Sektörde Öncü Olmanın Zorlukları, Hype ve Sürdürülebilirlik | Değirmenler 19

Avatar Oyuna Devam | 23 Nisan 2024



Intro

Genel Yayın Yönetmeni Ali Güngör ile girişim sürecinin ilk yıllarında yaşadıkları zoruluklar, başarılı olana kadar geçirdikleri süreçler, Technopat bünyesinde doğan ihtiyaçlar ve bunları açtığı iş birliği fırsatları, herhangi bir girişim süreci için her şeyin en iyisini bekleme yanılgısı, hype dalgalarına hemen dâhil olmak ve sürece sonradan katılmak arasındaki farklar, aşırı çalışmak ve sürdürülebilir bir çalışma düzeni oturtmak üzerine son derece keyifli ve öğretici bir muhabbet ettik.

 

Technopat'ın gelişmesi sürecinde yaşanan farklı zorluklar

Ufuk Erdoğmuş (00:05)
Değirmenler serimizin 19. bölümü için Teknopat Genel Yeni Gönülleri Ali Güngör ile birlikteyiz. Ali hoş geldin.

Ali Güngör (00:11)
Hoşgoluk, herkese merhabalar.

Ufuk Erdoğmuş (00:13)
Değirmenler serimizde format olarak hub gibi 3 tane soru soruyor sadece. Seri de adını Bülent Ortaşki'nin Değirmenler şarkısını alıyor şarkıyı biliyorsan. Senle de umuyorum teknoloji girişimciliğindeki donkey shot vari deneyimlerini ve teknoloji girişimciliğinde yazılımın yeri odaklı kısa ve güzel bir sohbet olur. Technopat tam bir yazılım girişimi değil ama ben bağlayacağımızı umuyorum. Birinci sorudan başlayalım istersen. Technopat'ın 2011 yılında kurulduğundan beri sen süreci canlı yaşadın içinde. Tabi.

girişim olarak yani bir internet medya girişmine dönüşmüş ama bir internet sitesi olarak başladı. Teknopat hikayesinde karşılaştığınız 10 küsür yılda en büyük zorluk açtığınız en büyük engel böyle bölüm sonu canavarı niyetiyle yorumlayabileceğimiz böyle en baba şey neydi?

Ali Güngör (00:58)
En büyük başlangıçta mı ortalarda mı sonda mı diye.

Bu sebebi göre çok değişiyor. şöyle bir şey, girişimciliğin ilk yıllarında ilk başta işin ne olduğunu anlatmak ve böyle bir iş kolu var olduğunu insanlara ikna etmek, anlatmak daha doğrusu iş kolunu var etmek. YouTuberlık diye bir iş yoktu. sitesi... Tabii, 2011 yılına geldiğimiz zaman aslında örnekler var ama ilk örnekler falan var. İlk bannerların tıklama oranı %99.9 falan. Baktığımız ilk %95 CTR olan yıllar...

Ufuk Erdoğmuş (01:20)
bir daha bahsediyoruz.

Ali Güngör (01:35)
web sitesi dediğimiz şeyin çok ilkel formundan biraz daha sonra Donal Mobile falan Türkiye'de iş yapmış, Çip Online iş yapmış, Çip çıkmış. Biz dergiciydik. Dergi çok basit bir iş modeli var. Bahaye dergiyi koyuyorsun, kapağını beğenirse okuyucu, alışırsa her ay satın alıyor. Yani biz subscription, abonelik bazı bir iş modelinden geliyoruz. Orada editörlük yapıyoruz, matbaaya gönderiyoruz. Ortada fiziksel bir ürün var. Birdenbire fiziksel ortadan kalkıyor.

Dijital bir şey çıkartıyorsun, bir internet sitesi var ve abone elbisatmak diye bir şey internet söz konusu değil. Zaten adam internete para verdim, bir de okumaya mı para vereceğim diyor. Doğal olarak burada para nereden gelecek? Para sponsor'dan gelecek. Aynen, reklama. Şimdi yayını kurmak birinci adım. Başlattık, bir yayın çıktı ortaya, yazıları yazdık, yazıları siteye girdik. Ondan sonra bir de bu sitenin trafiğini ölçmemiz gerekti.

ID Analytics site kurmayı öğren, işin teknik kısmını öğren. Yap, et, Verileri topla, ortaya bir tablo çıkar. Sonra gidip firmalarla konuş. Firmalar böyle bir şeyin olduğunu bilmiyordu. Biz gittiğimizde 2012-2011 yılında dedi cesaretiyle diyeyim alıyorduk elimizde analytics tablomuzu. Ya diyorduk bizde 50.000-100.000 işte birkaç 100.000 okur var. Sonra 10 milyona çıkıyor, sonra sayısı artıyor ama

Bu kadar sayfa gösterim var. İnsanlar bu sayfalarda teknik konuları okuyor, teknolojiyi okuyor. Yanına da sizin ürünü koyarsak sizin ürünü satar. En büyük meydan okumu o noktada bize şeyde, ya ben sizden görüp aldığını nereden bileyim? Tamam sen gösteriyorsun, yapıyorsun ama bana kullanıcının gerçekten hani yaptığını kanıtlayabilir misin sorusu geldi. Ben dedim ki çok basit, kanıtlayamam. Dediğiniz şeyi yapmak şu an silikon vadisinde milyonlarca dolar döktükleri bir şey. Bütçeyi verirseniz

Bunu ölçecek bir araçla geliştirebiliriz arkadaşlar.

Ufuk Erdoğmuş (03:26)
Çünkü el ticaretle bugünkü gibi değil. El ticaretle yine kanıtlıyorsun da.

Ali Güngör (03:30)
Mahalle

ayak trafiğiyle onlayını birleştirmemi istiyor. Yani on the channel analytics çözümünü 2010 yılında ben zaten sunmuş olsaydım, gençlikle uğraşmazdım. Onu da açmam.

Ufuk Erdoğmuş (03:41)
O

değişim yapardım değil mi?

Ali Güngör (03:43)
Tabii tabii, sorunu çözebilsem yapardım ama ben o şeyde, reklam sunucusunu açık kaynaklardan kurma, indirme, sordukları sorulara yanıltı vermek için analitik öğrenme. Yani ben dergi çıkartıyordum, bir anda kendimi veri, analiz ve satış kanıtlama noktasında her şeyi eşelerken ve internet trafiği nasıl gerçekten satışa döner bunu kanıtlama meydan okumasıyla baş başa bulmuştum. Bayağı da bir sene falan harcadım bunun için.

Sonrasında kanıtlamaya başladım gerçek kullanıcı hikayeleriyle. Özellikle bize gelen markalar şöyle söylemeye başlamıştı. Ya girdim bilgisayar mağazasına, bilgisayar alacağım. Şunu alacağım diyorum. Oradaki adam, abi yok onu değil bunu al. Niye? Technopat öyle söyledi. Ya Technopat kim? Böyle bir internet sitesi. Abi bu adamlar çok deli. Harika anlıyorlar. Bunu da böyle atomlarına kadar incelemişler. Yani bu iyi. Öyle bir gerçek senaryoyla karşılaşmaya başladım arkadaki insanlar.

Dediğim hani ülke müdürü seviyesinde biri bu arada bizim mallar mağazada satıyor mu diye girip tedbirli kıyafet padişah gibi gezerken böyle bir senaryoyla karşılaşıyor. Benim sorum biraz zamanla çözülmüş oluyor aslında onun ikna olmasıyla. Ben istediğim kadar analitik kanıt üreteyim.

Ufuk Erdoğmuş (04:56)
Sen

yaptığın işle yani yaptığınız işle içeriğin kalitesiyle kendi kendine oturmuş.

Ali Güngör (05:02)
Yani başta çok anlattım, çok kanıt ürettim ama onlar yine inanmaları insanlara... O kanıtları da anlayacak bir altyapı yoktu o zaman çünkü o verdiğim veriler doğru mu değil mi diye de bakıyorlardı. Hem gerçekte bir şeyler olunca sokakta yansımasını görmeye başlayınca satışa yansıdığına inandılar. Sonra da anlattığım verileri bu şekilde anlayıp bu işin royisi ve benchmarkı olarak sektöre kabul etmeye başladılar. Sonraki senelerde zaten bizim işin altyapısı böyle oturdu. Benim de oradaki yaptığım işler aslında bunların altyapısını döşemek oldu bir an.

Çok özgün.

Technopat'ın başarılı olmasının nedenleri, sabır ve şans

Ufuk Erdoğmuş (05:33)
Ama şimdi teknopat tabii ülke çapında yani büyük bir görünürlüğü olduğu için bu kendi kendine reklamın vericisine yani onu ödeyecek kişiye ulaşmış. Daha küçük bir girişim daha niş bir şey olsa hiç ulaşamayabilir o zaman aslında.

Ali Güngör (05:49)
Aynen öyle, grind olmasaydı. Duvarı da tostladı. Tabii tabii, duvarı çok tostladı. Bir ton arkadaş oldu. Herkes aynı duvarı tostladı. Biz tek değildik. Technopat'ın yanında Technosair'de çok yakın tarihli kurulmuştu. Çok da naçizane güzel bir yayın. Oradaki arkadaşlarla da selam ederim. Emeği geçmiş olan bütün rakiplerime de. Piyasada bir ton rakibimiz vardı. O yıllarda niye geldiğiniz tadında konuşanlar da vardı birbiriyle. Fakat biz bir yandan arka tarafta bu meydan okumayla uğraşıyorduk. Bir taraftan onlar başkalarına anlatıyordu.

Ufuk Erdoğmuş (05:51)
diyebilirmiş.

Ali Güngör (06:18)
Arka tarafta bu mekanizmayı oturtup da yaygınlaşınca biz başarılı olanlardan olduk. O esnada yeterince sabır gösteremeyen, dirayet gösteremeyen, sermayesi yetmeyen arkadaşlardan piyasadan büttona ayrılalım.

Ufuk Erdoğmuş (06:29)
Mükemmel bir cevap verdin bence burada. Ben de hep böyle girişimlerle ilgili, ifade olarak, girişimlerle ilgili hep şu benzetmeyi yapıyorum. Aslında girişimcilik dediğim böyle bir zar atıyorsun. Altı gelmesi gerekiyor başarılı olman için. Altı gelene kadar survive etme oyunu aslında. Yani bazısının ilk zarında altı geliyor, bazısında 30 tane zar atıyor. Bir türlü o altı gelmeyebiliyor sonuçta. Sizde o altı gelmiş bir noktada ve daha doğrusu siz o altı gelene kadar size survive etmişsiniz.

Ali Güngör (06:54)
Take 20 diyorlar ya D &D'de de var 20 atana kadar tekrar zorluyorum. Şimdi FRP oyunların, RPG oyunların da var. Ya gerçekten D &D sana zarar attırıyor ya Take 10 ortalama başarıyı kabul ediyorum deyip onun için uğraşıyorsun. Ama işte dediğim gibi herkes de aynı süreyi almıyor. Bu işin bir garantisi yok. Karakter yaratım ekranında sonsuza kadar da oyalanamazsın. Bir noktada o işin yürümesi lazım.

Technopat ne kadar bir yazılım girişimi, ne kadar içerik girişimi?

Ufuk Erdoğmuş (07:18)
Peki ikinci soruma geçeyim. Technopat özünde bir internet sitesi. yazılım girişimcisi olmayı hayal eden gençler hep böyle bir app girişimi olarak hayaller kuruyorlar. Bu sorumu bugüne örnek olması için biraz soracağım hani benzetme olsun diye. 2011 yılını hatırlıyorum. O zamanlar da yazılım girişimi kurmak isteyenler web sitesi açardı. Yani ben bilgisayar mühendisiyim, girişimci olacağım. O zaman web sitesi açacağım. Bugün de karşılığında app yapıyoruz falan gibi. Şimdi...

Örnek olması adında soruyorum. Teknopat bugün geldiği noktada geçmişe de bakarsan ilk yılları da dahil ne kadar bir yazılım girişimi sayılır ya da ne kadar operasyon veya içerik girişimi sayılır?

Ali Güngör (07:58)
Operasyon girişimi ile yazılım girişimi kısmına bakacak olursak yazılım girişimi kısmında da bizim birkaç tane orijinal dönemde yine çözüm yaratmak zorunda olduğumuz durum vardı. Çünkü internet yayıncılığı çevre ekosistemi olmadan doğan bir alan oldu. İnternet sitelerini kurduğumuz yaptığımız zaman böyle bir tıklamada internet sitesi kurma gibi şeyler pek yoktu. Hani WordPress ya da Jumla gibi seçenekler vardı.

Bir de Drupal gibi seçenekler vardı açık kaynak olarak ama bunlar pek saygı duyulmuyordu. Yazılımcıya site yaptırmamış diye de ben sektörde dedikodu olduğunu hatırlıyorum. Niye WordPress kullanmışlar diye. Biz o tür itibar çekişmelerini de zamanında yaşadık. Buyur buyur.

Ufuk Erdoğmuş (08:41)
Buna

da bir yorum yapmak istiyordum bu arada. Neyse. Buyrun devam edelim. Bu şeyi aşağılanmaya maruz kaldınız yani değil mi? Allah kahretmesin hazır şey.

Ali Güngör (08:44)
Tabii tabii yapın iyisiyle

Tabii ya işte rekabet çok sert ve başlangıç olunca her şeye bir mana bululuyor. Niye arabası beyaz ya da kırmızı şeklinde mana bulmalar da olur ya, rengine göre başka bir şeye göre insanların sosyal bir şey. Ama WordPress ya da açık kaynak yazılımlar, Zenforo gibi yazılımlar da şöyle bir işbirliği geliştirmek zorunda kaldık. İhtiyaçlarımızı karşılamadığı için biz yazılım geliştiricilerle maillaşma, yazışma ve devamlı onlara feedback sağlamak, talep gönderme durumuna geçtik.

Aslında biz yazılım incelemesi de yaparak o dönem donanım incelemesi sadece yapan yayınlardan bir anlamda ayrışmış olduk. Bunun video içerik kısmı haricinde bir de çalıştığımız yazılım firmalarıyla feature request ya da UI UX request gibi konularda yaşadığımız sorunları çok ince detaycı ve analizci ve gerçek kullanıcı kısmında hani büyümek isteyen bir şirketin talepleri şeklinde aktardık. Benim o zaman ile ettiğim bazı talepler şöyle söyleyeyim. Bizim forumlarda neden bildirim yok?

Facebook'u Facebook yapan şeyi tespit edip bunu yazılım geliştiriciye bildirip üç madde halinde bize şu üç özelliği verin dedim. Bunu herhangi bir ekstra maliyet olmadan dünyadaki bütün aynı yazılım kullanıcıları bir özellik olarak aldı. Yani ne oluyor? Evrimleşmiş oluyoruz. Biz aslında açık kaynak ekosistemlere eklenmeden bir yayıncılık yapan firma olarak aynı zamanda içinde kullandığımız sistemleri inceleyip yazılım geliştirenlerle iletişime geçip onlara doğru

özellik isteğinde, talebinde bulunduğumuz zaman aslında müşterileri paralı satabilecek özellikleri işaret etmiş olduk ciddi şekilde. Ve bu geliştirmeler bayağı zaman kurtardı diye düşünüyorum ama tabii bunu diğer taraftan, diğer firmalardan da geri dönüş almak lazım. bizim ticari bir girişimimiz olmadığı için ben böyle bir memnun çalıştığımız yazılımcılar geri dönüşleri diye bir liste falan yapmadım ama yazlıkları maillardan, okuduğum ve gördüğüm özelliklerden bunu gözlemledim. WordPress kısmında da, Zenforo kısmında da işin böyle bir kısmı oldu.

Bizden de böyle talepler geldi, biz yapmıyoruz, yazıncılar yapıyor diye o insanlara yönlendirdik. O zaman biz kullanıcısıyız. Yani bunların inceleyicisiyiz aslında.

Ufuk Erdoğmuş (10:57)
Bunu

soracaktım. Teknopat aslında bir web sitesi girişimi olduğu için yazılım girişimi gibi düşünebilir ama sizin kendi bir yazılım ekibiniz yok. Atıyorum 20 kişiyse ekibiniz bir noktada bunun 5'i 10'u yazımcı değil. Hatta belki 0'u. Sadece yazımcılarla dışarıdan full ürettiriyorsunuz yani.

Ali Güngör (11:13)
Bir tane moderatörümüz yazılımcı oldu sonra kariyer değiştirdi. En kıdemli bu sistemleri en çok kullanmış olanlardan bir tanesi. Sitenin geliştirme işlerini daha sonra dışarıdan yapmaya başladı. Onunla bir anlaşma yaptık. Sen zaten derdini biliyorsun bu sistemin. Bir de kendimiz öğrenmek zorunda kaldık çünkü şöyle bir şey... Tabii tabii yani... Bazı şeyleri arkadaşlarım çözdü. Bazı şeyleri hiç çözemedik. Bazı şeyler üç yıl beş yıl boyunca çözülmeden arka planda teknik sıkıntı olarak kaldı.

Ufuk Erdoğmuş (11:30)
Kaçınılmaz zaten.

Ali Güngör (11:42)
Çünkü çözülmüyor. Çünkü PHP'nin sürümüyle yeni güncellendi o özellik. İnsanlar mesela bazen eleştiriyor da benim tutukta daha verimli bir veritabanı sistemi geliştirmeme imkan yok. Tek sunucuda sistemin çalışmasını daha optimize etmek için. O yüzden biz tek sunucuda kalalım. Mümkün mertebe en yaygın, en çok geliştirici desteği olan yazdımları kullanalım. Eko sistem hareketlerini takip edelim. Geride kalmayalım. Arka ilk sistemlerde lock-in olmayalım.

insanların çok bildiği yerlerden ilerleyelim diye stratejik kararlar verdik. yaptığımız yazılımla ilgili en önemli şey buydu. Yazılım geliştirmesi projesi gelince de işi anlayan arkadaşlarla pasladık. Buyurun kolay gelsin.

Ufuk Erdoğmuş (12:21)
Mükemmel bir yaklaşım özeti oldu.

Girişimcilik oyununda her şeyin en yenisini kullanmak şart mı?

İki buçuğuncu soru olarak ben de buna kesin değiniriz diye düşünüyordum zaten. Yani şimdi gençlerde şöyle bir şey var. Yeni bir tool çıkmış hemen onu kullanalım. Yeni bir kütüphane çıkmış hemen onu kullanmalıyız. İşte en yenisine onu kullanmalıyız. Ay open source şey mi kullandın? Hazır program mı kullandın? WordPress. Eyvah çok kötü. Halbuki onu hani senin eğleneceksin ya da senin yeni tool ile oyuncak hani oyuncak aramıyoruz biz. Tabii tabii. İş yapıyoruz çalışacak ve sürdürülebilir olması.

Ali Güngör (12:52)
Bunun bizde de karşılığı var. En son çıkan kamerayı almak, en son çıkan bilgisayarı almak, al işine yarar ama şöyle bir şey var, bunlar bazen parantez açacağım ve aslında biraz riski bir şey söyleyeceğim, biz burada iş yapan insanlarız. İnsanlar olarak bu yaptığımız işin bizim üzerimizde psikolojik maddi ve manevi etkileri var. Çok grind edebilir, çok zorlukları aşabiliriz ama o zaman burnout riskiyle karşılaşıyoruz. Ben birden fazla defa yaşadım bunu, iyileştim.

Gittikçe daha uzun süren iyileşme süreçleri gerekiyor. Çok fazla zorlamana da bir bedeli var. Hani uyku borcun gibi bu borç birikiyor. Bir noktada iş yapmak için alet aramaya gerek yok. Daha hızlı bir at, daha lüks bir araba, daha büyük bir ev, daha iyi bir kamera, daha iyi bir bilgisayar. Tabii ki sonsuz imkanın olsun insanların. Sonsuz derecede bu arzularını tatmin etsinler. Her şeyin en iyisini alsın ve en kaliteli kullansın. İnsanlar bunu hak ediyor. Bununla hiçbir itirazım yok.

Ve bu bir zevk, bu bir tutku, bu bir hobi. Fakat iş yapmaya başlamak için buna ihtiyacımız yok. Bizim ilk kullandığımız tripod, Medyamakya'da Saturn mağazasından aldığım en ucuz Hama tripodu. Çok ucuz bir tripodu. Üzerine Canon D600'u koymuştuk. Video çekme ile ilgili YouTube'da rehber yoktu o zaman. Işık ile ilgili de rehber yoktu. Bu işi nasıl yapacağımızı anlamak için sinemacı bir arkadaşı çağırdık. Sinemacı arkadaş...

öğrencisi arkadaş sağolsun kendi bildiklerini öğretti ve YouTube için bunların yarısının yanlış olduğunu anlattı. Çünkü televizyon ayarlarıyla YouTube ayarları uymuyor. Sonrasında bunların yarısını aldık, yarısını da üstüne koyduk ama bizim ilk kadrajlara, videoya bakarsan kadraj yamuk. Yani videoda kadraj yamuk, oturma şeklim komik, arkadaşım çok genç, yaşlı görüneyim diye bıyık bırakmışım, bıyık komik. Yani her şeyimiz komik yani o yıllarda yapmaya çalıştım, her şeyin bir mantığı var ama...

Şimdi dönüp bakınca tabi ki biton eksik var. daha iyi bir kamerayla başlamış olmam ya da daha kötü bir kamerayla başlamış olmam arasında şunu söyleyeyim. Bir yıl sonra bu iş otursun da tam yapayım, mükemmel yapayım diye beklemiş olsaydım çok değerli bir yılı kaybetmiş olacaktım. İnsanlara sadece şunu söyleyebilirim. Kafanızda bir şey varsa yapmaya başlayın. Başladıktan sonra kervan yolda hazırlanır prensibiyle yeni aracı entegre edip etmeyeceğinize karar verirsiniz. Yani mükemmel araca ihtiyacınız yok.

Ufuk Erdoğmuş (15:12)
Üçüncü

soruma geçebilir miyim o zaman? Bunun üzerinde bir şey söyleyeceğim. Bence çok güzel yani. Şey de olabilir. Ben de altına aynayı imza atabilirim gibi hissettiğim Çok bozmak da istemiyorum. Güzel gidiyor. Peki, şimdi Technopat'ta siz daha çok teknolojiyi takip ediyorsunuz. Yani yazılım girişimlerini de takip ediyor musunuz bilmiyorum ama teknolojik araçlarda da benzer şeyler var. Bir araç çıktığında bir hype oluyor, bir modası oluyor.

Ali Güngör (15:16)
Bu zaten bir şey alakalı.

Hype dalgasına hemen dâhil olmak ne kadar mantıklı?

Ufuk Erdoğmuş (15:42)
Bazı araçlarda işte iPhone'da olduğu gibi, iPhone tabii en uç örneği, kendi pazarını kendi ihtiyacını doğuruyor. Şimdi iPhone geldi mesela işte App Development diye yeni bir yazılım alanı oluştu. Aynısı geçen bir bölümde konuştunuz AR VR gözlükler şimdi yine Apple'dan. Yine bir dalga daha geldi oradan. Yani böyle teknolojik bir araç geldiğinde, yeni bir sıçrama olduğunda, bir hype, bir moda oluştuğunda. Evet.

Dalgaya hemen atlamaya çalışmak. Şimdi 10 küsür yıllık deneyiminiz var. Ürün veya yazılım bence fark etmiyordur. 3 aşağı 5 göre aynıdır. Hani ne kadar mantıklı bu dalgayı yakalamaya çalışmak, atlamak yani...

Ali Güngör (16:19)
Yine tecrübe de gerçekten bana gelen bir isteği söyleyeyim. Bize uygulama geliştirme talebi gelmişti. Technopat'ın ilk yıllarında teknoloji dediğim zaman bu işin ne olduğu yayıncılık altı kategorisi olarak ayrılmadığı için yazdım. Aplikasyon talebi de geldi. İşte yönlendirdik dediğim işler geldi. Oyun geliştirme talebi de geldi. Aklına gelebilecek her türlü iş geldi. Tabii tabii benden istiyor. Ali Güngörs, ben sana güveniyorum. Sen biliyorsun.

Ufuk Erdoğmuş (16:39)
Sizden ispiyolar.

orada bilgisayar topluyorsun, adam sana gelip bana app yapar mısın diyor. İlginçmiş.

Ali Güngör (16:48)
Ama bu olay ilişkiler insan her zaman güvenin üzerine kuruluyor. Bu adam anlıyor, bu adam titiz, bu adam hassas, bu adam bir şey yapıyorsa ben ona güveniyorum diye istiyor. Yani telefon kullanmayı öğretmemi isteyen de vardı. Yaşlı kullanıcılardan mesela gelen talepler. Biz 70-80 yaşındayız. Bu akıllı telefonu nasıl adapte olacağız, öğretir misin diye. Ben bazı incelemelerde videolar da eskiden onlara hayalinde canlandırıp anlatırdım. Yazdım isteyen de vardı. O zaman şunu gördüm. Piyasaya ilk girenler çok yüksek fiyatlardan...

az sayıda yüksek fiyatlı işi çok yüksek bir öğrenme eğrisiyle yapıyorlar. Piyasanın çok hayal edilir ya, ilk girseydim şu YouTube'a, ilk bu işi ben yapsaydım, keşke ilk tekstil fabrikasını ben kursaydım, o parayı ben kazansaydım. Yahu çok güzel bir direk, çok güzel bir istek ama o ilk kuranlar, o anlattığım gibi işi kurarken o kadar çok zorluk çektiler ki o işi oturtmak, öğrenmek nasıl yapılacağını bilmek zaten o paranın

karşılığını bazen veriyor bazen vermiyor. O yüzden bazen sektöre ilk girenler sektörün en ağır darbelerini yiyenler ve bazen sermayesini tüketenler bile olabiliyor açık söyleyeyim. O zaman bir 50 bin lira bir aplikasyon geliştirme talebi vardı. Bugünün 500 bin TL'si gibi o iyi para. Neye göre iyi para? Kaç saat harcayacağını biliyor musun? Yazımcı kaç saat harcayacağını

Ufuk Erdoğmuş (18:08)
Dokumentasyon yok, libriyeler yok.

Ali Güngör (18:12)
Araç bile yok. Yazım geliştirme araçları bu kadar kolay değil. İdeler çok kötü. İdelerin arayuzu çok kötü. Ben basic'te zamanında kodlama falan yapıp ara ara güncel şeylere geçeyim mi, kurcalayayım mı tekrar diye bakan nispeten eski kuşak bir kullanıcı olduğum şimdi çok kolay. Python'u mesela bana Dishchim tavsiye etmişti. Çok komik bir şey söyleyeyim. 2007 yılında

Ufuk Erdoğmuş (18:16)
Haydi.

Ali Güngör (18:38)
Dişçideyim, şu şekilde duruyorum. Paytonla kodlama yapmak çok zevkli diye bir yandan uyuyor ama diyaloga katkıda bulmamıyor. O yüzden ilk yapmak tabii ki daha zor, daha yüksek yeteri sağlıyor ama sonradan yapanlar daha düşük birim fiyatlarla işi araçlar oturmuş, daha ölçeklenmiş şekilde yapıyor. O operasyonel derin bilik kısmına geliyor. Yani kermar, işin grind, işin sürdürülebilirliği devreye giriyor. Ben sürdürülebilirliği eskiden de çok önem veriyordum ama.

Çok fazla çalışmak vs sürdürülebilirlik

hakim olduğumu düşündüğüm kadar sürdürülebilirliğe, insan bazında hakim olmadığımı zaman içerisinde anladım. Ve çok eksiklerimi orada zamanla keşfettim. İşin yıpratıcı kısımlarını, nerede yorulduğumuzu... Çalışmayı çok yücelten bir kültür oldu ya, startup kültürü aynı anda 5 tane şapka takıyorum, 5 kişinin işini yapıyorum. Abi yaparsın, eyvallah. Aslansın, 50 kişilik iş de yaparsın. Her şeyi öğrenip yapabilirsin. İnsanın ben potansiye inanıyorum da...

Yapmak mantıklı mı sorusuna geliyoruz bir noktada. Her işi ilk yapabilirsin. Ne kadar sürdürülebilir? Hadi bir sene yaptın, oturttun. Sonra ölçeklenme, şirketi değiştirmeye doğru geçiyor. Başkalarını öğretebiliyor musun, başkalarıyla çalışabiliyor musun kısmına geliyor. O yüzden bu yazılım geliştirme yazılım sektöründe benim gördüğüm şey şu, iyi ilk fikiri olan pek çok insanla tanıştım. Çeviri algoritması geliştirenler, kriptomadencilik üzerine çalışanlar, borsa geliştirenler, sağlık uygulaması geliştirenler, ilaç...

Kategorisinde ya da biz protein kaplıyorduk bu kripto çıkmadan önce. Kripto katlama yarışması yapmıştık. Teknopat kullanıcılar arasında. Folding Force Home muydu? Folding Force Planet miydi hatırlamıyorum. Bu tür şeyleri ilk yapmak çok güzel. Fakat sonrasında ölçekli ve sağlıklı bir şekilde bazı firmalar yapıp daha rahat para kazanabiliyor. Daha iyi kazanabiliyor. Yani o konuda da bir telaş edilecek bir durum yok bence. Soru bu muydu bu arada? Ben sorudan yoksa uzaklaştığım...

Kapanış notları

Ufuk Erdoğmuş (20:31)
Aynen

buydu bu arada. Aynen buydu. Yani sonuçta bir dalga var. O dalgaya ilk atlamaya çalışıyor ya herkes. Aa AR gözlük çıkmış hemen AR'a bir şey yapalım. Tabii. AI çıkmış hemen bir AI toolu yapalım. Ya da mesela hazır alınan ürünü var. Hemen bir yerine zararlı AI sokmaya çalışıyor falan.

Ali Güngör (20:44)
O pazarlama hidesini ben artık çok şey görüyorum. Mesela AVD'nin pazarlama kampanyası vardı. Eğer herkes için 480-580 ekran kartları çıktığı zaman. Abi 200-300 dolarlık kartıda herkese VR falan sunamazsın. Kalan kısmı karşılamıyor, sistemin kalanı karşılamıyor, işlemci karşılamıyor. O fiyat segmentindeki kullanıcılar VR'ın demokratisi olması için henüz daha gözlüğü alacak bütçeye ayırmamış durumdalar.

Hedef segmentasyonundan sapmış oluyorsun. Yani bugün 4080 süperli sistem alan adam yanına bir yer kitle isterse alır. Ya da bir yazdım işinde olan biri gerçekten bunu yapar. Ya da endüstriyel çözüm geliştiren bir insan tutup da zevki için Epic sunucu ya da Xeon sunucu kurabilir arka tarafa bir tane de. Abi Yerel bir sunucu kurdum, ona da bir tane NAS ama böyle şey petabyte NAS sistem bağladım. Bütün şirket işlerini merkezde birleştirdim. Öyle arkadaşlar var. Hani bizim

kendi simülasyon kabinini yapan izleyicilerimiz için de var onlar apayrı bir zevki hobi seviyesinde ama bu uygulama geliştirdin uygulamayı kaç satacaksın Apple'ın bir yer gözlüğünün Türkiye'deki market penetrasyonunu nedir? Satış adedi nedir? Kaç uygulama kullanıcısı var? Sen bunlardan kaç tanesini uygulama satacaksın? İlk uygulama sattığın için belki 200 dolardan bunu satarsın ama 2000 kişiye mi satarsın? Kaliforniya'daki 20 bin kişiye bugün o satışa hedefleyip

Bu zaman diliminde onlar gözlüğü belki de rafa kaldırmadan önce satabilir misin? Ya da o rafa kalkacak bir ürün mü? Değilse 50 dolar.

Ufuk Erdoğmuş (22:17)
Gözlük

kalacak mı yani? iPhone kalacak ama her şey kalacak mı yani?

Ali Güngör (22:22)
O gözlüğü mesela şu an bir hype için kullananlarla, devamlı kullananların sayısını bilmek lazım. O gözlüğü devamlı kullanacak kişi sayısı 50 binse ya da işte 500 binse, bu 500 bin kişiyle uzun vadeli bir ilişki geliştirmek bence kısa vade atalım abi piyasanın ilk gününü yakalayalım kısmından, mantelitesinden daha önemli ve zaten daha zor. Ama ben kısa vadelinin her zaman kazançlı olduğunu düşünmüyorum. Kazananlar varsa her zaman hikayelerini duymaktan memnuniyet duyuyorum ben. Abi geldik.

piyasanın ilk günden götürdük gittik diyenlere de herhalde olsun.

Ufuk Erdoğmuş (22:52)
Azınlıktır ama işte. Bu arada tabii şey, algıda seçicilik var. o neydi ya? Onun bir adı vardı. Neyse unuttum şimdi. Algıda seçicilik yani. Sen orada kazanan yüzde biri görüyorsun. O diyorsun işte ilk olanlar her zaman. Öyle değil yani yüzde 99'u o duvara tostluyor. Ya da senin dediğin gibi işte o ilk olmanın sürtünmesi daha fazla sonuçta. O sürtünmede eriyip gidiyorlar. Ama tabii biz hep kazanan, tarih sadece kazananları gösterdiği için biz de zannediyoruz ki o ilk yüzde bir çok iyi kazandı diye. Halbuki ortalamada muhtemelen daha zayıf kalıyorlardır diye düşünüyorum.

En zordur.

Ali Güngör (23:23)
Ya, Silikon Vadisi'ne gidip konuştuğum zaman oradaki girişimcilerle onu da anlattılar yani, Silikon Vadisi'nin de yapısı değişti dediler. Eskiden para geliyordu, parayı hemen harcıyorduk. Anında bitirmemiz gerekiyordu. Şimdi daha temkinli davranıyoruz, daha uzun vadeli davranıyoruz dedim. E biz Türkiye'de hep öyle davranıyoruz dedim de sonuçta biz Silikon Vadisi değiliz. Aradaki pazar farkında göz arat etmemek lazım. Bak biz haklıymışız diye övünüp şey yapamıyorum yani.

Ufuk Erdoğmuş (23:49)
farklı koşullarda. Farklı sonuçlar. Vallahi çok teşekkür ederim. Yani daha konuşmak isterim tabii ki ama dediğim gibi formatımız gereği öyle yaptık herkese. Aksızlık olmasın üç soru soruyoruz dedik. Iki buçuk üç buçuk soru sorduk diyebiliriz. Vakit eridi için çok teşekkürler. Bu tarafa yolun düşerse de ayrıca diğer formatta zaten uzun uzun sohbet çekme dedi.

Ali Güngör (24:11)
İadeyi ziyarete ağırlayıp yazdığımı ben bu sefer sormaya niyetleniyorum. Elimde bir olur. Başka bir videoda görüşürüz.


Yazar Oyuna Devam