Sürdürülebilir Çalışmak, Mutluluk Döngüsü ve Zaman Baskısı | Değirmenler 26
Intro
Bu bölümde, Atölye15'in CTO'su Alpcan Aydın ile projeleri başarılı bir şekilde teslim edebilmede sürdürülebilir çalışmanın önemi, mutluluk döngüsü, zaman baskısı yönetimi, output vs outcome, Atöyle15'in işe alım süreçleri ve İzmirli bir şirket olmanın avantajları/dezavantajları üzerine keyifli bir sohbet ettik.
Başarılı proje tesliminde sürdürülebilir çalışmanın ve mutluluk döngüsünün önemi
Ufuk Erdoğmuş (00:05)
Değirmenler serimizin 26. bölümünde konuğumuz Atölye 15 CTO'su Alpcan Aydın. Alpcan hoş geldin. Hoş bulduk. Şimdi Atölye 15'i ben yıllardır uzaktan tabii takip ediyorum. İzmirli firma sayımız az olduğu için. Birbirimizi biliyoruz. Çok takdir ettiğim, beğendiğim özellikleri var. Yaptığınız şeyler zaten çok iyi. Bilen vardır, bilmeyen vardır ama... Öncelikle sağol geldiğin için. Teknik insanları konuşturmak genelde zor biliyorsun. Yani yazılımcılar böyle çok...
Alpcan Aydın (00:30)
Rica ederim, ne der ki?
Ufuk Erdoğmuş (00:35)
İçine kapalı oluyor. yüzden yakalamışken biraz teknik, da yazılı mekibi yönetme ile alakalı bir şeyler düşündüm. Üç tane soru soracağız biliyorsun format gereği. İstersen başlayalım.
Alpcan Aydın (00:46)
Tamamdır, başlayalım.
Ufuk Erdoğmuş (00:48)
Şimdi ilk sorum biraz projelerden girelim. Türkiye'de PİK gibi, yurtdışında da benzer bir sürü büyük isimlere iş yapıyorsunuz. Büyük bir projiyi, yani o çapta bir projiyi başarıyla tamamlama veya sonrasında devamını getirmek için en önemli şeyler ne oluyor? Herkes yapamıyor çünkü bunu.
Alpcan Aydın (01:11)
Evet, haklısın. Bizim tarafda bununla ilgili en çok dikkat ettiğimiz şey bizim süzüllebililik. Dolayısıyla günü kurtarmak yerine uzun soluklu çözümler üretmeye çalışıyoruz. Bu da nasıl oluyor aslında uzun soluklu çalışan insanlar da oluyor. sorarsan. Bizim şu anki retention'ımız yaklaşık 2.8 yıl. Bir saat oyun olaçı geldiği zaman yaklaşık işte ortalama vurduğunda 2.8 yıl çalışıyoruz.
Ufuk Erdoğmuş (01:35)
Setper ortalaması
12 ayın altında diyebiliyorum.
Alpcan Aydın (01:38)
Evet, altı ay civarında. Bir yerde 7-8 ay kalmayı başarınca en eskisi oluyorsun gibi bir şey oluyor. Bizim tarafta biz zaten uzun soluklu projeler yapıyoruz. Uzun soluklu projelerde uzun soluklu çalışan insanlarla gerçekleşenini düşünüyoruz. Hatta iş görüşmelerinde benim hep söylediğim bir cümle var. Mutluluk döngüsü diye. Bizce kalitede ürünler mutlu insanlardan çıkıyor.
Mutlu insanlarda kaliteli ürünlerde çalışıyor. Sen ürünün kalitesini düşürmeye başladıkça içinde çalışan insanlar daha mutsuz hale geliyor. Birbirini yiyen bir döngü bana sorarsan. Yani bir yerden sonra sen kaliteli bir ürün geliştirmek istersen bile overall da ürünün kalitesi düştüğü için bu sefer ondan mutsuz oluyorsun.
Sürdürülebilir ürün geliştirmek, her zaman en kaliteli development çözümü demek değildir
Biz bu dengiyi her zaman sağlamaya çalışıyoruz. Bunu nasıl sağlıyoruz aslında? Şey de değil, bu yanlış anlaşılmasın. Sönüldülebilir ürün...
geliştirme eşittir. Her zaman en kaliteli development çözümü demek değil.
Ufuk Erdoğmuş (02:38)
kesinlikle değil yani başka bir şey
Alpcan Aydın (02:42)
Yani bir ürünün geneline baktığımızda ortalama bir parçası aslında kod dediğimiz Yani bizim yaptığımız şey aslında bu böyle davranış odaklı geliştirmelerde, triami goslevi meeting tür var. Temel anlamda bir ürüne, bir feature geliştireceği zaman piyolar işte geliştirme ekibi, test ekibi, tasarım ekibi, paydaşlar kimlerse biz bir araya gelip herkes için
En doğrusu ne? Onu dinliyoruz her bir feature için. İşte PO en hızlı şekilde en fazla şeyi elde etmeye çalışıyor. Development ekibi kendince en sürdürülebilir kodsal anlamda çözümü bulmaya çalışıyor. İşte tasarım en UX açısından en doğrusunu bulmaya çalışıyor. Ama bunların kesişim noktası bizce optimum çözüm oluyor. Yani bir atıyorum bir search functional edisi, search özelliği. Teorik olarak...
Bir sprint, iki haftalık sprint koştuğumuz varsa yanında, iki haftada da bir search yapılabilir. İki ayda da bir search yapılabilir. Yani bunun duracak bir yer olması lazım. Burada işte işin içine giriyor. Mesela, P.O.'lardan bize genelde şöyle bir. P.O.'lar dediğimiz bu arada, Product Owners'lar, alıştığımız ekosistemde müşterilerimizin çalışanı oluyor. Biz onlara uhtanınca ürün geliştirme ekibi sağlıyoruz. Aslında P.O.'lar ve ekipler
Dirsek dirseğe doğru bir kelime atıralım.
Ufuk Erdoğmuş (04:11)
Bu
arada PO deyince sizin proje yönetisi gibi düşünmüştüm. O karşıda arasında
Alpcan Aydın (04:17)
Direkt
olarak bir proje yöneticisi title'ından Zscrum Master'ı çalıştırıyoruz. Onların günlük görevi aslında ekip mutlu mu, PO mutlu mu, doğru bir şekilde ilerliyor muyuz, bundan emin olmak. Ne oluyor genelde PO'lar bize geldiğinde bir feature için, sprint başında bir planlama toplantılarsa, grooming toplantıları yaptığımızda bir problemden, o probleme de çözüm önerisiyle birlikte geliyorlar.
Bizim taraf da yaptığımız belgede ürünleri uzun soluklu, müşterilerimizle mutlu şekilde geliştirmemizin en büyük nedenlerinden birisi. Biz probleme önerilen çözümü direkt olarak hadi tamamını inflemente edelim şeklinde ilerlemiyoruz. Önce bu problemi anlamaya çalışıyoruz. Problemi anladıktan sonra ona öne atılan çözümü anlamaya çalışıyoruz. Ve ikisini karşılaştırıyoruz. Bizce bu çözüm bu probleme mantıklı mı? Mantıksız da olabilir, bizce.
deva lockman teklifi olarak o noktada bir şey yapmıyoruz. Bu mantıksız deyip
Ufuk Erdoğmuş (05:19)
Orada yapanlar var da yapmamak lazım.
Alpcan Aydın (05:23)
Aynen öyle. biz mantıksız da mantıksız, müşteri her zaman haklı değildir. Bir karşılıklı tartışma ortam oluşması lazım. Bizce mantıksızsa neden mantıksız? Ve bizce mantıklı çözüm ne? Bunu söylüyoruz. Daha sonra tartışmaya başlıyoruz. Kim kimi ikna ederse. Ya da gelen çözüm önerisinde eksik noktalar vardır. Kendimizce işte what if sorularını soruyoruz. Burada bu olursa ne olacak? O zaman şu şekilde mi çözsek diye.
ya da bunların dışında problemi çözüm önerisi mantıklıdır. Piyomuzdan gelen. Ama bizce, işte bu 80 gibi kuralı var ya, o çözüm bizce çok maliyetli bir çözümdür. Dolayısıyla daha az maliyetle %80'in impact'i elde edebileceğimiz bir çözüm aklımıza geliyorsa bizim, onu öneririz. Dolayısıyla biz ürünü sahiplendiğimiz için kendimizi hiçbir zaman şey diye görmüyoruz. Şey gelsin...
Fikir gelsin biz okuyalım yapalım teslim edelim bir sonrakine geçelim gibi görmüyoruz. İçimize sinmesi gerekiyor önce yapacağımız şeyin. Dolayısıyla işe alım süreçlerinde de buna yatkın arkadaşları bulmaya çalışıyoruz.
Zaman baskısını kabul etmek ve yönetebilmek gerekiyor
Ufuk Erdoğmuş (06:34)
Müşteriyi
de buna uygun bulmanız lazım. Bu yaşadığımız bir bir projede bunu yaşıyoruz yıllardır. Bizim içimize sincek şeyi anlatmaya çalışıyoruz ama sürekli böyle bir yazamam baskısı ya para baskısı bir şeyler. İnsanı buna, müşteri buna sürüklüyor. Yani buna set nasıl çekiyorsunuz mesela?
Alpcan Aydın (06:53)
Zaman baskısı dediğin şey de çok güzel bir şey.
Ufuk Erdoğmuş (06:56)
O kadar bütün bir sistemden bahsediyoruz ki şu an yani. Bir parçasını değiştirirsen çöküyor aslında.
Alpcan Aydın (07:02)
zaman baskısını daha doğrusu deadline'ları kabul etmek gerekiyor. Hiç kimse bir ay sonra olsun ya demiyor. Kendince birilerine sunacak sonuçta ya da release etmeye çalıştığı şeyin o tarihler etrafında dönen önemli bir event var. Genelde mantıklı bir sebep oluyor deadline'ların arkasında. Ama bu demek değildir ki her rastgele bir
Deadline'a her feature yetiştirmeliyiz. Onun için kasımalıyız. Bu da olabilir bu arada. Bu da bir seçim. Ama biz bu seçimi ne zaman şey yaparız? O yap, o Deadline'da göster ve bir daha kullanılmayacak bir şeyse bence bana bak, yani bizim saçımızdan düşündüğümüz zaman, o olacak en hızlı şekilde bunu yapmak gerekiyor. Öyle sürdürülebilir falan. Sürdürülebilir bir şey yap. Yani sürdürülebilir değilse sürdürülebilir yapman alemi yok zaten. Uzun soluklu gidecekse sürdürülebilir.
Ufuk Erdoğmuş (07:56)
Tek seferlik bir gösteri için ya da bir şey için ise hızlıca yapılabilir ama mesela bu proje 3-5 sene belki arkası gelecekse tabii ki sürdürebilir.
Alpcan Aydın (08:05)
Aynen
öyle. Sürdülebilir süreçlerde bu deadline bizim kafamızdakine uymadığı zaman biz ne yapıyoruz? Ondan bahsedebilirim biraz. Yine PO'larımızla birlikte oturup konuşuruz. Şey yaparız. Diyoruz ki bu deadline ile istenilen feature set eşleşmiyor. Bu yüzden iki şey yapabiliriz. Bir, deadline'ı feature set'e yetişecek kadar öteleyebiliriz. Deadline değişmiyor mu? O zaman feature set'i negatör edelim.
MVP bir döngüdür
Bu ne oluyor? Belki genel bir yanılgı var. MVP'yi, insanlar ürünün launch aşamasına kadar MVP gibi düşünülebilir olabilir ama MVP döngü bana sorarsan. Yani ürünün bir MVP'si var ve feature'ların da MVP'si var. Atıyorum, authentication yapacağın işte regulasyon gereği, true factor,
Ufuk Erdoğmuş (08:52)
Çok güzel yorum.
Alpcan Aydın (09:02)
gerekli değilse sana o an, onu o an yapma. Gerektiği zaman yap. Şimdi bize bazen istekler. Proje dokümanı okuduğumun zaman daha hani üç ayda olsun diyor işte toolfactorlar ne bileyim SSO'lar, authentication sorunları konuşuyorum tabi. bir authentication sağlayabileceği her şeyi istiyor o doküman.
Ufuk Erdoğmuş (09:23)
Yani o authentication 3 saatte de yapabilirsin, hepsini yapıp 2 günde de yapabilirsin. Ama o gün, oradan yarım gün, buradan 3 saat kurtara kurtara belki deadline'e yetişecek bir yere indirebilirsin.
Alpcan Aydın (09:33)
Bizim
yaptığımız şey aslında feature'ları sadeleştirip, çizgi çizip bir tane deadline neyse, aslında MVP de bir deadline düşündüğün zaman yani MVP launch. Bir deadline ile yetişmeye çalışıyorsun. Belki kendini uyduruyorsun onu ama sonuçta bir an önce validetmek istiyorsun. O yüzden deadline'i yakın koymaya çalışıyorsun fikrini. Biz aslında ürünün başında da ortasında da devamında da Moscow priorization diye bir şey var. İşte must have'ler, cult have'ler, nice to have'leri...
Bu arada çok böyle İngilizce terimler geçiyor ama daha sonra araştıracak birisi bu şekilde çıkacak.
Ufuk Erdoğmuş (10:09)
Bu arada kanala bazen yorumlar geliyor. Türkçe'ye ne biçim terim kullanıyorsunuz falan filan. Yani biz yazılım temalı yapıyoruz yaptığımız şeyi. Yapacak bir şey yok. Tıp tıp konuşsaydık Latince çok terim kullanacaktık. Google'a bunlarla aratacaksınız. yüzden ben hiç çekinmiyorum. Normal hayatımda kullanmadığım kadar İngilizceyi ben işle ilgili kullanıyorum zaten.
Alpcan Aydın (10:28)
Şimdi de kafamda benim çevirdiğim Türkçe'yi kişi tekrar İngilizce'ye çevirecek. Direkt İngilizcesini söylemek daha mantıklı oluyor. Neyse bunun anlattığı şey aslında. Aslında daha sonra Storm Mapping diye bir teknik daha yontam var. İkisini birleştirip hareket ediyoruz biz. Yaptığımız şey müşterimizle bir araya gelip, İsterilen her bir feature'ı PureGöz'ünden bir
Ufuk Erdoğmuş (10:32)
Evet, daha da yorucu olacak aslında.
Alpcan Aydın (10:56)
hikayeye dönüşürmek yani linear akışta neler olacak işte a noktasından b noktasına gideceğimiz için her step'ini alıyoruz dinliyoruz ondan ya post itlerle note ediyoruz ve daha sonra diyoruz ki şimdi bunu bir tane çizgi çiziyoruz diyoruz ki şimdi bunları gerçekten yüzde yüz gerekli olmayanlarını atalım bakalım arkasına
Ufuk Erdoğmuş (11:17)
Bunu ikna etmek tabii, biraz müşterilerle uğraşan insan bunu bilir ki bunu çizmek, yazmak kolay. En zor kısmı karşı tarafı buna ikna etmesi.
Alpcan Aydın (11:27)
O yüzden biz de böyle 10 kemikliğine çalışmıyoruz diye.
Ufuk Erdoğmuş (11:31)
Aynen.
Bunun için daha çok toplantı, daha çok görüşme, aslında daha güvenli bir ilişki. Hepsi gerekiyor yani.
Alpcan Aydın (11:38)
Evet,
zaten tamamen transparent bizim tarafta müşterili olan ilişkimiz. Jira kullanıyorsak, jirayı zaten onlar host ediyor genelde. da kitap kullanıyorsak, onları onlara bırakıyoruz. Tabii ki bize sorulursa biz kendi danışmanlığını sağlarız, onu ne isteniyorsa kurarız ama genelde diyoruz ki müşterimize siz karar verin bu ortamları. Biz tamamen transparent bir şekilde o ortamlar neyse onlarda konuşalım.
Ve zaten iki haftalık sprintler yapıyoruz genelde. İki haftada bir de yaptığımız şeyi demo ediyoruz müşterilerimize. Dolayısıyla sürekli bir ufak bir feedback loop oluyor aramızda. Bu da zaten o insanların az önce söylediğimiz şekilde çalışmayı, yanaşmamasının bir sebebi de güven problemi yaşamaları aslında. Ben nereden bileceğim sizin ne yaptığınızı, asiyatı. Ama bu şekilde transparan ve ufak geri bildirim döngüleriyle çalıştığın zaman, aslında o güveni de oturtuyorsun.
Ufuk Erdoğmuş (12:25)
...
Alpcan Aydın (12:33)
müşteriyle ve bir halden sonra senin gerçekten bilerek isteyerek ürünün sahiplendiğini de gördükleri için bir şey öneriyorsan mantıklı olduğuna ikna oluyorlar aslında. Temel anlamda soruyu böyle toplayacak olursam böyle cevap verebilirim. Yani sadece development açısından en iyisi ne değil, ürünün selameti açısından ama ürünün development anlamında sürdürülebildiğini de düşünerekten
en optimum çözüm neyse onu bulmaya çalışıyoruz. bu, developer gözünde çok zor bir şey.
En teknik çözüm, en doğru çözüm değildir
Çünkü her zaman şey oluyor, teknik çözümün en doğru çözüm olduğu yanılgısını kırmak zor. Çünkü kötü bir niyet yok arkada. Kendi ince kafasında developer oynuyor, diyor ki, bunu böyle yapmazsak 8 ay sonra bu bizim ayağımızda dolanacak
Ufuk Erdoğmuş (13:09)
Bir
Alpcan Aydın (13:31)
Oyun strategisini ve soundtrackini oynadığı zaman kafasında bunu fark ediyor. Ama bazıda oluyor ki 4 ay sonunda kullanmayacağız zaten 8 ay sonundasın böyle.
Ufuk Erdoğmuş (13:41)
Bazen öyle konuşuyor.
Alpcan Aydın (13:43)
Çurmak gerekiyor. Hatta ben bunu şöyle özetliyorum kendimce. Yine iş görüşmelerinde adaklarla görüştüğümüzde ki ona da istersen denilmiş iş görüşmelerimiz bizim nasıl ilerliyor. Çünkü bir tık farklı bir iş görüşmesi süreci var.
Ufuk Erdoğmuş (13:57)
Geleceğim zaten hep.
Alpcan Aydın (14:00)
Şey diyorum ben hep, aşçısın abi. böyle Master Chef falan izleyin. Aşçılıkla alakası yoksa bile öğrendik. Dört tane pişirme tekniği yok. Üç tane kesim tekniği, yedi tane bilmem ne yaptın, karıştırdın bir şeyler. Çok teknik teknik teknik ve doğru uyguladın bu bütün teknikleri. Harika bir tabak çıkardın görünümde.
Sonra işte restoranda şefsin sonra müşterinin karşısına çıkardım bir çatal aldı tadı iğrenç. Her ne kadar çok güzel gözüküyorsa da. Sen her bütün tekniği doğru uyguladın. İşte kesim tekniklerin doğru pişirme tekniklerin doğru ama ortadaki tat kötü. Dolayısıyla hiçbir anlam yok. Ben hep öyle görüyorum. Tamam evet tabii ki de doğru teknikler doğru kesimler doğru pişirme teknikler ama esas odaklanmamız gereken şey çıkan taban lezzeti.
tabağ ulaşırkenki teknik tatminler değil. Bunu da aslında yine böyle daha sonra araştırma yapacaklarsa arkadaşlar, output versus outcome diye süreç var bununla ilgili.
Output vs Outcome
Yani aslında biz burada çiftliğe değil, kazanıma odaklanıyor olmamız lazım. Tabi kazanıma gittiğimiz sürecdekiler önemli ama en önemli şey yaptıklarımızın sonucunda ortaya çıkan şey aslında.
Ufuk Erdoğmuş (15:09)
Çok iyiymiş.
Alpcan Aydın (15:25)
Yani biz en azından buna yolunlaşıyoruz.
Ufuk Erdoğmuş (15:29)
Biz developer ağırlıklı işler yaptığımız için, kod ağırlıklı işler ürünler ürettiğimiz için galiba yazımcılarda şey oluyor. Özellikle genç yazımcılar tabii zamanla insanlar bunu öğreniyor da. Olayın ürünün tamamı kod olduğu için sanki koddan başka hiçbir şey önemli değilmiş. Tasarımdan feragat edebiliriz işte deadline'den feragat edebiliriz. En güzel feature koyalım işte o search gibi düşün. Yani en iyi search yapsın belki de en iyisini istemiyor ürün. Belki sadece en hızlısını istiyor kötü sonuç vermesi okey.
Booking.com'da çalışan bir direktör arkadaş var. Çok güzel söylemişti. Booking'de, ben bir gün sormuştum Junior'larla ilişkisini vesaire. Ya demişti Booking'e gelen Junior'lara en zor öğrettiğimiz şey Booking'teki tabiriyle business mind demişti. Gerçekten yani sen hep teknik bakıyorsun ama bu bir business mesai ya da bu bir product. Yani o şekilde bakmak gerçekten sanırlığa benzer yani onlar için de yani. Ama bu öğrenilen bir şey tabii ki.
Alpcan Aydın (16:25)
Zaman içinde galiba ben de kariyerimin başında tam öyle söylediğin gibiydim.
Ufuk Erdoğmuş (16:31)
En iyi kodu yazayım. Niye sürecimiz en iyi şekilde değil? Olmayabilir.
Alpcan Aydın (16:36)
Evet, aslında kod yazmanın da ürünün sadece diğer departmanlardaki gibi bir parçası olduğunu kabullenmekle başlıyor bence.
Ufuk Erdoğmuş (16:44)
Takım
oyun olduğunu fark etmek lazım.
Alpcan Aydın (16:48)
Çıktığı sağlayan şey kod ya. Galiba bizde şey var hani kendimi geçmişimle baktığına en değerli kendini hissetme tribu var yani. yaptığımız kodun çıktısı kullanılıyor. Dolayısıyla en önemli parça bizim parçamız. Diğerlerinden ziyade ilk bizim dediğimiz olacak hissiyatı belki de bu şekilde düşündürttürüyor ama bunun böyle olmadığınız zaman içinde gördükçe insan törpülüyor diyelim.
Ufuk Erdoğmuş (17:14)
Çok güzel söyledim bu arada. En değerli parça senin yaptığın işi olabilir ama bu her zaman ya da ilk önce senin dediğin yapılacak demek değil gerçekten.
Alpcan Aydın (17:23)
Hayır, hayır, hayır.
Ufuk Erdoğmuş (17:25)
Ozan, ikinci sorumda madem lafı geçti. Şimdi ben Atölye 15'in ekip yapısını uzaktan takip ettiğim kadarıyla çok mutluluk takdir ediyorum. Proje yönetimi olsun, test süreçleri vesaire.
Ekibe yeni iş arkadaşı alma kriterleri
Ama şimdi tabi sen CTO olduğun için teknik kişilere geleceğim. Ekibe yeni yazılımcı alırken çok ince eleyip sık dokuduğunuzu biliyorum. Nelere dikkat ediyorsunuz? Birini alıp almamadaki kriterleriniz nedir? Nereden eliyorsunuz? Ya da neyi arıyorsunuz?
Alpcan Aydın (17:52)
Bu biraz da mimniyiz biz. Twitter'da bizi başvurayım da bir eleneyim diye Twitter'da.
Ufuk Erdoğmuş (17:56)
Öyle mi? Neden?
Benim de ya bir iki tanıdığım. Size başvurup eğlendiklerini biliyorum ama mesela bana sorsan tabii ki eğleneceklerdi falan diye düşünüyorum içimden. Ben mesela yani şey, pozitif bakıyorum.
Alpcan Aydın (18:15)
Ya o elenme mi? Evet, incek elipsik dokuduğumuz doğru ama biraz da o başvuru sayısıyla da alakalı. Çok başvuru alınca çok elenen insan oluyor doğal olarak. Ya bizim ATS'de şu an...
Ufuk Erdoğmuş (18:29)
Bu arada iyi bir şey çok başvuru almak yani biz ilan koyarız başvuru alalım diye uğraşırız.
Alpcan Aydın (18:34)
Ya bilmiyorum. Evet de diyebilirsin, hayır da diyebilirsin aslında bu soruya. Çok başvuru almak iyi bir şey. Bu senin şirketinin göz önünde olduğunu ve arzulanan bir şey yer olduğunu gösteriyor. Kötü bir şey, daha fazla insanın kalbini kırıyorsun. Elenmek çünkü kötü bir his yani anlayabiliyorum. Dolayısıyla çokça seven insanın elendikçe biraz küsmüşler ordusunda da döndürüyorsun.
Ufuk Erdoğmuş (19:02)
Yarın başlar.
Alpcan Aydın (19:03)
Öyle de bir şey var. O yüzden ne evet ne hayır diyebiliyorum.
Ufuk Erdoğmuş (19:06)
Sorabilir
miyim mesela trend yol işte 3 sene önce pandemide biliyoruz değil yani şimdi gıybet gibi olmasın yazım sektöründeki herkes bilir. 3 sene önce mesela önüne geleni topladı. Şimdi trend yol gider 10 bin kişi alabilir atıyorum ama şimdi Atölyon 5 1 kişi alacaktır 3 kişi alacaktır. Ama trend yolu 10 bin kişi için belki 30 bin kişi başvurur 3 kişiden birini alır. Atölyon 5'e 2-3 kişi alması gerekiyordur atıyorum 3 bin kişi başvurur.
1000 kişiden biri alınır. şimdi böyle olunca tabi ki ben de başvurdum, ben de elendim olabilir. Yani orada bir seçim yapmak zorunda oluyor insan. Özellikle masanın bizim tarafındakiler için. Bazen elemiyorsun, birini elemiyorsun, öbürünü seçiyorsun aslında. Yani bir kişi alacağın için. 3 kişinin de beğeniyorsun ama birini seçiyorsun.
Alpcan Aydın (19:45)
Öyle
oluyor zaten. Beğendiğimiz arkadaşlar oluyor ama birini daha fazla beğenmek zorundayız. Evet, meczur o şekilde oluyor. Neyse işe alım süreçlerini dikkat ettiklerimize gelecek olursak Teknik ikinci planda bizim için. Birinci planda culture fitlenen muhabbet aslında çok önemli. İçeride dedim ya mutluluk döngüsü. Mutluluk döngüsünü sadece kaliteli kod kırmıyor. Kalitesiz kod kırmıyor.
Ufuk Erdoğmuş (19:53)
Abuk sabuk zevkler ama.
Alpcan Aydın (20:15)
sorun ekibin birbiriyle olan uyumu devam ettiriyor, uyumsuzluğu da kırıyor. Dolayısıyla ekibin birbiriyle zoraki değil de içvidusal olarak arkadaş olabileceği, muhabbet edebileceği insanları bir araya getirmeye çalışıyoruz. Dünya ne neydi olup olsun ama içerideki kültüre ayak uydurmayacağına inanıyorsak birisini biz ederiz o adayı.
Yanına da biliriz. Enayetinde birlikte bir süre çalışmadan bilemezsin neyin ne olacağını. Ama en azından böyle bir önlem alıyoruz kendimiz için. Bu aşamada herhangi bir problem yaşamadığımız arkadaşlarla da...
Ufuk Erdoğmuş (20:57)
Bu
temelinizi buna benzer mi yapıyorsunuz yani? Bir adım adım oluyor.
Alpcan Aydın (20:59)
Evet, edebileceğim.
Atölye15'in işe alım süreci
Evet, sürekli sürecin kendi bütün pipeline'den bahsedeyim. Web sitesinde de yazılı, gizli bir şey yok yani. Sürüştü. İlk aslında bizim insan kaynakları ekibimiz ulaşıyor veya ulaşılıyor adaylarımıza. Ondan sonra işte bu ilk ekibimiz önce bu çeki yapıyor. Kendileri ince devam edilebilir mi edilmez mi bizim kalçerimiz. Onlar da aslında teknik anlamda
adayı gerçekten yetersiz görüyorlarsa bir sonraki aşamaya geçirmiyoruz. Ama önce, call traffic. Orası okeyse, İK'nin gözünden teknik yeterlilik. Orada da okeyse, böyle bir 15-20 dakikasını alabileceğimi düşündüğümüz adaylarımız, ufak bir sorumuz var. Take-home assessment, onu gönderiyoruz. Belki Cod1'den de bahsederiz, istersen daha sonra gönderdiğimiz tool o çünkü.
Adaylar bize geri gönderiyor. Biz onlara satır satır code review yapıyoruz. 20 satırlık genelde çözümler bunlar. ilk sorum. 20-25 satırlık. Ama biz her satıra olumlu olumsuz kendimizce, eğer söylemeye değer bir şey varsa orada onun code review'ını yapıyoruz. Eğer olumlu yorumlar ağırlıkta ise bu code review sürecinde adayla bir sonraki aşamaya geçiyoruz. Bir sonraki aşama teknik mülakat bedenmez ona teknik görüşme.
O aşamada teknik mülakat yapmıyoruz biz adaylarla. Hiçbir zaman aslında direkt olarak şu nedir, bu nedir sorularının yaşandığı bir teknik mülakat sürecimiz yok bizim. Adaylarla, adayla bir araya geliyoruz. Diyoruz ki adaylarımız aslında bu görüşme sadece Atölye 15 için değil, senin de aynı zamanda. Genel bir yanılgı var çünkü. İş alım süreçlerini insanlar yüzde 100'ün süreci tamamı şirkete aitmiş gibi düşünüyorlar. Bizce bu yanlış, %50 kısım bu.
Diğer %50'lik kısmında birisi bir şirkette çalışmayı kabul ediyor. Yani bizim adaya tırnak içinde ne kadar mülakat yapma hakkımız varsa adayın da bizi sorgulama hakkı var. O da bizi sorular sormadı. Bunlar teknik olabilir, işte işleyişle ilgili olabilir, proje yönetimiyle ilgili olabilir fark etmez. Yani biz nasıl dediğim gibi tehrin olarak sorguluyorsak onların da bizi sorgulaması lazım ve biz o teknik görüşmede aslında bu ortamın yaratmaya çalışıyoruz. Diyoruz ki sor, istediğini sor. Hatta...
böyle otosansür de uygulama kendine. Bunu sormam çok mu? Detay olur mu? Sorma istediğiniz sor. Bizde sorunun cevabı varsa onu elimizden gelince yanıtlayalım ki zaten bu da her iki tarafa ne kadar meç olduğumuzu gösteriyor. Çünkü biraz da subjektif süreçler ya, gelişme süreçleri. Ama şu an Atorün 5'in gerçekleri var. Yani biz onun bizim subjektifimizi en azından değiştirene kadar objektif kabul ediyoruz.
Ufuk Erdoğmuş (23:47)
Sizin alıştığınız ve işlemi oturttuğunuz bir süreç var ama birisi geliyor, çok iyi bir developer olabilir ama size farklı bir bakış açısı olabilir ya da sizin kullandığınız süreç ona ters olabilir. En azından bu ortaya çıkıyor yani.
Alpcan Aydın (24:02)
Aynen öyle. Bu şey demek değil ki hiçbir zaman o tarafa kaymayacağız. Kayabiliriz ama bugün değil ya da buna hazır değil. Belki biz de kaymak istiyoruz Ronnaysa ama şu an değildir. Dolayısıyla karşıdaki aday buna okeyse bizim için zaten okey. Ama onun için problem olacaksa en baştan onun da görmesi bizim için önemli. Neyse bu görüşme yaklaşık bir saat sürüyor. Böyle karşılıklı birbirimizi sorgulayarak nelerden
Ufuk Erdoğmuş (24:07)
Bugün deyelim.
Alpcan Aydın (24:31)
zevk aldığını ya da bir sonraki hedefinin ne olduğunu dinleyerekten bu görüşmeyi tamamladıktan sonra bir proje gönderiyoruz ona diyoruz ki 10 günlük süren var ama proje 10 günlük değil. Bizce 2 gün maksimum yani Aralık'la zaman ayrıldığından. Adayımız bunu istediği süre boyunca istediği gibi yine bir teklif
Ufuk Erdoğmuş (24:50)
Bir
önceki ama 20 dakika dedi yani. Evet.
Alpcan Aydın (24:54)
O
elememek üzerine kurulu. Adayımız bariz bir hata yapmasın ki elemeyelim ve sürece devam edelim.
Az önce onu söyleyecektim. Çünkü bizim şu an ATS midir bilmeyenler için aday takip sistemimizde 22.000 küsur aday var bu zamana kadar. ya da sadece devletmuk değil tabii ki. Bütün adaylar için geçerli. Ama 22.000 küsur aday var. Dolayısıyla bizim bu süreçlerde eleme üzdü yani stepler koymak zorundayız biz. Diğer türlü çok zaman...
Ufuk Erdoğmuş (25:31)
Arada çalkalayıp bir azaltmak gerekiyor yoksa hepsini görüşemez.
Alpcan Aydın (25:35)
Dolayısıyla bu projeyde adaylar kendi bilgisayarlarına kendi istedikleri vakitinde istedikleri gibi yapıyorlar. Onda da hiçbir kısıt yok bizim tarafta. Diyoruz ki Java script ekosisteminde olduğumuz için Type script kullanmanı bekliyoruz. Geriye kalan bütün kararlar sana ait. İstiyorsan RESTful API yap, istiyorsan GraphQL API yap, istiyorsan Databrx kullan, istiyorsan kullanma. Bunlar bizim için şey değil. Tutturmaya çalıştığın bir oyun değil. işte bakalım bunları bunları kullanmış mı? Kullandıysa devam edelim.
Ufuk Erdoğmuş (26:02)
Onu
soracaktım ben de. hani işte Linting'i nasıl yapmış, buna takılıyor musunuz falan gibi şeyler. Merak ettiğim şeyler aslında benim de.
Alpcan Aydın (26:09)
Şöyle, hangi istediğini anlamadım ama ne demek istediğini. Mesela, lintel kullanmasını bekliyoruz ama hangi konfig setini kullandığı çok önemli değil bizim için.
Ufuk Erdoğmuş (26:11)
Bir örnek oldu linti tabi de.
Alpcan Aydın (26:23)
Aynen öyle yani dediğimiz şey adaya orada kendi koyduğum kurallara uyup biz çünkü projeyi bize geri gönderdiğinde dintri çalıştıracağız ve orada sıfır uyarı sıfır hata görmek istiyoruz. Eğer bu da hata görürse direkt eliyoruz adaya. Çünkü bize şey sinyalini veriyor yani göndermeden önce çalıştırmamış. Çalıştırırsa zaten görecek ve göndermeyecek demek ki çalıştırmamış. Demek ki hayatının olan bir akışı değil bu. Demek ki sırf biz söyledik diye bunu yapıyor. Dolayısıyla...
bizle uyuşmayabilir diyoruz ve ediyoruz genelde ama genel olarak baktığımız süreç bu sefer daha fazla cotreview yapıyoruz bu gelen projeye bizde belki 20-30'a yakın yorum oluyor. bu cotreview sürecini direkt gittapta birbirimize açtığımız piyanlar gibi düşünebiliriz. Sadece tek farkı bizden birkaç adayın koduna reveal yapıyor. Olumdan ağırlıkta ise son siteme geçiyoruz. Adayın bize feedbacklerini dinliyoruz.
bizim yorumlarımıza yorumlarını ve tabi ki onun genel olarak kendine eleştirilerini dinliyoruz. O da zaten son aşama. Olumsuzlar ağırlıkta ise o süreçte de aday olumlu olumsuz bizden ne varsa görüyor ama süreç sona eriyor.
Adayların başvurularında esas dikkat ettikleri hususlar
Ufuk Erdoğmuş (27:38)
Yani siz aslında benim anladığım kadarıyla hani teknik becerisi, bilgisi değil, daha çok alışkanlıkları, sizin alışkanlıklarınıza uyumu falan gibi bir şeyi öncelik olarak koyuyor gibisiniz. Aslında illa ki aranıyordur. Sonuçta kod revüvü yapılıyor. İlla ki bir şeylere bakıyorsunuz. Ama anladığım kadarıyla bunlar direkt kırmızı çizgiler gibi mi geldi?
Alpcan Aydın (28:02)
Aslında tam öyle %100 değil. Bu arada bizim buna alışkanlık atfedersek, evet doğru söylüyorsun. Baktığımız şey, sürüde bildik yine en başta konuştuğumuz. Bu şekilde ilerleyen sorucudur, bu şekilde çalışmaya alışmış insanlar bulmamız lazım bizim. O da ne oluyor? Biz ilk soruya birazcık dönmüş olacağım ama zaten sorduğumuz sorular da bir tık onun üstüne. Bu projeler falan, görebilmek üzerine kurulurlar.
Bu protokol müşteriden gelen liste genelde direkt somut olur. Ben şunu istiyorum diye olur. Biz onu kafamızda bunu istiyorum diyor ama aslında somut olarak bunu istiyorum diyor ama soyut olarak aslında bunu istiyor.
Ufuk Erdoğmuş (28:49)
Bir
hedefi var, o hedefe oradan gideceğini varsayarak cümle
Alpcan Aydın (28:54)
Yani direkt hani çok da şey değil, gizli saklı bir şey değil, direkt bizim projedeki o gönderdiğimiz kilit noktalardan birisini söyleyerekten daha iyi anlatabilirim. Mesela GitHub kullanması gereken bir süreç var bizim bu challenge'da. Ben şey diyorum projeyi anlatırken diye, şu anlık GitHub'un public API'ni kullanacak. Oradaki şu anlık kelimesinin kod karşılığı bizim için inanılmaz önemli. Yani business logic,
Direkt olarak GitHub'la mı hareket ediyor yoksa bizim logic GitHub'ı bir Git Provider soyut kavramına kapsule edip daha soyut bir kavram yaratıp Git Provider diye onun üzerinden mi hareket ediyor? Direkt baktığımız şey bu. Ve bunu düzgün kurgulamak. Çünkü dediğimiz şey zaten adayları direkt söylüyoruz buna ileride bir gün sen, ben, başka birisi GitHub'ın yerine veya yanına Gitle bir getirebilir.
Bu istek
Ufuk Erdoğmuş (29:57)
Baştan
yapacağız.
Alpcan Aydın (29:59)
gerekli dememeliyiz. Sen onu orada soyut kurgulayıp isterin tek ister olan somutu o soyuta implement edersen ileride GitLab geldiği zaman yapacağın tek şey GitLab spesifik yeni kod eklemek olur. Bir turda biz üniversitörün içinden GitLab temizlemek olmaz. Dolayısıyla bunu sağlayabiliyorlar mı adaylar? Ona bakıyoruz.
Ufuk Erdoğmuş (30:21)
Yani siz bayağı sürdürülebilirlik uzun madeli işte ekip içinde de değişim olabilir. Müşteri orijinal şeylerle yarın öbür gün gelebilir diye daha ekipten başlıyorsunuz mecbur bunu kurulmak lazım.
Alpcan Aydın (30:33)
Bu
kata'ya uygun adaylarla çalışmak istiyoruz.
Ufuk Erdoğmuş (30:37)
Çok güzel. Üçüncü sorma geçeyim istersen. biraz magazin, genelde son soruları ben biraz daha yumuşatmayı seviyorum. Şimdi İzmir'de malum İstanbul ve Ankara'ya kıyasla bir avuç firmayız. Atölyon 5'te İzmir'in bence en iyi temsilcilerinden. İşte yurtdışılaşması olsun. Hatta Berlin'desiniz artık. Şimdi pandemi belki değiştirmiştir.
İzmir firması olmanın artıları ve eksileri
Berlin'de de varsınız. Berlin de belki dengeli değiştirmiştir ama. İzmir'e özel sormak istiyorum. İzmir firması olmanın, işte İzmir'de bir firmada yazılım yapmanın...
Artıları ve eksileri sence nedir?
Alpcan Aydın (31:09)
Güzel soru.
Aslında ürümü çalışmayan, şirket gözünden baktığımızda dış dünyayı değil de kendi içimize baktığımız zaman İzmir'den çalışmanın çok da bir dezavantajı yok. Şeyde çalışsaydık, ofisten çalışsaydık developer bulma gibi bir dezavantajı
Ufuk Erdoğmuş (31:32)
O
yüzden pandemide değişti tabi biraz ama. Devolper bulma sorununuz vardı. He, İzmir'de bulma sorunu vardı.
Alpcan Aydın (31:39)
Tabii
çünkü komikti küçük. Dolayısıyla zaten İzmir'de doğup, yaşayıp da programlama, kod yazma neyse ona iyi yapar. Bizim ATS'de genelde oluyor. İlla bir şekilde yolumuz kesişiyor çoğunluğuyla. Hala İzmir şartıyla hareket ediyor olsaydık, bizim için büyük bir dezavantaj olurdu büyük ihtimal. Çünkü ekosistem İstanbul'da çoğunlukla kabul etmek gerekir ki. Onun dışında
Çok bir dezavantajı gerçekten yok ya şu an bizim tarafta. Avantajı ne oluyor dersen, ofisimiz var tabii ki İzmir'de. İzmir'in avantajı, ofise bu arada opsiyonel gidiliyor, isteyen gidiyor, isteyen gitmiyor. Ama gidildiği zaman ya da ofise gitmek zorunda değiliz. İzmir'de kilenle offline bir etkinlik düzenlemek, İzmir buna çok müsait. Yani özellikle Alsancak ofisinde pandemi öncesi.
çalışırken şimdi bayraklıda taşındık tabi ki. İç çıkış hadi bi çimlere gidelim, bi şeyler içelim, muhabbet edelim yapabilmek çok güzeldi. Ya da hala bunu şimdi atıyorum, Bostanlı'ya gidelim en dört o. Dolayısıyla izlerin avantajı o rahat yaşam var ya burada biraz daha.
Ufuk Erdoğmuş (33:00)
Dışarıdaki şeiref sensi gibi duyuyorlar. Gerçek biraz. Aslında gerçek o. Yani reklam gibi söylemiyorum. Gerçekte öyle bir rahatlık var. Arkadaşlar İzmir kafası diyor. Bir de ben Urla'dayız ya. Biz Urla kafası diye soruyorlar. Genel İzmir kafası muhtemelen.
Alpcan Aydın (33:09)
Evet yani.
Evet, ben şey yapabiliyorum yazın iş bizim beşte bitiyor mesaiyimiz beşte bitirdiğim zaman altta da kendimi denizde bulabiliyorum yani
Ufuk Erdoğmuş (33:25)
Biz
burada öyle yarısında yapabiliyoruz. Bir eksisini görmediniz yani. Ama bunda yurt dışına çalışıyor olmamızın etkisi vardır.
Alpcan Aydın (33:39)
Ama bir ayağımızda sürekli İstanbul'da bu arada. Bir kısmımız zaten İstanbul'da çalıştığı için... ...meetinge onlar hemen atlayıp gidebiliyor. Ya da biz buradan...
Ufuk Erdoğmuş (33:54)
Yazımcılar için mi konuşuyoruz? Yok yok.
Alpcan Aydın (33:56)
Hatta öyle bizsiniz anlamını söylüyor ama eğer
yazılımcı gerektiren bir toplantı varsa, müşteriyle çok hızlıca gidebiliyoruz İstanbul'a. O yüzden İzmir'imin dezavantajını hissetmedim ben en azından bu zamana kadar.
Ufuk Erdoğmuş (34:10)
Bu soru düşündüğünden çok daha hızlı konuştuk. İzmir'de bir tezahürat aç yok deyip kapattık ya çok hızlı bitti. Bu arada yani işe alım sürecinde kod birden bahsedelim mi bahsetmeyelim mi çok emin olamadım ama oraya girersem benim çok daha fazla soracağım şey var. sizin kendi ürününüz. Ben toplamak zorunda kalıyorum biraz şu an formatı bozmak istemedim şimdi ama
Söz almış olayım buraya gelirseniz benimle oynar mısın serisinde 100 yüze kod bilen kesim bahsedelim çünkü ben biraz kurcu adım demosuna falan baktım sadece çok anladığımı zannetmiyorum az anladığımı düşünüyorum daha doğrusu ama işe alım sürecinde siz onu kullanıyorsunuz. Eminim ki bir sürü insan için anlamlı olabilecek bir ürün olsa gerek. Çünkü hepimiz artık yazım şirketlerinde böyle testler veriyoruz, ödevler veriyoruz.
Aslında da evet. Hepimiz aynı şeyleri yapıyoruz. Dolayısıyla illaki böyle bir ürün var biri ki ben çok beğenmemiştim daha öncekileri. Burada GitHub üzerinden önce View'lar vesaire güzel bir şey yapmışsınız. Code B incelemesini öneririm insanlara buradan söylemiş olayım ama detaylı da ayrıca konuşalım istedim. Bahaneyle söz almış olalım. Tamam. Çok teşekkür ederim Akita Erdoğan için. Kendine çok iyi bak. Sen de. Görüşürüz. Haydi görüşmek üzere.
Yazar Oyuna Devam