Kariyer Gelişiminde Tecrübe, Büyük Proje Yönetme Yetisi, Kültür ve Girişimcilik | Değirmenler 25

Avatar Oyuna Devam | 2 Eylül 2024

Başlıklar

lock_open

Kariyer Gelişiminde Tecrübe, Büyük Proje Yönetme Yetisi, Kültür ve Girişimcilik | Değirmenler 25

Avatar Oyuna Devam | 2 Eylül 2024



Intro

Clay Token Games'in CTO'su, CFO'su ve kurucu ortaklarından olan Bilgem Çakır ile Türkiye'de özel sektör üretiminin gelişmesi ve ArGe'nin önemi, bir mühendisin yetişme süreçleri, büyük projelere dâhil olma isteği ve neden yurt dışına gittiği, Clay Token Games'i kurma sebepleri, geniş kapsamlı projeleri yönetebilme yetisinin kültüre uyarlanmasının zorlukları, Türkiye'de oyun sektöründeki fırsatlar ve eksikler, girişimciliği tercih etme nedenleri ve oyun girişimcisi olarak yatırım almak için dikkat edilmesi gereken hususlar üzerine çok keyifli bir sohbet ettik.

 

Türkiye'de özel sektör ve üretimin ilerleyişi

Ufuk Erdoğmuş (00:06)
Değirmenler serimizin bu bölümünde konuğumuz Bilgem Çakır. Aslında çok anlatmaya gerek yok. Bize özel mesajlarla kendisiyle bölüm yapmamızı isteyenler mi olmasın? Youtube'da zaten unutan yanlar mı olmasın? Yani çok anlatacak bir şey yok. Otelektrik'e elektronik mezunum. Yıllarca Türkiye'de yazılım kariyeri Microsoft, Amazon ardından oyun geliştirme, değişik kendi şirketleriyle vesaire. Ve bugün de Kray Token Games ile devasa bir oyunu bu sene yayına aldılar. Bilgem Bey hoş geldiniz.

Bilgem Çakır (00:34)
Hoşça kalın.

Ufuk Erdoğmuş (00:36)
Valla karşılıklı rıza olduğu için normalde bizim formatta 3 soru soracağım ben ama artık nereye giderse süre olarak herhalde uzun ucu açıktır bende yakalamışken. evet. Yani serbest bırakmış.

Bilgem Çakır (00:51)
Konuk olduğum kanallarda, podcastlerde en uzun bölüm ben oluyorum genellikle çünkü çene bir açıldı mı kolay kapanmıyor.

Ufuk Erdoğmuş (01:00)
Artık formatı biraz eski. Ben formatı 3 soruda tutayım artık şey olsun yani. Sürre soru olmasın yani. de şeyi çok iyi biliyorum yani siz öyle tabi nereden bileceksiniz de bize gelen mesajlardan yorumlardan mesela hissettiğim zaten izlenecektir de. Bir sürü şey konuşuruz. Biz zaten timestampları koyuyoruz YouTube'a. Bir konuyla ilgilenmeyen direkt öbürüne de geçebilir. Sorun olacağını zannetmiyorum. Bu arada size özel

Bilgem Çakır (01:01)
Kesin edebiliriz belki bilmiyorum.

Ufuk Erdoğmuş (01:28)
Logitech bize MX Brio webcam hediye gönderdi denememiz için. İlk onunla kaydımızı da alacağız. Bu arada bizim şu an görüşmemizdeki kamera o değil ama benim kayıt aldığım kamera o. Deneme yapıyoruz yani ilk denememiz. İnşallah güzel sonuç verir yani bize çok net gözüküyor. Onlara da teşekkür ederiz. Güzel bir jest yaptılar diyelim. Birinci soruyla başlayalım zaten oradan akarız diye düşünüyorum. Pronolojik gitmeyi seviyorum ben genelde kolay olması için.

Otel Electric Electronic, sonrasında Türkiye'de büyük firmalarda yazılım deneyimi var. Ufak bir oyun geliştirme görünüyor. Ben LinkedIn'e kopya çekiyorum. Sonra Amerika. Şimdi bu çok jenerik bir konum. Bunu bahsetmeden olmaz diye düşündüm. Türkiye'den o Microsoft'a gidiş nasıl oldu? Bir de niye oldu?

Bilgem Çakır (02:22)
Tabii,

ben dediğiniz gibi Türkiye'de... Yani hep bunu cevaplarken şu cümle aktararak cevaplamak benim için önemli. Ben çok şanslıydım Türkiye'de 2001 yılında mezun olduğumda. Yani hem mezun olduğum zaman hem de çalışma imkanı bulduğum şirketler açısından. Enteresan bir kesişim oldu. Türkiye...

Yani biraz daha 80'lerden itibaren düşünürsek Türkiye'de özel sektörün üretimle para kazanmayı, hani böyle oturtması, pekiştirmesi bizde 80'lerde tekstil endüstrisiyle oluyor. Tabii bundan önce de yani oralarda o tekstil atılımında

Yani bir fabrika kurma, fabrikada bir şeyler üretme ve o ürettiğin şeyi satma diye bir know-how. Bu bir know-how. kazanmak kolay bir şey değil. Belli şeylerin hazır olması gerekiyor. Bravo. biz o zaman... Türkiye'deki business model tabir ettiğimiz iş modeli, yani nasıl para kazanır bir şirket dediğinde baktığımız şey al sat. Yani ticaret.

Ufuk Erdoğmuş (03:28)
Alsatın dışında üreterek

Görüntüden başka bir video.

Bilgem Çakır (03:43)
Büyük ölçüde veya inşaat yani o da lokal sektörle sonuçta bir şeyler inşa etmek üzerinden. Ama bir fabrika kurup bu fabrikada bir şeyleri seri üretimde üret ve sat ve bundan da karlı çık olayını çözmemiz. 80'ler tabii bunda da şeyin de katkısını her zaman yatsılamak gerekir. Daha önceki Cumhuriyet tarihi boyuncaki önce devlet fabrikalarında gelişen yani Sümer Banklar'da gelişen insanların daha sonradan yetişen

kadroların gidip de özel sektörde fabrika çalıştırabilmesi yani devletin de alakası var. Sadece özel sektörden başlamaz olay. Ama özel sektör o tekstil atılımıyla bir kaynak ortaya çıkarıyor. Sonra 90'larda elektronik'e geçiriyor bunu. 90'larda biz ilk defa elektronik fabrikalarında mass production seri üretimi yapmaya başlıyoruz. Bunların başında gelen şirketler Vestel, Archelic, Beco, Profilo, Archelic ve Beco

İkisi de Koch Holding'in iki kardeş şirket gibiydi. Biri beyaz eşya, biri kahverengi eşya üretirdi. Dolayısıyla bunlar 2000'lerin başına gelindiğinde o kadar ilerlemiş durumdalar ki biz Avrupa'daki üretilen Türk'lü televizyonların %60'ını Türkiye'de üretiyorduk. pek çok insan bilmiyor. Yani 2001 yılında biz Profilo, Westel ve Beko.

Ufuk Erdoğmuş (05:01)
Bu

Bilgem Çakır (05:07)
Evet.

Evet evet evet.

Evet

ve televizyon sonuçta ortada olan en komplike ürünlerden biri o sırada düşünürseniz. Yani bilgisayarlar var burada ama. Sonuçta televizyonlarda da işte... ...baskı devri üretiyoruz falan yani. sonuçta baskı devri hakikaten diziliyor makinalarda diziliyor, üretiliyor. Yani bir sürü üretimde yanlış gidebilecek şeyi doğru götürmeyi... ...ve bunları çok yüksek hızda yaparak, rekorlar kırarak üretmeyi falan filan... ...o yıllarda başarabiliyoruz.

ve ben de tam bu sırada mezun oldum ve burada şöyle bir farkındalık var o sırada Türkiye'de ortaya çıkan çok yüksek sayılara ulaşabiliyoruz fakat ürettiğimiz ürünler değer olarak gerek marjini olarak yani aradaki kar payı olarak gerekse total satış fiyatı olarak en alttaki ürünler yani televizyon batıyorum 100 dolara da 14 inch televizyon var 100 dolara 1500 dolara da işte high-end televizyon var biz genelde en

düşüklerini üretiyoruz ve satıyoruz.

Üretimde ArGe'ye önem verilmesi

Böyle olunca da kâr marjları çok düşük. Yani yırtılıyor orada bu şirketler. yüksek sayılar da üretiliyor. Ürümden kazanmaya çalışıyor. Bir de o sırada bazı avantajlar da var Gümcük Birliği'nden gelen. Çin yükselmekte. 2000'lerin başındayız. Çin artık çok ucuza, çok yüksek rakamlarda üretime ulaşmış durumda. Ama Çin tüpü Çin'de üretilen televizyonlar Avrupa'ya gelirken bir additional

Ufuk Erdoğmuş (06:23)
Türümmden kazanmaya çalışıyor bu seferde.

Bilgem Çakır (06:44)
ek bir vergi var üzerlerinde. Dolayısıyla toplar kostu biraz daha yükseliyor. Bizimki ona dahil değil. Biz Türkiye'de o verge tabi olmadığımız için Çin'den de düşük fiyatta kalabiliyoruz falan gibi bir aradayız. Ama işte bizim bu firmalarımızın başındaki insanlar, yöneticiler o sırada fark ediyorlar ki bu böyle bir yarış, race to the bottom tabir ettikleri yani en ucuz... Bu iş...

Ufuk Erdoğmuş (07:07)
Ucun, ucun da rekabet.

Bilgem Çakır (07:11)
da çok yorucu ve belli kazanımları olsa da aslında daha tatlı paranın daha tatlı olduğu yer burası değil. yüksek marşı, daha yüksek ürünlere ulaşmamız lazım. Bunun için de gereken şey RG onun. İşte 2000'lerin başında benim tam geldiğim zamanlar sektöre bu RG atılımı içindeydi. Hatta bunu ilk defa reklamlarda falan...

telaffuz etmeye başladılar. Yani bu şirketlerin üreticileriyle konuştuğunuz zaman işte bizim işte Vestel diyordu bizim Manisa'da 250 mühendisimiz var falan.

Ufuk Erdoğmuş (07:46)
Ben

o zamanlar üniversitedeyken reklam bilmem ne ya RG merkezinin reklamını yapıyordu ürünün değil böyle reklamlar vardı yani bilmem nerede RG merkezi açtık.

Bilgem Çakır (07:56)
Bir

tane reklamı vardı Westel'in. Belki ondan bahsediyorsunuz. Bir kadın mühendisi geliyor havaalanında iniyor, taksiyle gidiyor falan. Manisa'da Westel'in, işte Manisa Arge Merkezi'ne geliyor falan filan. O reklam benim Westel'den çıkmamdan sonraki bir yıl iki yıl o civarlarda olması lazım da Westel'de içeride çok gidip gelen bir arkadaşımız vardı. Hilal adında. Bu Hilal'miş falan diye biz kendi mühendislerle...

Ufuk Erdoğmuş (08:24)
Tabii

meşhur. Celebrity arkadaşınız varmış.

Bilgem Çakır (08:27)
O

oldu falan diye. Yani o değil, bir aktör kullanıyorlardı tabii. Hani model alınan mühendis, kadın mühendis, giden çalışan, etkili başarılı kadın mühendis, o arkadaşımız falan diye takılırdık. Yani öyle bir farkındalık geldi. Ben tam o sırada böylece Vestel'e girme şansı buldum. Ve biz gerçekten o sırada çok agresif şekilde işte mühendis sayıları artırılmaya çalışılıyor. Daha agresif projeler yapılmaya çalışılıyor. O sırada atıyorum, Vestel'deki bir televizyon projesi demek işte

Bir yazılımcı, iki donanımcı veya iki yazılımcı bir donanımcı. Üç kişi falan bir araya getiriliyor. Bunlar 6 ay içinde falan bir tane olan bir çipin bir referans dizaynı alıyorlar, değiştiriyorlar, ucuzlatıyorlar, bazı şeylerini otomiz ediyorlar. Yazılımı var bir tane. O yazılımı, yani hazır bir örnek yazılımı var. O yazılımda değişiklikler yapılıyor. Yine otomiz ediliyor, ürünleştiriliyor falan. Ortaya bir ürün çıkarılıyor ve satılıyor. Bu noktadan ben geldiğim sırada

İşte bu o 100 dolarlık, 1 dolar kazanılan televizyonların formülü bu. Westel'in, Bekon'un gitmek istediği yer o sırada işte biz bir 10 kişi takım kuralım, bir ortak yazılım ortaya çıkaralım. Bütün ürünlerde bir televizyon modeli için değil. Chip'ini de değiştirsek, şeyini de değiştirsek aynı televizyon, setup boxlar, setup TV'ler, DVD player'lar hepsini de ortak kullanacak bir yazılım ortaya çıkaralım falan gibi. Daha yüksek vizyonlu işlere kalkışıldı. Ben o sırada çalışabildim.

Ve bu şekilde ben 13 ay Vestel'de çalıştım. Onun üstüne ayrıldı oradan bir ekip. Bir startup kuruldu. Ben o startupta çalışandım. Yani kurucularımdan biri değildim. Bir süre 7-8 ay orada çalıştım. Ondan sonra o ekibi olduğu gibi Beko aldı. Ve biz Beko'ya geçmiş olduk. Ve ben 2 yılda Beko'da çalıştım. Toplamda yaklaşık 4-4.5 yıl. Bu üçün de tüketici elektrolün isteklolitik. Ki bu arada bunun...

Bir bölümünde de İngiltere'ye gittim. İngiltere'de bir 6 ay kadar yaşadım. Vesteldeyken oradaki bir ürünle çok yakından uğraşıyordum. Ve o ürün İngiltere pazarına hazırlanıyordu. Falan bu şekilde. o heyecanlı, rekabetli...

Dijital teletext geliştirme süreci ve rekabetin tadını almak

Mesela tam İngiltere'deki product, İngiltere'de karasal dijital yayın yeni başlıyordu. Antenne televizyonu alıyorsunuz ama dijital yayın. Bu yeni bir şeydi o zaman.

O dijital yayının içinde de böyle bir dijital teletekst diye bir şey var falan ben onda çalışıyorum. O dijital teletekst destekleyen, dijital karasal yayın alan setup box yapmaya çalışıyoruz ve bu ürün bizimle beraber İngiltere'nin böyle köklü bir tane Pace diye firması var. Onlar da yapmaya çalışıyorum. Bir tane Nokia yapmış. Nokia'nın ki çok yavaş ve çok pahalı. Bunu ilk ucuz ve performanslı yapan çok satacak çünkü

2002 yılı şey gelecek World Cup, Dünya Kupası gelecek.

Ufuk Erdoğmuş (11:25)
Teletekst o zaman internet falan şimdiki yuvamın için Teleteksten bilgi bakılıyordu yani haber bakar.

Bilgem Çakır (11:31)
Televizyondan

bayağı hani PNG destekli falan. Bizim eski Teletext gibi analog Teletext'den daha görsel olarak zehirli bir deneyim. Hatta oyun moyun koyabiliyoruz yani MPEG5'te. Neyse o ürünü yaparken mesela yarışa girdik ve ben o yarışın tadını aldım orada. Yani biz Restel olarak Türk firması olarak Avrupa'daki çok önemli pazardaki çok önemli bir ürünü ilk çıkaran olmaya çalışıyoruz performanslısını ve ucuzunu.

Ve pace bizden önce çıkardı sonunda Mayıs...

Ufuk Erdoğmuş (12:01)
be! Yaz benim maç izler gibi. Dinliyorum şu an radyoda maçlar.

Bilgem Çakır (12:05)
Biz de

öyle olduk, dedik fakat aldık artık içinde dijital telitex yok. Yani onu sonradan software update de göndermeye karar vermişler. Ürünü öyle çıkarmışlar. Evet ama biz kazandık yani o yarışı falan. Dolayısıyla bu Vestel, Beko bunlar benim için önemli yerler.

Ufuk Erdoğmuş (12:13)
Çıkardık demek için? Biz çıkardık.

Bu çok

önemli bir şey değil mi? Yani 20'li yaşlarda dünyada bir şeyi ilk yapan olmaya çalışmak. hani bunu yapabilir miyiz sorusu bile o dönem için müthiş bir soru. Ve de yapıyorsun sonra. Zaten o özgüvenliğe ondan sonra hala bugüne kadar gidiyordur. Yani ben dünyaya kapı tutabiliyormuşuz demek ki diye.

Bilgem Çakır (12:40)
Ayden öyle. Bu yüzde yüz çok doğru bir şey söylüyorsunuz. Yani en kritik şeylerden biri bu benim daha sonra hayattaki vizyonlarımdan biri oldu. Türkiye ile ilgili, Türkiye'deki mühendislik ekosistem ile ilgili hep düşünürken hep hayalini kurdum daha çok olmasın diye. Şey ki var bunun örnekleri işte Türkiye'de. Her ekosistemde mühendis sonuçta ağaçta yetişmiyor. Tam olarak okulda da yetişmiyor. Yani okuldan çok önemli donanım alıyoruz.

Bir mühendisin yetişme süreci

Evet ama

Okuldan çıkıp işe başladığında ilk girdiğin yerde bazı world class dünya çapında proje... ...ve bu projelerde bunları yapabilecek bu saldırganlıkta ve kas gücüne sahip firmalar olması gerekiyor ekosistemde. Bu Amerika'da da böyledir. Amerika'da da bir AT &T vardır, bir IBM vardır. 70'lerde, 80'lerde bu işte Stanford'dan MIT'den çıkan insanlar hazır olmazlar. Bunlar...

gidip bu şirketlerde Cisco'da, AT &T'de, IBM'de yıllarca çalışırlar. Sonraki yıllarda işte bu vadi oldu işte Apple'ı, Microsoft'ı bilmem nesi giriyor diye. Buralarda çalışıp öğrenip pişmen lazım. Bunları pişebileceğin böyle yerler olması lazım.

Ufuk Erdoğmuş (13:55)
Ama aslında biz bu dünya çapında rekabetdeki kurumlar lazım diyoruz ama böyle bir uyuşuk yapıdan bahsetmiyoruz. Sürekli en ucu zorlayan bir kültür de olması gerekiyor. Sadece büyük şirket olması değil yani.

Bilgem Çakır (14:09)
Evet evet, en ucu zorlayan bir kültür olması gerekiyor ve bunu zorlayacak kaynak olması gerekiyor. Burada bir lojistik, sistemik bir şeyden bahsediyoruz. Yani şirketlerin parası olması lazım. Çünkü bunlar en uçta kişiler projelere saldırdıkça risk artıyor. Yani bu projelerinizin bazılarında başarısız olacaksınız, bazılarını bitiremeyeceksiniz, bazıları bitirseceksiniz satmayacaksınız falan. Yani oralara girip

Başarı yüzlerinizin düşmesine göğüs gelecek kadar kaynağınız olması lazım.

Ufuk Erdoğmuş (14:45)
Aynı

zamanda. Yani düştüğünde tutacak bir şeyin olması lazım.

Bilgem Çakır (14:49)
Ama aynı zamanda da bunları başardığınızda da kâr mağajları çok büyük. Bu sefer siz çok hâkimiyet veriyorsunuz. Ben bu bahsettiğim ürünü biz ilk yaptık dediğim ürünü ve esnerde yaptıktan sonra. Bir aradan bir buçuk yıl sonra falan bir gün İngiltere'ye gittim. İngiltere'de bir elektronik dükkanına girdim. Setup boxlar bölümüne girdim. Böyle bakıyorum. Yani işte atıyorum. Raft'a böyle 20 tane setup box var değişik karasal alıcı var. 17'si falan bizimki benim yaptığım. değişik değişik markalarla Vestel değişik şeylere satmış ama hepsi bizimki aslında. Böyle bir dominansı hani kurabiliyorsun o zaman da çok daha kazançlı bir şey haline geliyor.

Türkiye'de büyük projeler vs yurt dışında büyük projeler

O yüzden Vestel'de Vebebako'da bunu yaşadıktan sonra ben Beko'da en son 12 kişilik bir takımla 18 ay süren bir proje yönettim. Ve ben şeyi istedim daha büyük

Projeler yani mesela 50 kişi işte 2 yıl. İşi 2.5 yıl işte 1000 kişi falan böyle yıl adam diye adam yıl diye adam haydi o tabir edilen. Geçerliliğini sorguladığımız birimden daha yüksek sayıda olan.

Ufuk Erdoğmuş (16:03)
Hangi adam? Bir kere

Bilgem Çakır (16:06)
O

kişi ay olarak daha yüksek olan projelere daha kompleks projelerine gitmek istedim ve bunlar Türkiye'de yoktu. Ben Türkiye tarihindeki o sırada Tübitak hakemlerinden öğrendik ki bu 12-18 ay 2002'de, işte 2003'de, o zamana kadar özel sektörde yapılmış en büyük projeydi. Onun daha büyüğünün olmadığı...

Ufuk Erdoğmuş (16:32)
Cesaret

etmiyormuş demek ki firmalar hakikaten yani. şeyi hemen 3 ayda yapabiliyorsak yapalım yoksa hiç bulaşmayalım diyorlarmışlar.

Bilgem Çakır (16:38)
Evet,

çünkü çok riskli doğru yani o yetişmişlikte ekibi kurmak ve kurulan ekibi de elde tutmak falan hep daha riskli işler. Neyse, öyle bir noktaya geldim. Öyle olunca yurtdışı benim için bir opsiyon olarak gözükmeye başladı. Ve o zaman Avrupa'ya baktım, Amerika'ya baktım ve Avrupa'ya gidip geldiğim için Avrupa'daki firmalarla yarıştığımız için anlattığım bir şekilde hikayedeki gibi.

Kanıya vardım o zaman ki bu kanının da hala doğru olduğunu düşünüyorum. Yani teknoloji alanında çalışırken gerçekten en ön de olmak istiyorsanız en zor projeleri en yeni şeylerin üzerinde çalışmak istiyorsanız Avrupa bu konuda Türkiye'den daha iyi değil. Yani Avrupa'da daha tecrübeli daha çok sayıda mühendis var. Almanya'ya İngiltere'ye giderseniz oralarda bizim 3-4 yıldır yaptığımız şeyleri mesela 20 yıldır yapan insanlara rastlıyorsunuz. Evet.

Ama, totalde biz onlarla daha kasarak, daha zorlayarak falan veya daha çok hata yapıp daha hızlı düzelterek falan aşı katabiliyoruz. Onlarla başa çıkabiliyoruz. Kafa kafaya gittiğimizi ben düşünüyorum. Düşünüyordum o zaman da. Şimdi de öyle olduğunu düşünüyorum.

Neden ABD'ye gitme kararı aldı?

Fakat Amerika'daki durumun başka olduğunu gözlemledim. Yani o zaman Amerika'yla yaptığımız, oralardaki takımlarla yaptığımız etkileşimlerde gördüm ki Amerika'daki mühendislik seviyesi daha ileride ki bu yine hala bugün de böyle.

Yani daha çok kaynak var. Evet, yapısal tarafından, lojistik tarafından da bakmak lazım. Daha çok kaynak var, daha çok yatırım var. Daha çok insan kaynağı var. Yani yetenek havuzu tabir ettiğimiz şey içerideki o mühendislerin, şu an Amerika'daki bir şirketin, Seattle'da işi alabileceği mühendis havuzu ve o havuzun miktar büyüklüğü ve kalitesinin bakımından falan düşünmek gerekiyor.

Bunlar Amerika'da daha gelişmiş durumdaydı. O yüzden Amerika'ya gitmeye karar verdim ve o zaman işte iş görüşmeleri vesaireler yaptım. Yani bu arada dediğiniz gibi arada Türkiye'de bir de oyun sektöründe yaklaşık 1,5-2 yıl kadar bir çalışma imkanı oldu. O da çok güzeldi bu arada orada da yani. Hala bugün açık olan, daha geçenlerde bir şekilde Telekom yeni soru reklemiş, açmış İstanbul Kıyamet Vakti oyununu.

böyle arada ikv'nin eski oyuncularına rastlıyorum, hala youtube'de şeyleri var falan. yani ikv şu an hala açık oynanıyor ve böyle birkaç yüz konkurant yuzurla aynı anda bağlı oyuncuyla falan bunlar ciddi rakamlar oynanan devasa ve türkiyenin ilk bir pc release'i belki de diyebiliriz veya ilk birkaç pc release'den biri diyebiliriz. o oyunda çalışma imkanım oldu ve oyundaki çok temel bazı şeyleri ben yaptım.

O yüzden o da çok güzel bir deneydi ama onun üstüne dediğim gibi daha büyük proje gitmek isteyince ben kendimi dünyanın en büyük software projesinde bulduğum Windows 3000'i yaklaşık 3 yıl.

Ufuk Erdoğmuş (19:42)
Ben büyük sevdim.

Evet,

ben de söyleyeyim. En uzun soluklu yer. Gerçekten tam aradığını bulmuşsun yani. Evet. Yıl sayısı olsun.

Bilgem Çakır (19:54)
Aynen aynen ve tam tam Windows Vista'nın ship edilmesinden iki hafta önce işe başladım.

Ufuk Erdoğmuş (20:00)
Bizde

bu ama çok problemli olandı değil mi? Evet.

Bilgem Çakır (20:03)
Evet evet,

Vista ilk defa hardware accelerated donanım hızlandırıcılığı şekilde Windows'ları çizen falan bir şey yapmaya çalıştıkları versiyon. Ondan sonra benim girdikten sonra çalıştığım ilk versiyon Windows 7 idi. Windows 7 de Vista'nın bir takım problemlerini güzel çözülüp hızlandırıp falan güzel... Ben çok uzun yıllar Windows 7 kullanmaya devam ettim yani bence en iyilerinden biriydi o. 7 de ve 8 de çalıştım. O şekilde Amerika'ya geçiş hikayem budur.

ABD'ye gitmek kolay oldu mu?

Ufuk Erdoğmuş (20:33)
Peki şey o gidiş kolay oldu mu yani şimdi ne bileyim elektronik üreticisinde bir yazım var. Çok kısa bir oyun var. Hani çok alakalı değil gibi ya burada ben az çok tahmin ediyorum cevabı da hani sormam gerekiyor sonuçta izleyenler.

Bilgem Çakır (20:48)
Yok

yok tabii. Yani şey var orada. Yani gidiş kolay oldu diyemem. Çünkü yani intervallere girmek ve o intervallere de performans göstermek gerekli. Ve o da hani belli bir zorluğu olan bir şey ama bu tip bir sektörel

Bu arada ben Amerika'da ilk işler ararken görüştüğüm yerlerin bazıları zaten yine elektronik tüketici elektronik firmalarıydı. Mesela Samsung ile görüştüm, Samsung'dan teklif aldım. Samsung, o sırada Irvine, Kaliforniya'da yeni bir RG kuruyordu. Pelakalı evet, direk birebir. Başka bir firma vardı. Bu DVD, DVB yani Digital Video Broadcast standartlarına uygun.

ürünleri üreten vardı. Onlar da çok ayaklı. Ben onun alıcı tarafında olduğum paketleri vesaireleri açma sistemi. Yani onlar böyle o paket bilgisine sahip bir insanı arıyorlardı. O bendim. Gibi ilgili şeyler çıktı. Microsoft'a girerken Microsoft da grafik takımına girdim ben. O da benim asıl yapmak istediğim şeylerden biriydi. Ben bilgisayar grafikleri alanında çok çalışıyordum ve uzmanlık şeylerimden biri oydu alanlarımdan. Ve orada bu elektronik tarafında

Profesyonel hayatta yaptığım şeylerin yanında ben çok uzun zamandır da bu Avrupa'da Demo Scene diye bir kavram var. Pek çok insan bilmez, siz belki biliyorsunuzdur. Demo Scene dediğimiz bir camia. işte içinde bu camiadaki insanlar demo adını verdiğimiz böyle executable, arkana yazan izlediğin, çalıştırdığın ve arkana yazan izlediğin programlar yaparlar. Bu programların içinde de

Kodlaması zor görsel efektler, dijital sanatla birleşik, pixel art, 3D art ile birleştirilmiş bilgisayar müzikleriyle görsel şölen şeklinde ama içinde teknik kodlama iddiası olan ürünler yapar ve yarışırlar. Böyle bir camia var.

Ufuk Erdoğmuş (22:46)
Şey

gibi mi kodlaması daha zor hareketler mi yapmaya çalışıyor mesela? Ben bakınca bir şey anlamıyorum ama onu kodlamaya çalışan insan bir şey gördüğünde, bunu nasıl kodlamışlar diye sorgu.

Bilgem Çakır (22:59)
Aynen

öyle ama hatta siz konuyu anlamıyorsanız bile gördüğünüz şeyde ne kadar güzel gözüküyor demelisiniz. O da amaçlardan biri. Bir estetik kaygı da var. Ama ortaya çıkan şey bir şey bileyim bir şeyler patlıyor çatlıyor olabilir vesaire. işte 2006'nın meşhur Debris Demo. İşte ne bileyim bir türlü ışık efektleri görsel yani computer grafik alanından kodlaması zor ama ölçülebilir metrikleri de var ve bu metriklere göre yarışılıyor işte.

En çok bilmem kaç poligon gösterdim ben 50 FPS'de diyorlar. Birisi geliyor arkasından ben şu kadar poligon daha yüksek poligon gösterdim. Dünya rekoru bana geçti diyor. Yani dünya rekorları, world first'ler falan var. Bunlar ölçülüyor.

Ufuk Erdoğmuş (23:41)
Mert problemleri yani.

Bilgem Çakır (23:43)
Tam

tam evet, tam yani nerd ile sanatın birleştiği yer. Böyle bir alemdir. Bunun şöyle bir özelliği var bu alanın. Bu demosing özellikle Avrupa'da ki bildiğimiz pek çok oyun stüdyosuyla çok girifttir. işte ne bileyim Max Payne oyunlarını yapan Remedy, Finlandiyalı bir oyun firması. Aslında Finlandiyalı bir demosing grubunun sonradan şirketleşmesiyle oyun yapmaya karar vermesiyle kurulanmış.

Ufuk Erdoğmuş (24:07)
Oyunun

görsellik ve hareket hızı artı bir de performans gerekiyor. Aslında problem benzer yani.

Bilgem Çakır (24:14)
Aynen öyle çok çok büyük bir yeti kesişimi var ikisini yapan insanlar arasında. Hele de yani 90'lardayız. Engin yok bir şey yok ortada. Hani o dünyada oyun programlayabilmeniz için. Computer graphics biliyor olmanız lazım. Bunda kim bilecek? Demo senior bilecek yani. Çok da başka bilecek insanı rastlamayacaksınız. Battlefield oyunlarından tanıdığımız DICE, İsveç'teki büyük oyun. DICE'de üç tane...

Ufuk Erdoğmuş (24:25)
Eğil et o haline.

Bilgem Çakır (24:42)
İsveçli demosing grubunun birleşmesiyle kurulan ekibi. Dolayısıyla bu şirketlerde pek çok yerde çalışan olarak da sadece kurucuları değil, employu iler arasında da çok fazla demosinglere rastlıyoruz. Dolayısıyla böyle bir taraflığım da vardı benim. Onun da kıyısından köşesinden geçen insanlar değiliz. Benim 8 tane dünya rekorum, world first room var falan. Orada da iddialı ve yarışıyor bu. Westel'deki o yarışma ve kazanma...

deneymenin bir kısmı demo scene'de de var ve o da çok özgüvenlerici bir şeydi. Ben onları o yetilerle gidip başvurup, intervüyuyu koparma şansı bulup ondan sonra da intervyullerde iyi performans edip gösterip o şekilde geçebildim Amerika'ya. O cevap da bu.

Özgün olan şey, kişinin kendisinde biriktirdiği yetilerin kombinasyonudur

Ufuk Erdoğmuş (25:31)
Bu arada şimdi ilerliyoruz. böyle tabii şimdi detay konuşmaya başlayınca bir build up geliyor. Yani ben bunu hissediyorum. Şimdi tamam, bir optü elektrik elektronik. Tamam anladık. Bir mühendis potansiyel var. Mesela arkada gitar asılı işte bir tamam sanatçı bir kafa var. yani ne bileyim televizyona setup neydi? Setup box muydu? Televizyonla ilgili bir şeyler yapıyor ama bir yandan gidiyor böyle

Bilgem Çakır (25:55)
Baksın.

Ufuk Erdoğmuş (26:00)
Abidik kubidik bir grafik hobisi var. Kod yazıyor. Tam bir nörd. Anlatabildim mi? Şey oluyor yani böyle artık ben insanlara şey diyorum gençlerle konuşurken... Bizi zaman içinde, ben şimdi artık 40 yaşında geçince anlamaya başladım bunu. Yirmiler dostlarda anlaşılmıyor da... Böyle küçük küçük bir şeyler böyle kıpırdanıyor. Sonra yavaş yavaş onlar böyle birleşmeye başlıyor gibi geliyor hayatta. Bu an o build up'ı hissediyorum yani o hikayede. Yani böyle bir, okey, mühendis geldi. Biraz sanatla uğraştı falan. Sonra grafik şu bu derken bir yerlere gidiyor zaten.

Vardığı yeri biliyoruz şu anda. Eyvallah.

Bilgem Çakır (26:31)
Evet doğru ama doğru bir tespit bu. Yani sonuçta o yıllar içinde birtakım yetiler kazanılıyor kazanılıyor.

Ufuk Erdoğmuş (26:38)
Ama

unique olan, hepsinin o kombinasyon unique. Bunu kim söylüyor hatırlamıyorum. Takip ettiğim bir adam söylüyor. Sen diyor, unique olduğun yok. Ama unique olan şey senin iyi olduğun şeylerin kombinasyonu. Bunlar çok alakası olabilir. Bu güzel bir örnek olabilir.

Bilgem Çakır (26:55)
Ama

tabii şey de önemli yani işte bunlardan bir tanesinde iki tanesinde... ...çok derine oynamak yani. Dünya çapında olmaya çalışmak önemli. Hani çok daldan dala konan ama hiçbirinde de derinleşmeyen insan olmak da dezavantajlı olabiliyor. Hani bu T şeklinde tabir ettiğimiz konu işte bu yani.

Yatay'da bir sürü değişik konuya sahip olabiliriz uzmanlıklara ve değişik seviyelerde. Ama en az bir tane de, benim kendi hayatımda ilgili hedefli bir şey, iki tane de, üç tane de çok derin olmak, o kanı da dünyadaki en iyilerden biri olmaya çalışmak. Bunu başarabiliriz, başaramayız ayrı konu ama hedef olarak ona doğru çalışmak bence çok önemli.

Ufuk Erdoğmuş (27:44)
Güzel bir şey oldu. Örnek oldu.

Oyun şirketi kurma süreci

Peki o zaman, okey dünya çapında büyük projeler olsun dedik. Microsoft, arkasından Amazon. Şimdi kurumsal bir yerlerden... ...dünya ile yarıştık Türkiye'de. Sonra gittik... Beraber gitmişiz gibi anlatıyorum. Şu an şeye girdik, hikayeye girdik. laf var. Ben de kaptırdım maç anlatır gibi. Sonra gittik orada. Büyük projeler de oldu. Eyvallah.

Ondan sonra, hadi bırakayım kendi şirketimi kurayım, oyun yapacağım mı? Yani o geçiş mesela... Bunun anlamı ne o zaman? Hadi öncekini anladık. Amerika'daki kurumsal dünya çapında... Şirket ve projelerden... Oyun yapmaya geçiş... Öncesinde çünkü sadece bir senelik falan bir oyun deneyimi var. Neden oldu, nasıl oldu?

Bilgem Çakır (28:20)
Evet.

Oyun yapmayı ben seviyordum. Oyun, biraz belki şeyle alakalı olabilir. Demin konuştuğumuz o çok yönlü birkaç disiplin de bir şeyler bilme, uğraşma, sevme dürtüsünü iyi kaşıyan bir alan. Çok fazla böyle oyun gibi alan yok. Amazon'da retail takımının bilmem ne sistemlerini geliştiren software takımında 120 başka mühendisle beraber dirsek dirsek çalışıp bazı çok enteresan problemlerle uğraşabilirsiniz.

Ama orada işte bir yandan ortaya çıkan şey işte yani tamam dikkat ediliyor artık daha yakın dönemde işte user.exe tarafından da iyi olsun, user experience etkilişinde zevkli olsun. İşte efendim görsel olarak UI'ın işte güzel grafik tasarımı iyi olsun falan değil mi? Bir oyunda bu çok daha başka seviyede yani bir oyunda ortaya çıkardığınız şey bir simülasyon. Yani her oyun bir simülasyon. Bir dünya yaratır size bir takım kuralları olan ve

sizi onun içine koyar ve sizin davranışlarınız karşısında o dünyada ne olurduyu simüle eder. Tetris de budur. Call of Duty de budur. Fark etmez. Bir şekilde bir simülasyon ayağım. Biz o simülasyonu yapmak da teknik olarak zevkli, zor bir sürü problemi yanında getirir. Çünkü değişik değişik şeyleri. Bir gün araba yarışı oyunu yapıyorsunuzdur. Araba simüle edersiniz. Ertesi gün uçak oyunu yapıyorsun. Uçağı simüle edersiniz.

Ertesi gün strateji oyunu yapıyorsun, orduyu simüle edersin. Yani bütün bunlar böyle insanın önüne enteresan problemler koyan bir alan oyun geliştirme. Bunu yaparken de bir yandan da yanınızda sizin elinizden gelmeyen birtakım işleri çok iyi yapan birileri olur. Yani bir sanatçı vardı, bir sesçi vardı, bir oyun tasarımcısı vardı, bir yazar vardı, narrative designer...

Orada yazar gider harika bir hikaye yazar, hikayede bir karakter ekler, o karakterin başına bir şey gelir falan, biz oyun oynarken onu yapmaya çalışıyoruzdur falan. Sizin kodunuzun yanına bir anda çok başka bir tat ekler yani. Başka taraftan artist gelir, oraya bir model getir, onu...

Ufuk Erdoğmuş (30:40)
Müzik grubuna benzemiyor mu zaten? sen çok güzel gitar şusun ama yanına bas geldi mi, davul geldi mi zenginleştirebilir, söndürebilir.

Bilgem Çakır (30:48)
Aynen

öyle. Burada onu tadabileceğimiz alan az şeyler. Ve buradaki konuların birbirinden uzaklığı olarak hani basla, gitar arasındaki mesafeden, bateriyle gitar arasındaki mesafeden çok uzak şeylerden bahsediyoruz. Yani kodla, grafikten bahsediyoruz. Ama yine de yani temelde dediğiniz şey doğru. Ortaya gerçekten bir grup gibi...

Bir grupun bir müziği ortaya çıkarışıdan çok da farklı değil temelde yaptığımız şey. Dissidminlerden bir grup insan olarak gelip bir tane oyun çıkarmıyoruz. Çünkü o oyun bitmiş, kohesif bir paket. Yani kendi içinde tutarlı olduğu zaman oyun güzel. Alakasız bir grafik olamaz orada. Alakasız bir müzik, alakasız bir kol olamaz.

Ufuk Erdoğmuş (31:35)
Sizlikten

alakasız bir grafik olmaz, grafikten alakasız bir geçiş, dinamiği olmaz.

Bilgem Çakır (31:41)
Aynen. Ve bütün bunlar böyle bir araya gelip ortaya çıkan paketi bir paket olarak deneyimliyor oyuncu. Ve biz ona tanıklık gidiyoruz. Demin anlattım İstanbul Kıyamet Vakti'nin içinde hani o bir dünya, yarattık o dünya. O dünyanın sokaklarında ben aylarca boş boş dolaştım yani test ederken, geliştirirken böyle dolaşıyorum orada sokaklarda Eminönü'nün sokaklarında falan. Ben Eminönü'nü oyundan öğrendim. Yani ben İstanbul'u bilmem etmem, İstanbul'da büyümedim.

Böyle hala bugün arada Eminönü'ne yolum düşerse İstanbul'dayken böyle mutlu oluyorum, duygulanıyorum. O Sirkecigarı'nda inip, Sirkecigarı'ndan böyle arkada postanenin oralardan falan geçip, Yenicami Oyun'un ilk bölümleri, ben o sokakları o kadar dolaştım, şimdi orada gerçek insanlar yürüyor. Böyle oralara gitmek falan yani ortaya bir şey çıkıyor, bir dünya, oyuncular geliyor sonra, orada da bitmiyor iş. Oyuncu gelip...

Oyuncu sizin belki hiç oyun görmediğiniz şeyleri de o dünyayı eklemeye. O dünyada yaşamaya başlıyor. Yani oyuncuların oyunla olan etkileşimini oyunun geliştiricisi olarak izlemek için. Hepsinde. Single player'de de öyle. Yani siz bir oyun yaptınız ve bir arkadaşınız oynuyor veya birisi oynamış YouTube'a koymuş izliyorsunuz. Yani adam içinde yaşıyor o dünyanın ve bir deneyim yaşıyor. Mutlu, mutsuz, neyse. Yani hani bir şekilde orada o dünyaya bir anlam yüklemeye.

Ufuk Erdoğmuş (32:43)
Bitti player oyunlardan tabi daha çok.

Nasıl oynayacağız? Evet, o da bir şey değil.

Bilgem Çakır (33:03)
Başladığı zaman ortaya çıkan şey çok acayip. Hep anlatırım bu örneği. 2007 yılında çıktı oyun. Ben de çıkmasına yakın Amerika'ya gittim. 2006 sonunda gittim. Bayağı bitmiş. Evet, ben aynen öyle. 2006 sonunda gittim, 2007'de oyun çıktı. 2007 30 Ağustos'u geçti. 2007'nin sonbaharında ben Türkiye'ye ziyarete geldim tatil için.

Ufuk Erdoğmuş (33:18)
Yaptınız tam çıkacak gitti tamam.

Bilgem Çakır (33:30)
geldim hemen ofise gittim, sohbeti arkadaşlarla konuşuyorum falan. Nasıl gidiyor? Şöyle mi böyle mi? Orada bana bir tane şey gösterdiler. 30 Ağustos 2007'de oyuncular yani girmiş oynuyorlar ve içeride çok kaptırmış durumdalar kendilerini. Bir grup oyuncu diyor ki, yani birbirini falan tanımayan insanlar, yüz yüz elli kişi, 30 Ağustos geçit töreni yapalım. İşte Yeni Cami safezone'da Yeni Camide buluşalım. Hepsi gidiyor oraya. Bir yerden bir yerleştirmişsin. İstersin bilmem neresine yürüyelim.

Hep beraber yüz oyuncu, yüz elli oyuncunu kaçsa gitmişler, yürümüşler yan yana dizilip böyle tıklaya tıklaya ve

Ufuk Erdoğmuş (34:07)
Bunun multiplayer oyun oynamamış birisinin anlama ihtimali yok da ben şu an direkt kendi yaptıklarımı düşününce kendi yaşadıklarımı...

Bilgem Çakır (34:14)
Evet evet yani bu muhteşem bir şey yani ben dediğim gibi yani hiçbirimizin aklına gelemeyecek bir şey bu biz orada 6 kişi oyunu yapıyoruz kürşat ben falan. Abi düşünsene şuraya 30'a 30'a şey gibi böyle bir şey olmaz yani o haritayı dizerken kürşat onu düşünmüyor.

'Kendi işimi kuracağımı zaten biliyordum'

Yani bu tip oyuncunun oyuna getirdiği bir ilave, güzellik ve değer ve bu yüzden hani o şey çok güzeldi. Dolayısıyla oyun böyle bir şey ve bir yandan da ekonomik olarak da çok kuvvetli bir sektör oyun. işte hep yıllardır anlatılır işte Hollywood'u geçti işte bilmem ne falan.

Ufuk Erdoğmuş (34:54)
Hollywood'daki gibi oyunda da risk de aynı şekilde değil mi? Biz hep tabii algıda seçildik yani tepedeki %1'in başarısını görüp çok büyük pazar diyoruz ama o %1 zaten domine ediyor pazar. %99 batıyor ya da başarısız oluyor.

Bilgem Çakır (35:06)
Doğru evet yani oyunlar da tabi riskli bir pazar büyük pazarlar riskli olurlar. Öte yandan da şey yani işte başarabilirsen de orada pasta büyük yani pastanın büyüklüğünün yine de bir değeri var. O yüzden ben böyle bir tarihte oyun yapmak istediğimi biliyordum. Bir tarihte kendi işimi kurmak istediğimi de biliyordum.

Ufuk Erdoğmuş (35:11)
RKB çok oluyor.

Ne

zamandan beri biliyordunuz? Yani kendi işimi ben...

Bilgem Çakır (35:33)
Yani listeden falan itibaren ben biliyordum bir gün

Ufuk Erdoğmuş (35:36)
O

kenarda duruyor değil mi? Ben de öyleydim. Herkesi öyle zannediyordum. Ben bir iki kişiyle bu oyuna devam sayesinde işte görüşürken herkese soruyorum. Benim ilk başta varsayımım kime sorsam aynı cevabı alacağım. Benim cevabım olacak diye düşünüyorum. Aksini duydum çok şaşırdığım şeyler oldu. diyor ki benim hiç aklımda yoktu. Hiç istemiyordum işte böyle denk geldi falan diyenler oluyor. Benim aklım almıyor çünkü. Nasıl denk gelir? Deli misin sen? Böyle şeydenkilir mi yani? Aklımda adamın yapacağı şey değil diyorum.

Bilgem Çakır (36:02)
Evet evet hiç akıllı adamın yapacağı bir şey değilmiş. Ben de bunu öngörmemişim. Hani Censen diyor ya işte Enidya'nın. Yani insanlar girişimciler bilseler başlarına geleceği kim kurmaz diye. Doğru yani o gerçekten onu bilemiyorsa ama ben bunu yapma dürtüsüne hep sahiptim. Hatta ben yıllarca da şey yaptım. Yani her gittiğim yerde beraber çalıştığım insanlarda falan bakarken bazen böyle çok ender.

Birine denk gelirim ve o denk geldiğim kişiye bakıp derdim ki yani onunla beraber çalışmamız bir takım zorlukları atlatmamız lazım benim bunu görebilmem için. Derdim ki ben bir gün kendi şirketimi kurarsam bu ortak olabileceğim insanlardan, co-founder olabileceğim insanlardan biri. Bu değil, bu değil, bu değil, bu değil. Çoğuna bu değil, değil, değil diye geçiyor ama bu kişi olabilir, bu kişiyle ben çalışabilirim. Hem güveniyorum hem teknik...

yetilerine veya hangi disiplinin dekiyedir. Güveniyorum. Hem de şeye güveniyorum. Çalışkanlığına güveniyorum. Yani zorluklara girersek bu zorluklara girdiğimizde bu kişi de benimle beraber o zorluklarda savaşır. Dirsek dirseğe gideriz biz bununla. Dediğim üç kişi oldu. Toplam ben 20 yıl ayakın çalıştım işte yani 2001'den 2017'den. Bu tam bu şeyi. Ve bu arada bunlar hani

Ufuk Erdoğmuş (37:21)
Azmış yani ben daha fazla derslerim.

Bilgem Çakır (37:27)
Bu listede olmayan ama çok saygı duydum, çok güverdiğim başka bir projede beraber çalışan olarak yer almaktan hiç gocunmayacağım belki 100 kişi var. Ama aynı şirketi kurmak dediğin zaman orada işte

Ufuk Erdoğmuş (37:42)
başka bir şey giriyor evet yani karar mekanizmasında da beraber olacaksın çünkü ayrılma şansında olmayacak.

Bilgem Çakır (37:49)
Evet evet yani hani o evlilik gibi bir şey yani co-founderluk sonuçta. O yüzden hani dikkatli olmak gerekiyor.

Büyük kapsamlı proje yönetmenin zorlukları ve 'know-how'ın önemi

Ve işte o kişilerden biri Kürşat'tı. Yani 2017'de de Kürşat Karabağ toluyla biz Play Tohunu şu anda co-founderlardan biri olan. Ben yani o listemi de biriktirdim bir yandan çalışırken. Ama bütün bunlar oldu bitti. işte bu bahsettiğimiz büyük proje görme, büyük şirketlerde bu işlerin nasıl yapıldığını görme olayını

gördüğüme kani oldum bir noktada. Özellikle orada da benim spesifik bazı hedeflerim vardı. ben orada... Şimdi şöyle bir şey var. Yine bu pek çok insanın, mühendisler burada daha iyi anlayacak belki demek istediğimi ama pek çok mühendisin farkında olmadığı bir şey. Dediğim zaman anlayacaklar ama çoğunun düşünürken farkında olduğu bir şey değil. Biz genelde projelerin şey olduğunu zannediyoruz. Diyelim ki işte üç adam beş aylık proje, üç kişi beş aylık proje, on beş kişi aylık proje.

var bir tane. Bir tane de 10 kişi 10 ay. Toplam işte 100 kişi aylık bir proje var. Biri diğerinden kaç kat? 100 vs 15. Biri diğerinden ne kadar zor dediğimiz zaman işte 115'liğin 6 katı zor değil. Aslında 30 katı falan zor. Evet, kare ile orantılı belki de. Bu eksponensiyel üstel bir eğri.

Ufuk Erdoğmuş (39:10)
36.

Bilgem Çakır (39:18)
kişi aylık projede yüzlüğün 10 katı değil belki 100 katı zor. Dolayısıyla bu böyle gittikçe kompleksleştikçe zorluk artıyor. Bu zorluğu teknik proje yapan insanlar hemen içgüdüsel olarak anlayabilirler aslında. hani gerçekten böyle... Karmışıklık arttıkça olayda bir takım bazı ekstra zorluklar ve bunları başarıyla bitirebilmek için gereken know-how devreye giriyor.

Ufuk Erdoğmuş (39:34)
Bu iş projeyi karşılaştırınca zaten anlıyorsun.

Bilgem Çakır (39:46)
Bu belli bir eşiği açtıktan sonra o know-how çok kritikleşiyor. 10 kişi 10 aylık bir proje bile veya 1000 kişi aylık bir proje diyelim ki...

Ufuk Erdoğmuş (40:00)
52-20 ay.

Bilgem Çakır (40:03)
Evet,

50 kişi 20 ay. Bravo, tam çok ideal. 50 kişi 20 aylık bir proje. Şu an Türkiye'de yapabilecek kaç kişi var bilmiyorum. Avrupa'da yapabilecek kaç kişi var bilmiyorum. Hindistan'da yapabilecek kaç kişi Çok azdır bu sayılar. Burada belli bir kompleks diye varınca şöyle sorunlar ortaya çıkmaya başlıyor. Mesela işte bir Windows projesisiniz yani. Veya Amazon'dan örnek vereyim bu sefer. Amazon'da ben FireFond'da yer almıştım.

Yaklaşık 300 kişi 3 yıl çalıştı. 300 kişi 3 yıllık bir projedesiniz 36 ay diyelim. Burada 17. aya geldiniz. Gidiyorsunuz 17. ay. Şimdi burada nerede olmalıydınız? Yani hangi metrikleri ölçüp hangi metriklerde hangi noktaya varmış olmalıydınız? Oraya vardınız mı? Oradan 1 ay ileride misiniz? 2 ay geride misiniz? Bunu neleri ölçerek buna cevap vermelisiniz?

Ufuk Erdoğmuş (40:41)
Orda he

Bilgem Çakır (41:00)
Diyelim ki geridesiniz, neyi değiştirmelisiniz de keçap edebilmelisiniz. Buralarda bazı adını yani kompleks proje know-how'ı diyeyim ben, kompleks proje yönetme know-how'ı diyeceğimiz bir grup bilgi var. Bu grup bilgiyi hiçbir kitapta bulamazsınız. Bu bilgi, herhangi bir, yani bu challenge diyorum, meydan okuyorum bütün izleyen arka tarafından.

Ufuk Erdoğmuş (41:24)
Buradan

herkese sesleniyoruz.

Bilgem Çakır (41:26)
proje kompleks proje 300 kişilik bir proje 3 yıl sürecek bir projenin 17. ayının doğru yerde olup olmadığınızı nasıl ölçersiniz? Velevke ölçünüz, 2 ay geridesiniz bunu nasıl toparlarsınız? Bilgisini chat GPT'ye sorun, AI'ye sorun, istediğiniz yere sorun.

Evet kimse kağıda yazmaz bunu. Çünkü gerçek teknolojik, inovasyon öncülüğü demek bu demek. bilmek demek. Bu tek bir kitap halinde de yazmak zaten çok zor olurdu. Haklısınız ama burada kitaba hadi dökelim dese dökebilecek insanlar var fakat bu dökülmüyor. Çünkü bu işte şirketlerin zaten diğer şirketlerin önünde olmasını sanıyor. Microsoft bunu niye kitaba döküp de yayınlasın?

Bu bilgi sadece şirketlerde olacak bir bilgi. Bu akademiyada olacak bir bilgi değil. Akademide yani bir üniversite...

Ufuk Erdoğmuş (42:24)
Bunu

bu makaleler ispatlamaya çalışıyor. Öyle bir alan var ya, software engine'in makaleleri buna uğraşıyor. Kendilerince komünizme etmeye çalışıyor.

Bilgem Çakır (42:31)
Mesela

software engineering makarnelerinin çoğuna bakarsanız, çoğunun referi ettiği orijinal kağıtlar da burada IBM kağıtlarıdır. IBM'de çıktı onların. IBM hayır olsun diye birçok software geliştirme, researching yapıp sonuçlarını da publik yayınladı 70'lerde, 80'lerde falan. Pek çok bugün hala o alandaki efficiency ile ilgili akışlarla ilgili bilgimiz şeyler o kağıtları refer eder. Bugün de akademiye sızlıyorlar. Ama tabii kapitalizm de yani bu iş...

Buradaki rekabet kızıştıkça bu bilgi ve projeler kompleksleşip büyüdükçe akademi geride kaldı doğal olarak. Bunun içinde pişen insanlar ancak bu bilgiye sahip ve bu bilgiye de içinde pişerken özel olarak bunu öğrenmeye dikkat eden insanlar bu bilgiye sahip.

Büyük kapsamlı proje yönetebilme bilgisi

Ufuk Erdoğmuş (43:16)
İçgüdüsel

bir bilgiden bahsediyoruz. Yani sezilerin gelişme yani yoksa hakikaten... ...kâğıt kalemle hesaplanabilecek yani takip edilecek ya da alışkanlıklar mı?

Bilgem Çakır (43:26)
Belki 1000 ünite bilgiden bahsediyoruz burada. Bu 1000 ünite bilginin 850'si falan kağıda dökülebilir kurallar, know-how vs. Belki 100-150'si işte şey, daha içgüdüsel şeyler. Yani birileri onu kelimeye dökmekte zorlanır ama bazı insanlar düzenli olarak tekrar edilebilir şekilde onları uygulayabilir.

Ufuk Erdoğmuş (43:47)
Yani

özellikle yıllar içerisinde sorunu görünce çat diye artık biliyorsun yani onun sorunu olduğunu ama biri sorsa bu sorun ne dese söylesin. Hâlbuki sen biliyorsun onun büyük bir problemin başlangıcında olduğunu.

Bilgem Çakır (44:02)
Evet. Yani bu şeye benziyor. Bazı şeyler... Öğrenme türleri var. Bazı şeyleri verbal, sözel olarak öğrebilirsiniz. Bazıları görsel olarak, görünce çok iyi öğrebilirsiniz. Bazı şeyleri vücudumuzla öğrebilirsiniz. Bisiklete binmeyi, bisiklete binerkenki o denge hissini mesela... Ben size 10 bin tane video seyrettireyim, 700 tane kitap okutayım, şekil çizeyim falan... Hiçbir şekilde size öğretemem.

Ufuk Erdoğmuş (44:27)
YouTube'dan

bisikleti bilmeyi öğrenemezsiniz arkadaşlar.

Bilgem Çakır (44:30)
Hepsinizin

öğrenmeniz gerekir, o hissi yaşamanız lazım. Kompleks proje run'i derken içinde o çıkmaz gözüken sokakları, böyle burayı aşamayacağız, bug çıkılan tam release'e üç gün kala hissini, içinizde yaşayacaksınız. O aşacaksınız onu o zaman öğreniliyor, başka türlü öğrenilmiyor.

Ufuk Erdoğmuş (44:51)
O zaman da jünyürlere en sevdiğim şey... ...çok büyük, yani... ...yeni mezun gelmiş mesela. Normalde ne yapar? İşte ben web işleri yapıyordum o zamanlar. Basit işler. Yaptığımız işler zaten apta deve değil. Ama mesela bir günlük iş veriyorsun, sonra üç günlük iş, sonra bir haftalık iş, iki haftalık iş, bir aylık iş, iki aylık iş. En mutlu olduğum an... ...böyle ekibe gelmiş, birkaç ay olmuş bizle beraber. O tamam, biraz yaptıktan sonra özgüven geliyor. Gerçekten benim en tatmin olduğum an, ilk büyük projesini...

patlattığı andı. Abi ben ne yaptım? Ondan sonra gece evde uğraşıyor, ertesi gün toplamaya çalışıyor, toparlayamıyor. Ve ben bundan çok zevk alıyordum çünkü biliyorum ki gerçek sıçrama orada olacak. Çöküş ve ben ne yapmışım, ne kadar büyükmüş. Hani bunu yaşamadan o burnu sürtme ya da neyse yaşamadan bir sıçrama hiçbir şekilde olmuyor yani. Büyük projeler de herhalde öyledir yani o kaosu yaşamadan o kaosu kontrol etmeyi zaten herhalde öğrenemezsin diye düşündüm.

Bilgem Çakır (45:32)
Ben o

Evet ve bu bilgi işte çok değerli ve dağıtık yani. Bir organizasyonun kurumsal hafıza dediğimiz şey bunu Microsoft'un kendi içinde atıyorum, dokumentasyonunda da göremezsiniz. Yani bazı parçalarını görürsünüz ama bir bütün olarak bir takım şeyler oradaki işte 15 kritik lider, mühendis ve yöneticinin beyinlerindedir. Yani o kişilerden biri ayrılırsa o parça kaybolur.

Büyük proje yönetebilme know-how'ını nasıl kendi şirketimiz bünyesine alabiliriz?

Ufuk Erdoğmuş (46:15)
Microsoft

dediğimiz için örnek olarak söylüyorum. Türk'ü yerli işletim sistemimiz yok ya, gitsek mi Microsoft'ın o 15 kişiyi direkt çalsak ya da işte firmalar yapıyor ya bunu. Yansal etsek yapabilir miyiz?

Bilgem Çakır (46:24)
Bravo!

Evet

evet. yok kilit soru bu şu anda. Dünya bu sorunun cevabını arıyor diyeyim ben size. Hayır bu benim bir cevabım var buna. Clay Token buna bir cevap aslında onu anlatabilirim. Ama şimdi burada şöyle bir olay var. Şimdi bu know-how dediğim gibi belli bir kompleksiteden sonrası özellikle Amerika'da. Amerika'daki en büyük teknoloji şirketlerinde var. Ve Avrupa'da yok, Türkiye'de yok, Rusya'da yok.

Ufuk Erdoğmuş (46:42)
OK

Bilgem Çakır (46:57)
Çin'de yok. Çin'de daha oluyor yavaş yavaş. İşte Japonya'da biraz var falan. Birkaç yerde var belki ama en büyüğü, en kompleks projeleri yapılan yer Amerika olduğu için, mühendis kanlımla bahsediyor. Onlar Amerika'da var bu know-how. Ve bu know-how, bu kompleks proje yönetme know-howı,

Bu know-how olmadan sırf kalabalık mühendis grubu basarak bu projeleri yapamıyoruz. da biliyoruz. işte yıllarca insanlar bunu yapmaya çalıştı. Hindistan'da mühendis ucuz. Hadi Hindistan'da büyüklük.

Ufuk Erdoğmuş (47:30)
G-Zone

denedi. Çok firma denedi. Amerika'dan 10 kişi, biz o zaman 100 kişi basalım daha ucuz.

Bilgem Çakır (47:35)
Evet, ben oydum. Ben İngiltere ile bu işi yaparken West End'deki ben Türkiye'deki 100 mühendisinden biriydim. İngiltere'de 10 tane mühendislik bir ekip, Emheg yazıyordu. Ben o ikisinin arasındaki köprü falan filan... ben o deneyimi yaşadım ve evet o çalışmıyor. Yani onun çalışmayan yerlerini ben o tarafta da yaşadım. Ben daha sonra Microsoft'dayken Hindistan'a verilen işi Amerika'dan, Oversea'dan gören ekipte de yer aldım. Yani ben o 10 kişilik Amerika 100 kişilik

Türkiye senaryosunun 100 kişilik Hindistan senaryosunun iki tarafında da yer aldım ve ikisinde de neden çalışmadığını çok net görebildim. Burada tek başına Hindistan'da 100 mühendis ile işte o know-how olmadan bunu yapamıyoruz. söyledik. Başına bir 10 kişi koyalım işte 100 tane de orada olsun onlar onları yönetsin falan durumu da çalışmıyor. Bunun da sebebi kültürel farklar yani o 10 kişi kalkıp

10 Amerikalı, diyelim o Amerikalı olmak zorunda değil, Amerika'da pişmiş 10 mühendis tebgübeli, Güney Amerika'da bir stüdyoda 100 kişiyi yönetsin. Bu çalışmıyor çünkü burada bu know-how'a bahsettiğimiz, ya bu iş şöyle yapılır, bu iş şöyle yapılır dediğimiz şeyler, bu arada sadece projenin run edilişi bile değil. Aynı zamanda işe alım, HR, yani insan kaynakları.

Nasıl interview yaparsın, nasıl seçersin adımları, nasıl filtrelersin, nasıl işe alırsın, işe aldığını nasıl onboard edersin, yani nasıl ilk adaptasyon sürecini aşıp projeye katkı sağlamasını sallarsın. İnsan tarafındaki pek çok faktör, artı olarak işte nöbet mekanizmaları, efendim yok, code review'ler, code review nasıl yapılır, nasıl bir dil kullanılır, ne kadar açık, kadar kibar, ne kadar direkt olmalıdır, vesaire.

Böyle yine 1000 ünite bilgiden bahsediyoruz ve bu 1000 ünite bilginin bir 800'ü falan kültüre adaptasyon gerektiriyor. Aynen alıp getirip Amerika'daki bir code review alıp Türkiye'de uygularsanız burada sosyal sıkıntılar görüyorsunuz. Hindistan'da yaparsanız sosyal sıkıntılar görüyorsunuz. Hindistan'da mevcut kast sistemi çok hiyerarşik o yapının içi. Mesela Hindistan organizasyonlarında

Hatta Amerika'da içinde çok fazla Hint asıllı insan olan organizasyonlarda bile görüyoruz. Mesela çok top downlaşıyorlar. Yani üstteki yönetici bir altındaki adamı çok ezebiliyor. Alttaki hiç gıkını çıkarmıyor falan. Şimdi o giderek sağlıklılaşmaya başlıyor. Ama bunu yani Hindistan'a bir şekilde update etmek, adapte etmek lazım bunu olmalı derseniz. Bunu nasıl yapardınız? Bunu ben de bilemem. Bunu bir Hintli bilebilir. İşte burada bu olayı çözecek olan şey şu.

Oyun geliştirme maliyetleri ve proje yönetimi zorlukları

Gerçekten şu anda da bir tıkanıklık var. mesela oyun sektörüne baktığımızda çatır çatır yani oyun sektöründen, özellikle batıdan, LinkedIn'in de çok connection olan insanlar bunu görüyordu. bir tek ben görmüyorum. Yani 2023 yılı oyun sektörü tarihinin en çok işten çıkarma yapılan yılı oldu. 2024 yılı da ilk iki ayında 2023'ü geçmişti son rakamları bilmiyorum. Yani korkunç derecede stüdyo kapatılıyor, insanlar işten çıkartılıyor.

Çünkü AAA dediğimiz dünyanın postlarıyla başa çıkmak artık sustainable değil, sürdürülebilir değil. Yani AAA oyunlarda, şu anda Amerika'da herhangi bir yerde değilim ki işte... AAA dediğimiz yani 60 dolar, 80 dolar bir... Evet, Assassin's Creed'ler, Call of Duty'ler, FIFA'lar falan filan. Bu oyunların yapılışında yer alan...

Ufuk Erdoğmuş (51:08)
Starplay dediğimiz büyük oyunlarımız.

En büyük oyundan.

Bilgem Çakır (51:23)
En jünyer daha okuldan yeni mezun olup girmiş kişiye 6 basamaklı dolarlarda maaş vermiyor. Ona göre tabi ondan daha tecrübeli olanların maaşları daha da artıyor. Ve böyle maaşlarla San Francisco'da ofis tutuyoruz. San Francisco'da ofis zaten yani Orduyan en pahalı ofisini tutup oraya en pahalı insanları koyup onlara bir oyun yaptırıyoruz. Bu oyunun

Ufuk Erdoğmuş (51:42)
Olacak.

Bilgem Çakır (51:50)
Kendini çıkartması için satması gereken rakamlar o kadar büyüyor ki.

Ufuk Erdoğmuş (51:54)
O oyun bu arada bir yılda da çıkmayacak bir HyperCaviar'ın ama en aşağı üç sene de çıkacak.

Bilgem Çakır (52:00)
Tipik olarak 7 yıl falan yani pipeline'da 7 yıldır oluyor. Red Dead Redemption 400 kişi 7 yıl falan. bir şey. şimdi bunlar... Evet yani bu insanları şu anda batıda... Yani sırf bu know-how burada olduğu için. Çünkü işte 300 kişi 7 yıl koşturmayı bilen tek yer burası. O yüzden buradaki en değerli mühendisleri, yani yüksek değerli, çok daha yüksek maaşlı çalışanları, artistleri vesaireleri getirip burada yapıyorsun.

Bu sefer kostün o kadar yüksek oluyor ki Spider-Man olman lazım. Yani burada kazançlı çıkabilmek için.

Ufuk Erdoğmuş (52:35)
Yani

oyun aslında süper bir oyun da olsa, milyon tane de satsa gene de kurtarmayabilir. O kadar bir risk.

Bilgem Çakır (52:43)
Yani milyonlarca milyonlarca, on milyonlarca satması lazım ki kendini kurtarsın. bunun illa AAA diyoruz, paralı olanlar değil. Yani şey olan servis oyunları diyelim ki finals falan gibi oyunlar. Finals bir startup güya yani hepsi X işte bir şey olan X Riot, Riot'ten çıkmış Ubisoft'tan çıkmış Blizzard'ten çıkmış falan insanlar bir araya geliyor. Bir şirket kuruyor, finals diye bir oyun yapıyorlar.

Free to play oyun yani girip oynuyorsun falan filan bilir oyuncular izleyenler. Geçen 2023'ün en highplay, en yüksek ses getiren oyunlarından biri. Bizimle de alakalı çünkü bizde de Distractible Environment var, onlar da Distractible Environment var. O feature açısından biz de izlemiştik. Çok da iyi bir oyun yani hani teknik olarak bakınca gayet başarılı. Her şey doğru yapılması gerektiği gibi yapılmış. Fakat işte onu yapmak 100 milyon dolara mal olduğu zaman

ve oyuncu sayıları düştüğü zaman çok zor durumda kalabiliyor bu şirketler ve bunun sustainable olanın sürdürülebilir olmadığını şu anda batıda da görüyorlar.

Ufuk Erdoğmuş (53:46)
100

milyon dolara mal olacak. Sen 2 milyon satacaksın 50 dolardan. 2 milyon kişi ona oynayacak. 2 milyon kişi dakika bile almıyor zaten. Ve de aldıktan sonra da zaten support var. Devamı. Orada da bitmiyor. Satmaya da devam edeceksin ki.

Bilgem Çakır (53:58)
Evet evet evet evet evet

Evet,

10 milyonlar dediğim gibi 10 milyonlarca sektörün kar olması için. sadece oyunun development'ı değil tek kost. Onun dışında marketingi var, on-going support'u var dediğiniz gibi bir sürü başka ve kar getirmeli ki bu bir sonraki oyunu yapacak, bir sonraki oyunu yapacak falan.

Türkiye'deki yetenek havuzu, fırsatlar ve eksikler

Bu yüzden aslında şu anda dünyada bir fırsat var bizim gibi ülkeler için. Özellikle Türkiye gibi böyle. Hem yeterince aslında

güzel bir yetenek havuzu var Türkiye'nin. Yani Türkiye'nin, ben her zaman onu diyorum yani... Şu anda 10-15 okul sayabiliriz üniversite Türkiye'de. İsmiyle, cismiyle iyi insan çıkardığını bildiğimiz ve bu insanlar zaten bu okullardan çıkan insanlar yurtdışına giderlerse, gittikleri yerde çalışıyorlar, başarılı oluyorlar. Yani onu da biliyoruz. Bu bilgi de artık yıllardır. Bu yetenek havuzundan çıkan, işte atıyorum her sene çıkan ilk 40.000-50.000 kişi...

Çok güçlü bir kaynak. Bu kaynağı iyi kullanır. Bu kaynağı en başta konuştuğumuz insanların içinde pişebileceği şirketler de bu ekosistemde olur. Ve o sistemde insanlar pişerlerse çok iyi bir yetenek hızı Eksik olan şey, işte böyle şirketler, maalesef bu daha çok olmalı Türkiye'de yetenece yok, agresif şirketler.

Ufuk Erdoğmuş (55:20)
İki

evde de olmalı. Yani illa Amerika'ya girip bunu öğrenmemeli. Evet.

Bilgem Çakır (55:24)
Evet, evet, aynen. Ve o bahsettiğimiz işte sadece Amerika'da var dediğim know-how. O know-how'ın bizim gibi yetenek havuzu olan yerlerde bir şekilde doğru adapte edilmesi gerekiyor. Bence cevap bu. hani dünya bu cevabı arıyor diyorum ya. Yani bence buradaki cevap founder olarak gidip de o sistemin içinde pişmiş ve bu bahsettiğimiz kompleks proje know-how'ını

öğrenmek için gitmiş zaten onlara dikkat ederek oradaki yıllarını geçirmiş ve orada kendi işi üstüne vazife olmayan şeyleri de izleyip öğrenmiş birilerinin gelip bunu bu benim kendi kültürümde nasıl çalışır ben kendi bir grup Türk mühendisine buradaki fikirlerini nasıl uygularım diye düşünüp bunları adapte ede ede ortaya O know-how'ın uygulanabilir bir versiyonunu çıkaran ama bu kültürü de uygulanabilir bir versiyonunu çıkaran şirketler olması gerekiyor.

Clay Token Games ile ne yapmak istiyorlar?

Claytalk'ın da bizim yapmaya çalıştığımız şey bu. bu Microsoft'ın veya Amerika'daki herhangi bir stüdyonun şu anda Amerika'daki herhangi bir stüdyodaki bir mühendisinden getirsem Claytalk'ın da iki gün geçirse her şeyi tanır. Yani olan biteni günlük olarak mühendisliklerin yaptıkları işleri.

Code review süreçlerini, build süreçlerini, build otomasyonunu, deployment otomasyonunu, infrastructure as code'u, kalite kontrol metotlarımızı, hiringimizi, interview eğitimimizi, hepsini, her şeyi görür ve der ki, aha burası aynı bizim gibi ama şurayı hafif değiştirmişsiniz. Biz de burada şöyle yapmadık da siz böyle yapıyorsunuz, anladım falan da. Yani çok tanıdık gelir ama bu adaptasyonun yapılması gerekiyor. O yüzden diyorum ben Hindistan'da bunu nasıl yapmam

Ufuk Erdoğmuş (57:10)
Biz gidip

bu örnekte mesela, create token güzel bir örnek dedik. Kötü örnek şey olurdu, Amerikalı bir firmanın Amerikalı founder'ını getirelim, Türkiye'de şirket kurduralım. Bizim Türkiye'den gitmiş, o havayı koklamış, jargonu sistemi öğrenmiş birisinin geri gelip, beyin göçüyle o sistemi ve know-how'u getirip buradaki kültüre onu eğitmesi. Bu çok sandalye. Bu şey gibi yani.

Bilgem Çakır (57:30)
Evet.

Ve

adapse etmesi.

Ufuk Erdoğmuş (57:37)
Ayrıca

cumhuriyetin iki yıllarını anlattık gibi oldu şu an.

Bilgem Çakır (57:40)
Evet

ama işte bu zor bir şey yani bunu yapmak kolay değil.

Ufuk Erdoğmuş (57:45)
Göndermek kolay da geri getirmek kolay değil. Geri geleni burada yaşatmak kolay değil.

Bilgem Çakır (57:50)
Evet ama yapısal bir takım zorluklar var. Şu anda son söylediğiniz şey ondan bahsediyor. Orada gitmiş zaten 7 basamaklı rakamlardan para kazanan birisi. gelip de Türkiye'de bu işlerle uğraşsın? Tarifi var bu işin. Evet doğru. zaten diyelim ki her şey para olarak aynı olsaydı. Biz aynı sağlıyabiliyor olsaydık bile, hatta daha çok para bile kazanabiliyor olsaydı o kişi.

Ufuk Erdoğmuş (58:09)
Herkes öyle düşünmüyor. O yüzden birileri gelir.

Know-how'ı öğrenmek ve kültüre adapte etmek

Bilgem Çakır (58:18)
Hala bunu yapmak, yani işin kendisi zor. İşin kendisini öğrenmek zor. Yani gerçekten bu know-how'ı edinmek zor. Beş yıl, on yıl, on beş yıl... ...alan bir süreç bunu öğrenmek. Bu öğrenilen şeyi de sürekli aktif yani orada. Aktif bir öğrenme o. O bilgi sadece bu şirketlerde çalıştığınızda size otomatik olarak gelen bir bilgi değil. Bunu dürtük parmaklı yollamanız lazım. Yani Microsoft'a Amazon'da işe gider gelirken her gün... ...bir yandan size verilen işleri yaparken bir yandan...

Amazon'un test ekibinin ne yaptığını sizin üstünüze vazife olmadığı şekilde gidip sorgulamakla alakalı bir şey. Öğrenmek lazım. Marketingin nasıl çalıştığını öğrenmekle alakalı. Bunları kurcalaya kurcalaya kurcalaya ben bunları da öğrenirim. Yarın öbür gün kendi şirketimi kuracağım ve bunu Türkiye'de kuracağım diyen birileri olması gerekiyor. Artı olarak da geri geldiğinde de

Bir dakika ya bunu nasıl uygulayacağız? şimdi Türkiye'de böyle yaparsak çalışmaz. Ne yaparsak çalışır, şöyle yaparsak çalışır. Denedim çalışmadı. Böyle çalışmıyormuş. Peki o zaman şöyle yapalım, öyle deneyelim falan diyecek bir süreçten bahsediyoruz. Yani bu başında olması ile ilgili çok büyük riskler olan bir süreç. Çünkü bunu ilk akıl eden de ben değilim. Bunu pek çok insan da deniyor. Ama işte buradaki problemleri çözebilmek belki de bazı ülkelerde bu çözümsüz. Belki bu Hindistan'da çözülemiyor bile olabilir. Bilmiyorum yani.

Oranın kültüründe o kadar yerleşik bazı şeyler var ki...

Ufuk Erdoğmuş (59:41)
Ben buna biraz inanıyorum yani atıyorum bir ülkede oyun sektörü gelişemeyecek olabilir sadece kültürel sebeplerden. Büyükük olarak bir ülkü... Tek stil gelişmeyecek olabilir. Böyle şeyler olduğunu düşünüyorum. Çünkü sektörü güzel bazı o farkı kapatacak bence şeyler var, yaklaşımlar var ve bazı kültürler bazı biznes modellerle direkt çakışabilir diye düşünüyorum zaten.

Bilgem Çakır (59:51)
Aynen.

Katılıyorum, tam olarak ben de bunu kastediyorum. Ve dolayısıyla hani ben bunun Türkiye'de mümkün olacağına inanıyorum. Ve hani inandım on yıllardır. Ve şimdi de yapmaya çalıştığımız şey o. Amacımızı da dolayısıyla böyle bir büyütüp bir gün Kleitokunu gerçekten global bir firma haline getirmek. Yani bizim tek yerimiz Türkiye olmayacak ama Amiral Gemisi Türkiye'de, Ankara'da böyle 200-300 kişi olan bir stüdyo.

bütün önemli hedef marketlerimizde, Kuzey Amerika'da, Batı Avrupa'da, Kuzey Avrupa'da, Kore'de, Japonya'da böyle beşer onar kişilik uydu ofisleri olan, bu ofislerde o yörelerin lokal kültüründen gelen marketing ve community management ekibinin yer aldığı falan bir global stüdyo haline gelmek istiyoruz ve evet buradaki o kompleks teyi yönetecek know-how'ı Türkiye'ye adapte edebileceğimize olan bir inanç bütün bu temel...

büyük resmin arkasındaki temel tezilerimizden biri.

Ufuk Erdoğmuş (1:01:07)
büyük bir inanç olması lazım ama çünkü yıllarca oyun geliştir, ondan sonra yıllarca insanlara laf anlat. Yani bir de öyle bir şey var ya bizim bizim ülkeye bence daha büyük olduğunu düşündüğüm bir problem yani insanlara laf anlatma. Yani sen orada 20 sene tecrübe edinirsin, gelirsin burada abi bu iş böyle yapılır dersin ve karşına gider ki öyle olmaz bak falan hani daha iyi için bile hemen çıkar ya bizde.

Çözmek istediğin problemi kendin seçebilme özgürlüğü

Bilgem Çakır (1:01:30)
Yani founder olmanın avantajlarından biri o. Belki de deminki sorunun cevabının bir parçası da o. Neden bir insan işte 11 yıl, 12 yıl Amazon'a Microsoft'a böyle eli sıcak sudan soğuk suya girmiyor halinde rahatlıkla çalışıyor, kendi çıkarda bu işlere girişir? Çünkü işte o kontrol yani ben bunun üzerine çok düşündüm sonraki yıllarda. Özellikle yani entrepreneur olduktan sonra, girişimci olduktan sonra. Arada bir böyle Amazon'a gidiyorum, geliyorum, Microsoft'a gidiyorum, oralarda çalışan bir sürü arkadaşım var.

Bir kere tam Covid zamanı Amazon'ın downtown Seattle downtown'da meşhul 3 gökdeleni var. O gökdelenlerde Covid aşısı yapıyorlar. Bu ikinci aşı, üçüncü aşı falan noktalarında bir yerdeyiz o sırada. Oraya gittim o aşıyı olmak için. Aşağıda bekliyorum böyle işte avlusundayım yani Amazon kampüsünde. Çok güzel bir kampüs, her şey çok güzel landscaping, böyle efendim harika yapılmış bitkiler oradan süper duruyor.

Binalar harika falan. Çok çok güzel bir ortam. Kenarda da böyle bir tane adam elinde elektrikli bir... ...burada leaf blower dedikleri aletler var ya bu... ...hava üfleyen bir aletle elinde duruyor böyle. Kenarda duruyor. Sonbahardayız. Bir tane tepeden şöyle yaprak inmeye başladı. İndi indi indi yani bir tane ağaçtan oradaki tükelerden. Bir yaprak böyle geldi indi. Bu adam vızık geldi üfleyip onu kenara üfletip temizleyip ortamın geri yerine geçti.

Ufuk Erdoğmuş (1:02:49)
Hadi yaprak kuşu.

Bilgem Çakır (1:02:58)
Şimdi Amazon'un elindeki kaynak bu. Amazon oraya bir tane adamın düşen yaprakları tek tek üflesin diye tutup koyabiliyor, yerleştirebiliyor kaynak.

Ufuk Erdoğmuş (1:03:08)
Ne yapacağımı bile bir rahatlıkla...

Bilgem Çakır (1:03:09)
2.

yıllımdayım. benim için çok çarpıcı bir örnek. Ve tabii şey, ben orada da sonuçta 5 yıl çalıştım için... Böyle bir yerde çalıştığınız zaman bu şirket sizin önünüze... üzerinde çalışması çok zevkli, çok zorlu bir takım teknik problemler koyabiliyor. Bu problemleri çözdüğünüz zaman ortaya çıkan şey bütün dünyada ses getirebiliyor. Hazır yani. Benim özel bir şey yapmama gerek yok. Ben Amazon Go yaptığım zaman... İnsanlar görüyor, evet paylaşılıyor. LinkedIn'de işte, aa bakın Amazon şunu yapmış demiyor falan.

Ufuk Erdoğmuş (1:03:33)
Herkes görecek gibi

Bilgem Çakır (1:03:39)
Şimdi artı olarak bir ton çuvalla para veriyorlar. Hiçbir zaman ekonomik bir sıkıntın yok. Tesla'nın yeni modeli çıkmış falan. Amazon'da çalışan bir grup mühendis toplamın aralarında sohbet ederken. Gördün mü? Evet, gördüm. Ben de onu almayı düşünüyorum. Ya evet ya. Ya da şunu bekle falan. Hani her şey bir araba mı çıktı? Alabilirsin. Bir tane yeni bilgisayar çıkmış. Dell yeni bilmem ne işte. Apple'ı yeni bilmem ne çıkarmış. Onu gideceğim alacağım her desemin.

Ufuk Erdoğmuş (1:03:49)
...

Bilgem Çakır (1:04:09)
İyi al falan yani bakkaldan gofret alır gibi bir mentali de gidip herhangi bir elektronik cihazı alabiliyorsun. Seher sene tatiline gidebiliyorsun hava isine bilmem nesine işte falan filan. Şimdi böyle bir hayat güzel tatlı bir hayat. Ama burada neyi kaçırıyorsun?

Jeff karar veriyor. kasiyehersiz bir dükkan yapacağım diyor. Yani ben bir dükkan yapacağım. Kasiyehersiz olacak, insanlar girecek alıp dışarı çıkacaklar direkt. Amazon Go. Just Walkout Technology dedikleri şey. Buna Jeff karar veriyor. Buna ben karar vermiyorum. Ondan sonra Jeff benim önüme problemi koyuyor. Diyor ki bunu çöz. Nasıl yapıyorsan yap. Ve onu çözmek evet, ama ben problemi de seçebilmek istiyorum. Problemi seçebilmek için gereken kontrol.

Başkalarının iki dudağının arasında şirkette daha yukarıda bir yerlerde. Öyle olunca girişimcilik deneyimiyle Amazon'da Microsoft'daki deneyimin arasındaki en büyük fark buydu ve beni en tatmin eden, en mutlu eden fark da bu. Bunu da işte bütün şu anda dinleyen girişimci insanlar hemen evet diye bunu anlayacaklar, o duyguyu tanıyacaklar. Ben şirket nereye gitsin istersen şirket oraya gidiyor.

şu tarafa doğru yapalım proje bakta şunu ekleyelim diye ben ikna oluyorsam yani elbette dinliyoruz yapıyoruz ama son söz yine girişimci olarak bende ve ben bu kontrolü diğer bütün Hawaii tatillerinden teslalardan yeni derli laptoplardan falan daha değerli görüyorum daha keyfine vardım hele de bir kere deneyimleyince

Neden kurumsalda devam etmek yerine kendiniz girişimci oldunuz?

yani ben şu anda yarın öbür gün klei tok'ın her şey çok güzel gitse

exit yapsak, satsak veya kötü gitse, batsa, herhangi bir şekilde ben Clayton'la olan yolculuğumu tamamlasam, ne yapardım bir sonraki diye sorsanız bana ben dönmem corporate'a yani kurumsal hayata dönmeyi düşünmem.

Ufuk Erdoğmuş (1:06:06)
Ne

tozu gibi olmuş bu da yani girişimcilik tozu yuttum mu bir kere?

Bilgem Çakır (1:06:09)
O

kontrolü bir kere tadına vardığınız zaman bir daha dönmek istemiyorsunuz. Yani ben istemiyorum. İşte fark o. Yani o yüzden o da bir niye insan Amazon'dan Microsoft'tan ayrılır da kendi işini yapmaya kalkar'ın cevaplarından biri de o. Kontrol, kontrol bizde. Ben kendi kontrol ettiğim yöne güveniyorum, inanıyorum. Ve benim daha büyük hedeflerim var. Türkiye ile ilgili ekosistemle ilgili. Ben buraya bir tane kurumsal bir

bir kurum ortaya çıkarıp bırakmak istiyorum. Yani insanlar bundan 20 yıl sonra dönüp baktıklarında evet yani burada işte Clay Token diye bir firma kuruldu. Bunun içinden ne çok insanlar pişti, ne projeler yapıldı, ne çok insan oradan çalışıp bir süre

Ufuk Erdoğmuş (1:06:54)
Bir sürü ilerinin yıldız mühendisi, yıldız kurucusu, yıldız yöneticisi şuradan çıkmıştı denen. Zamanın inteli ya da işte internetin başında PayPal mafya diyoruz falan.

Bilgem Çakır (1:07:07)
Diaspora

yani PayPal diasporası işte.

Evet, evet aynen öyle. Türkiye'de de geçerli. Türkiye'de de oyun sektörüne bakarsanız şimdi bir sürü şirket Sobe'den gelir. Sobe'nin family tree of companies'leri, yani aile ağacı var şirketlerin. Sobe'den çıkan Medbite, Sobe'den çıkan Hero Concept, anda işte Mayhem Bro'luları'nları yapan sevgili Serkan. Biz, Clay Token, Sobe'den çıkan bir firma. Şu anda Supergears.

Sobe, Medbite ve Supergears firması işte Yasin Yakup kardeşler. Bunlar böyle yani bir şirkete siz yeterince talentı toplayıp onların üzerine dünya çapında proje atabilirseniz ki Sobe'de de olan bu. Ben Westelibekoyu saygıyla andım, Sobe'yi de anmalıyım. Yani biz İstanbul kıyamet vaktini yapabildik. 6 kişi, ben 28 yaşındayım, 6 kişiyle MMORPG oyunu yapıyoruz. Bu oyunu 18 yıl sonra hala oynanıyor.

Ve bu oyun yani yapıldığı sırada bakmıştı zamanında yine ortaklarından sevgili Fevzi. Avrupa'da MMORPG yapan stüdyosu olan ülke sayısı üç falan. bu işler kolay işler değil yani. Bunları yaparak öğreniliyor. Bunların içinden insanlar çıkıyor. Oradan da şimdi beş tane şirket eninde sonunda çıkması, başarılı oyunlar üretmeye devam etmesi falan. Tesadüf değil bunlar.

Clay Token için de benim unduğum şey bu. Clay Token'ın da ileride şirketlere...

Ufuk Erdoğmuş (1:08:45)
Bir node olsun böyle başka family tree de.

Bilgem Çakır (1:08:49)
Aynen, inşallah bakalım.

Türkiye'de oyun girişimcisi olarak yatırım alınabilinmesini sağlayan ekoller

Bunu şeyde de görüyoruz burada yani oyun onları da burada saygıyla yine analım adlarını telaffuz edelim. Peak mesela yani Peak'ten Dream çıkıyordu. İşte 2-3 tane daha başka firma çıktı. Hani o da çok büyük başı. Peak çok önemli bir başı. Yani Türk oyun sektöründe çok uzun yıllar anacağınız. Bizi haritaya koydular. Bazen böyle PC oyun geliştirme camiasında arkadaşlar, developerlar...

İşte mobile oyunlara daha bir hor gözle bakıyorlar. Ya basit onlar işte, casual bilme, hyper... Değil yani bu hani sonuçta değişik problemler, değişik özelliklere sahipler, değişik ölçeklere sahipler. O ölçeklerin hepsini sevmek veya yani kişisel tercih ettiğimiz oyun canası, türü, tipi platformu olmayabilir. Ama ortaya çıkarılan bir ekonomik değer var.

Ufuk Erdoğmuş (1:09:20)
Ama çok bizde görüyoruz, yorumlarda yalışıyoruz.

Bilgem Çakır (1:09:39)
yatsılamaz bir ekonomik değer ortaya çıkıyor ve o ekonomik değerin sonucu olarak yatırımcıların gözü bu tarafa bakıyor. Yarın öbür gün şirket kurup yatırım almaya çalışan her biriniz PİK'e teşekkür edeceksiniz. Çünkü yani biliyorlar insanlar, biz yatırımcılarla konuşurken bunu yaşadık. Biz yatırım aldığımız dönemde gördük ki yurtdışında, batıda, ya Türkiye'de enteresan şeyler oluyor işte PİK oldu, Dream oldu falan diye insanlar bunun farkındalar. Dolayısıyla

o ekonomik değeri ortaya çıkarmayı başarabilen bütün firmalara destek olmak lazım bir yandan. En azından sağda solda, bunların yaptığı da oyunla ev falan dememek lazım. O konuda da öyle bir davet.

Ufuk Erdoğmuş (1:10:21)
Oyunun

özelliği bu arada.

Oyun girişimleri nasıl yatırım bulabilir?

Genel olarak hayatın her alanda böyle dememek lazım da. Bu arada üçüncü sorum... Geliyoruz valla üçüncü soruya. Hakikaten hayal ettiğimiz gibi gidiyor. Üç saat konuşacak gibi. Üçüncü sorumu... Baya aslında ucundan dokunduk. Şimdi Clay Token'la... Yani oyun motoru yapmıyoruz diye...

Bilgem Çakır (1:10:38)
Evet evet, tam tam öngördüm.

Ufuk Erdoğmuş (1:10:50)
Konuştuk başta ama yani şey dışında, kayıt dışında. Oyun motoruna yakın sayan bir şey yapacak kadar işte yıllarca kaç yıldır geliştiriyordunuz? Beş, kaç yıldır? Değil mi Stilstorm? Altı yıldır geliştirilen bu bahsettiğimiz devasa proje kapsamında bir şey. Tabii ki böyle bir şey yatırım almadan mümkün değil diye tahmin ediyorum. Siz de zaten yatırım aldınız. Sorum şuydu, bunu herkes yapabilir mi? Neler lazım diyecektim. Biz sürü şey böyle zaten karışık attık ortaya. O zaman yatırıma...

Bilgem Çakır (1:10:59)
6 yıl oldu.

Ufuk Erdoğmuş (1:11:20)
Biraz şey yapayım. Hani ondan daha az bahsettiğimiz için soru biraz ona kaymış olsun. Böyle devasa bir proje bu kadar devasa olmasına da gerekiyor. Yani oturacağız bir yıl, bir buçuk yıl bir oyun yapacağız. Yeni bir şirket, yeni bir stüdyo. Yatırım bulabilir mi? Ne yapması lazım? Yani bunu finanse etmek için... Şirketler çünkü daha bir product yapacağız biz diyelim. Ben kurumsal yazım yapıyorum. Sahası ürünümüz var. Bizim için daha kolay. Bir işten kazandığım öbürüne iyi kötü sermaye yapabilirim. Yani bootstrap yapmak daha kolay. Ama oyunda bootstrap yapmak...

Her seviyede mümkün değil. Ancak işte o yüzden biz hyperkejukejuvu muhtemelen daha çok yapıyoruz. Bunun yatırımını nereden bulabilir? Herkes bulabilir mi? Ne yapmak lazım?

Bilgem Çakır (1:11:59)
Ya çok güzel sordunuz. Şimdi sorunun içinde birkaç tane çok kritik noktaya da dokundunuz aslında. Onlar yine her biri çok değerli. Benim tartışıldığını çok görmediğim konular. Yani işte neden yani hypercasual casual daha çok tercih ediliyor belki de bu yüzden. Evet, evet. Bunları tartışalım diye. Ama çok önemli gerçekten. Yani bu daha büyük resmi yani olayın finans tarafı, marketing tarafı. Bunlar azımsanacak.

Ufuk Erdoğmuş (1:12:15)
Dediniz ya. O yüzden video çekiyoruz ya hocam.

Bilgem Çakır (1:12:27)
Zorluklar değil, zor yapılıyor, zor yatırım almak falan çok zor işler. Yatırımla ilgili...

Şimdi şöyle bir şey var. Yani çok temel bir şey söyleyeceğim aslında ama.

2-2 temel nota var. Birincisi bunu... Böyle sevgili dostumuz ve bizim... Böyle çok uzun süreli birlikte çalıştığımız... Klayt Okun'da... Bizim... 3 temel... ...advizörden oluşan bir advisory board'umuz var. Danışman kurulumumuz var diyeyim. O danışman kurulumuzdan birisi. Jason De La Roca diye bir isim. Oyun dünyasındaki insanlardan belki tanıyan olabilir. Yani şu anda... Google'da VC... İşte Game...

funding falan diye aratsanız ilk çıkacak o kontentten beşi falan Jason'dır. GDC talkları falan çok vardır. GDC şey Jason oyun camiasıyla yatırım camiasının kesişimindeki dünyadaki en bilinen kişilerden biri. Hatta dünyanın ilk böyle oyuna yatırım yapan fonlarından biri execution verbs diye Kanada'da bir fon o fonu yönetmiş olan kişi. Kanadalı. Şimdi Jason der ki bu konuda yatırım

Yıllardır bu olana bakıyor. Benden çok da aldığım zamandır. şey diyor, oyun geliştiriciler veya yazılım girişimcilerine buna katılın. Genellikle olaya şöyle bak, kafalarında yapmak istedikleri bir proje var. Bu projeyi yapmak için paraya ihtiyaçları var veya bir kısmını yaptılar, paraları bitiyor, yeni paraya ihtiyaçları var falan.

Onlar bu durumu bir problem olarak görüyor. Yani benim paraya ihtiyacım var, benim bir para problemim var. Ey yatırımcı, gel benim para problemimi çöz. Gidip yatırımcıya problemi sunuyor. Ondan sonra da yatırımcı ona parayı versin istiyor. Halbuki yatırımcıya sunmamız gereken şey problem değil, yatırımcıya sunmamız gereken şey fırsat der Jason.

Bu bence çok güzel bir temel bir perspektif değişimi. Yani siz bir yatırımcıya daha angaj olurken neyi sunduğunuzu bilmeniz lazım. Biz de şunu yapmak istiyoruz ama para... Hayır, para değil olay. Biz bir ürün yapıyoruz, bir fırsat ortaya çıkıyoruz. Bu fırsattan şöyle şöyle para kazanılma imkanı var. Şöyle şöyle yatırıma karşı böyle böyle dönüş olma imkanı var. Şöyle gelişebilir, buraya gidebilir. Elimizde de bunun için şu araçlar hali hazırda var cepte. Bakın.

Yani bu problemi saldırıyoruz, bu problemi şöyle çözeceğiz, böyle çözdüğümüzde şöyle bir değer ortaya çıkıyor. Burada bir fırsat var. Bu fırsata katılmak ister misiniz? Yatırımcıyla bu perspektiften konuşmak gerekiyor. Bu irinci adım pek çok...

Ufuk Erdoğmuş (1:15:13)
Bunda

bu ne kadar mümkün ama yani şimdi ben business applerde SaaS ürünlerde vesaire bunu düşünebiliyorum. Bak pazar şu kadar, bak şu hedef kitle falan. Bir sürü oyun var yani benim oyunum şöyle orijinal olacak demiyorsan ya da benim ekibim şu kadar tecrübeli bak kesin başarırız falan demiyorsan hani

Bilgem Çakır (1:15:30)
Evet bunları diyor olmalı.

Evet evet. Ama ama yani bunları zaten evet niye sana para versinler? Bir kere o ikinci verdiğiniz argüman. Yani ekibin bu projeyi yapabileceğine inanması lazım. Bununla ilgili de... şey de geçer. Tabii. Bu yani silikon vadisinde yatırımcıların yıllardır baktığı kulağını metriklerden biri mesela şu. Ben de bunu çok severim. Hatta bu insanların neden küçük küçük başlayıp

Ufuk Erdoğmuş (1:15:48)
Burada her şey de geçerli, oyun dışında.

Yatırımcılar nelere dikkat ediyor?

Bilgem Çakır (1:16:04)
ölçekleri büyüterek iler, kariyerde de uğraştıkları problemlerde, şirketler olarak da projelerinde vesaire. Yani gidip şu anda iki yeni mezunu arkadaş çıkıp biz bir sonraki Call of Duty oyununu yapacağız diye ortaya çıkmamalıdır mesela. Çünkü o ölçek çok büyük. Yapamaz. Yani yapamaz. Yani orada şöyle bir metrik var. Diyelim ki bir proje sunuyorsunuz yatırımcıya.

Ufuk Erdoğmuş (1:16:19)
Ben gitmem lazım.

Bilgem Çakır (1:16:33)
Biz 5 arkadaş 10 ay çalışacağız ve 10 ay sonra ürün bitecek. Proje bu. 50 kişi aylık bir proje sunuyorum ben. Ondan sonra bu durumda bu 5 kişi kim? Bu 5 kişinin mevcut bu konuyla alakalı tecrübelerine bakıyoruz. Yani yatırımcı buna bakıyor. Bakıyor ve bunları topluyor alt altı. Benim işte bunu işe benzer.

Nerede 5 yıl tecrübem var. Başka birisinin 2 yıl tecrübesi var. Üçüncü kişinin 1 yıl. Dördüncü ve beşinci kişiler de yeni mevzu. Bunları ay'a çevirelim. İşte 60 ay, 36 ay, 12 ay ve 00. Bunları topladık alt alta. İşte bir rakam etti. Kaç şu anda bilmiyorum. 60, 36, 12, 48, 108 kişi ay etti. 108 aylık total.

Bu beş kişi, şu anda projeyi sunan beş kişinin 108 ay deneyimi var. Bizim karşımıza 50 kişi aylık bir proje yapmak isteğiyle geldiler diyor yatıncı. Bu iki orana bakıyor. Yani mevcut tecrübesi yapmaya çalıştığı projenin kaç katı? Bu kat arttıkça 5 katsa, 10 katsa güveni artıyor. Diyor ki evet bu ekibin içinde bu projeyi takıl edecek, başarıyla bitirecek.

Ufuk Erdoğmuş (1:17:54)
Deneyim süresiyle bayağı başarıyı oranlı kabul ediyoruz. Bu düz dümdüz linear bir ilişki olduğunu kabul ediyoruz yani.

Bilgem Çakır (1:18:02)
Yani daha daha fazil bir ilişkiden bahsediyoruz burada. Yani belki bir ekipte o rakamın üç olduğunu görüp ama başka birkaç faktöre bakıp yatırım yapmaya karar verebilir. Başka bir ekipte beş olduğunu görüp başka faktörlerden dolayı yatırım yapmamaya karar verebilir. Ama baktığı faktörlerden biri bu. Yani burada birisi gelip beş tane yeni mezunu elli adama ilik projeyi önerirse bunu direkt reddeder. Çünkü işte o sıfıra karşı elli ortaya çıkıyor ve o oran çok dezavantajlı.

O yüzden bu yatırım tarafında ekibin bu işi yapabilecek olduğunu göstermesi gerekiyor. Şimdi yeni mezunu okudan çıkmış bir grup arkadaş dolayısıyla yatırım aramaya kalkarsa yatırım bulamayacaktır. Olgun normal bir... Şimdi normal bir sektörde bulamaması gerekir. İşi bilen yatırımcıların yeni mezun beş arkadaşa para vermemesi gerekir.

Türkiye'de oluyor bazen. Ben burada birtakım yatırım dünyasında ne olması gerekli, nereye dikkat etmesi gerektiği, ile ilgili bir şeyler söyleyebilirim ve bunların aksi örnekleri de hayatta karşınızda çıkabilir, görebilirsiniz.

Ufuk Erdoğmuş (1:19:16)
Biz de linçlemeyeyim şimdi gençlere yatırıp yapılmaz falan diyormuşuz gibi oluyor ama yapılmaz yani. Olmaz yani. Bence de olmaz da şimdi bunu söyleyince tabii kötü.

Bilgem Çakır (1:19:22)
yapılmaz, yapılmaz bence

Yok

yani bu işte çünkü ama bunun bir çıkışı var bunun ayrı bir yolu var ondan da bahsedebiliyoruz. Yani sonuçta çalışan olursanız kariyerinizin ilk dakika bir gidip girişimci olmak zorunda değilsiniz. Gidin çalışın bir yerde iki yıl üç yıl ondan sonra girişimci olun. Hani o zaman işte bu dediğim hannikapı açarsınız mesela.

Türkiye'nin, oyun sektöründe olgun bir ekosistem olması için nelere ihtiyaç var?

Dediğim gibi burada

olgun ekosistemler ve olgun olmayan ekosistemler diye düşünmek lazım. Türkiye bu konuda henüz tam olgun bir ekosistem değil. Türkiye oyun sektörü konusunda özellikle, yani yazılım dünyasından da daha daraltacağım. Oyun sektörü konusunda olgun bir ekosistem olabilmesi için bir kere daha çok başarıyla geçmiş bu ateşin içinden geçip çıkmış girişimcinin ortaya çıkması lazım. Bu sektörde çalışan ve başka ilgili

müştemilat taraflara kayan başka daha çok employa olarak da çalışmış bir insan olması lazım. Yani olgun bir oyun ekosisteminde ki medyanın içinde mesela, oyun basınında, streamer'ın da dergisinde vesairesinde kendisi oyun şirketlerinde çalışmış, oyun ship etmiş, yayınlamış, bitirmiş yani oyun şirketinde kenarından geçmemiş. oyun şirketinde bir oyunlar oynamış, beğenmiş beğenmemiş ayrı konu ama insanlara

Ufuk Erdoğmuş (1:20:41)
Bu projesi baştan sona yaşamayacağım.

Bilgem Çakır (1:20:48)
büyük bir eşlik değerinin üstünde insana ulaşmış ise bu insanlara şip etti diyebiliriz. Böyle şip etmiş, oyun şip etmiş insanlar medyasında yer alır, yatırımcılarda yer alır. Yani biz bir yatırımcı ile konuşurken karşımıza bizim oyun şip etmiş danışmanlar olmalı o yatırımcımızla ya LP sedisinde ya da danışman olarak. Yatırım ile ilgili bana soruları sorarken benim verdiğim cevapları böyle tartabilmek için

oyun sektöründen insan olması gerekir. Oyunship etmiş insan olması gerekir. Bu olgunlukta olmayan yatırım yapan insanlar, kurumlar var Türkiye'de. Dolayısıyla onlar gidip mesela yani inşaat şirketi gidip bir tane bir yerde ki bir grup genci para verebilir. Versin de yani onun da ben karşısında değilim ama hani bu hesapla diğer şu anda yatırım veya girişimcilik yapmayı düşünecek arkadaşlarım

Bunun tekrar edilebilir bir şey olmadığını bilmesi lazım. asıl amacım bunları söylerken o. Yani yatırımcılara, gençlere yatırım yapmayın demek değil. Girişimci adaylarına bir tane arkadaşınız bir yerde bir tane inşaat firmasından 50 bin dolar alıp şirket kurdu diye siz de yapabileceğiniz var saymayın diyorum. Temel amacım bu. garip olan şey öbürü. Öbürü olmamış olması gerekirdi. Oldu ama oldu diye bir daha olacak demek değil.

Ufuk Erdoğmuş (1:22:03)
İstisnai olan öbürü zaten hani.

Oyun girişimine yatırım almak için hangi soruları cevaplayabilmelisiniz?

Bilgem Çakır (1:22:13)
O yüzden şu anda yatırım ve yatırım şu an burada globalde çok sıkışık. Yani genel olarak bir yatırım krunch'ı var. Bu da böyle yani yükseklere alçaklara olan bir eğri. Bazen bazı yıllar 2020 de olsaydık çok daha kolaydı yatırım. 2024 de daha hızlı falan. Bu böyle inen çıkan bir şey. da ayrı bir konu. Ama yatırımla ilgili evet iki tane temel şey var. Birincisi ekip. Ekip olarak

Bunun altından kalkabileceğinizi gösterebiliyor olmanız lazım. İkincisi de projenin bir fırsat sunuyor olması lazım. Yani gerçekten bu yapıldığında şu kadar kadar ve sizin bu fırsatı anlatabiliyor olmanız lazım. Diyelim ki bir oyun yapıyorsunuz ve oyun yani

Ufuk Erdoğmuş (1:22:56)
Oyunun

aslında bir biznes planı olması lazım yatırımcı için. net bir özet yani. İş planı olması lazım. Oyunum çok güzel. Ben çok seviyorum değil yani.

Bilgem Çakır (1:23:04)
Evet on-slide'lık bir template var sonuçta. Yani on-slide'deki her slide'i doldurabiliyorsanız cevapları ve bunu yatırımcıya sunabiliyorsanız bir adım öndesiniz. İkna edebilmeniz lazım ayrı bir konu ama evet yani ben oyunun canlısı ne? Bu oyuna benzer competitive analysis, benzer oyunlar neler? Kaç satmışlar? Başarılı örnekler kaç satmış? Başarısız örnekler kaç satmış?

Dolayısıyla ben şu oyuna şu yönümle benziyorum ama ondan şu yönden dahil. Bu oyuna bu yönümle benziyorum ondan şu yönden daha kötü. Dolayısıyla ben de şunlara bakınca bu oyun bu kadar, bu oyun bu kadar, bu oyun bu kadar satmış. Bizim oyunumuzda bu bu bu bu bu özelliklerden dolayı şu kadar satacağını öngörüyoruz. Veya işte ortalama bu kadar satacağını öngörüyoruz. İyimser burada görüyoruz, kötümser burada görüyoruz. Ama her halikarda bakın kötümserde bile gelen yatırımı kurtarıyoruz. Vesaire gibi bir şekilde sunum yapıp yatırım almayı

deneyebilir herkes. Yatırım alabilirsiniz. Birilerini ikna edebilirsiniz. Ama cevaplamanız gereken sorular bunlar. Ortada birisi size niye yatırım yapsın, karşılığında ona ne vereceksiniz, cevap olarak sunabiliyor olmak gerekiyor.

'Game as a Product' vs 'Game as a Service'

Bu arada oyun camiasında çok kritik bir

kavram var. Çok az insan biliyor. Bu kadar yıl bunca hakkında video var vs. var ve ben hala her gün yani ben belki ortalama bir yılda konuştuğum yeni takım sayısı böyle gelip bana bir şeyler soran, danışan arkadaşlar düşünüyorum. Belki 20, 30, 40 yeni takımla görüşüyorumdur. Abi nasıl yatırım alabiliriz biz falan şekline gelen ve bunların ilk tanışmamızda şu ana kadar hemen hemen hepsi

Bu şu anda söyleyeceğim şeyi bilmiyor olarak geliyor.

Oyununuzun birinci kendinize sormanız gereken, yine bu Jason Deller Oka'dan bir bilgi olacak. kaynakla göstereyim. Oyununuz Game as a Product mı? Game as a Service mı? Bu ayrımın farkında olmak gerekiyor. Game as a Product dediğimiz klasik bilgimiz, yaptım oyunu 20 dolara sitemize satıyorum. Yani ortada ürünün kendisi bir oyun. Oyunu yaptım bitirdim. İnsanlar bana x dolar veriyorlar. Oyunu...

ben onlara veriyorum oynuyorlar. Game As A Product. Game As A Service ise bizim işte ta İstanbul Kıyamet Vakti'lerinden beri yapageldik. Free to play oyun. İnsanlar oynuyorlar. Servis ben servis sağlıyorum oyuncuya. Onu eğlendiriyorum. Ve bunu bedava yapıyorum. Ama arada belli durumlarda belli koşullarda bu kişi bu oyunun içinden bazı paralar harcayarak şeyler alabilir ve bu böylece para kazandırabilir.

Cirosu böyle ortaya çıkar. Buna Game as a Service diyoruz, öbürü Game as a Product. Bu iki yapının finans edilişi tamamen farklıdır. Ve birbiriyle de uyumsuzdur, incompatibildir. Yani Game as a Product finanslamak için kurulan bir yapıya, Game as a Service ile gidip para alamazsınız. Game as a Service finanslamak için kurulan bir yapıya, Game as a Product ile gidip para alamazsınız. Hiç sunum bile yapmamalısınız.

zaman kaybı. İkinizin de zaman kaybıdır. Olmayacak iştir o. Bunun da sebebi bunların Ciro zaman eğrilerinin getirdiği bir sonuç. Bir Game as a Product oyununun Ciro

Ufuk Erdoğmuş (1:26:38)
Son başta bahsettiğimize dönecek gibi geldi bana. Supportlar vesaire, uzun vadede. Çok daha farklı bir dinamiyor.

Bilgem Çakır (1:26:45)
Evet evet, yani Zero Eris'ine bakarsak, Game as a Product oyunların çoğu, böyle çok patlayan astronoların giden oyunları saymazsak, onlar da bile yani yeterince zoom out ederseniz bu tabloyu görürsünüz. Başta yüksek olur. Önce ilk, yani önce hype'la bu işte oyun çıkıyor çıkıyor, bir ay kaldı, bir hafta kaldı dersiniz, hype'i yaparsınız, oyun çıkar, ilk gün genelde en çok sattığı gündür. Veya işte ilk bir ay çok satar diyelim, sonra da yavaş yavaş inmeye başlar ve zaman içinde de böyle sıfıra doğru yakınsar.

Dolayısıyla böyle başta çok kazanan ve total kazanan para bu eğilinin altında kalan alan ya, bu alanın büyük bölümü başlardadır. Oyun ilk başta girosunun büyük bölümünü yapar, sonra da giderek azalır ve yok olur. Game as a Service oyunlarda ise bunun tam tersidir. Service oyunları bu bakımdan Software as a Service işlerine benzer. Yani B2B 10 nesli olarak. Zaten o yüzden Game as a Service diyoruz. Aynen aslında o Software as a Service modelinin oyun dünyasında kopyalanışı olduğu için.

Ufuk Erdoğmuş (1:27:33)
Ben hep onları düşündüm. Ben çok beğendim.

Bilgem Çakır (1:27:42)
Başta revenue sıfırdır. Facebook'un revenue sıfırdı, Twitter'ın revenue sıfırdı. Bunlar sıfır giderler giderler, kullanıcı kazanmaya çalışırlar. Kullanıcı kazanmayı başarırlarsa yani B2C olan özelliklerde, kullanıcı sayıları belli işte milyonlara, on milyonlara, yüz milyonlara vardıkça bu kıvrılır yukarı doğru ve Giro bu sefer ama üstel olarak çok yüksek artabilir. Yani bu Hake Stik, Hake Sopası tabir ettikleri üstel eğriyi hedefler.

Software as a service'lerde, game as a service'lerde. Dolayısıyla bir game as a service oyun hayatının başında uzun süre hiç cilo yapmayabilir. Ama sonra üstel olarak artabilir. Parasının büyük bölümünü hayatının ileri bölümünde kazanır. Dikkat ederseniz game as a product ve game as a service paralarını birbirinin tam zıt şeklinde kazanır. Grafikleri birbirine...

Ufuk Erdoğmuş (1:28:30)
Yatırımcı

birinde hemen oyun çıkar çıkmaz aldı almadı biliyor sonucu varıyor. Aynen. Aşağı incek oradan sonra. Diğerinde de uzun vadeli böyle sürekli sürdü.

Bilgem Çakır (1:28:38)
Bu alanda

çok kazanabilir. ve bu alanlarda tabi Return on investment'ın çarpanına bakarsanız da bu ona göredir. Yani birinde risk daha azdır, daha başta belli olur ve işte size 5x döndürebilir. Öbürü ise sonunda çok üstel büyüyebilir. Size 1000x, 5000x yani bir software yazısı ve Twitter'ın angel investor iseniz hani daha çok erken aşamada girdiyseniz 50 bin dolar yatırımla

5 bin ex para kazanabilirsiniz. 5 bin katını döndürebilir size Twitter public olduğu zaman falan. Şimdi dolayısıyla bu iki yapı farklı şekilde finans edebilir. Birincisi Game as a Product'lar, oyun dünyasının daha geleneksel olan oyunlar hep böyleydi. Eskiden Game as a Service yoktu zaten. Game as a Product olarak bir sektörü gibi. Game as a Product'ları da Publishers'lar yani yayıncılar finanse eder. Bir yayıncı gelir, size oyununuzun

geliştirmesi için atıyorum 1 milyon dolar para veriyor.

Ufuk Erdoğmuş (1:29:35)
Ama

çok benzer bir model. Yani hafta çok izlenir. Sofis

Bilgem Çakır (1:29:43)
Aynı böyle.

Burada şu yapısal farkındalık önemli yalnız. Bir yayıncı gelip size oyununuza 1 milyon dolar yatırdığı zaman siz ona hisse vermezsiniz. Şirketinizin bir parçası o yayıncıya gitmez. O projeye yatırım yapar, şirkete yatırım yapmaz. Projeye yatırım yaptığı zaman da ona dönüşü giropayı olarak olur. Yani siz oyunu her sattığınız ünitten yarısını diyelim ki yatırımcıya verirsiniz, yarısı size kalır.

O 1 milyon dolar da aslında size verdiği o alacağı ürünlerin satışından alacağı öncen vermiş olur. Dolayısıyla oyun çıktığı zaman siz hiç para almazsınız, video olarak. 1 milyon dolar almıştınız ya yayıncıdan. İlk sattığınız ünitelerin bütün parasını yayıncı alır. Kendi 1 milyonunu kurtarana kadar. 1 milyonunu kurtardıktan sonraki her satılan üniteden siz yarı yarı paylaşırsınız. Dolayısıyla adam size normalde vereceği, ileride vereceği, üründen vereceği payların yani alacağı payların

bir kısmını baştan vererek, 1 milyon dolarını baştan vererek sizin oyunu ortaya çıkarmanızı sağlar. Burada da bunun karşılığında da başarılı bir oyunda da işte 5x kazanabilir. Yayıncıyla Games of Product arasındaki ilişki budur. Ve Ciro'dan pay alacağı için bu adam işte bu Ciro'nun başta hayatın başında kazanılıyor olması bu adam için önemlidir. O yüzden yayıncılar Games of Product'a yatırım yaparlar. Çünkü hemen ilk aylarda parasını geri kurtarabilir. Ama

Bir yayıncıya Game as a Service ile gidersiniz, bu adam buna yatırım yapmaz çünkü bu adamın oyunun Ciro'su uzun, belki 4 yıl sıfır olacak. Yani o sıfır giderken Ciro, o Ciro payı ona veremeyeceksiniz. Dolayısıyla bu adam parasını geri alamıyor. Yani fundamental temel olarak uyumsuz. Adamın iş yapış, yatırım yapış modeliyle sizin oyunun uzun para kazanış modeli temel olarak uyumsuz. Game as a Service'ler kimden yatırım alır? Game as a Service'ler VC'den yatırım alır.

Minority Equity Investment yani azınlık hisse yatırımcılarından yatırım alırlar. O gelen insanlar şirkete yatırım yaparlar. Bir VC firması gelir. Şirkete ortak olur. Şirketine ortak olur, hisse alır. Yüzde 10'unu alır, yüzde 20'sini alır. Buna karşılıkta X bir para verir. Bu parayla siz şirketi koşturursunuz, büyütürsünüz, ürünü çıkarırsınız, daha çok kullanıcı kazanmaya çalışırsınız falan. Bu adamın, bu ürünün cirosuyla bir derdi yoktur.

Bu yatırımcının amacı bu şirketin hissesinin değerlenmesidir. Siz bu başarılı bir şekilde games and services ya software and services şirketinizi koşturup oyuncularınızı kazanıp, kullanıcılarınızı kazanıp sonra da monetize de edebilir ve o üstel artırmayı gösterirseniz o zaman şirketiniz değerlenir değerlenir değerlenir, unicorn olursunuz, peak olursunuz, zinga gelir sizi satın alır.

Ufuk Erdoğmuş (1:32:30)
yatırınca da parasını alın.

Bilgem Çakır (1:32:32)
2 milyar dolara, size başta 50 bin dolar veren adam da 2 milyon dolarla geri çıkar. İşte 50x kazanır. şey bu, buradaki dolayısıyla bu kişi de VC de VC dediğimiz adam 100x yani unicorn olma şansı olan, veya yani en azından 100 milyon dolar olma şansı olan şirketlere yatırım yapmaya çalışır VC'ler. Olgun ekosistemler de yine tekrar ediyorum. Normalde bir silikon var yatırımcısı. Gidip de

Ben de bir şirket kuracağım sonra bu şirketin değeri de 50 milyon dolar olacak inşallah satacağız falan dediğiniz adama vakit harcamaz. O daha büyük hedefi çünkü onların matematikledir bir acayiptir. Onlar bir şirketi yatırım yaparken koydukları efor çok yüksek olduğu için 10 tane yatırım yapar. Bu 10 yatırımdan 7'si batar. 2 tanesi ucu ucuna kendini kurtarır. Bir tanesi de işte 100x geri döndürürse totalde o fon başarılı olur. O fon başarılı adledilir. Dolayısıyla

O bütün zarlarını 100x döndürme ihtimali olan şeylere atmak istiyor. Bu yüzden VC'lerde gidip senin 5x bak döndürecek yeri dediğin Game As A Product'a yatırım yapmak istiyor. Dolayısıyla Game As A Product oyun yapıyorsanız, Steam'den 20 dolara satılacak oyun yapıyorsanız da gidip VC'ye şirketinizden hisse vererek yatırım almaya çalışmamanız gerekir.

Ufuk Erdoğmuş (1:33:53)
Adam

için mantıksız bir yatırım oluyor yani.

Bilgem Çakır (1:33:55)
Evet

evet yani adam için çok anlar...

Ufuk Erdoğmuş (1:33:57)
Yetersiz

diyelim, mantıklı değil de hani o çok daha büyüğünü istiyor.

Bilgem Çakır (1:34:01)
Bir de orada şöyle bir şey. Yine fundamental bir enstrüman uyumsuzluğu var. Yani siz 5x değerlenen bir oyun. Şirketinizi büyütüyorsunuz. Tamam şirketiniz konulandan 5 kat para kazandı da bu adama nasıl geri ödeyeceksiniz? Histe yatırımcıları exit ile geri ödenir.

Ufuk Erdoğmuş (1:34:21)
Kar

payı falan istemiyor adam sonuçta. Kar payı istemiyor. Senden aldığı hisseyi %5'i onu başkasına satarak kazanacak. O yüzden o hissenin değerinin artması. Sen istediğin kadar kârlı bir şirket ol, önemli değil. Kârlı şirket olman sadece hisse değerinin arttığı için önemli.

Bilgem Çakır (1:34:36)
Evet ama hissenin de publik olarak, publik pazarlarda satılan bir şey olması lazım. Sen private bir company olarak 50 yıl çok başarılı oyunlar yapıp, da paralar kazanıp büyüyebilirsin ama şirketlerini, yani şirketini hiçbir zaman Microsoft'a gidip satmazsan veya o kadar büyüdüğün ki IPO borsaya açılmazsan o adamın elindeki bir kağıt parçası hiçbir yerde satamıyor. Paraya çeviremiyor, likiditesi olmayan bir parça. Tek yeri kalan ödeme metodu dediğiniz gibi

kar payı ödemek Cirolardan veya karlardan o da onun peşinde değil yani dolayısıyla Game as a Service Game as a Product olan biri olarak VC'ye gitmemelisiniz Steam'de 20 dolara satılacak oyununa VC'ye gitmemelisiniz VC de size yatırım yapmamalı yapıyorsa da o da bilmiyor işi

Ufuk Erdoğmuş (1:35:07)
O da onun peşinde de izletti.

Bizdeki yapanı da yapmıyor olması lazım aslında.

Bilgem Çakır (1:35:24)
Yapanın

da yapmıyor olması gerekir çünkü bir enstrümanı yok. Game as a service olan kişinin de publisher'a gitmemesi gerekir. Çünkü o anamada giro veremiyorsun. Girodan pay veremiyorsun çünkü giron yok. Publisher da gelip size yatırım yapmaz. Dolayısıyla ben ne tarz bir business'ın içindeyim. Bana yatırım yapan kurumlar, kişiler, neler. Bunu anlayarak gitmek gerekiyor. Ve zamanlama olarak bir de tabii.

Yatırım alıyorsunuz, işte diyelim ki Game is a Product yapıyorsunuz, publisher'a gideceksiniz. Doğru hareket. Publisher için ne gerekiyor? İşte vertical slice dediğimiz şey gerekir bir publisher'e giderken. Yani oyunun çok küçük bir bölümü, belki bir level, ama çok cilalı. Yani böyle 20 level ama hepsi yarım yamalak değil de bir tane level çok cilalı. Bütün grafikleri bitmiş, VFX'leri, sound effects'leri, her şey tamam. Buna vertical slice diyoruz. Vertical slice ile publisher'a gidin. Game as a service oyunu yapıyorsanız ona başka bir şeyle gidilir, başka prototype ile gidilir, belki traction number ile gidilir, belki datalarla gidilir.

'Game as a Service' üreten bir firma olarak hangi yatırımcılarla görüştünüz?

Yani biz nasıl gittik? Biz Game as a service'iz. Biz Game as a service'i yapan bir firma olarak VC'lere ve angel investor'lara dolayısıyla gitmemiz gerekiyor. Publisher'a gidersek vakit kaybettirir. Game as a service yatırımı ararken de biz arkasında bir özgün teknoloji geliştirdik. Evet, bu teknoloji işte Unity

Oyun motoru kullanıyoruz ama onun üzerine oturan bir middle wearimiz var. Claybed adı derğimiz. Bunun bazı başarılı bir özgün şeyler var.

Ufuk Erdoğmuş (1:36:56)
Bu arada adını verdiğiniz dediğin Clay Bed mi? Ne dedin?

Bilgem Çakır (1:36:59)
Kleibed, evet Kleibed diyoruz. Middle bir yanındadır. Kili yatağı diyelim.

Ufuk Erdoğmuş (1:37:02)
Tamam.

Clayt okunuldu. Okey. Yok altınızda yazacağız ya bir yerlerde. yüzden.

Bilgem Çakır (1:37:06)
Evet evet.

Evet.

Yani ClayBit teknolojisi bir tek oyuna bağlı da değil. Yani başka ileride yapacağımız oyunlarda da kullanmaya devam edebileceğimiz bir değer, bir asset. Bu asset ise biz kullandık, gösterdik insanlara, yatırımcılara. Yani bakın böyle bir şey var elimizde. Bunu kullanarak. Bu oyunu yapıyoruz. Bu oyun şöyle şöyle özellikleriyle değerli, özgün. Çok büyük bir target pazar var, hedef pazar var. Bu dev hedef pazar az sayıda fakat çok güçlü, bizim de çok...

Saygı duyduğumuz firmaların oyunlarıyla domine ediliyor. Fakat biz de bu oyunlardan çok net şekilde teknik olarak daha ileride bir oyunu ortaya koymaya çalışıyoruz. Koyacağız. Dolayısıyla burada bir şans olabilir. Bununla ilgili olarak işte bütün yani globalde de bu işi bilen anlayan insanlara gösterdiğimizde de onlardan da olumlu dönüşleri alıyoruz. Bunların bir kısmı gelip bizim yayıncımız...

Danışmanımız oldu, bir kısmı geldi yatırımcımız oldu vesaire. Dolayısıyla bu yatırım alırken her hareketiniz, her başardığınız küçük nokta birer validasyon yani bir şeyi bitirebildiğiniz bir milestone'u teknik olarak yakaladığınız anda, oyunun bir şey demosunu gösterebildiğiniz anda bu bir validasyon doğruluyor. Siz gerçekten bunu yapabiliyorsunuz. Bir tane yatırımcı gelip size yatırım yaptığı zaman bu diğer yatırımcıların gözünde bir doğrulama, birileri güvenip bunlara parasını vermiş.

Kim o? de o insanlar, özellikle oyun sektöründen falan insanlar olursa, bilen insanlar olursa, diğer yatırımcının tanıdığı biri olursa falan bu etki biraz daha büyümeye başlıyor. Dolayısıyla böyle böyle sabırla buralarda bir sürü şeyi öğrenerek yani Jason'ın bu konularda dediğim gibi belki 25-10 tanesi GDC'de olmak üzere 20-25 tane podcast konukluğu, interviyuyu, sunumu var.

Yani Jason Dela Rocca'nın mevcut şu an YouTube'da olan sunumlarını izlemeden gidip birilerinden yatırım almaya çalışmamak lazım. Oturun izleyin 20 saat. Adam anlatıyor. Bu değil. Şurada anlattığım her şeyi orada adam anlatıyor. Mesela bunu izlemeniz lazım. İzleyerek hazırlanarak, productınızla da bu gözle bakarak. Yani keyfim geldi şu oyunu yapıyorum değil de dediğiniz gibi ben bir fırsat ortaya çıkaracağım. Bu oyun şundan dolayı para kazanacak yaparsak.

Kapanış notları

Ufuk Erdoğmuş (1:39:08)
Adam ağırlattı.

Bilgem Çakır (1:39:29)
Dolayısıyla bir yatırımcıya ben bunu anlattığımda o yatırımcı bu fırsata katılmak istesin. İkna olması lazım şeklinde bir perspektüten yaklaşarak. Yani bunun dışında söyleyebileceğim yatırım almakla ilgili bir trik yok. Kendinizi tanıyın, bu olayın nasıl çalıştığını öğrenin. Bir kitap önerebilirim. Venture Deals diye bir kitap var. Brad Feld yazarlarından biri. İki yazar var. Birinin adı Brad Feld.

İkincisinin adını hatırlamıyorum şu an. Jason bir şeydi. O mesela bu yani safe nedir? Hisse nedir? Stack option nedir? VC roundu nedir? Priced round nedir? İşte equity threshold nedir? Bu tip kavramları böyle tık tık tık bize anlatan bir girişimci olarak bilmemizin faydalı olacağı. Bir masaya oturduğumuz zaman karşıdaki yatırımcının da bizim neden bahsettiğimizi bildiğini anlamasını sağlayacak.

kavramlar var. Bu kavramları güzel öğreten iyi bir kaynak olduğunu düşünüyorum. Ama genel olarak, trial and error, yani biraz elimizi kirletmek ve o toplantılara girip, sunumları yapıp bazı yenildileri alıp ilerlemek gerekiyor. Yani ki biz bu konuda şanslıydık. Biz bugüne kadar sonucu belli olmuş sunumlarımız.

Yani sonucu belli olmayan sunumlarımız var Hemis. Ama sonucu belli olmuş 28 sunum yaptık. Bunların 24'nden yatırım aldık. Dolayısıyla çok yüksek bir conversion rate ile biz yatırım alabiliyoruz sunumlarımızı yaptığımızda. Ama bunun arkasında da bizim evet 20 yıldır da yaptığımız işler ve

Ufuk Erdoğmuş (1:41:13)
Sadece sunum tecrübesi değil sonuçta. Yani neyi sunacağını biliyorsun. Zaten 20 yıllık tecrübenin süzme başarının ispatı gibi vesaire. Bunlar çok anormal değil. O da yine çarpı 500'ü hedefliyor.

Bilgem Çakır (1:41:25)
Ürünün iddialı olması...

Evet evet

evet. Dolayısıyla hani bu basit bir kısa yol yok burada. Yani bizden daha tecrübesiz birileri daha düşük bir konverjinal rate ile yapabilir ama yine de yapabilir. işte burada başka bir gençse oyunu ben bir oyun var onu yapmak istiyorum. Dünyasından çıkıp kafa olarak dört adım geriye gidip sektör ne? Sektörde menzar oyunlar ne? Ne yapıyorlar?

Biz bu oyunu nasıl yapabiliriz? Yaptığımızda nasıl bir değer ortaya çıkarır? Bunu nasıl oyuncuya nasıl pazardırız? Yatırımcıya nasıl pazardırız? Bunları düşünmek gerekiyor.

Ufuk Erdoğmuş (1:42:07)
Oyunun böyle kendi eğlencen olarak değil de sanki bir iş modeli. Bu bir iş. Biznes kafasıyla bakmak lazım aslında. Valla süper. Gerçekten bu arada... Uyardığınız kadar oldu yani. 1,5 saate geçti. Ben şikayetçi değilim kesinlikle. Zaten böyle bir bekleyenlerde şikayetçi olmayacaktır. hakikaten öyle. İnsanın kendini bilmesi önemli gerçekten. Ama güzel oldu bende.

Bilgem Çakır (1:42:34)
güzel sorular. Sağ olun hani böyle konu konuyu açıyor ama arada da böyle cevaplar arasında verdiğiniz problar da beni başka konuları konuşmaya itiyor. Burada şöyle bir sıkıntı var. Sıkıntı değil.

Ufuk Erdoğmuş (1:42:51)
Bu

arada daha saatlerce daha konuşabiliriz de hani sonuçta bir yerde artık toplamak lazım diye bir soruda sordum. Şimdi ben daha nereye götüreyim

Bilgem Çakır (1:42:58)
Yok yok yani evet artık hafif. Bence

de ama şu kritik yani. Bazı kavramlar. Ben yani bütünüyle çevresindeki faktörleri birlikte sunmak gerektiğine inanıyorum. Bunun verimli olduğuna inanıyorum. Yani siz bana. En başta birinci sorunuz. Amerika'ya nasıl gittiniz gibi bir soru mesaj. Westelbeko falan ondan sonra Amerika'ya gidiş nasıl oldu. Ben bu soruya yani ben işte daha büyük projeler yapmak istiyordum. Girerek.

anlatıp cevaplamam. Yani ben bu soruya kontekstle birlikte cevap vermeye çalışıyorum. O yüzden ben 80'lerde tekstilden başlıyorum. Yani o Türkiye'nin bir... yani mühendislik ekosisteminin bir yolculuğu var. O yolculuğa benim girdiğim noktanın öncesinin getirdiği birtakım momentumlar var. O momentumlar benim başlayınca neler yaşadığımı etkiliyor 2001-2006 arası. Ve bunun sonucu olarak ben onları yaşayıp, ondan sonra 2005-2006'da bu karar verip Amerika'ya gidiyorum.

İşte yatırımla ilgili soru soruyorsunuz. Yatırım almakla ilgili ben şeyi anlatmak...

Ufuk Erdoğmuş (1:44:02)
28

yatırımcı ile görüşün

Bilgem Çakır (1:44:07)
Ne

yaptın da aldın yani. Ve ne farklıydı? Başka biri neyi yaparsa alabilirle ilgili bazı kompleks kavramlar lafa döküldüğünde, söze döküldüğünde, yazıya döküldüğünde de belli bir büyüklüğün üstünde yer tutuyor. Bunu da dinlemeye, tüketmeye sabrı olmayan insanların da bu dünyada şansı yok. O yüzden bizim yapabileceğim şey bu...

içeriği ortaya çıkarmak. Ama sıkıldım ben izlemeyeceğim diyen de izlemesin. izleyeceğim diyen, keşke olsa da izlesem öğrensem diyen kişileri de en azından bu bilgiyi Türkçe olarak ulaştırmış oluyoruz. O yüzden teşekkür ediyorum yani.


Yazar Oyuna Devam