getirdi koydu önüme. Hocam hangisini istersiniz diye. Ben dedi ki bu sandalyeye ben değil öğrencilerim oturacak. Dolayısıyla bunu öğrenciye soralım. Sonra öğrencilere sorduk. İşte bir sandalye seçildi. İşte bu sandalye gayet hani mesela diğerleri ahşap hani oturması insanı rahatsız eden kaldırıp yerinden tepletirken ses çıkaran

Ufuk Erdoğmuş (1:11:49)
güzel

Kim oturacaksın o kadar?

Yusuf Baran (1:12:10)
Bir de tümüyle ahşap olduğu için, ya düşsemem, 45 kilo öğrencim var. Yani onu nasıl kaldırsın, kenara koysun? Tabii bütün bunları da düşünerek işte şu anda gayet dayanıklı, pratik, ses çıkarmayan, kaldırıp indirmesi kolay. Öğrencilere sorduk, sorduk anketle. Sekiz sandalyeden biri en çok tercih edilen oldu. Sonra dediler ki hocam bunun sekiz rengi var. Ve ben dedim ki tüm renkleri istiyoruz. Geldi sandalyeler. Bunu kütüphanenin girişine koyduk.

Ufuk Erdoğmuş (1:12:31)
Hayda!

Yusuf Baran (1:12:40)
Sonra da bildiğiniz bir seçim sandığı gibi sandık koyduk ve sonra öğrenciye sorduk. Hani hangi renk istersiniz diye. 4 tane ana salonumuz var bizim çalışma salonumuz. Ve öğrencilerden en yüksek oy alan 4 renk... Ya düşünsenize siz diyelim ki gri renkli bir sandalye tercih... Gri salon var. İşte yeşil salon var, mavi salon var, sarısı her neyse. Dolayısıyla öğrencinin tabii ki...

Ufuk Erdoğmuş (1:12:54)
Birer salona herhalde.

Yani

tabii şimdi öğrenciye gidip akademik içeriyi soramayız. Ya da işte üniversitenin idari işlerini çok sormamalıyız ama yani sorulabilecek her şeyi gidip direkt kaynağından sormayacağız.

Yusuf Baran (1:13:17)
Ring saatlerini soruyoruz. Bakın büyükşehir belediyesi her dönemin başında ite sefer saatlerini ve sayılarını belirler. Ben bir hafta beklerim. Çünkü o bir hafta öğrenci şey ya hocam şu saatte olsa tabii beklerim toplarım demlerim yani gelenleri bir kenara yazarım ben. Ve sonra öğrenciden gelen taleplere göre işte büyükşehir belediyesi ile görüşürüz ve ondan sonra öğrencinin talebine göre servis saatlerinin olmasını sağlarız.

Yani öğrenci bu kampüsün en önemli paydaşı. Bizim varoluş gerekçemiz. Yani öğrenci yoksa üniversitenin bir anlamı olmuyor yani. biz öğrencimizi dediğim gibi hem seviyoruz, hem değer veriyoruz, hem önemsiyoruz. Ve o nedenle de yani onları birinci derece ilgilendiren her türlü konuda mutlaka fikirlerini alıyoruz. Seviyoruz öğrencilerimizi. Bu konuda şakamız da yok.

Ufuk Erdoğmuş (1:14:10)
Kimse de aksine iddia etmez zaten. Azıcık takip eden birisi. Teşekkür ederim. Hocam ben çok teşekkür ederim. Çok uzun güzel bir sohbet oldu. İnşallah herkese... Biz zaten işaretliyoruz parça parça. İlgilendikleri kısmı dinlerler. Valla vakit ayırdınız. Ne derler? Çok süründük. Bizim ekip çokça bağıracaktık. Yani güne ulaşacağız diye ama siz de sağ olun. Vakit ayırdınız. Süper bir sohbet oldu. Teşekkürler.

Yusuf Baran (1:14:35)
Ben

çok teşekkür ederim. Hem davetiniz hem de işte yaptıklarımız... ...durmak yok ülkemiz için, toplum için değer yaratmaya, fark yaratmaya, başarmaya hep birlikte devam edeceğiz. Çok teşekkürler.

Ufuk Erdoğmuş (1:14:39)
Doğruyu şöyle yani. Bizi onun bir şey katmak istiyoruz. Siz de katmak

Mükemmel bir bitiş oldu sağol.


Yazar Oyuna Devam