Yurt Dışında Yaşamak, Çalışmak ve Türkiye’ye Geri Dönmek | Olmalı mı, Olmamalı mı? 6

Avatar Oyuna Devam | 5 Mart 2025

lock_open

Yurt Dışında Yaşamak, Çalışmak ve Türkiye’ye Geri Dönmek | Olmalı mı, Olmamalı mı? 6

Avatar Oyuna Devam | 5 Mart 2025



Intro

Olmalı mı, olmamalı mı serisinin 6. bölümünde yanımızda kadrolu... Yunus Emrevar, AI pardon, Hubbix AI Lab'ın başındaki kişi. Ama bu sefer AI konuşmayacağız. Mikrofonda Alp kamera arkasından bize yurtdışına göçüş, yurtdışında yaşama deneyimi ve yurtdışından Türkiye'ye dönüş hikayelerimiz hakkında sorular soracak. Biz de göreceğiz bakalım.

Konuşalım.

Yurt dışına gidip yaşar ve çalışırım kararını nasıl verdiniz?

Evet, merhabalar. Öncelikle hoş geldiniz. Hoş bulduk. Bu orta bişim önce Nazım'a teşekkür ediyorum ilk olarak. Direkt ben muhabbetle başlatmak istiyorum. Bilkent'te elektrik mühendisliği okurken, okul bitince yurtdışına çıkma amacınız var mıydı? Bu proses nasıl gelişti? İlk olarak bu dışarı gidebilirim ben, yurtdışına gidebilirim ben nasıl oluştuğu kafada onu öğrenmek istiyorum.

Yurtdışına gidebilirim ben ilk iki sene yoktu galiba. Yurtdışının bir opsiyon olduğunu da bilmiyordum okula girdikten ilk iki sene sonra. Yani işte kalkülüstür, derslerdir, basic, fizik falan oralara gömülmüştük. Üçüncü sene bu sefer dördüncü senedeki arkadaşların bir yerlere başvurduğunu görünce ya böyle bir şeyler varmış demeye başladık. Ondan sonra üçüncü seneden itibaren bir yurtdışı opsiyonunun olduğunu fark edince

Siz zaten ne yaptığınızı bilmiyorsanız.

Onu araştırdık. benim yani şu an başka bir konuya dalıyorum ama şimdi konuştuğum arkadaşlar da hazırlığa giden arkadaş bana yurtdışına nasıl giderimi soruyor. Benim hiç şaşırttı yani ben hiç dediğim gibi ilk iki sene böyle bir opsiyonun varlığından haberim yoktu. Üçüncü sene dördüncü sınıfların aracılığıyla öğrendim. Ondan sonra da işte artık araştırmaya başlıyorsun. Ne yapabilirim? Ne gerekli? İşte

Beni a**** alışıyorlar artık.

Not ortalamasını tutturmam lazım. ona biraz kasıyorsun. Toparlayacağım zamanı mı varmış bir senem vardı. Ondan önce ilk iki sene bilmeden kasıyorsun. Üçüncü sene artık biraz daha...

İkinci sonunda fark edince bir zaman... Sen çalışkan olduğun için zaten kasmışsın.

Ondan sonra dördüncü sene başvurular ve dördüncü senenin... Üniversitenin üçüncü dördüncü senesi olarak. Dördüncü senenin ilk dönemi başvurular vardı. Başvuruları yapıyorsun. Genellikle Ocak ayı gibi başvurular bitiyor. Yüzde 90 okul Ocak ayı en son başvuruları kabul ediyor. Ocak ayı bittikten sonra sen de dersler salıyorsun. Çünkü o saatten sonra not ortalamanın da bir kıymet çıkarmış. Başvurular da...

Gideceğin yerde belli belli değil işte o sıralar.

Net olsun diye soruyorum. Bu dördünü sınıfta okurken yapılan başvuru yine yurt dışında bir okula başvuru.

Yüksek lisans

tabii. Yüksek lisans ve doktora için. Bilkent'te undergrad dediğimiz o lisans eğitimini tamamladıktan sonra ben yüksek doktora yapmak için yurtdışına çıkma bilmem. Tam aslında 3. sınıfta Amerika mı Avrupa mı onun kararı yoktu. Çünkü Japonya'ya giden de arkadaşımız vardı. Sen ona da bakıyorduk falan.

Amerika.

Yurt dışında nereye gideceğinizin kararını nasıl verdiniz?

Ama sonradan sonraya artık Amerika'da olabileceğini daha rahat olabileceğini düşündüğümüz için.

Bu

karara sebep olan düşünce treni nasıl gelişti?

Ya

Japonya'yı elemem işte Japonca yok ve gidip orada hazırlamam lazım. Bana daha da zaman kaybettirir diye Japonya'yı eledim.

Böyle bir refleks var değil mi? Sanki böyle zaman kaybediliyormuş gibi. Halbuki Japonca öğreneceksin. Yani bunu pozitif de görebilirsin. Tabii kesinlikle. Ama o zaman öyle oluyor gerçekten.

O

yaşlardan sonra tıp diyorsun ki, 6 sene tıp okunur mu? Sonra master doktor yaptım. Undergrad tabi 10 sene okudum. Onlar 6. senen sonunda doktor oldular. Ben 10. senen sonunda doktor oldum. Zaman kavramı biraz farklı işliyor o zamanlar.

bir şey varmış.

Yani Japonya biraz öyle elendi. O zaman tabii ne kadar doğru ne kadar yanlış tartışılır. Funda dediği gibi biraz şey çok sı düşünüp diyorsun ki ya bir sene

Sdmi'nin de bildiğin kadar işte.

Ama şey dedin ya zaten Amerika'yı bile arkadaşlarından görüp şimdi mesela gençler diyorsun ya internetten oradan oradan görüyorlar. Bizim zamanımızda o kadar göreceğin tek kişi senin bölümünde bildiğin adam da aaa sen Japonya'ya mı gittin deyip Japonya'ya gidilebildiğini görüyordun yani o çok anormal bir şey değildi bizim için herhalde.

Aynen, aynen. Yani ben de işte arkadaşlar aramızda konuşuyorduk. Yani nereye başvuruyorsun? O bir yer söylüyor, sen bir yer söylüyorsun. Sonra ona bakıyorsun, buna bakıyorsun. Ama şunu yapmaya çalıştık. Hepimiz aynı yere başvurmayalım diye biraz çalıştık. Bizi kırmayalım. Yani bir anda... Aynen. Aynen. de 10 kişi başvurunca ister istemez. Zaten gidecek kişi bir kişi belki aramızdan. Şimdi öbür günler helenmesin diye biraz kolektif olarak şey yaptık, ilerledik orada. Aşağı yukarı zaten hani ilk...

Bir'le on'un arası olup olmayacağı büyük bir ihtimalle belliydi yani oraya girmemiz çok zordu. Ondan itibaren işte ilk ikiyi birisi, ondan sonraki ikiyi birisi, ondan sonraki ikiyi birisi. Yaza yaza dalattık aramızda bir şey. Aşağı yukarı hani herkesin de gönlü olsun, herkes aşağı yukarı aynı level'daki yerlere başvursun diye.

O hesabı yaparken bir algoritma falan yazdınız mı yoksa tamamen

Tamamen orada önümüze koyduk okulları. Ben Arizona'ya gittim mesela. Arizona'nın yerini bilmiyordum. Öyle Arizona yazdık gitti. Maryland yazdım. Maryland nerede bilmiyordum. Sonradan tabi Google Maps'i yazıp buluyorduk ama birisi doğada birisi battı da kendi aramızda paylaştırken öyle paylaştırdık. Sen hadi buraya ben buraya falan. Bir gruptuk biz güzel bir 6-7 kişilik bir grubumuz vardı. Ve genelde hani

Bir de aralarında galiba

İyi bir grupmuş demek ki. bir grup genel.

Tabi üniversitede kırışıyorsunuz. Aynen. Böyle nasıl bir grupsa gidiyoruz kesin hani hangi bölüşeceğiz falan. Kesin gideceğiz.

Belediye edeceğiz

belli değil değil mi onun hayali olu-

Yani

en azından işte Sonunda tuttu. Sonunda tuttu.

Gerçekçi imiş ama hayal yani.

Bunu hayal edebilecek bir gurukmuşsun.

Aynen,

aynen. Hepimiz aşağı yukarı, not ortalaması olarak ve background olarak birbirine yakın kişilerdik. Öyle dördüncü sınıfta toparladık ve o gruptan yediden beşi yurtdışına. Sonra da yurtdışı maceramız başladı.

Şahane. Vuk eklemek istediğim bir şey. Ben de o sırada okulu uzatıyordum. Seninki başka bir yurtdışına girişmen. Ama ben de sonra başvurdum. Ben hiç kabul almadım mesela. de sonrasında denemişliğim vardır. Yani öyle bir anlatıyor ki, işte karıştık. Ben de Maryland'de şu iki tane seçtim de bir ol, ta. Tabii ki öyle bir şey değil yani. Ben de bir sürü yere başvurdum. Hiçbir yerden kabul almadım. Ben eş durumundan yancı olarak gittim yani. Benim de iken böyle. Peki...

Arizona dediniz, Arizona'ya gittiniz, dördüncü sınıf bittiğinde mi gittiniz, ne zaman...

4. seferde

yaz gittim oraya. İşte okul bitti. Ondan sonra arada bir yaz tatili. Ağustos 10'da Arizona'daydım. 1 hafta sonra okul başlıyordu zaten. 1 hafta 10 gün sonra okul başlıyordu. Ağustos ayı, Arizona'nın en sıcak ayı. Tabii çok bir şey bilmiyorsun.

Arizona çölleri. böyle canlandırıyordum. Nevada çölleriydi değil mi?

Nevada

çölleri var da zaten Arizona'da onu devamlı gibi. Birbirinin komşusu onu. İlk valizi yaptık. Ben daha ilk defa böyle yurtdışı uçağına bineceğim falan. Hatta ikinci uçak binişim falan. İlki böyle Vestel Gezi'si vardı. Onunla bindim. İkinci uçağa binişim. Bir valizi yaptım. İşte 40 kilo. Ben bilmiyorum o zamanlar uçaklar. 23 kilo falan sınır var. Bir tane de valiz götürdük yanımızda. Orada açtık bütün eşyaları. bir yerden, oradan bir yerden. Havaalanında.

Bunlar filmlerden biliyorsun.

Boşalttık.

Gittik

daha uçağı bir buçuk, iki saat falan var. Bir valizden boşalt, öbür valizden... Yani deneyimimiz o seviyedeydi. Şimdi öğrenciler, ya o okulun işte kampüsünde şöyle şeyler varmış dedi. Ben daha uçağı hani o aralar doğru dürüst... Bavul hazırlamayı. Bavul hazırlama şeyim yok. Ayrıca... Yok, çok... Şu an herkes şeyin farkında. Herkes şeyinin farkında. Ne yaptığını, nereye gittiğini, nereye gittiğinde ne olacağının biraz farkında. Bilgi artık tabii çok daha yaygın...

Yaşlı bir farkı galiba

bir şekilde ulaşılabilir halde.

İlk geçiş dönemi nasıldı ve sizi en çok şaşırtan şey neydi?

Bu çok güzel bir geçiş olacak sormak istediğim soruya. Uçak yolculuğunun o luggage kısmı dahil. En çok şaşırtan şey neydi sizi? Bir de... Buradan Amerika'ya gidince mi? Evet, yurt dışında. Yurt dışına gidince.

Yurtdışına

gidince Arizona'da işte Arizona'ya adım atarken Phoenix'de havaalanı var. Oraya havaalanından dışarı adım atarken kapılar bir açıldı. Böyle fan gibi bir sıcak hava yüzüme vurdu. O zaman çok şaşırmıştım. Ulan burada mı yaşayacağım ben diye. O zaman çok ya Arizona'mı Arizona'mı ama hiç aklımda şey oluşmuyor. Çöller böyle şeyler hakikaten çok sıcaktı. O beni şaşırttı.

Hatta çok o kadar şey yapmadım ya. Yani böyle milleti takip edeydi. Cem Yılmaz'ın hikayesi gibi herkes birbirine baka baka geçtik şeylerden. Elimde bir kağıt işte üstünde İngilizce bir şeyler yazıyor. Olur bir şey söyleyemezsem tabii korkuyorsun da. İngilizcem var ama hani hiç böyle yurt dışında kalmadığın için, ben yapmadığım için benim biraz çekindirmişti o durum. Yazıp yazdım şey yaptım öyle devam ettik. Anlıyorsun ama. Anlıyorum. Anlıyorum ama konuşamıyorum o zaman. Konuşma sonradan eklenmiş.

Genel yiğitcisi.

Fransa'ya

gittik anlamıyoruz da. Daha eğlenceli. Bir şeyler söylüyorum ama ne diyor acaba? Akademik ortak noktalar dışında peki böyle mesela oradaki hayata dair ve Türkiye'deki hayata dair bir paralellik var mıydı yoksa gerçekten bir kültür şoku ya da gerçekten bir full adaptasyon süreci gerektirdi mi o geçiş?

Aynen.

Ya Amerika'nın değişik bölgelerinin değişik özellikleri var.

Yurt dışındaki hayat vs Türkiye'deki hayat

Arizona biraz kendine münhasır bir eyalet. Böyle çöl dediğimiz, az önce konuştuğumuz gibi çöl bir yer. Biz burada işte Ege bölgesinden gitmişiz, balık yiyoruz, çölün ortasında balık yok, işte ağaç doğru dürüst yok. Şehrin içinde güzel sulama ile birlikte işte o şeyler kaktüsleri normal ağaca çevirmişler, palma ağaçları falan güzel gözüküyor ama şehirden çıkınca...

çöl olduğunu görüyorsun orada. O bana bir şok oldu açıkçası. Bir anda bambaşka bir ortamın içine girmek. Türkiye'de de alışmışsın annenin babanın yanında. Üniversiteye gittik ama gene de Türkiye'desin yani. Yarım ekmek bir yerden bulup yiyorsun falan.

Bir de o dişimin var yani. Atlayıp evine gidebilirsin. Atlayıp bir arkadaşına gidebilirsin. Orada böyle... Senin durum daha da ekstrem. Çölün ortasında böyle ıssız hissettirebilir yani sanki.

Yani bunu dediğimiz dönem, Whatsapp'ın falan öyle hayatımızda olmadığı dönem düşün, Whatsapp yok. Facebook, ben oradayken IP'ye oldu yani Facebook kampanisi bile daha ortalıkta yok. Öyle İletişim falan MSN falan, ICQ, MSN bilmiyorum o arkadaşlar.

Cep telefonu vardı ama sadece orada konuşmak. Bir yeri aramak için falan değil. WhatsApp falan olmadığı için mesajlaşamıyorsun. Aslında evi de yine uluslararası böyle bayağı para vererek işte 3 dakika konuşup kapatıyorsun falan. Skype'den konuşuyorduk.

Biz Skypten aynen,

İSYAR'a

geçip uluslararası konuşma yapabiliyorduk. böyle durduğun yerde arama falan gibi bir şey zaten yoktu. Skyphone vardı o zamanlar sanırım. O bile sonra geldi.

O sonra geldi. Benim dönemimde işte bu Samsung'un açılır kapanır telefonları vardı. Ben onlardan bir tane almıştım. Öyle bir şey olabilir aynen. Ondan bir tane almıştım. Çaldırıp kapatıyordum yani. Bizimkilere ben hayattayım hala mesajını böyle gönderiyordum. Yaşıyorum. Yaşıyorum. Çaldırıp kapatıyordum falan yani. O iletişim o seviyedeydi. Morse code falan kullanıyordum. Böyle bir kere çaldırdı tamam 200.

Slam şenmiş.

Özür dilerim.

Ben düşünemiyorum o dönemleri ya bizimkisi... Bip sinyali gönderebiliyordu karşıya.

Peki,

Amerika kısmı birazcık, hele Arizona tamamen Türkiye'den de farklı bir iklim olduğu için daha değişik gerçekleşmiş sanırım. Fransa nasıldı abi? Sizin tecrübeniz nasıl geçti? Ne kadar şok yaşadınız? Biz çok güzel bir yere gittik. Onun şokunu yaşadık aslında. Çok kontrollü değil yani. Eşim başvuruyor, o yüzden gideceğiz ama biz başvuruları yaparken isimden yapıyoruz işte akademik bir başvur yaptığı için.

Ben de nereye gidersem peşinden giderim gibi böyle romantik bir mod. Yani o akademik olarak hep değerlendiriyor. En son kabul aldı gideceğiz. Sonra işte o zaman Google Maps bugünkü gibi değildi, Google Earth vardı. Aynı işi gören. İşte Sofia Antipolis. Bilmem nerede, adı da Antib diye bir şehirde geçiyor. Antibes yazılıyor. Hiç duymamışız, etmemişiz. Haritada bir girdik böyle bir Google Earth böyle zoom yapardı. Akdeniz kıyılarına zoom yapıyordu. Biz nereye gidiyor bu ya falan çok güzel bir yere gittik şans.

Aynı, ben hep söylüyorum zaten Urla mesela konuşuyoruz ya, Urla'daki teknoparklar mesela Türkiye'de böyle yerlerde olması lazım teknoparkların. İşte Kaliforniya'da, Amerika'da, Fransa'da orada. Yani gerçekten deniz kenarı çok güzel bir sahil kasabalarının arasında sakin bir ortam falan. Çok güzel bir yere gittik. O şoktu bu arada. Yani nasıl bir yere geldik biz böyle rüya gibi hani yurt dışına gidiyoruz. Bir de çok güzel bir yere geldik. Ama gel gör ki adamlar İngilizce konuşamıyor doğru düzgün hani. Biz Fransa'da sıfır. Yani yol sorsan belli değil.

Bizim ilk girişimizde kaybolduk, oteli şansımıza denk geliş bulduk falan.

şey diyorlar orada yani biliyorlar ama konuşmuyorlar şey var muhabbeti var o doğru mu bilmiyorum da yani çok böyle

Bu,

bence sebebi yanlış. Yani kasıtlı olarak inadına konuşmuyor değil bence vatandaş. Bizim gözlemimiz vatandaş çok kötü konuşuyor ve aksanları çok berbat. Ve utanıyorlar. Çekil. Şeyi çok gördük. İnsanlar birbiriyle dalga geçiyordu orada. Yani bir Fransız İngilizce cevap vermeye çalışıyor. Hemen arkadaşları ha ha ne biçim söyledi falan diye. Böyle bir çekingenlik çok gördük. Türk kültürüne de yakınmış o zaman. Yakın. Akdeniz. Akdeniz her yerde Akdeniz bak. Hiç Fasa'da gitsen Akdeniz, Fransa'ya da gitsen Akdeniz. Fark etmiyor. Orada bir...

Utangaçlık vardı ama eski kolonici, Amerika ve İngiltere'den önce dünyayı yöneten ülkelerden olduğu için Fransa kültürde, devlet kültüründe bu vardı. Bu ego devlette vardı. bir devlet dairesine gittiğinde anlayıp yani İngilizce konuşuyorum, anlıyor, Fransca cevap veriyor. Yani diyor sen buraya geldiysen konuşacaksın yani. Ben de heee falan diye bakıyorum. işte benim bir göçmen bürosu mücadelelerim vardı. Anlatsam zaten saatler sürer.

Yurt dışında yaşamak isteyenlerin hiç ummadığı kültür şokları

Şok dildi bende daha çok ama. Özetlik. Dışına böyle bir şekilde gitmeyi düşünen birisi için bu yaşayabilecek şokun engel olup olamayacağı kişisel bir şey mi yoksa gerçekten bu şok var ve adaptasyon olma yetisine mi bakıyor orada tutulur? Bence şok kaçınılmaz yani.

Yurttaşına... Göçünce... Ya zamanla azalmış olabilir tam da emin değilim ama... Amerika'da bir şey çıktı mı burada hemen çıkıveriyor işte orada bir restoran açıldı burada bir çayını açılıyor falan gittiğinde böyle şey yapmışsın. Biz oraya gittiğimizde Applebee's vardı. Applebee's hiç görmemişsin. Subway o zamanlar yoktu mesela. Subway'ler vardı. Hani o şok belki bizim dönemlerde biraz daha çok olmuş olabilir. Şu an gene de vardır.

Ama seviyesi biraz daha düşüktür çünkü dediğim gibi hani bu iletişimden dolayı aynı dükkanların, aynı ekolün, aynı şeylerin çok çabuk yayılmasından dolayı biraz daha az şoka girer galiba kişiler. Ama illa şoka girecektir. Ne bileyim işte tanıdığı yoldan artık gitmediği için, tanıdığı insanları daha az gördüğü için belirli bir şok olacaktır. Onun seviyesi sadece biraz daha az olur diye tanımlıyor.

şöyle de düşünüyorum ama biz mesela İzmir'de büyüdüm. Ben Ankara'da okuduk üniversiteyi. Sonra yurtdışına gittik. Ama ben bugün bile hala İstanbul'a gittiğimde bir Levent'e girdiğimde o şok daha beter şok yaşıyorum yani hani Urla'da yaşayıp Levent'e gittiğinde eşim düştüğünde sen İstanbul'a girip geliyorsun yani hani... Mesela yani o da bir şok. Ya da işte atıyorum...

beni korkutuyor.

New

York korkutmuyor ama İstanbul'da

Yani şeyden dolayı işte yani bu haberlerde falan da çıkıyor ya işte taksi olayları var işte taksiye binemiyorsun. New York'ta subway her zaman doğru zamanında gelir gider. Sistem bir şekilde çalışıyor. Taksi istersen Uber var, Lyft var bir şekilde şeylere ulaşabiliyorsun. Ama İstanbul'da mesela bir yerde kalsam taksi nasıl gelecek, gelir mi gelmez mi korkusu falan. Birisi korkutuyor. Birisi darp eder mi falan. Bu korku oluyor yani.

Ozan Törük'ten bizi tekleyecek. Oraya gidiyoruz. İstanbul'un metropolüne değdi. New York'la kıyaslıyoruz bir de. Tutulacak bir yeri de yok ki. New York'la kıyaslıyoruz. Birisi daha büyüktür diyeceğim ama. Abi yani şey, bu arada bir tane anekdot geldi aklıma. Yılmaz Erdoğan hangi filmiydi hatırlamıyorum. Biz On Telerlerden biri miydi? Bir filmiyle Oscar aday adayı mı bir şey olmuştu. Yanlış hatırlayamıyorsam. 20 sene önce falan olabilir bu bu arada. İşte New York'a gidiyorlar bu şeylere, diğerlere.

Röportajda da bir yerde Yılmaz Erdoğan'a röportaj yapan kişi şey diyor, işte Hakkari'den diyor İstanbul'a onun hikayesini biliyoruz ya, Hakkari'den diyor İstanbul'a gittiniz diyor, orada ünlendiniz diyor, şimdi de diyor New York'ta filminizle falan filan böyle bir bağlıyo falan. İşte benzer bir şey soruyor, şok oldu mu falan, zor oldu mu gibi bir şey diyor. Yılmaz Erdoğan diyor ki, inanın diyor Hakkari'den İstanbul'a gelmek, İstanbul'dan New York'a gelmekten daha zordu diyor. Gerçekten bizim ülkede öyle bir ülke ki bazen öyle bir kaotik geçişlerimiz oluyor ki.

Hani zaten eğitimliysen, nereye gittiğini bence biliyorsan, çalışıyorsan o kadar da şok olmaz. Ama illaki şoklar olacak. Yani atıyorum tuvalette taharet musluğu olmamasın. Ne bileyim yani. Alakasız şeyler şok oluyor. Yoksa hayat alışılır. Mesela hep alışık olduğum yerde paket yumurtaları bulamamak bana çok rahatsızlık vermişti. Hep alışık olduğum bir... Market düzeni barış düzeni var. asla bilmiyorum nerede ne nasıl. Çok karıştırmıştı kafamı.

Ya şu

Şunun kitabını yazmış adam.

Ama aynı, aynı dükkan orada da var. Aynı şey orada da var. Böyle çok yabancılamıyorsun o açıdan.

Ama Avrupa'da bize daha iyi. Bizim profesyonel kültürümüzü ben Amerikan, Arap karması gibi bir şeye benzetiyorum genelde. Ama günlük hayatımız bence bizim Avrupa'ya, özellikle Akdeniz, biz İzmir'de olduğumuz için mesela Akdeniz'e Akdeniz'e birebir benziyor. Marketler deyince o da benziyor mesela. Abi şey var ya dükkandan önde tabure çekip takılan dayılar var yani. Tablolar başka oyunlar.

Bu rahatlık o şey var.

Tavla oynayanlar

Silikon Vadisi'ndeki şirketlerin en şaşırtıcı özellikleri

Intel, Meta, Apple, Google gibi dünya devi şirketlerde çalıştınız. belki yurtdışında okumasaydınız olmayacak bir şeydi ya da belki daha sonra gerçekleşecek bir şeydi. Ama burada şunu sormak istiyorum. Bu şirketlerdeki kültür ve çalışma ortamında size en yabancı gelen, en çok ilginç bu gerçekten dediğiniz şey neydi?

Speaker 2 (19:32)
O şirketlerde bana en yabancı gelen

Yine kültür olarak soruyorum bunu yani alışık olduğumuz düzenin dışında bir düzen olarak soruyorum. Bu da şey gibi oldu arşiv source her şirketi gördün bize söyler misin? Çok genel bir cevap dolu. Amazon'a hariç aklımıza gelen her şirkete saydık şu an yani. Referans noktamız da yok zaten.

Şaşırtan şeylerden bir tanesi her şirketin bir kültürünün değişik bir kültürünü. Biz Bay Area buradan bakınca hep orası Silikon Validisi gibi geliyor ya işte A, B, C şirketi falan. Ama her şirketin değişik bir kültürü var. Gerçekten mi? Yani bir Google kültürüyle işte bir Apple kültürü birbirinden apayrı. Apple işte Steve Jobs şeyle birlikte yani çok skritif bir kampani. Yan tarafında duran adamla bile... Saklanışla, her şey yan tarafında duran adamla bile konuşmayacaksın. Google bunun tersi.

Bilgiyi paylaş diyor, sen bir şey yaparken o da senin yaptığına baksın işte birlikte. Bir tane kod şey var, kod base var. Herkes aynı kod base erişimi yapıyor. Şirketlerin bu kadar farklı kültürlerin olması yani aynı yerdeler. Birbirine neredeyse yürüme mesafesi olmasa bile arabayla 10-15 dakika mesafede yerdeler. Ama şirket için kültürler müthiş farklı birbirinden. Bu beni çok şaşırttı. Tabii o zamanlar çok da şirket deneyimim yoktu. Benim için Bay Area'daki, yani Silicon Valley'sindeki her şirket aynı diye düşündüm.

Birine giriyorsun, bir kültür görüyorsun. Başarılı olmalarının sebebi o kültür... olabilir yani.

Bence o farklılıkları zaten onları başarılı yapıyor. Yani hepsi birbirini kopyalamaya çalışsa büyük bir ihtimalle o kadar başarılı olmayacak. Bizim şeyimiz... Bir lokmacı, beş tane lokmacı falan. her bir tanesi... Şimdi Apple işte bu saklı kültürünü şeyle bu telefon dünyasında olduğu için sürpriz yaratmak istiyor. Yani bir cihaz senede bir kere çıkartıyor, onu da sürpriz yapmak Süper, gücü o hakikaten.

Dönerce açılıyor hemen yanında 5 tane daha açılıyor.

Öbür küsü yazılmış ile uğraşıyor, yaymak istiyor yani. Bir bilgi hemen yayılsın ki onun software'ini o kadar çok kişi kullansın. Yani şirket içinde bu kültür yayılmış. Bu mesela bana çok farklı gelmişti ama sonra bunların güçlü yanının bu olduğunu fark ettim.

Aslında şirketin vizyon stratejisini getiriyor.

Aynen, aynen. Ve onları güçlü kraliçede. Bu şeyden ayrılmaya başladıklarına, yani birbirleri gibi davranmaya başladıklarında aslında güçlülerini biraz daha kaybediyorlar.

Silikon Vadisi'ndeki şirketlerin farklı kültürlerine insanlar nasıl adapte oluyor?

şirketlerde çalışan insanlar mesela bu kültüre mi uyum sağlıyor yoksa bu kültür nasıl evliliyor?

Genelde uyum sağlıyor mesela Google'da işte Google'ınist diye bir şey var hani cultural bir şey var yani bir çalışan şirket kültürüne ne kadar uyum sağlıyor diye bir metric var falan yani hani birbirine ne kadar yardım ediyorsun onu değerlendiriyorlar. Bu performans değerlendirme dediğimiz bir operasyon var işte senede bir ya da iki defa her çalışanın performansı değerlendiriliyor. Mesela Apple'da herkesin bireysel işleri değerlendirirken Google'da

Arkadaşlarını da seni değerlendiriyor. Bu da senin arkadaşlarına yardım edip, onların da sana yardım etme dinamiğini biraz daha fazlalaştırıyor. Bu şekilde şirketin kültürüne uyum sağlamaya başlıyorsun yavaş yavaş.

Ogan SH de verir bu arada. Ben senin arkadaşlarınla paylaşımını değerlendiriyorum dediğin an önceliğini belli etmiş oluyor.

Evet, evet, şirket kendi kültürünü bir şekilde empoze ediyor yani çalışanlarına da. Bak ben bu şekilde yürümesini istiyorum bu işin diye. O kendi düzenlerini ona göre de kurmuş oluyor şirket. Yani giren bir şekilde ona adapte oluyor.

Silikon Vadisi şirketlerinde aranan hangi özellikler Türkiye'de hiç önemsenmiyor?

Peki bu şirketlerde genelde nasıl becerileri olan insanları arıyorlar ve bu becerilerin hangileri Türkiye'de çok üstü kapalı bir şekilde çok dikkate alınmadan, değerlendirilmeden bile hatta bazen böyle insanların artı olabileceği özellikler olmasına rağmen yokmuş gibi göz ardı ediliyor.

Çok fokus bir şekilde işini yapması değer görüyor orada. Burada da değersiz gibi oluyor çünkü herkesin işine karışan bir şekilde daha değerliymiş havası ortaya çıkmış burada. Orada da yani kafası önünde fokus bir şekilde işini yapması biraz daha değerli görünen bir...

Her şey

Bir gözükke varda.

da iş tanımıyla mı alakalı yoksa gerçekten kültürle mi alakalı?

Gerçekten kültür ya yani bu şekilde. Bu şekilde düzeni kurmuşlar ve gayet başarılı.

Yani sana verilen işi en derin, en iyi yapacaksın. bam bam. Sağa sola bakmayacaksın. O işi bitireceksin ve bitirdim diye gururla sunacaksın. Beklenti bu. Peki mesela işini iyi yapanı daha çok işle ödüllendirirler diye bir şey var ya hani...

Bu burada oluyor. Türkiye'de değil oluyor. Orada artık daha çok rahatlamaya başlıyorsun. İşini çok iyi yapıyorsan seni biraz daha ötekilerin işte menajeri falan konumuna koyuyorlar. Daha az şeyle yani yükün tabii ki artıyor ister istemez ama eski yaptığın işten biraz daha ödüllendirilmiş hale geliyorsun. İşini daha düzgün yaptığın için. Daha bütün takımın işini de düzgün yaptırabileceğini varsayıyorlar ve oraya getiriyorlar. İşte bu Türkiye'de biraz daha farklı. Ne kadar çok konuşursan, ne kadar çok işte...

Advertisement yapar, yani orada da değerli advertisement yapmak ama ilk değerlendirilen şey işini fokus bir şekilde ne kadar düzgün deliver ettin yani sunduğun şirket.

Avrupa'da bu kadar olmayabilir. Amerika bu işin gerçekten, ne derler, bayrak taşıyanı. İşin ne değerlendiriyorsun. Yaparsan da ödülünü alıyorsun. Avrupa'da bu kadar. Gerçekten bize daha arada bir yerdeler.

Türkiye'ye geri dönme kararını neden ve nasıl verdiniz?

Türkiye'ye geri dönme kararını neden ve hangi süreçlerden sonra verdiniz? Girişimcilik oyunu neden Türkiye'de? Kaç sene kalmıştınız orada?

Ben 2006'da gittim, eşim 2009'da geldi, 2023'de de geri geldi.

Evlenip mi geldin? Nasıl oldu? Yok.

Şöyle, 2006'da ben gittiğimde evli değildik. 2008 senesinde... 2003 yılından tanışıyoruz biz. 2008 yılında nişanlandık. 2009 yılında da evlendik. Birlikte geldik. E şimdi de doktoraya başladı zaten aynı üniversitede. Ben kendi doktorumu yaparken o da kendi doktorasını yapıyordu. 2017 sene ben, 14 senede o. Oralarda vakit geçirdik.

Ben cevaplarım kısa oluyorsa sen beni uyar, ben uzatırım konuşmayı.

14-17 sene orada kaldım. Sonra niye döneyim? Düşünüş kararı hangi düşünce zinciri sonunda ortaya çıktı? Neden döneyim?

Biz zaten ilk giderken de kafamızın bir yerinde vardı geriye dönmek. Her gidenin bir şekilde kafasının bir yerinde oluyor bu şey. Ben bir şekilde geri... Her gidenin demek doğru olmadı pardon. Çoğunluğun bir şekilde ilk 3-5 senesinde bu düşünce beyninin bir tarafında bulunuyor.

Bence de insanların tahmin ettiğinden çok daha fazla insan aslında dönmek üzere gidiyor. Bence de. Yani insanlar hep şey gibi düşünüyor. Gidenler kaçıyor. Hayat boyu bir daha dönmemek üzere herkes ipini kopartıp kaçmaya çalışıyor gibi. Ben de öyle olduğunu görmedim. Yani çoğunluk gideyim, bir noktada döneyim. Hatta o nokta mümkünse erken olsun. Hem emeklilikte değil yani. Niyetiyle gidiliyor. Ama dediğin güzel bir şey var. 3-5 sene o. Eşif var gerçekten.

O eşi açtıktan sonra... Biz zaten eşim mesela milliyetin bursuyla gitmişti oraya. C1 vizesiyle. Biz geri döneriz diye. Ben de bitiririm doktorayı. O da bitirir. Onun kadrosu uzananlar Gazideydi mesela. Gazi Üniversitesi'ne dönecekti. Ben de dedim Ankara'da bir üniversite bulurum. Orada yaşar gideriz. Sıkıntı olmasın. Ondan sonra işte biraz onun doktorası uzadı. Ben çalışmaya başladım. Çalışmaya başlayınca işte biraz para tatlı gelmeye başladı falan. Böyle iş uzadı.

Bu arada bir şey soracağım çalışana kadar para falan yok zaten. Bunu bir belirtelim.

Yok tabi. Aylık 1500 dolar arası bir paralı. Ben ilk başladığımda 1100 dolar alıyordum. Ondan sonra da 1400 dolar, 750 dolar ev kirası veriyorduk mesela. Sanki oraya gidince böyle her şey açılıyormuş gibi bazen düşünülüyor ama... Bir fiil bu şekilde yaşadık.

6 sene

Bizde 1600 euroydu. İlk gittiğimizde maaşı, eşimin. 900 müydü kiramız? Yani bizim de öyle bir ama biz 2 kişiyiz. Yetmiyordu. İlk 3 ay eksiğe gittik, biriktirdiğimiz para gitti. Sonra ucuz marketlerde alnıyı öğrendik. Zorlu öğrendik. Dışarıda yememeyi, içmemeyi öğrendik yani. Burada çok güzel bir... Ben bazen önce bahsedecektim, unuttum onu. Yol dışında ve bir yere gelmiş bir insan olarak...

Ona başlayalım.

'Golden Chain' geri dönmenizi nasıl etkiledi?

büyük şirketlerde, güzel şirketlerde çalışmanın bir dezavantajı var mı? Geçen muhabbetten hatırlıyorum. Golden Leash diye bir...

Taş mağri...

Altın zincir diye bir şey var tabii o yani ister istemez insana.

Dönmenizde ne kadar etkendi? Bunu soracaktım esas.

Geri dönmemizde hani bizi arkaya bağlayan bir etkendi. Şöyle.

Dönmemede etken olmuş. Aslında dönmek istiyorlar düşün dönemiyorlar bir on senede.

Çünkü onu kırmak çok kolay değil.

O zorluk şöyle, bizim çocuğumuz olunca şirketler izin veriyor böyle. Belirli 6 ay, 4 ay işte istediğiniz yerden tatil gibi şey yapmanız bulunmaz. Onun üstüne de ek zamanlar veriyorlar. Biz artık bir de şey var tabii, unuttu da söylemeyi unuttum. Büyük şirketlerde boomerang dediğimiz bir şey var.

...tak tanıyorlar size. Performansınız belirli bir levelin üstündeyse... ...bir sene içinde, sorgusuz sual siz şirkete aynı şekilde dönebiliyorsunuz. Yani sanki bir sene tatil yapmışsınız, hakkı veriyor şirket.

o paid mi unpaid mi? işi bırakıp gidebilirsin ama sen o kadar iyiydin biz seni tanıyoruz ki geri gelirsen hemen alacağız söz müşteri

Ampe, o bir sene ampe.

Aynen, yani aynı pozisyondan direkt kapıdan girebiliyorsun pazartesi günü işte rekruturla konuşuyorsun, ben geleceğim diyorsun. Çok basit bir işte şey kişilik testi gibi bir şey yapıyorlar yani kişilik testi doğru kelime değil de ne o işte böyle yani artık yani bir konuşmuş olmak için konuşuyorlar ondan sonra tamam diyorlar mührü basıyorlar geçiyorlar. Yani

Kafa imkânı görmek. Mesela bu Türkiye'de hayatta olmayacak bir şey. Ezbere herkese alırız gibi böyle bir iddia.

Ben umuyorum.

Kural olarak hayatta yazmaz kimsenin. umuyorum abi.

İşte o bir senenin avantajı da vardı bende. Yani ben işi bıraktığımda Türkiye'ye geldik işte. Daha doğrusu önce çocuk doğumundan dolayı dört aylık babalık izni vardı. Onu kullandık. Ondan sonra işi bıraktım ben. İşi bıraktıktan sonra bir sene şeyimiz vardı zaten. Elimizi kolumuzu sallaya sallaya geri dönebilirdim ben. Zaten eşimin şeyden... son... Meta. O şey vardı. O da bize bir şey verdi hani. Ya bir şey yolunda gitmezse bak...

O son hangi şirketi insin? Facebook.

Türkiye'de biz mutlu olmuyoruz. Bir sene sonunda döneriz diye bir şeyimiz vardı.

Abi işte adamlar altın zincir işte gerçekten yani seni salıyor ama hani bir olmazsa döneriz zaten bir sürü kişi dönecek olabilir.

Dönende çok oluyor zaten. İşte bakıyorsun, hayat nasıl... Asıl en zor geçen o bir sene zaten. Yani ilk buraya gelirken çünkü bir sene içinde dönebileceğini biliyorsun. Bazen iki senede oluyor da yani iki sene olursa tabii biraz daha interviler falan oluyor. O bir seneyi dolduracağın zaman çok daha böyle şey halde, biraz daha stresli haldesin. Ya dönsem mi? Acaba mı? İşte yanlış mı yaptım? O fikirler çok...

Bu kararda acaba doğru mu yapıyorum?

Orada şeyi kırmak çok önemli. O bir sene zarfında o işte altın zinciri kırmak o sene

Kurulu düzeni kırma ve kararsız kalma zorluğu

Bizim burada kurulu düzenimiz var onu kaldırdık geldik buraya.

Ama hakikaten kurulu düzenimiz vardı orada. Düzenimiz, eşim Google'da çalışıyordu. Ben Mete'deydim. Amerika'nın %1'i diyebileceğin bir level'daydık orada. Onu kırmak çok zordu yani. Hakikaten bize...

O

4-5 sene diye o yüzden ben onayladım onu. Çünkü biz de mesela gittiğimizde 4 sene işte Fransa'daydık, sonra 2 sene İsviçre'ye gittik. Ben herkese şey diyorum, Nesi işte, Postoko kaldığında da Fransa'da devam etme ihtimali vardı. 4 sene artı 2 sene İsviçre yerine 6 sene Fransa'da olsaydık, dönmemiz çok daha zorlaşacaktı. Hele bir de güzel bir yer falan. Alışmış olacaksın, dili öğrendik artık bir an sonra vesaire. Çok daha zor oluyor. Bir de gelmişsin burada, unutuyorsun abi 5 sene 10 sene sonra Türkiye'yi de unutuyorsun.

Hatırlıyorsun hayal meyal nasıl bir şeydi yolda çukura düşebileceğini falan biliyorsun eyvallah ama Levent Kırıca göndermiş. Gerçeği gerçekten. Ama yani yüzleşince bir ikinci kültür şok oluyor. Gidince yaşadığın şok, dönünce de bir şok oluyor. Orada işte karar vermek çok önemli oluyor. Bizim tanıştığımız şey vardı İsviçre'de, Enstitü'de. 8 yıldır mı ne oradalar işte çocukları orada okula başlamış karı kocalar. Pozisyonları iyi, ünvanları iyi, gelirleri iyi ev almışlar orada. Hala adam 8. senesinde şey diyordu ya Brezilyalıydı.

Brezilya da bu arada Türkiye'ye birebir benzeyen bir ülke ya. Brezilya'ya dönsek mi dönmesek mi ailemiz orada işte orada da çok güzel bir hayatımız olur falan filan. Böyle 8 sene burnlarından gelmiş yani bir türlü karar veremedikleri için en son bakmışlar oturmuşlar tamam artık karar verelim yani karar verememekten dolayı çıldırmışlar karı koca oturuyorlar böyle düşünüyorlar düşünüyorlar en son tamam burada kalalım diyorlar. Bu arada gitseler de okey, kalsalar da okey. Kalalım diyorlar ve bize de söylediği cümle şeydi Andre'ydi adı. Andre'nin kurduğu cümle.

...

karar verdikten sonra bir anda hayatımız güzelleşti diyor. Yani orada kalsan da gitsen de önemli değil o kararı verince işte siz de o bir sene o arafta kalınca bu araf çok kötü bir durum.

Araf şey...

Ya Amerika'da da mesela şeyi çok yaşıyorduk. Ya biz döneceğiz zaten şunu almayalım. işte... Seneler geçti. Şimdi mesela hani içimde kalan bir şey çok daha lüks arabaya binecekken işte çok daha düşük arabaya biniyor.

Zaten döncem ne olacak yani elden çıkartacağız bunu falan. orada şey bu mantıkla yaşayınca oranın da tam istediğin standartını bir şekilde şey yapmıyorsun. Yani kullanmıyorsun kullanabilirsin ama kullanmıyorsun çünkü yani döncem ne de olsa. Biz en son gelirken bile işte Çekyat vardı bir tane o ikinci el işte bir televizyon var. senelik. Televizyon 15 senelikti bizim. Elgin 2000

15 sene

7 yılında benim aldığım bu vergi, tax return dönemi oluyor işte 300 dolar mı 200 dolar mı, tax return aldım. 1100 dolar alıyorum ama bir de tax return alıyorum yani düşün o kadar bereketli para.

Öyle yani hani o da zor bir süreçi yani. Burada mı kaldım iyi orada mı? Bir şarkı var işte. Gitmek mi zor, kalmak mı zor, o sabaha gelsin bana sor gibi. Neyse. Ölü bir şarkı var.

Ben de yok abi.

Türkiye'ye geri dönmenize önayak olan artılar nelerdi?

Güzelmiş o. Nihai kararı verdiren şeylerden birisi neydi yani? Gerçekten çünkü zor bir süreç ama nasıl oldu da Türkiye tarafına kıvrıldı olay?

Bir tanesi şu an çalıştığım yer biraz şey yani istediğim alignment'ı sağladı bana burada. Kafa yapısı değil mi? Kafa yapısı olarak. O önemli reklam vereyim mi? Habikasın falan.

Yapsın. Seviyoruz.

Yani o biraz beni şey yaptı. Ben burada da maddi olarak ne olur ne gider onu hiçbir zaman bilemem. Yani orada kalsaydım probabilistik olarak maddi olarak iyi olurduğum kötü olurduğum onu demem zor. Ama biraz daha yapmak istediğim işi yapabileceğimi görmek beni biraz rahatlattı açıkçası. ben burada işte. Türkiye'de de yapabilirim.

İş çok büyük etken gerçekten. İnsanlar hani... Tabii şey herkes için böyle olmayabilir ya. Tabii tabii herkes için Hayatta kendimizi tanımlamak istediğimiz bir noktaya geliyoruz ya bir yerden sonra hani... Hayat güzel gitmeye başlayınca bir yerden sonra ben bu olmak istiyorum. Kendini gerçekleştirme, ne diyor doğru? Evet, kendini gerçekleştirme. Tabii ilk de yukarı çıktıkça kendini bir tanımlama, bir şey başarma, kendinle bir şey başarma mücadelesi oluyor ve iş genelde bunun bir parçası oluyor.

Aynen. O önemli bir faktördü benim için. Finançala açıdan süper independantım diyemem. Ama yaptığım iş, sabah kalktığımda bu işi yapacağımdaki kafamdaki rahatlık zaten bana onu çok düşündürmüyor. O financial şeyi bir şekilde kavur ederim diye düşünüyorum. Ama her gün işte stresli bir şekilde yaşamaktansa böyle güzel yaşıyorum.

Amerika'da kalsaydın daha mı stresli ve hayatınız olurdu?

Amerika'da kalsaydık yani işte ben eşim ve çocuk üçleminde çok daha stresli bir hayatımız olurdu. İkimiz olduğumuz düzlemde okey giderdi yani. Orta zaten düzenimiz belli. Ama çocuk denklinin içine girdiği için şey biraz zorlardı biz şimdi. Kim nasıl bakacak, nasıl olacak, kimin zamanı, kimin şeyi falan. Burada sağ olsun biraz daha destek görebiliyoruz arada. Aile var. Aynen parayla çözülebilecek sorunları.

Evet. ailem var parayla da çözebildiğim basit sorunlar var

çözebiliyoruz. O bizim için büyük bir avantaj. Çocuğu mesela ben şu an geriye baktığımda düşünüyorum bu bir buçuk iki senelik vakti en azından güzel geçirdi. Aile büyükleriyle geçirdi. Ben daha çok vakit geçirebildim. Büyük bir ihtimalle Amerika'da olsaydım bu kadar vakit geçiremezdim kesinlikle. Eşim daha çok vakit geçirebildi. Şu an evde olduğu için çocukla daha rahat geçirebildiği için. Bunlar da buraların artıları. Ama yani bu

kimin hayatının hangi döneminde olduğu ile de çok değişebilen bir şey. Ben hayatımda maksimize etmek istediğim şey, financial independence mı olsaydı büyük ihtimalle geri dönmem çok daha geriye kalabilir. Şu an hayatımda biraz da ailemle, çocuğumla, eşimle, işimle, büyüklerimle falan vakit geçirmeyi daha optimize etmeye çalıştığım bir dönem. O da böyle denk geldi. Bazen yıldızlar align olma onu bir şeyde yine konuştuk.

bir araya geliyor. Bizim için de öyle hizalandı yani. Onun için biz daha rahat bir şekilde o golden chain dediğimiz kısmı kırabilir. Hala kafamda soru işaretleri yok mu? Var tabii herkesin olduğu gibi. Bazen korkuyorum yani. Araba kullanıyorum, trafikte önümü biri kesiyor. Yani çekincelerim oluyor. Ben çocuğumu... Kendim için değil de hani 40 yaşını geçtim artık bir şekilde adapto oluyorum. Çünkü çocukluğum da burada gelmiş ama kendi çocuğum için...

Benim için bir de çocuklukta böyle bir opsiyon yoktu ama kendi çocuğum için Amerikan vatandaşlığı da var. Ben onu oradan buraya getirdim. Acaba doğru mu yaptım? Arada bir aklıma geliyor. Şeyleri gördüğüm zaman işte hastaneye gidiyorum. Sıra diye bir kavram yok yani. Herkes böyle yuğu oluyor. Her kağıdını bir yerden vermeye çalışıyor. Sıra diye bir kavram yok Türkiye'de. Sıra olana bilecek bir yer yok. Öyle bir şey oluşmuş ki.

Ben de de de

Normalde işte help desklerin önünde bu yardım olana gidecek şeylerin, danışmaların önünde böyle bir sıra olur. Herkes orada sıraya girerdi normalde ama sıra olunabilecek de yer yok. Yani ben insanlara da şey yapmıyorum çünkü öyle bir yapıya alışmamış kimse öyle bir yapıya...

Kimse sıra beklemiyor yani. bir forul olmamış. Sıra olacağı beklentisi hastanede de yok mesela.

Aynen. Öyle korkular var mı aklımda? Var hala. tabii artıları eksilir. Amerika'da da ne olacağını bilemezsin. Sonuçta Amerika'da da çok değişik haberleri siz de görüyorsunuz.

Dünyanın hiçbir yerinde olmadığı kadar çok fazla silahlı okul... Bir sürü şey var. Ben gözümle gördüm. Yani yolda yıkılmış adam... Kimse... Amca ne oldu demiyor mesela. Yolda ayağın takılsa düşsen kafayı vursan bittin yani. Öyle şeyler var. şimdi kültür... Artıları yani hiçbir zaman sırf eksi sırf... Yani siyah beyaz değil hiçbir şey ya. Artısı var, eksisi İyileri kötüleriyle, kötülerini iyileriyle alacaksın yani. Bir de şey demin Golden Chain dedik para falan...

Konuştuk finansal özgürlük falan. Böyle sevdiğim bir laf vardı, tam unuttum şimdi. Neyse yani zenginlik sadece paradan ibaret değil. Özetle. Yani o zenginliğin içinde işte aile hayatı da var. Konfor var, sohbet ederkenki yakınlık. Bir sürü şey var. O zenginlik sadece para değil. Şimdi sadece parayla ölçersen eyvallah. Yani bir yaşa kadar yürüyor da. Ama bir yaştan sonra zenginliği başka yerlerde de aramaya başlıyorsun ve parayı azaltıp oraya yüklemek mantıklı gelebiliyor yani.

Aynen bir yaştan sonra önem verdiğin şeyler değişiyor. Konuştukça aklıma geliyor. En çok şaşırdığım şeylerden bir tanesi mesela San Francisco'da aynı senin dediğin gibi bu San Francisco'nun göbeğinde yani dünya ekonomisinde teknolojinin işte Financing attığı yerin göbeğinde mesela evsizler yığını var. Bu kadar para wealth buraya akıyor ama sokaklar evsiz doluyor.

bilgisayar.

Hepsizin

ama böyle bu arada süslü köpekleri falan var mesela ama evsizler. Ona mama veriyor kendine iyice kalamıyor.

Çok çok garip bir düzen mesela. O beni çok şaşırtırdı yani.

Girişimcilik oyununa Türkiye'de girmenin avantajları ve dezavantajları

Peki girişimcilik oyununa girmek için Türkiye'yi tercih etmek ve globalite rekabet edebilecek bir girişimi Türkiye'de kurmak ne kadar mantıklı? Bunun için mi geldiniz mesela bunun sebeplerinden birisi neydi?

Ben ilk girişimimiz evet, ben Türkiye'deydim ama girişimimiz Amerika'daydı. Amerika'nın girişimi evet. Yani orada şey yapan bütün kaynaklarıyla orada bulunan hani mühendislik tarafı burada olduğu için ben buradan tabi idare ediyordum. Girişimi tam yani Türkiye'ye gelip girişim kurayım mantığıyla gelmedim. Türkiye'ye gelme planı vardı işte oradaki arkadaşla bir araya geldik ya bir şey yapabilir miyiz?

Amerikan girişimi.

Ben de boşa çıkacağım için bir de onu deneyeyim diye o alana girdim. Bir de yapay zeka falan ilgim olan bir alanda. Orada da biraz yapay zeka şey vardı. Ona başladık. Ama benim şu anda bulunduğum şirket zaten hali hazırda İzmir'de girişimciliğe başlamış bir şirketti.

İzmir girişimi bütün ekip İzmir'de. O da orijinal.

Evet evet tabii. Evet,

headquarters burada. O mesela Türkiye'ye geldim de beni en büyük şaşırtan faktörlerden birisi o oldu. İzmir'de böyle bir şirketin varlığı beni çok şaşırttı açıkçası. Hiç beklemedim. Bazen de planın dışında olan şeyler sizin hayatınızın akışını belirliyor. Ben hiçbir zaman hubbix diye bir şirket var, ben gittiğimde oraya işte alışırım, oraya başlarım falan gibi bir şey düşünmemiştim. Geldim, geldikten sonra ortaya çıktı. Ama şunu yaptım.

Her zaman böyle bir arayış ya acaba beni tatmin edebilecek nasıl bir şeyde çalışabilirim arayışı içindeydim. Benim kendi vazifemde oydu bence. Çünkü öbür şekilde planlasaydım ya işte ex şirketi var şurada acaba ondan bir şeyler olur mu olmaz mı onu hiçbir zaman ayarlayamıyorsun ama sen arayışını açık tuttuğun zaman bir şekilde işte uyuyorsa uyuyorsa

Kendi şansını biraz yaratmak için böyle gözünü önünü ne bileyim zihnini açık tutman gerekiyor zaten yani o riski biraz alıyorsun ondan sonra da kısmet artık olursa bir şeyler çıkıyor sonra diyorlar ki aa ne şanslı adam halbuki

Evet, gibi başka denemelerin dolayı işte ilk girişimi denedik, artıları vardı, eksileri vardı. Onun gibi başka şeyler de denedik. Şu an kendi kafama da uygun bir şekilde bir iş yaptığım bir yerdeyim ve bu beni tatmin ediyor açıkçası.

O zaman bu daha ziyade ülkenin veya girişimi bulunduğu ülkeye den bağımsız bir şekilde iş yapmak istediğiniz işle alakalı bir tercih sanırım.

Evet ama o işi de Türkiye'de yapmak da çok kolay değil. Neden kolay değil? Çok sermaye isteyen

Gerçek yapay zekatlar. Gerçek yapay zekatlar. Böyle GPT API'ye göndermekten bahsetmiyoruz.

Evet.

Şeyin

kolay değil. Çünkü Amerika'da belirli bir finans rahatlığı var. Bir startup başlatacaksınız, sizin arkanızda duracak, paranızını yakmanız için size verecek insanlar bir şekilde bulunabiliyor. Türkiye'de bu çok daha zor yani. Çünkü o kültür daha oluşmamış. Adam işte paramı şuraya koyarsam, inşaat yaptım iki sene sonra paramı zaten geri alıyorum. Ben senin niye riskine dahil olayım kültürü daha tam durmamış.

Daha işte böyle yeni yeni şirketler var buna adapte olup bu şekilde ilerleme sağlığı.

Bu zaten şey oldu ya, oyun şirketleri satıldığı Türkiye'de güzel yatırımlarda da hemen inşaat firmaları müteahhitler, biz nasıl para koyarız diye geldi. Çünkü Türkiye'deki genel algı parayı anca arsa müteahhitlik falan kazanırız. Bir anda gözleri açındı. Bu konuyu ilgili yorum yapmak istiyorum ama yapmasam daha iyi olur. Çok tehlikeli yerler gelir. Evet, gerek yok. evet yani bu zaten daha başka formatlarda da konumuz olan insanlarına söylediği üzere Türkiye'de yatırım camiası çok çok çok yeni.

Aynen.

Yok mu var? Çok iyi örnekler var ama orada mesele şu. Biz küçük bir ülkeyiz. Ekonomimiz çok küçük. Bizim zenginimiz de Amerika'nın ya da Avrupa'nın zengin yanında çok küçük zenginler. Dolayısıyla orada adamlar milyonları böyle müzisyen düğünde atar gibi attığı için yarışımlara bizde tabii ki daha zor. Adamın atıyorum orada adamın milyar doları var sana bir milyon bir milyon da atıyor.

Burada gidiyorsun adamın 10 milyon doları var. Sen 1 milyonunu istiyorsun. Adamın mal yatırımının %10'unu istiyorsun. O yüzden karar vermesi de zor, vermesi de zor. Yani bu kötü olarak değil, bu doğal gerçeklik. Eminim atıyorum Belçika'da da böyledir. Anlatabilir miyim? Paranın az zengini daha az zengin olduğu ülkeler... Global skalada bir işe geldiği zaman, maliyetler global skaldaki maliyetlerle ölçülüyor. Türkiye'nin durumuna da, daha doğrusu küçük ülkelerin durumuna da bakılınca realistik bir durum. Evet, o yüzden de küçük ülkelerden daha küçük girişimler çıkıyor. Bu çok normal.

 

Yurt içinde veya yurt dışında çalışmayı düşünen genç yazılımcılara önerileriniz neler?

O zaman birazcık daha daraltıp kapatmak istiyorum bu konuyu. Şöyle diyelim. Yurtdışı tecrübesi kazanmak isteyen genç yazılımcılar için uluslararası bir şirkette çalışmak göreceği yeterli olur mu? Yoksa yurt dışında bulunmak kendi başına daha değerli bir tecrübe mi olur? Yani buradan uluslararası şirket deneyimiyle dışarı gitmek vs. öyle böyle dışarı kapağı atıp... Yurt dışında yaş bulunmak mı fiziksel olarak daha değerli olur? Ben... Çok mu gezen biri, çok mu okuyan birilerinin biraz daha farklı bir versiyonunu sormak istedim.

Ben uluslararası şirketle çalışmanın bir etkisi olduğunu düşünmüyorum ya burada.

Evet yani o ülkenin

İyi bir şirkette çalışmak bence

Benim düşüncem biraz daha şöyle yani yurtdışı yurtiçinden ziyade genelde işte iş hayatını kafaya koymuş. Yani akademide bir opsiyon, iş hayatı da bir opsiyon. Söyleyeceğim biraz daha iş hayatına odaklanan arkadaşlar için geçerli. İş hayatını kafaya koymuş arkadaşlar için büyük kampanilerden ziyade biraz daha start up kampanilerde daha fazla şeye dokunarak hayatlarına başladıktan sonra bu arayışa girmeleri daha güzel olur bence. Şimdi...

Benim kendi tecrübelerimden ben direkt doktoradan sonra ilk deneyimin büyük şirketlerdiydi. Büyük şirketler güzel, bir kurulu düzenleri var ama sizin öğrendiğiniz alan genelde daha limitli oluyor, daha kısıtlı oluyor. Doktoramda bir iş yapıyordum, ona benzer bir işe devam ettim. Okey, benim için güzeldi. Güzel bir tecrübe oldu, işte finansal açıdan şeydi. Ama ben belki çok genel bir örnek değilim bu konuda çünkü çoğu insan doktora yapmıyor.

O nokta atışı bir iş yaptırıyorlar.

lisanstan sonra iş hayatına geçiyor. O genel popülasyona söyleyeceğim daha çok, daha ufak şirketlerde, startup şirketlerde hayatlarının ilk yıllarında tecrübelerini maksimize etsinler. Aynen. Yani değişik alanları görsünler. Çünkü okulda her zaman buna yani yazılım için konuşuyorum. Backend dediğimiz alan var, frontend dediğimiz alan var, ML kendi başına alan, UI falan.

İklendirmek.

Yani böyle biraz daha değişik küçük şirketlerde çünkü bu opsiyonlar oluyor. En azından o kişilerle daha dirsek dirseğe çalışabiliyorsun. Ben büyük şirkette çalışırken benim back-end tarafında çalışırken işte şeye, user tarafında 10 tane layer vardı aramızda. Benden 3 tane kişiye girmiş. Bir şey sen rekomend ediyorsun ama kulaktan kulağın eskiden oyunu vardı biliyorsunuz. Sen bir şey söylüyorsun en sonunda bambaşka bir şeye döndü.

vitrin yoktu orda

Adamla birebir interaksiyonun olmadığı için yani adama da feedback veremiyorsun, feedback alamıyorsun düzenli ama küçük şirketlerde bu hemen yanındakine ya ben böyle bir şey yaptım sen ne yapıyorsun diye biliyorsun. Arkadaşlara benim acı zane tavsiye etmem ilk yıllarında yurt dışı yurt dışı şey düşünmesin biraz daha startup gibi böyle daha ufak ölçekte ama daha geniş vertical'da öyle bir şeyler önerebilecekler şirketlere tercih etmem. Elini daha çok taşın altına sokturtuyorlar startup'ta.

altına sokabilirsiniz. kafanı soktururlar.

Yani yapacak üç tane eleman var. Birisi bir şey yapacaksa gel bakalım senin vaktin var sen yap gibi oluyor. Ondan dolayı yurtiçi yurtdışı düşünmesinler de önce böyle biraz olur yurtdışı da olur yurtiçi de olur hiç fark etmez biraz daha start up. Ondan sonra şimdi bu da bir kişilik mevzu yurt dışında yaşamak herkese birebir şey olmayabilir yani insan hakikaten alışmıştır buraya bir düzene alışmıştır. Önce bir şeyi denesin yani bir

Bir şey bir zaman yapmak istiyorlar ya, önce bir yurtdışında bir şirkete buradan bir çalışsın bakalım. Hani yurtdışında çalışılan...

AB testi yapar gibi. Bir bakayım burada durup birer şeyi değiştirerek.

değiştirsin yani. Ondan sonra ikinci adım atar istersen. Şirket memnun kalırsa zaten onlar da bu konuda destekleyici olacaklar.

Ya da gitsin mesela burada çalışırken tatile uzaktan orada iki ay bir şekilde yaşasın bir baksın bakalım burada çalışırken.

Ona da bak, önce onu da deneyimleyebilir yani. Orada yaşamının. Bir şeyi, bir tane şeyi denersin. Çünkü hakikaten böyle yurtdışı konuşmaları olduğunda genelde her zaman yurtdışını böyle biraz alıyoruz, puluyoruz ama o adaptasyon süreci kolay bir süreç değil. ilk et almaya gittim. İlk et almaya gittim, hemen bunu bitireyim. Adama, İngilizcem de var ama, LB'yi görüyorum.

3 ay gidiyor. O da güzelmiş.

Kapanış notları

Bir, ya one libre diyorum. Libre... Baksın çünkü evet. Baksın bilmiyorum kafamda. Yarım saat adamla işte ne alacağımı konuştuk. Yani bazen böyle ufak tefek de olsa küçük. Bir et alacağım ya altı üstü. Ama böyle hiç bilmediğiniz farkında olmadığınız adaptasyon şeyler de olabilir.

Ne yapalım?

Aynen aynen.

Ben ilk iki sene Türk kuaförü aradım mesela. şehrin öbür tarafında bir Türk var dediler, kuaför şey yapıyor, saçı kesiyor. Onu gidiyordum, ona gidiyorum. Çünkü ben de hakikaten anlatamıyorum yani. Adamı anlatamayacaksın. Sonradan tabii rahatlıyorsun da.

Onu öğrenince çok basit. Ama bunu şey gibi anlatıyoruz. Sanki o zor, herkes başaramaz gibi değil. Herkes başarır. İsteyen, kafaya koyan herkes uyum sağlar, yaşar. Yani insan öyle bir yaratık. Koyduğun her kapı şeklini alıyor eninde sonunda. Ama herkese göre değil. Bu şey gibi işte yine aynı örneği vereceğim. Beni İstanbul'a koysan ben İstanbul'da yaşayamam. Levent'te çalışamam. Aynı şekilde bazen görüyoruz işte biz Urla'da olduğumuz için. İşte hayal gibi geliyor insanlar. İşte İstanbul'dan Ege kasabasına Urla'ya taşındım diye. Sonra geliyor bir kısmı aynen geri dönüyor bir sene sonra. Ya bu ne sakin...

falan diyor mesela. İstanbul'a kıyasla orada hiç bir şey olmuyor. Evet yani şimdi bu biraz öyle bir şey. Yapamaz mı yapar? Ben gidince yapamaz mıyım yaparım ama yani onu istiyor muyum? Şimdi uzaktan bakınca o hareketlilik, o işlere kabret, o coşku falan dersin. Bir gidersin yani okey coşkuysa coşku ama ben bunu istemiyorum deyip orada bir terazi devreye giriyor. Tek sorun gitmeden o teraziyi doğru tartamıyorsun. Bu bir gerçek yani buradan davulun sesi kesin uzaktan hoş geliyor. Gidince de buranın kıymeti ya da oranın eksisini görmeye başlıyorsun. Yani bir

O yüzden zarar yok tabii ki illa denemek lazım ama bizim işte eski arkadaşlarından birisi gitmiş bir ay sonra falan okey tamam ben göreceğimi gördüm deyip dönmüş mesela Almanya'dan. Bir ay çok kısa da ama çok çabuk pes etmiş belki de ama Almanya'da yeterli kadar Türk varsa bence bir ay daha hızlandırılmış. Almanya'ya özgür durum olabilir yani. yani kolay zor diye değil de hani kelime kolay dedin diye ben söylüyorum. Sana göre mi değil mi? Bunu tartmak lazım belki de.

Çok güzel süreç. Kesin oynayın.

Ama gerçekten bir yerde gezmek harbiden bazı şeylerin cevabını veriyor yani. Uzun gezmek diyebilirim ama iki gün gidince hiçbir şey anlamazsın. Yani bence turist olarak gittiğin her yer güzel geliyor. turist olarak ben... Onu demek istemiştim. Yaşamakta bahsediyorum gezmek derken. Aynen.

Bu o çok yaşamakta.

Yaşam okulayı önemli. Turist olarak hakikaten her gittiğin yer yani oranın işte... Sıcak su gelmiyorsa bile, okey diyorsun. Ya iki gün soğuk su, duş alayım. Ama bunu işte bir buçuk ay boyunca yapınca, eh diyorsun ya böyle yaşanır mı?

Düşünüyorum

çünkü ben de mesela. Üç gün sonra geri döneceğini bilerek yaşamanın rahatlığıyla... Tabii tabii. şeye her şeye dönerim demenin oradaki hayatından çalacağı şeyleri tabii ki evet kıyaslanmaz. Ya bence ideali atıyorum bir yeri gerçekten isteyip istemediğini orada yaşamayı anlamak için böyle bir dört mevzumu yaşamak lazım. Hani o full ne derler çemberi tamamlamak lazım. Olmuyorsa en azından üç ay en az gerekir. Hani bir arabaya bineceksin, otobüse bineceksin, marketten alışveriş yapacaksın birkaç hafta. Televizyona mecbur izleyeceksin falan. Hani böyle bir...

O sıkıcı hayata bir geçmek gerek. Biz gittiğimizde şeyi hatırlıyorum ben. Üçüncü ay falandı. Ben ilk iki üç hafta zaten rüyada gibi gezdim. Yeni bir yere gittim. O gezmeyi de severim. Yani yeni bir yere gittim diye her türlü mutluyum ben. Yani kimseyle anlaşamıyorum. Her şey ters gidiyor ama önemli değil yani ben geziyorum gibi. Birinci, ikinci ay da okeydi. Yani bazı şeyler batmaya yavaş yavaş başladı. Üçüncü ayın sonuydu okey dedim. Yani burası böyle bir yermiş. Hani gerçek anlamda objektif görüş anca üç ayda falan çıkmıştı bende mesela. biraz... Öyle gezme o yüzden biraz yanıltıcı olabiliyor.

Orda.

Teşekkür

ederim. Burada iş bulamıyorsunuz. Yurtdışına nasıl geçeceğiz yorumları gelmeden bence bitirelim. Çok sağ olun. Şahane bir bölümdü. Teşekkürler.

Rica ederim. Biz teşekkür ederiz.


Yazar Oyuna Devam